AİHM Cizîr için Türkiye’den savunma istedi 2025-05-26 12:25:53   HABER MERKEZİ - AİHM, Cizîr'de sokağa çıkma yasakları döneminde evlerin bodrum katında hayatını kaybedenler için yapılan başvuru üzerine Türkiye'den savunma istedi.    Şırnak'ın Cizîr (Cizre) ilçesinde 2015-16 yılları arasında uygulanan ve 137 insanın hayatını kaybettiği sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan insan hakkı ihlallerine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yapılan başvuruların duruşması, 13 Kasım 2019'da görülmüştü. Fransa’nın Strazburg kentinde kabul edilebilirlik ve esas üzerine görülen duruşmaya dair kararını açıklayan AİHM, davayı “kabul edilemez” bulmuştu.    Avukatlar, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) ret kararı üzerine yeniden AİHM'e başvuruda bulundu. AİHM, 22 Mayıs'ta yaptığı bildirimle Türkiye'den savunma istedi.    Dosya avukatlarından Ramazan Demir, konuya dijital medya hesabında şu ifadeleri paylaştı: "Sokağa çıkma yasakları ve Cizre bodrum dosyaları yeniden AİHM gündeminde. AİHM, 2019’de verdiği karar ile AYM sürecinin beklenmesine karar vermişti. AYM’nin ret kararı üzerine yeniden yaptığımız başvurularda AİHM, 22 Mayıs’ta yaptığı bildirimle hükümetten tekrar savunma istedi."   AİHM, Türkiye'den şu sorulara yanıt istedi:    "* Başvurucuların yakınlarının yaşam hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesi kapsamında, Cizîr'de uygulanan sokağa çıkma yasakları sürecinde yürütülen askeri operasyonlar sırasında devlet güçlerinin güç kullanımı nedeniyle ihlal edilmiş midir?   * Güvenlik operasyonlarını planlayan ve yürüten yetkililer, sivillerin yaşamını korumak için gerekli özeni göstermiş midir? Özellikle, sivillerin yoğun şekilde bulunduğu bölgelerde operasyonların başlatılması ve sürdürülmesi sırasında sivil can kayıplarının önlenmesi adına gerekli tedbirler alınmış mıdır?   * Devlet, başvurucuların yakınlarının yaşamlarını koruma yükümlülüğü kapsamında, yaralı kişilere tıbbi yardımın ulaştırılmasını sağlamayarak -özellikle bodrum katlarında mahsur kalan yaralılara ambulans gönderilmesini engelleyerek- Sözleşme’nin 2. maddesini ihlal etmiş midir?   * Devletin yetkili organlarının, yardım çağrısında bulunan ve hayatta olan kişilerin bulundukları yerlerde uzun süre yaralı şekilde bekletildikten sonra yaşamlarını yitirmesine ve bazı vakalarda bu kişilerin bedenlerinin yakılarak öldürülmesine yol açacak şekilde hareket etmesi, yaşam hakkı bakımından devletin doğrudan sorumluluğunu doğurmakta mıdır?   * Yaşam hakkının usule ilişkin korunması bağlamında, Cizîr'de gerçekleşen ölümlerle ilgili olarak yürütülen iç hukuk soruşturmaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında gerekli etkinlik, tarafsızlık ve şeffaflık ölçütlerini karşılamış mıdır?   * Türk adli makamlarının, başvurucuların yakınlarının ölümlerine yönelik tutumu, olaylarda devlet yetkililerinin sorumluluğunu ortaya koymuş mudur? Devletin bu olaylara dair iç hukuktaki yaşam hakkını güvence altına alan düzenlemeleri etkili şekilde uyguladığı söylenebilir mi?   * İlgili soruşturma ve yargı süreçleri -hem olayların ilk inceleme aşamasında hem de Anayasa Mahkemesi aşamasında- gerekli hızda, ciddiyetle ve tarafsızlıkla yürütülmüş müdür?   * Soruşturmayı yürüten savcılık makamları, olayın koşullarını aydınlatmak ve tüm delilleri nesnel biçimde değerlendirerek sorumluları belirlemek adına elindeki tüm olanakları yeterince kullanmış mıdır?   * Yürütülen soruşturmalar, başvurucuların olaylara dair meşru menfaatlerini koruyacak ölçüde erişilebilir olmuş mudur?"   Ne olmuştu?     Şırnak'ın Cizîr (Cizre) ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7 Şubat 2016'da, 137 kişi mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında yakılarak katledilmişti. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yaşananlar için "Kıyamet benzeri bir tablo" tanımlaması yapmıştı.   Kamuoyunda büyük tepkiye neden olan ve birçok kişinin sırf tedavi edilmediklerinden kaynaklı hayatını kaybettiği bodrumların birincisinde 31, ikincisinde 62 ve üçüncüsünde 44 kişi can verdi. Söz konusu bodrumlarda hayatını kaybedenler arasında, Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel, gazeteci Rohat Aktaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyeleri, MKM sanatçıları, KJA üyeleri ve çok sayıda öğrencinin yanı sıra çocuklar da bulunuyordu.    Bodrumlarda hayatını kaybedenlerin bazılarının cenazelerine halen ulaşılmış değil.    Olayın yaşanmasının ardından binalar yıkılarak, molozlarla doldurulan alanda Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yeni konutlar inşa edildi.    Tüm girişimlere rağmen öldürülen kişilerin ölümlerine ilişkin başlatılan soruşturmaların birçoğu hakkında "takipsizlik" kararı verildi. "Örgüt üyesi" iddiasıyla verilen kararların birçoğunda, ölümler "hukuka uygun" kabul edildi.     Avukatlar, yaşanan ölümlere dair AİHM'e başvurdu.    AİHM, 13 Kasım 2019 tarihinde duruşma yaptı. AİHM, kabul edilebilirlik ve esas üzerinde görülen duruşmaya dair kararını daha sonra açıklayarak, davayı “kabul edilemez” buldu. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 35'inci Maddesi kapsamında iç hukuk yolunun tüketilmediğini ileri sürdü.    Mahkeme, Anayasa Mahkemesi (AYM) sürecinin tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı verdi.   Avukatlar, bunun üzerine AYM'ye başvurdu.