Devrimin sırrı: Jin jiyan azadî (2) 2022-11-18 09:03:01     Pervin Buldan: Kadınlar kazanacak   Dilan Babat   ANKARA - 25 Kasım’a giderken, erkek-devlet şiddetini, şiddetin siyasete yansımasını ve mücadele yöntemlerini konuştuğumuz HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, net mesaj veriyor: “Kadın siyasetini, mücadelesini en üstlere taşımanın bedeli ne olursa olsun, bunu yapmaya devam edeceğiz.”   Politikaları ile kadını “makbul ve makul” hale getirerek toplumsal alandan uzaklaştıran AKP’nin, kadın düşmanı söylemleri, kendi yaşamını savunan ve yaşamı hakkında karar alan kadınların erkek-devlet şiddeti ile hedef olmasını beraberinde getiriyor. AKP’nin kadın düşmanı her söylemi, yaşamın bütün alanlarında kendini var eden kadınlara şiddet olarak dönüyor. Kadınlara yönelen fiziksel şiddetten ekonomik şiddete, psikolojik şiddetten katletmeye kadar saldırıları önlemeyi gündemine dahi almayan iktidar, bunun yerine kadınların mücadele ile elde ettikleri kazanımlarını yok etmeyi amaç ediniyor, İstanbul Sözleşmesi gibi.    Ancak iktidarın nefret söylemi ve saldırılarına karşın kadınlar, sokaklarda, evlerde mücadele ettiği gibi, siyasette de sözünü söylüyor. Eril sistemin saldırılarına karşı direnişin büyüdüğü günlerden geçerken, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle kadınların gündemini konuştuk.   “Cezayı vermeyen bir yargı sistemi var, faili koruyan hükümet sistemi var. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde de bu artışın neden ortaya çıktığını bu örneklerle vermek mümkün.”   * Her yıl kadına yönelik erkek-devlet şiddetini konuşuyoruz. Buna karşı geliştirilmesi gereken mücadele yöntemleri de sıkça tartışılıyor. Yükselen bir şiddet gerçekliği var. Kadın şahsında topluma dönük gerçekleştirilen bu şiddet pratiklerini hangi mekanizmalar geliştiriyor ve teşvik ediyor?   Erkek şiddetini artıran mekanizma elbette ki iktidarın kadına yaklaşım politikasıdır. Aynı zamanda faillerin korunması, cezasızlık politikası da buna öncülük ediyor. Son 20 yıllık AKP hükümetinin iktidara geldiği dönemde, şiddetin daha da arttığını, kadın katliamlarının yaşandığını, kadına yönelik şiddet meselesinde hiçbir şekilde yol alınamadığını biz verilerle görebiliyoruz. Ancak bütün bunların müsebbibinin iktidar olduğunu, AKP-MHP koalisyonunun kadına bakış açısından kaynaklandığını ve kadını bir meta olarak gören, siyasette yerini henüz tanımlamamış olan ve kadına yönelik şiddeti mubah olarak gören bir zihniyet, bu meselenin baş müsebbibi olarak karşımızda duruyor.   Bu dönem içerisinde, özellikle son dönemlerdeki kadın katliamlarında faillerin ceza almaması, cezasızlık politikasının çok yaygın olarak geliştiği bir dönemde, failler kadınlara şiddet uygulamaktan, katletmekten geri durmuyorlar. Cezayı vermeyen bir yargı sistemi var, faili koruyan hükümet sistemi var. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde de bu artışın neden ortaya çıktığını bu örneklerle vermek mümkün.   “Kürt kadın hareketinin de kadınların özgürleşmesi, eşitliği, cinsiyet eşitliği meselesinde yıllardır vermiş olduğu büyük bir mücadele var. İran’daki direniş, Türkiye’deki direniş, Ortadoğu’daki diğer ülkelerin direnişini ortaklaştırdığımız zaman ortaya muazzam bir kadın gücü çıktı.”   * İran’da kadını varlık olarak yok eden bir rejime karşı isyan var. Türkiye’de kadını katletmenin adeta ödüllendirildiği, gerekçelendirildiği bir sistem var. Afganistan’ta yine kadınların evlere hapsedildiği bir süreç yaşanıyor. AKP yönetimi ile İran, Afganistan arasında nasıl bir bağ var? Ne dersiniz bu konuda?   Ortadoğu ülkelerinin genelinde kadına bakış açısı hep aynı, değişmeyen bir zihniyet var. Bir ülkede saçını kapatmaya zorlayan bir anlayış var, başka bir ülkede okula gitmesini engelleyen bir anlayış var. Ama başka bir ülkede de sokağa çıkmasından, siyaset yapmasından, sesini ve sözünü söylemesinden rahatsızlık duyan bir anlayış var. Bütün bunlara baktığımızda; özellikle İran’dan örnek verecek olursak; kadın mücadelesi bugün başka bir boyuta taşındı. İran’da artık taşlar eskisi gibi değil ve kartlar yeniden kırılmaya başlandı. Yeni bir dizayn sürecine girdi diyebiliriz. İranlı kadınlar kendilerine yönelik baskılara karşı ve katledilen Jîna Mahsa Emînî’nin saçının telinden korkan zihniyete karşı büyük bir özgürlük ve kadın mücadelesini de ortaya koydu ve bütün dünyaya ilham oldu. Bugün dünyanın her yerinde “Jin jiyan azadî” sloganı artık söylenmeye başlandı. Bunda da İran’daki kadın mücadelesinin elbette ki rolü var.   Ama bizim Kürt kadın hareketinin de kadınların özgürleşmesi, eşitliği, cinsiyet eşitliği meselesinde yıllardır vermiş olduğu büyük bir mücadele var. İran’daki direniş, Türkiye’deki direniş, Ortadoğu’daki diğer ülkelerin direnişini ortaklaştırdığımız zaman ortaya muazzam bir kadın gücü çıktı. Kadın mücadelesinde, kadınların şiddet görmeden, kadınların katledilmeden, baskıya uğramadan haklarını ve taleplerini her mecrada dile getirecek, farklı bir yönteme ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir ülkede bir kadının katledilmesini beklememeliyiz. Bir kadının şiddete uğramasını beklemeden bu mücadeleyi ortak bir zeminde daha güçlü ortaya koyabilirsek, bundan sonra yaşanacak katliamların önüne de geçmiş oluruz.   “Rojava’da kazanan hep kadınlar oldu, dolayısıyla dünyanın her yerinde kadınların ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganın perspektif olarak önüne koyan, bunun içini dolduran yerde bir mücadele hattı örülmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.”   * "Jin jiyan azadî" sloganı ile kadınlar öncelikle Kürdistan ve Türkiye'de eylemler gerçekleştiriyordu, şimdi bu slogan Rojhilat ve İran'daki eylemlerin temel sloganı oldu, giderek de yayılıyor. Rojhilat ve İran'da gelişen bu süreç nasıl bir etkilenme yaratırsa, burada ve genel olarak dünyada kadınların özgürlük mücadelesine yansır?   “Jin jiyan azadî” sloganı aslında Rojava’nın devriminden ifade etmek ve Rojava’daki kadın devriminden örnek almak mümkün.  Çünkü Rojava’da IŞİD barbarlığına karşı savaşan ve IŞİD barbarlığının önüne set çeken kadın mücadelesi oldu. Rojava’da kazanan hep kadınlar oldu, dolayısıyla dünyanın her yerinde kadınların ‘Jin jiyan azadî’ sloganını perspektif olarak önüne koyan, bunun içini dolduran yerde bir mücadele hattı örülmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Kadınların özgürlük ve eşitlik taleplerini, ‘Kadın yaşam özgürlük’ sloganıyla ‘Jin jiyan azadî’ sloganıyla birleştirdiğimiz zaman her yerde, yaşamın her alanında, kadına yönelik baskının, şiddetin ve kadın katliamlarının son bulması meselesi üzerinden bir araya gelebilmelerinin yol ve yöntemlerini arayıp bulmaları lazım.   25 Kasım yaklaşıyor; önümüzde bir haftalık, 10 günlük programlar çıkaracağız, kadınların bir araya geldiği zeminleri yaratacağız ama bu mesele sadece 25 Kasımlarda ya da 8 Martlarda ele alınacak ya da tepki gösterilecek, bir mücadele hattını ortaya çıkaracak olan bir mesele olmamalı.  Her gün her saat kadınlar, bu mesele üzerine kafa yorup, yeni bir mücadele hattını ve zeminini ortaya koymak zorundadır.    “İstedikleri kadar korksunlar, baskı yapsınlar bu anlayışımızdan, politikamızdan asla taviz vermeyeceğiz. Kadın siyasetini, mücadelesini en üstlere taşımak için bedeli ne olursa olsun bunu yapmaya devam edeceğiz.”   * Aslında partiniz ve partiniz üyesi olan kadınlar ve milletvekilleri de yargı ve iktidar kıskacında. Siz de dijital medyadan defalarca tehditlere maruz kaldınız, Kadın Meclisi Sözcünüz polis tarafından alenen tehdit edildi. Sistematik saldırılara rağmen siz yine alanlardasınız. İktidarın özelde partinize, HDP'de yer alan kadınlara dönük bu saldırılarını şiddet politikaları bağlamında nasıl ele almak lazım?   Kadınlar iktidarın korkulu rüyası. Hem HDP’den korkan hem de HDP içerisinde siyaset yapan kadınlardan korkan bir hava var. Bu korku ve panik hem HDP’nin hem de HDP’li kadınların vermiş olduğu mücadeleden kaynaklanıyor, yapmış oldukları siyaseten kaynaklanıyor. Halkın içerisinde olan, kadınların, gençlerin yanında olan bir anlayışa karşı, bugün iktidarın saldırısını ve HDP’ye karşı yapılan saldırıların ya da HDP’li kadın vekillere yapılan saldırıların altında vermiş olduğumuz kadın mücadelesi yatıyor. Biz bir kadın partisiyiz, kadın partisi olmanın gerekliliğini yerine getiren bir siyaset yürütüyoruz. Kadınları siyasete çekmenin, kadınların kendi ayakları üzerinde durmasının, kendi sözünü söylemesinin, rengini ortaya koymasının ve özsavunma niteliğinde savunabileceği ortamları yaratmanın büyük bedelleri de oluyor. Bunları yaparken, hem iktidarın linçine, hem baskısına, şiddetine maruz kalıyoruz ama hiçbir zamanda bu mücadeleden taviz vermeden yürütüyoruz.   Biliyoruz ki; iktidar bugün HDP’nin siyasetinden korkuyor, biz biliyoruz ki bugün iktidarın en büyük korkusu HDP’li kadın milletvekillerinin yürütmüş olduğu siyasettir. İstedikleri kadar korksunlar, baskı yapsınlar bu anlayışımızdan, politikamızdan asla taviz vermeyeceğiz. Kadın siyasetini, mücadelesini en üstlere taşımanın bedeli ne olursa olsun bunu yapmaya devam edeceğiz.   “Hem Jîna Amini’nin hemde Nagihan Akarsel’in katledilmesi elbette ki politik cinayetlerdir. Bütün bunların karşısında da mücadele eden, bu katliamlara karşı duranlarda ortak tavır sergileyen milyonlarca kadın var”   * Son süreçte özellikle Kürt kadınları hedef alınarak katledildi. Nagihan Akarsel bunun bir örneği. Kürt kadın mücadelesi dünyada da önemli bir tanınırlık edindi. TJA'nın son konferansında da bunu gördük. Kürt kadın mücadelesi dünyaya nasıl bir mesaj veriyor? Enternasyonal kadın mücadelesi bunu nasıl değerlendiriyor?   Kürt kadınlarına dönük saldırılar sadece bu dönemde yaşamadı, geçmiş dönemlerde de yaşandı. Bütün yapılan saldırılar sonucunda kadınlar, özellikle Kürt kadınları bir kez daha bir araya gelmenin ve mücadele etmenin yollarını hep buldular. Dünyanın neresinde olursa olsun, Kürt kadınlarına yapılan her saldırının politik sebeplerle yapıldığını söylemek gerekiyor. Her cinayetin, saldırının politik bir saldırı olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Kürt kadınları büyük bedeller ödedi, bu bedeller karşısında mücadele de yürüttü. Özellikle son zamanlardaki Kürt kadınlarına dönük saldırıların başka bir boyutu vardı. Sadece katliamlarla da sınırlı tutmamak lazım. Aynı zamanda cezaevleri süreçleri var ve bugün cezaevlerinde çok sayıda Kürt kadını, mücadele eden kadın var. Çok sayıda cezaevlerinde kadın mücadelesi yürüten aktivist kadınlar var.   Bütün bunları birlikte değerlendirdiğimizde; en büyük saldırı Kürt kadınlarına yapılıyor ama bir bütün olarak dünyanın her yerinde kadınlar sistemler tarafından ya da iktidar tarafından her zaman hedef haline getiriliyor. Bu da kadınların hem mücadelesinden, hem siyasetinden hem de net tavrından kaynaklanıyor. Hem Jîna Emînî’nin hem de Nagihan Akarsel’in katledilmesi elbette ki politik cinayetlerdir. Bütün bunların karşısında da mücadele eden, bu katliamlara karşı duran, ortak tavır sergileyen milyonlarca kadın var.   “Kadın mücadelesini taçlandırmanın, kadınların hak ettiği yaşam biçimini ortaya koymanın ve kadınların siyasete, söz ve karar mekanizması olabileceği bir dönemi inşa etmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var bunun bilincindeyiz. Bunu da 21’nci yüzyılın kadın yüzyılın gerekliliğini yerine getirerek, yapacağız”   * Tüm bunların yanı sıra Rojhilat’tan Rojava'ya, tüm dünyaya kadınların büyük bir mücadelesi söz konusu. 21'inci yüzyıl “kadın yüzyılı” olarak tanımlanıyor. HDP bu bağlamda nasıl bir mücadele yolu izliyor ya da izleyecek?   Biz her zaman söylüyoruz; 21’inci yüzyıl kadın yüzyılı olacak. Kadın yüzyılında artık kadınların katledilmediği, baskı, şiddete uğramadığı ve siyasetin, yaşamın her alanında söz sahibi olan, karar mekanizmalarında söz sahibi olan milyonlarca kadını yaratmak gibi bir politikayı, bir hedefi de önümüze koyduk ve bunu gerçekleştiriyoruz. Şimdi yeni seçim dönemine girilecek, önümüzde bir seçim süreci var. HDP, yine rolünü ve misyonunu yerine getirecek. Kadın temsiliyeti açısından, kadın katılımı açısından erkek zihniyetine karşı mücadele vermeyi tekrar önümüze koyacağız. Kadın ve erkek eşitliği meselesi, siyasete çok önemli bir konu. Fakat hiçbir partinin bu konuda somut bir adım attığını söyleyemeyiz.  Buna biz de dahiliz, hala eşitlik meselesinde, HDP bile istediğini yakalamış durumda değil, bizim de hala kat edecek yollarımız var ama bu yolları 21’inci yüzyılı kadın yüzyılı yapmayı düşünürken, o yollardaki taşları elimizin tersiyle itip o yolda yürümeyi kendimize bir sorumluluk ve görev olarak görüyoruz. Kadın mücadelesini taçlandırma, kadınların hak ettiği yaşam biçimini ortaya koyma ve kadınların siyasete, söz ve karar mekanizması olabileceği bir dönemi inşa etmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var bunun bilincindeyiz. Bunu da 21’inci yüzyılın, kadın yüzyılının gerekliliğini yerine getirerek yapacağız.   “… Elbette her partinin kendine göre ideolojisi, bir çizgisi var ama kadınlar siyaset üstü bir meseledir, dolayısıyla siyaset yapan kadınların, farklı partide olan kadınların da bu meseleye siyaset üstü bir mesele olarak bakmasının, yapılan çağrılarda ortaklaşmanın yollarını bulmaları lazım.”   * Şuna gelmek istiyorum. 25 Kasım'dan bugüne geldiğimizde geçen bir yıl içerisinde HDP'li kadınlar olarak mücadeleniz, örgütlülük düzeyinizin geldiği aşama, diğer partilerdeki kadınlar ve en önemlisi de kadın hareketi ile ortak mücadelede nasıl bir ivme yakaladı? Kadınlar ortak mücadelede buluşabildi mi? 'Kadınlar birlikte güçlü' olabildi mi sizce?   HDP, her anlamda müzakereci, diyalogcu bir parti. Her söylemimizde kadınlara bu çağrıyı yapıyoruz. “Gelin birlikte kadın meselesini konuşalım, oturalım, tartışalım, kadınların hak etmiş olduğu yaşam biçimini, artık katledilmeden, baskı görmeden, eşit temsiliyeti sağlayacak bir yaşam biçimini ortaya koyacak olan tartışma zeminlerini oluşturalım” çağrılarına ne yazık ki diğer siyasi partilerden çok fazla ses çıkmazsa bile, kadın örgütlerinden bu noktada ortaklaştığımız, mücadele ettiğimiz birçok zemin var. İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesinde, kadın örgütleriyle ortak tavırlar alarak, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini kabul etmediğimizi ve iktidara geldiğimiz zaman İstanbul Sözleşmesi’ni hayata geçireceğimizi ifade eden söylemlerimiz var. Bunun gereğini mutlaka yerine getireceğiz ve bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz.    Fakat, kadınlar birlikte nasıl güçlü olabilir? Elbette ki bir araya gelerek, mücadele ortaklığının zeminini yaratarak güçlü olabilir. Bunu zaman zaman kadın örgütleri ile yapabiliyoruz ama bu da yeterli değil. Özellikle siyaset yapan kadınların… Elbette her partinin kendine göre ideolojisi, bir çizgisi var ama kadınlar siyaset üstü bir meseledir, dolayısıyla siyaset yapan kadınların, farklı partide olan kadınların da bu meseleye siyaset üstü bir mesele olarak bakmasının, yapılan çağrılarda ortaklaşmanın yollarını bulmaları lazım. Fakat, bu şimdiye kadar gerçekleşmedi. Bu saatten sonra gerçekleşir mi? bilemeyiz, biz bu çağrıyı yapmaya devam edeceğiz. Ortaklaşmak, birlikte mücadele etmek, kadınların yaşadığı bütün bu baskı ve şiddet politikalarının aza inmesine vesile olacaktır. Umarız ki bundan sonraki dönemlerde, hangi parti olursa olsun, nerede siyasette olursa olsun, hiç bunlara takılmadan, mesele kadın meselesi olduğu zaman her şeyi bırakıp bu mesele üzerinden yoğunlaşacak bir zemine herkes gelir.   * Kadınlar açısından önemli bir 25 Kasım karşılanıyor. Bu vesile ile sizin de mesajınızı almak isteriz…   Tüm dünya kadınlarına bir kez daha “Jin jiyan azadî” sloganıyla ortak mücadele hattının bir an önce ortaya çıkmasını ve her zeminde, her koşulda kadınların ortak bir hatta bir araya gelmesini umuyorum. Her zeminde ve her koşulda kadınların bir araya geleceği zemini mutlaka yaratmak gerekiyor. İktidarın kadınlara bakış açısının mutlaka değişmesi gerektiğini ve cezasızlık politikasının mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğini, kadına şiddet uygulayan, katleden, baskı uygulayan her failin gerekli cezaya mutlaka çaptırılması gerektiğini ve bununla birlikte kadına bakış açısının da değişmesi gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyorum.    Önümüzde bir seçim zamanı var, 5-6 ay sonra muhtemelen herkes sahada olacak. Hem siyaset arenasında hem de kendi sözümü, rengimi belli edeceğim diyen her kadına çağrımız var; gelin HDP’de siyaset yapın, gelin kadın partisine üye olun. Seçim süreci başta olmak üzere, seçim günü de kadınlara büyük bir ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yine ortak mücadele, sandıkları koruma meselesinde, bizim bu yıl seçim zamanındaki sloganımız, ‘Sandıkları kadınlar koruyacak’. Çünkü korunmayan bir sandık asla kazanılacak bir sandık olmaz. Dolayısıyla sandıkları biz kadınlar koruyacağız ki kazanabilelim. Her anlamda kadınların yaşadıkları bütün zorlukları, baskıları, linç kampanyalarına karşı da ortak mücadele sadece 25 Kasım’da ve 8 Martlarda değil, her gün her saat olmalı.   YARIN: Adalet nöbetleriyle örülen direniş ağı