Yüksel Genç: Halk barışa evet dedi, siyasi irade gerekli 2025-04-17 09:01:17      Pelşin Çetinkaya    AMED – SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, Abdullah Öcalan’ın “asrın çağrısı” olarak tanımlanan deklarasyonunun halk tarafından olumlu karşılandığını belirterek, sürecin ilerleyebilmesi için en büyük sorumluluğun artık hükümet ve devlete düştüğünü vurguladı.   Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi (SAMER), 22–26 Mart 2025 tarihleri arasında Kürdistan bölgelerindeki 16 kentte gündeme dair kapsamlı bir saha araştırması gerçekleştirdi. Bin 509 kişiyle hanelerinde yüz yüze yapılan görüşmeler, yüzde 3 hata payı ve yüzde 95 güven aralığı esas alınarak tamamlandı. Anketler tesadüfi dağılımla yapıldı; elde edilen veriler SPSS programı aracılığıyla grafik ve tablolarla analiz edildi.   SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, elde edilen bulgular üzerine değerlendirmelerde bulundu ve kamuoyunun nabzını ortaya koydu.   Ana tema yeni bir ivme kazanan süreç   Yapılan çalışmanın ana temasının, 1 Ekim günü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ile tokalaşmasından bu yana yaşanan gelişmelere ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat deklarasyonuyla beraber yeni bir ivme kazanan sürece dair olduğunu ifade eden Yüksel Genç, “Sürece karşı, sürece halkın nasıl yaklaştığı, toplumun nasıl yorumladığı, sürece dair algılarının ne olduğu, beklentilerinin ne olduğu, neler önerdikleri gibi konulara yanıt aramaya çalışan bir çalışma gerçekleşti. Bu çalışmanın kendisi, 27 Şubat deklarasyonunun ardından yapıldığı için 27 Şubat deklarasyonunun etkilerini ve deklarasyonun ardından toplumda oluşan yeni havayı da ölçmeyi mümkün kıldı. Bu anlamda önemliydi. Çünkü sürecin en önemli ayaklarından biri ve aslında sürecin ana yürütücü gücü olarak ortaya çıkan Öcalan'ın adımları, yaklaşımları ve buna dönük PKK'nin yanıtlarının artık toplum tarafından bilindiği, içeriğin üç aşağı beş yukarı artık anlaşılabildiği bir süreç vardı. Dolayısıyla toplum, hiç bilmediği değil, belli açılardan artık bilgilenmiş olduğu bir sürecin kendisi hakkında fikir beyan edecekti. Bunun etkilerini ölçecektik. Bu anlamda kıymetli bir ilk çalışma” dedi.   Tek taraflı yürüyen süreçte bile ‘olumluluk’   Yüksel Genç, çalışmanın ilk sorusunun; PKK’ye silahsızlanma ve fesih çağrısı yapan, aynı zamanda “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısıyla toplumun örgütlü demokratikleşmesini hedefleyen Abdullah Öcalan’ın bu çağrısının toplum nezdinde ne kadar bilindiği, ne ölçüde olumlu karşılandığı ya da onaylanıp onaylanmadığına dair olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: “Bizim yaptığımız çalışmada, yüzde 18 gibi bir kesim deklarasyon içeriğini bilmiyor. Yüzde 60 dolayında bir kesim, deklarasyon içeriğini olumlu buluyor ve onaylıyor. 'Kararsızım' ve 'onaylamıyorum, olumlu bulmuyorum' diyenlerin oranının belli açılardan düşük olduğunu söylemek gerekiyor. Bu önemli; tek taraflı yürüyen bir süreç açısından bu kadar büyük bir olumluluğun çıkmış olmasını kıymetli bulmak gerekiyor.”   ‘Halk çağrının barışı getireceğine inanıyor’   “İkincisi ve aslında belki de üzerinde politika yapıcıların en fazla durması gereken yanlardan biri, Abdullah Öcalan'ın çağrısının barışı getirip getirmeyeceği ve Kürt meselesine çözüm sağlayıp sağlamayacağı meselesiydi” diyen Yüksel Genç, bu soruya gelen yanıtların da oldukça kıymetli olduğuna dikkat çekti. Yüksel Genç, “Barışı getirir” yanıtının “Getirmez” yanıtından daha yüksek olduğuna dikkat çekti. Yüksel Genç, “Halkın bu soruya ‘Öcalan'ın çağrısı barış getirir, Öcalan'ın çağrısı Kürt sorununun çözümünü getirir’ diyenlerin oranı her iki soru için de yüzde 40'ları aşmakla beraber; ‘Hayır, getirmez’ diyenlerin oranı yüzde 20'lerin başında kalmakta. Ancak, çağrının barış ve çözüm açısından sonuç getirebilme gücü konusunda katılımcıların yarısını aşmamış olması, dikkatle düşünülmesi gereken bir durum. Çağrıyı olumlu bulanların oranı bu denli yüksekken, bu çağrının sonuç üretici kısımları açısından toplumun ciddi bir temkinlilik içerisinde olduğunu gösteren bir yanıt bu aslında. Gelen yanıtlar içerisinde bir diğer önemli meselenin de bu olduğunu düşünüyorum” sözlerini kullandı.     ‘Çağrıyı olumlu buluyor’   Yüksel Genç, saha çalışması sırasında yaptığı gözlemler ve alınan yanıtlar doğrultusunda, halkın Abdullah Öcalan’ın çağrısını genel olarak olumlu karşıladığını belirtti. Ancak toplumun, sürece anlam yüklemesine rağmen, devletin diğer muhataplarının ve yürütme makamlarının harekete geçmemesinin; sürecin anlaşılması ve olumlu sonuçlanacağına dair duyulan inancı ciddi biçimde zayıflattığını ifade etti. Yüksel Genç, çalışma sonuçlarının da bunu gösterdiğini belirtirken şu ifadeleri kullandı: “Bununla beraber, bizim yaptığımız çalışmada insanlar, yani toplum sürecin ilerleyebilmesi için çok hızlı bir biçimde yasal düzenlemeler ve siyasal bazı girişimler, inisiyatifler beklentisi içerisinde. Ciddi oranlarda çıktı bu beklentiler. Örneğin, sürecin yürüyebilmesi için genel affın olması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 60’ları aşıyor. ‘Umut Hakkı’nın uygulanması gerektiğini, hem de öncelikli olarak uygulanması gerektiğini düşünenlerin oranı da yüzde 60’ları aşıyor.”   Süreçte yasal güvencenin önemi   Çalışmada toplumun büyük çoğunluğunun sürecin ilerlemesi için önceliği iktidarın ve hükümetin atacağı adımlara verdiğini paylaşan Yüksel Genç, aynı zamanda Meclis’in yapabileceği yasal düzenlemelere odaklanmasının da oldukça kıymetli olduğunu ifade etti.  Yüksel Genç, “Bu, toplumun güvence arayışının da bir işareti. Geçmiş çalışmalarda, daha doğrusu geçmiş barış süreçlerinin en önemli handikaplarından biri, yasal güvencelerin ve çerçevelerin sağlıklı biçimde oluşmamış olması ya da oluşanlara sadakat gösterilmemiş olmasıydı. Şimdi yanıtlarımıza baktığımızda, öncelikli olarak sürecin yürümesi için toplumun hükümet kanadından, iktidar ve devlet kanadından çok hızlı bir biçimde sürecin önünü açacak, yol temizliğini gerçekleştirecek yasal düzenlemeler beklentisi içinde olduğunu görüyoruz. Bu beklenti içinde olanların oranı oldukça yüksek. Bu beklenti içinde olanlar sadece DEM Parti’ye oy veren seçmen grubundan oluşmuyor, onun da altını çizelim. AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye oy veren seçmen tabanı içerisinde de bir an önce yasal düzenlemelerle sürecin ilerletilmesini ve önünün açılmasını düşünenlerin oranının yüksek olduğunu söylemek gerekiyor” diye belirtti.     Süreçte siyasi partilere düşen sorumluluk   Yüksel Genç, çalışmada sürecin ilerleyebilmesi için sorulan “AKP ne yapmalı?” şeklindeki açık uçlu soruya verilen yanıtlarda, ilk olarak “AKP iktidarı Kürtlerin haklarını tanısın ve buna dair düzenlemeler yapsın” cevabının öne çıktığını; bunu ise “inandırıcı, samimi, şeffaf olmalı ve güven vermeli” şeklindeki ifadelerin izlediğini belirterek, bu yanıtların toplumun AKP iktidarına yaklaşımını da yansıttığını ifade etti. Yüksel Genç, DEM Parti açısından öncelikli yapılması gerekenlerin halkı merkeze alan bir çerçevede tariflenmesinin oldukça kıymetli olduğunu belirtti. Yüksel Genç, “Çünkü öncelikli olarak DEM Parti'nin halkla birlikte halka güven vererek ve sürece dönük çelişkilerini güvensizliklerini giderecek biçimde bir ortak süreç önerisi öne çıkıyor. Bir nevi bizim yaptığımız çalışma Parti'nin yanında halkın sürecin asli bir unsuru olarak yer almak istediğine, süreç hakkında bilgilenmek ve dahil olmak istediğine dair çok güçlü veriler ortaya çıkarmış görünüyor” sözlerini kullandı.      İktidarın antidemokratik uygulamaları sürece olan inancı azaltıyor   Kürt halkının süreçle birlikte büyük bir beklenti içinde olduğuna dikkat çeken Yüksel Genç, şunları dile getirdi: “Süreç başladığından beri aslında Kürt toplumu oldukça kaygılı, endişeli, temkinli. Bir barış sürecinin gelişmesi ve Kürt meselesinin güvenilir, sağlıklı çözüm yoluna girmesi ile ilgili çok güçlü bir beklenti var. Ama iktidarın, antidemokratik uygulamalarıyla özdeş olan pratikleri, özellikle hukuk ve kolluk eliyle gerçekleşen yönelimlerin kendisi, toplumda sürece güven duyma, sürecin sonuca ereceğine dair inanç besleme ve dolayısıyla sahiplenme duygularını zayıflatıyor. Bunların giderilebilmesinin en önemli koşulu hükümetin, devletin demokratik dönüşüm sürecini kendinden başlaması ve bunun ilgili uygulamalara başlaması ile ilgili gibi görünüyor. Dolayısıyla bu sürecin sağlıklı yürütülmesi isteniliyorsa devlet ve iktidar kanadının çok hızlı bir biçimde yeniden toplumsal demokratizasyonu öne alan, özgürlükleri önceleyen, güvenlik yerine özgürlükleri önceleyen bir mantalite ve düzenleme sürecine yapısal alanların da buna göre uyarlanması sürecine girmesi önemli olur.”   ‘Güvensizliğinin ana adresini devlet ve hükümet oluşturuyor’   Kürtlerin çok ağırlıklı bir kısmının güvensizliğinin ana adresini devletin ve hükümetin oluşturduğunu bunun yapılan saha araştırmalarıyla ortaya çıktığını işaret eden Yüksel Genç, “Bunun kırılmadığı yerde sürece sahiplenme zayıf olur. DEM Parti İmralı Heyeti ilk defa süreç başladığından bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüştü. Bu görüşmenin ardından gelebilecek yol temizliği, güven artırıcı önlem ve düzenlemelerin hepsinin toplumda sürece sahiplenme ve sürecin sonuca varacağına dair kanaatlerini büyütme açısından olumlu etkiler olacak. Bizim çalışmamızda sürecin ilerlemesi için ‘öncelikli ne olmalı?’ diye sorduğumuz soruda ilk iki yanıtı hatırlatmak istiyorum. Yanıtlardan bir tanesi genel af, acil bir genel af ve umut hakkının da bunun içerisinde tanımlanmasına dair bir söylem gelişiyor. İkincisi çatışmaların, operasyonların durmasına dair bir beklenti. Bunu sürecin ilerlemesi için öncelikli en başta yapılacakların en tepesine oturtuyor toplum. Dolayısıyla iktidarın da belki bu noktalardan yol almasında fayda var” dedi.   Siyasetin kutuplaştırıcı dili    Yüksel Genç, sürecin nasıl ilerleyeceği ve akamete uğrayıp uğramayacağının sorumluluğunun toplum tarafından iktidara yüklendiğini belirtti ve şöyle konuştu: “Dolayısıyla bu süreç yürürse, iktidarın artık süreç konusunda netleşip üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiği için yürüyecektir. Yürümezse, yani akamete uğrarsa da bu, iktidar ve hükümetin süreçle ilgili sorumluluklarını üstlenmemesinden kaynaklanacaktır. Toplumun şimdiye kadar oluşan genel kanaati, iktidarın ve hükümetin bu sorumlulukları üstlenmediği ve onurlu bir barış sürecinin gelişimine yönelik sağlıklı bir dil kurmadığı yönündedir. Zaten en önemli anket raporumuzun bütününe bakıldığında bazı sorulara verilen yanıtlar da bunu doğrulamaktadır. Siyasetçilerin kutuplaştırıcı, kamplaştırıcı, güvenlikçi ve şiddet yanlısı dilinin bir an önce terk edilmesi gerektiğine dikkat çeken çok yüksek bir oran bulunmaktadır. Aynı şekilde, bu dilin sürecin ilerlemesi açısından ciddi bir handikap olduğunu düşünenlerin oranı da oldukça yüksektir. Bu durumu ilgili çalışmada açıkça göreceğiz.”