Komploya karşı tarihi direniş (13)
- 09:01 8 Ekim 2024
- Dosya
‘Kürtler, saldırılara mücadeleyle karşılık verdi’
Gülistan Gülmüş
AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun üzerinden 26 yıl geçti. AVEG-KON Eşbaşkanı Esra Güden, "Emperyalistlerin Öcalan’a yönelik komplosu hedefine ulaşmamıştır. Kürt halkı bu saldırganlığa mücadeleyle karşılık vermiştir" diyerek Kürt halkının direnişinin devam ettiğini vurguladı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan uluslararası komplonun üzerinden 26 yıl geçti. Bu 26 yıllık sürecin son 3 yılı mutlak iletişimsizlik ve disiplin cezaları ile devam ediyor. Süreç içerisinde hem Kurdistan ve Türkiye’de hem de dünyanın dört bir yanında yıllarca Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için sayısız eylem, etkinlik, protesto ve hukuki başvuru yapıldı. Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen komploya karşı çalışma yürüten Avrupa ayağında ise bugün hâlâ çeşitli eylem ve etkinlikler sürdürülerek uluslararası güçlerle durum tartışılıyor.
Dosyamızın son bölümünde, Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AVEG-KON) Eşbaşkanı Esra Güden’in komplo süreci ve Orta Doğu’da süren savaş ekseninde Avrupa’nın politikasına dair değerlendirmelerine yer verdik.
‘Kürt halkı, faşist saldırılarla yüz yüze kaldı’
9 Ekim komplosunu, “Kürtlerin bir halk olarak demokratik haklarından yoksun bırakılmalarıyla sonuçlanan bölgesel ve uluslararası bir saldırı konseptinin ürünüdür” diye tanımlayan Esra Güden, “Komplo ile ülkenin ortak geleceği, Türkiye ve Kürdistan bağlamında hedef alınmış, Türk ve Kürt halkı karşı karşıya getirilerek fiili bir iç savaşın ateşlenmek istendiğini ifade edebiliriz. Ayrıca esas olarak da Kürt halkının uzun yıllardır yürüttüğü mücadele hedef alınmıştır. Çünkü uzun yıllardır faşist rejimin, sömürgeciliğin Kürt halkına dayattığı bir dizi saldırı, katliam söz konusudur. Bu saldırılar, Kürtlerin bölgede eşit bir halk olarak yaşama isteğine karşı gerçekleştirilmiştir. Kürt halkı asimilasyon ve yok sayılma politikaları ile karşı karşıya kalmış ve tüm bu saldırılara karşı varlık mücadelesi yürütmeye çalışmıştır. Bu varlık mücadelesinin örgütlü bir şekilde geliştirilmiş olması, sömürgeciliğin ve onunla bağlantılı olarak emperyalistlerin bölgedeki çıkarlarına uygun bir şekilde konumlanmasına sebep olmuştur. Bir yandan da kendi sömürgecilik emelleri etrafında Kürt halkına ve Türkiye Kürdistan’ında yaşayan çeşitli azınlıklara, ulusal kimliklere saldırılar gerçekleştiriliyordu. Kürt halkının direnişçi çizgisi, varlık mücadelesini elde etme direnişçiliği, faşist saldırılarla yüz yüze kalmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.
‘Saldırının unsurlarını görüyoruz’
Esra, devamında ABD ve Avrupa emperyalizminin halk mücadelesini istemediğini vurgulayarak, bunun nedenini şu sözlerle ifade etti: “Bu komploda da tam olarak bu mücadeleye karşı geliştirilen saldırıların unsurlarını görüyoruz. Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan, 1998’de karşı karşıya kaldığı komplo ile komploda başat olan çeşitli devletlerin varlıklarına bakıldığında çok açık ki sadece faşist sömürgecilerin değil, ABD ve Avrupa Birliği emperyalizminin de içinde olduğu uluslararası bir komployla karşı karşıya olduğunu göstermişti. Çünkü onlar da bölgede direnişçi, mücadele eden ve bu çizgiyi sürdürmek için askeri mücadele araçlarına başvuran bir halk hareketini istemediler. Çok açık ki onların bu saldırganlığı, direnişin önderliğine karşı da bir saldırı konsepti geliştirdi ve bu saldırı konsepti etrafında Kürt Halk Önderi Öcalan’a yönelik saldırının startı verilmiş oldu.”
‘Halkın önderi ile buluşması engellenmeye çalışılıyor’
PKK Lideri'ne uygulanan komplonun ve Orta Doğu’da yıllardır süregelen savaşların aynı nedenlerden kaynaklandığını vurgularken, saldırı politikalarına karşı mücadele geliştiren liderlerin yok edilmek istendiğine de işaret ederek, “Emperyalistler dünya kapitalizmine karşı yıkıcı bir kuvvet olarak gördükleri ve bu kuvveti taşıyan devrimci mücadele üslerini yok etmek istiyorlar. Bu mücadele ocaklarından birini Kürdistan halkı göstermektedir. Filipinler, Kürdistan, Türkiye, Kolombiya ve Hindistan’da aynı direniş ocaklarından bahsedebiliriz. Bu silahlı direniş ocaklarının varlığı dünya ezilenleri için önemli bir yer tutuyor. Halk ayaklanmalarının nesnel, toplumsal temellerini yaratan nedenler ise hak eşitsizliği, yoksulluk, işsizlik ve toplumsal eşitsizliktir. Özetle, bu ülkelerdeki sermaye-halk ve devlet çelişkileri, reform manevralarıyla çözülemez hale geldi. Aynı şekilde Filistin’deki durum da özellikle Siyonist İsrail’in tüm savaş gücüyle Filistin ve Lübnan halkına soykırımcı saldırılarından anlaşılabiliyor. Yakın zamanda Hizbullah lideri ve yöneticileri katledildi, yine PJAK’ın önder kadroları katledildi. Yaz döneminde Hamas liderinin katledildiğini gördük. Çok açık ki bu direniş ocaklarının önderleri katledilmeye çalışılıyor. Öcalan şahsında da İmralı Tipi hapishanelerde etkisizleştirilmeye çalışılıyor ve halkın önderi ile buluşması engellenmeye çalışılıyor” sözlerine yer verdi.
‘Emperyalistlerin ortaklığından söz edebiliriz’
ABD’nin özellikle Orta Doğu’da yürüttüğü sömürgeci politikalar ile eski gücünü var etmeye çalıştığını söyleyen Esra, “Örneğin Afganistan işgalinde ABD askeri gücünü geri çekti ve emperyalistler arası rekabette gerileyen bir profil sergiledi. Şimdi ise Orta Doğu’daki pazar olanaklarına ve altyapı olanaklarına ulaşmaya çalışarak kendini güçlendirmeye çalışıyor. Emperyalistler ve sömürgeci güçler bir yandan bu direniş ocaklarını ve onların önderlerini teslimiyete zorlamayı amaçlarken, diğer yandan da Orta Doğu’da kendi çıkarları gereği hegemonyayı ele geçirmeye çalışıyorlar. Fakat halkların direnişi onların bu hegemonyalarını engelliyor. Bugün Orta Doğu’daki durumu uluslararası güçlerin rolü açısından değerlendirdiğimizde, çok açık ki emperyalistler ile sömürgeci güçler ve halklar arasında ciddi bir çelişki var. Bu çelişkiyi Kürdistan halkının mücadelesinde ve Filistin halkının direnişinde görüyoruz. Filistin halkı, Siyonizm’in soykırımcı saldırılarına karşı direniyor ve Lübnan’a doğru genişleyen bir işgalci saldırganlıkla karşı karşıya kalıyor. Bu iki örnekte de emperyalistlerin ve sömürgecilerin ciddi bir ortaklığından söz edebiliriz” dedi.
‘Sokak eylemlerine çok ciddi saldırılar söz konusu oldu’
Filistin’de yapılan saldırıların, Rojava ve Güney Kürdistan’a yapılan saldırıların ezilen halklar tarafından tepkiyle karşılandığını belirten Esra, bu saldırılara karşı Avrupa’da nasıl bir mücadele ağının olduğuna dair şunları söyledi: “Bu saldırganlıklara karşı mücadele eden güçlerle hareket etmek oldukça önemli. Özellikle Rojava’ya yönelik saldırılar, geçmiş dönemde en fazla sokağa çıkma ve mücadeleyi büyütme konularımızdan biri oldu. Görevlerimizi en çok buradan doğru çıkardık çünkü ezilen halkların mücadelesini birleşik bir tarzda örgütlenmesi ve ezilen halkların dayanışmayla bu mücadeleyi büyütmesi, Avrupa’da da bizim en çok gündem ettiğimiz konulardan biri haline geldi.
Bu kapsamda birleşik mücadeleyi örmek, en temel konularımızdan biri olmuştur. Hem bugün Güney Kürdistan’a yönelik saldırılar hem de güncel olarak İsrail Siyonizmi’nin on binleri aşan katliamlarla halkın tüm yaşam alanlarını yok etmesiyle ortaya çıkan savaş barbarlığı karşısında sokakta ve direnişçi kuvvetlerle beraber mücadeleyi örgütlemeyi önemsiyoruz. Özellikle 7 Ekim’de Aksa Tufanı eylemlerinin başladığı dönemden bu yana, Avrupa emperyalistleri, Avrupa'da mücadele eden güçlerin ve halkların, bu barbarlıkla yüz yüze kalan halkların direnişlerini ve mücadelelerini ortaklaştırmalarını engellemeye çalışıyor. Geçmiş dönemde Filistin bayrağı taşımak, Filistin halkının motiflerini taşıyan puşiler takmak ve Filistin halkı ile direniş kapsamında sokak eylemleri gerçekleştiren güçlere yönelik hem polis operasyonları gerçekleştirildi hem de sokak eylemlerine çok ciddi saldırılar yapıldı.”
‘Yerli halkla mücadeleyi birleştirmekle yükümlüyüz’
Avrupa’da geliştirilen dayanışma ağına yapılan saldırıların nedenini değerlendiren Esra, şu ifadelere yer verdi: “Avrupalı emperyalistler çok iyi biliyor ki halkların dayanışma örmesi ve bu kapsamda savaş karşıtı mücadeleler geliştirmesi, onların Orta Doğu'daki soykırımcı savaşlarla ve oradaki pazar ile altyapı emelleriyle uyumlu çıkarlarını etkileyecektir. Bu nedenle, bir yandan Siyonist İsrail’le kurdukları ekonomik ilişkiler, diğer yandan NATO güçleriyle yaptıkları siyasal, ekonomik ve askeri ittifakların tehlikeye girmesini istemiyorlar. Örneğin, Almanya’da genç kadın örgütü ZORA, geçtiğimiz aylarda Berlin’de polis operasyonuyla karşı karşıya kaldı. Ayrıca, Young Struggle (Gençlik örgütlenmesi) kongresi de engellenmeye çalışıldı.”
Avrupa emperyalistleri çok iyi biliyor ki Filistin halkının direnişiyle dayanışma içinde olan hareketler sokakları militan eylemlerle kuşatmaya çalışıyor. Kürt halkının mücadelesi söz konusu olduğunda da benzer bir durum var. Özellikle Rojava’ya yönelik saldırılar ya da medya savunma alanlarına, aynı zamanda direniş ocakları olan bu güçlere karşı Avrupa’dan gelen birleşik mücadele arayışları, emperyalistler için büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu yüzden sokakta daha militan bir şekilde direnişi güçlendiren saflara yönelik saldırılar gerçekleştiriyorlar. Tam da bu nedenle yürüttüğümüz kampanyaları daha dirençli ve birleşik bir tarzda ele almamız gerekiyor. Yerli halklarla bu mücadeleyi birleştirmek ve onların desteğinin sürekliliğini sağlamakla yükümlü olduğumuzu belirtmek isterim.”
‘Abdullah Öcalan ve Kürt halkı teslimiyet ve yılgınlık göstermedi’
26 yıl önce yapılan komplonun hedefine ulaşıp ulaşmadığına dair şu değerlendirmede bulunan Esra, son olarak şöyle konuştu: “Çok açık ki hem İmralı Ada tipinde direnen Sayın Abdullah Öcalan, hem de Kürt ulusal hareketinin farklı mevzilerde kendini askeri olarak ortaya koyuş şekli, Kürt halkının o günden bugüne beklenen teslimiyeti ve yılgınlığı göstermediğini kanıtlamaktadır. Buradan şunu söyleyebiliriz: Emperyalistlerin Öcalan’a yönelik uyguladıkları komplo hedefine ulaşmamıştır. Halkların direnişi ve özellikle Kürt halkının direnişi nezdinde, emperyalistlerin emellerine ulaşamadıklarını net bir şekilde söyleyebiliriz. Aksine, Kürt halkı bu komplocu tarz ve emperyalistlerle işbirlikçilere karşı ayağa kalkmış ve bu saldırganlığa mücadele ile karşılık vermiştir.
Kürt halkı, kendini yeniden örgütlemeyi, değişik mevzilerde tutunmayı ve farklı mücadele araçlarına başvurarak bu süreci devam ettirmiştir. Uluslararası ölçekte de hem Kürdistan hem Türkiye bağlamında devrimci direnişçi kuvvetlere yönelik tasfiyeci saldırılar yaşanmaktadır. Bir yandan katliamlar ve askeri operasyonlarla fiili saldırganlık devam ederken, diğer yandan direniş umutlarını ve mücadele isteğini kırmak amacıyla politik saldırılar gerçekleştirilmektedir. Ancak çok net bir şekilde şunu ifade edebiliriz: Kürt halkı, Newrozlarda, farklı mücadele anlarında, kayyım siyasetinde olduğu gibi kazandığı mevzileri teslim etmeyeceğini, direnerek ve mücadele ederek koruyacağını bir kez daha göstermiştir. Türkiye ve Kürdistan’da birleşik mücadelenin unsurları, dün olduğu gibi bugün de aynı direnişçi ve dayanışmacı çizgiyi izleyerek bu tasfiyeci saldırıları bertaraf etmekle yükümlüdür.”