Türkiye’nin çocuk politikası: Cezasızlık ve istismara teşvik
- 09:06 21 Kasım 2021
- Çocuk
ANKARA - İstismarın her boyutuyla karşı karşıya kalan çocukların haklarının görmezden gelindiğini söyleyen çocuk hakları aktivisti Hatice Kapusuz, bunun nedenini, iktidarın politikaları sonucunda, toplumun çocuğa yönelik suç işlemeye teşvik edilmesine bağladı. Hatice, aynı zamanda Diyanet’in de dönem dönem çocuğu hedef alarak bu suça ortak olduğunu gösterdiğine işaret etti.
20 Kasım 1989 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından 1995 yılında imzalandı. İmzalanan sözleşmeye rağmen Türkiye’de çocuk hakları ihlalleri her geçen yıl daha fazla katlanıyor. İktidarın yürüttüğü politikalardan ise etkilenen kesimlerden biri de çocuklar oldu. Pandemi döneminde artan yoksulluk, eğitimdeki fırsat eşitsizlikleri çocukları, çalışmak zorunda bırakmaya iterken, bununla birlikte çocuğa yönelik şiddet vakalarında artışlar da baş gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) son verilerine göre Türkiye’de 22 milyon 750 bin 657 çocuk nüfusu var. Bu nüfusunun yüzde 27,2’sini oluşturan çocukların yararına dönük yasalarda düzenlemelere gidilmezken, maruz kaldıkları hak ihlalleri de gündemde yer bulamıyor.
Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında Türkiye’de “çocuk haklarını” derledik.
Çocukların yüzde 85’i eğitim hakkından faydalanamadı
Pandemi döneminde çocukların eğitim hakkı kısıtlandı ve eğitime ulaşımdaki eşitsizlik bir kez daha ortaya çıktı. Pandemi’nin başladığı Mart ayından itibaren online sistemle eğitim almaya başlayan çocukların eğitim hakkına erişmesinde sorunlar ortaya çıktı. İnternete ulaşamayan, özellikle yoksul ailelerin oturduğu semtlerde uzaktan eğitim ile birlikte her çocuğun bilgisayar, internet gibi teknolojik araçlarının olmaması nedeniyle çocuklar eğitimlere katılamadı. Çocukların yalnızca yüzde 15’i EBA TV üzerinden eğitim hakkına ulaşabildi. Geriye kalan yüzde 85’i ise eğitim hakkından faydalanmadı.
En az 21 çocuk katledildi 160 çocuk istismara uğradı
Pandemi sürecinden itibaren çocuklara yönelik gerçekleşen şiddet vakaları yüzde 27,8 oranında arttı. Basında yer alan bilgilerden derlediğimiz çetelenin verilerine göre 2021 yılının ilk 10 ayında en az 21 çocuk katledildi. Sayıları net olmamakla birlikte çok sayıda çocuk kaçırıldı veya alıkonuldu. İstismara yönelik gerçek verilere ulaşmak zor olsa da basında yer alan bilgilerden derlediğimiz çetelenin verilerine göre 2021 yılının ilk 10 ayında en az 160 çocuk istismara uğradı. Çocukların çoğu en yakınları olan erkekler tarafından cinsel istismara maruz kalırken, bir kısmı ise okul ve benzeri yerlerde istismar edildi.
8 yılda en az 513 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın raporuna göre 2020 yılında tespit edilen çalıştırılan çocuk sayısı 12 bin 457 olurken, bu sayının 2021 yılının sonunda 27 bin, 2022 yılının sonunda 28 bin ve 2023 yılının sonunda ise 29 bine ulaşılacağı tahmin ediliyor. Ancak Haziran ayında yayımlanan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporuna göre, Türkiye'de en az 2 milyon çalışmak zorunda bırakılan çocuk var. Üstelik bu sayı yaz aylarında 5 milyona yaklaşıyor. Pandemi ise bu sayının artmasındaki en büyük etkilerden biri. İSİG’in raporuna göre, 2013 ve 2021 yılları arasında ilk 5 ayında en az 513 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Bunların 169’u 14 yaş ve altı, 344’ü ise 15 ve 17 yaş aralığındaki çocuklar. Hayatını kaybeden çalışmak zorunda bırakılan çocukların 58’i ise göçmen. Bu durumun son örneği ise, narenciye paketlemede çalışan 13 yaşındaki Ula Kerem’in boynundaki eşarbın makinaya sıkışması sonucu yaşamını yitirmesi oldu.
800’den fazla çocuk cezaevinde annesiyle kalıyor
Pandemi sürecinde cezaevlerindeki virüs riskini azaltmak ve tutukluları korumak amacıyla çıkarıldığı öne sürülen “İnfaz Yasası” kapsamında çocuklar için bir düzenleme yapılmadı. Adalet Bakanlığı cezaevlerine ilişkin düzenli ve ayrıntılı bir veri yansıtmazken, tutuklu ve hükümlü sayısı ise net olarak bilinmiyor. Mart ayında yayınlanan resmi rakamlara göre 345 çocuk cezaevinde anneleriyle birlikte tutulurken, resmi olmayan rakamlara göre bu sayı 800’den fazla.
18 yaşından küçük 13 bin çocuk yaşta evlilik gerçekleşti
TÜİK’in 2020 yılı istatistiklerine göre 16-17 yaş grubunda evlendirilen kız çocuğu sayısı 13 bin 14 iken evlenme istatistiklerine göre; 16-17 yaş grubunda olan kız çocukların resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 7,3 iken bu oran 2020 yılında yüzde 2,7'ye düştü. Diğer taraftan, aynı yaş grubunda olan erkek çocukların resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 0,5 iken bu oran 2020 yılında yüzde 0,1 oldu. Ancak TÜİK’in bu verileri resmi olmayan evliliklerle ilgili bilgi vermiyor. Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi (ASUMA) Direktörü Prof. Dr. Oğuz Polat ve İMDAT Derneği Çocuk Evlilikleri Araştırma Komisyonu Başkanı Avukat Zeynep Reva'nın öncülüğünde '2020 yılı Türkiye Çocuk Evlilikleri Raporu' na göre ise geçen yıl 18 yaşından küçük 13 bin 14 kız çocuğu evlendirildi. Resmi olmayan çocuk evliliklerinin hesaba katılması durumunda rakamlar çok daha yüksek. Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde ise birinci sırada yer alıyor.
‘Pandemide çocuklar ilk gözden çıkarılanlar oldu’
Türkiye’nin bir çocuk politikası olmadığını, bundan dolayı bu alanda iyileşme yerine süreklileşen bir kötüye gidiş söz konusu olduğunu belirten Çocuk hakları aktivisti Hatice Kapusuz, pandemi ile birlikte çocuklara yönelik hak ihlallerine dönük yaşanan artışa dikkat çekti. Hatice, “Pandemide ilk çocuklar gözden çıkarılanlar oldu. İlk elden okullar kapatıldı, EBA sistemine geçildi. Çocukların eğitime erişmesini sağlayacak ekipmanlara sahip mi gibi durumlara hiç bakılmadı. Bu yoksul çocukları, birden çok kardeşi olan çocukları doğrudan eğitim sisteminin dışına itti. Hem ilk fırsatta okullar kapatıldı ama kapatılırken de çocukların ihtiyaç duydukları bilgi eşitliği hiç sağlanmadı. Çocuklara hem yeterli bilgi sağlanmadı hem de yetişkinlerin kaygıyla deneyimledikleri, ne olacağını bilmedikleri bir süreçte çocuklar için çocuk dostu bir bilgi de üretilmemiş oldu” dedi.
‘Çocuklar için sağlıklı oyun alanları inşa edilebilirdi’
Pandemi öncesinde de “ev alanın” kadınlar ve çocuklar için güvenli bir alan olmadığına değinen Hatice, çocukların evlerde kapatılmasıyla çocuğa yönelik şiddet, istismar, ihmal vakalarının da artmış olduğunu söyledi. Çocukların bu dönemde gelişimsel olarak oynamaya ve akranlarıyla birlikte olmaya ihtiyaç duyduğunu ifade eden Hatice, “Çocukların gelişimsel ihtiyaçları gözetilmedi. Çocuklar için sağlıklı oyun alanları inşa etmek yerine bunun için önlem almak ve düzenleme yapmak yerine hem hükümet açısından hem belediyeler açısından çocuklar eve kapatılmış oldu” diye konuştu.
‘Tüm sorumluluk ev içinde kadına atıldı’
Hatice, pandemi ile birlikte evin hem kamusal alana, hem özel alana, hem de emek sektörünün alanına dönüştüğünü kaydetti. Çocuk bakımında devletin de sorumlulukları olduğuna işaret eden Hatice, çocuk bakımının ev içinde büyük oranda kadınlara bırakılmış olduğunu hatırlattı. Hatice, “Hem emeğin, hem kamusal alanın, hem de özel politik olanın iç içe geçtiği bir süreç oldu. Kadınların taşıyabileceği yükün üstünde bir yüktü. Hem okul, hem eğitim işi, hem bakım işini takip etmek ve bunların olmadığı durumda ihmalin ortaya çıkması söz konusu oldu. Tüm sorumluluk ev içinde kadına atıldı. Bunun sonucunda çocukların ihtiyaç duyduğu bakıma erişememe durumu meydana geldi” ifadelerini kullandı.
‘Devlet veri tutmayarak sorumluluğunu gizliyor’
Pandemi ile birlikte cezaevlerinden kısmi “afla” çıkan şiddet ve istismar faillerinin evlere hanelere dönüp o suçları yeniden işlediğini vurgulayan Hatice, bu uygulamadan dolayı çocuklara karşı yaşam hakkı ihlali ile sonuçlanan durumların ortaya çıktığını sözlerine ekledi. Devletin çocuk politikasının olmamasının yanı sıra buna yönelik veri tutmadığının altını çizen Hatice, “Gündem Çocuk Derneği, ayrımcılık ve yaşam hakkı ihlallerine dair veri tutarken bu veriler üzerinden politik anlamları da görebiliyorduk. Okul bahçesinde düşen çocuklar, rögar kapaklarının açık olması sonucu yaşanan kazalar bize belediyelerin kenti çocuk dostu bir biçimde düzenlemediğini gösteriyordu. Okullar, devletin yatırım yaptıkları tek alan olarak çocuklara uygun değildi. Bu eksiklikleri görüp bunlara yönelik politikalar oluşturabiliyorduk. Gündem Çocuk gibi veri tutan bir örgütün kapatılması ve bu alanda veriye erişimin zorlanması durumunda ihlallerin de boyutunu göremiyoruz. Bu da aslında sorumluluğu gizlemenin bir yolu, veri tutmamak, paylaşmamak doğru bir biçimde kaydetmemek” ifadelerini kullandı.
‘Cezasızlıkla suça teşvik ediliyor’
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cinsiyetçi ve çocuk yaşta evlilikleri meşru gösteren açıklamalarının, çocuk istismarında artışa neden olduğunu dile getiren Hatice, aynı zamanda yargı kararları ile faillerin cezasızlıkla ödüllendirilmesinin de bu suça teşvikte rol oynadığına işaret etti. Hatice, “Cezasızlık aslında bir tür teşviktir. Şiddeti, güç kullanımını teşvik eden söz, söylem ve politikayı kamu idaresinin her alanında görüyoruz. Söz ve söylemlerin şiddet eylemlerinin meşru ve haklı görülmesi çocukları koruma yükümlülüğümüzün karşısında yer alan, şiddeti mümkün kılan durumlardan bir tanesi. Burada yargının da failleri cezalandıran değil, aksine davaları cezasız bırakan yaklaşımı, suçların işlenmesinin artmasına yol açıyor” dedi.
‘Devletin yardım politikası koşulları sürdürme odaklı’
Çocuk hakları ihlallerinin nedenlerinden birinin de yoksulluk olduğunu söyleyen Hatice, eve giren paranın küçük bir kısmının çocuklar için harcanabildiğine belirtti. Hatice, son olarak şöyle konuştu: “Yaşamsal ihtiyaçları karşılamak varken çocuğun eğitimi ilk ihlal edilen hak oluyor. Çocuk işçilik yine artan yoksulluk sonucunda oluyor. Pandemiye bağlı yoksulluk, ekonomik krize bağlı yoksulluk çocuklar üzerinde çok derin izler bıraktı. Devletin sosyal politikası insanları güçlendiren, yardım odaklı ve yoksulluk içinden çıkarabilen bir politika değil, aksine mevcut koşulları sürdüren bir politika.”