HDK’nin Lozan panelinde ‘Demokratik cumhuriyet’ vurgusu
- 14:09 30 Temmuz 2023
- Siyaset
İSTANBUL - HDK’nin, Kurdistan’ın dört parçaya bölünmesinin temel alındığı Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılında gerçekleştirdiği ,“Yüzüncü Yılında Lozan: Muhasebe ve İmkan” başlıklı panelinin ilk oturumundan, “Lozan bir barış değil, barışa son veren bir antlaşmadır. Demokratik cumhuriyeti sağlayabiliriz. Bunu sağlayabilirsek Lozan antlaşması işlevsiz olur, barışı sağlarız” mesajı açığa çıktı.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 100’üncü yılında, Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Yüzüncü Yılında Lozan: Muhasebe ve İmkan” başlıklı panel gerçekleştiriyor. Panelin birinci oturumu, HDK İstanbul Kadın Meclisi Sözcüsü Nazlı Buket Yazıcı’nın moderatörlüğünü yaptığı “Lozan’ın Yüzyılı”, ikinci oturumu da Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) Elif Bulut’un moderatörlüğünü yapacağı “Ortak Geleceğin İmkanları” başlığıyla gerçekleştirilecek. Panele, Hıristiyan halklardan Kürt halkına, siyasetçilerden insan hakları savunucularına kadar her kesimden çok sayıda kişi katıldı.
Halklarla ortak geleceği kurmak
Panel, HDK Eşsözcüsü Esengül Demir’in açılış konuşmasıyla başladı. Esengül, “Kongremizin yeni dönemde Lozan’ın sonuçları, geçmiş ve günümüz değerlendirmesi, gelecekte önümüzde ne gibi fırsatlar var bunun için güçlü değerlendirmeler çıkmasını arzu ediyoruz” sözleriyle konuşmasına başladı. Lozan ile birlikte hem toplumsal hem siyasal anlamda kadınların, Kürt halkının, Hıristiyan halkların ve tüm ötekilerin gözünden bakarak demokratik ve ortak bir yaşamı nasıl örebileceklerini ele alıp anlatmak istediklerini söyleyen Esengül, “Geçmişi de, gelecek tahayyülünü de tahlil etmek istiyoruz. Gençler, kadınlar ve toplumun farklı gözleriyle bakıp geleceğimizi nasıl kurabiliriz üzerinden değerlendirmek gerekiyor” dedi.
‘Lozan bütün farklılıkları yok etmeyi hedefledi’
Cumhuriyetin 100 yıllık pratiğini, “yanlışı doğru yaşamak” diye tanımlayan Esengül, “Barış anlaşması olarak adlandırılan Lozan, tam tersi göçün, pogromun, dışlanmışlığın ve kimliklerin yok sayıldığı, bunun da ulus devlet ile birlikte o günden bugüne geldiğini söyleyebiliriz. Barış kelimesi bir gerçekliği temsil etmemektedir. Otoriter karakter üzerine söylenen ve devleti yerinden edemeyen bir siyaset, inkar ve tekçilik üzerinden inşa edilen cumhuriyet, toplumsal birliği inşa edememiştir. Türklük, erkeklik ve sünnilik üzerinden kurulan cumhuriyet, ulus devlet deli gömleğini Türkiye’ye ve Ortadoğu coğrafyasına giydirmeye çalışmıştır. Bütün farklılıkları yok etmeyi hedefledi. Türkiye’de bugünkü siyasetsizliğin bu tekleştirme, farklı yaşamları reddeden ve var olanı da yok etme üzerine kurulu bir sistemden geldiğine benzetiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Lozan Kürtlerin inkarının mührüdür’
Esengül, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Bu tekçilik, son toplumsal bellekle beraber İstiklal Mahkemeleri, Gazi, Sivas Katliamı, pogromlar, idamlar, sokak ortasında infazlar, köy boşaltmalar, yakmalar ve Roboskî ile kayıt altına alındığını söyleyebiliriz. Kürt halkını paranteze almak da ayrıca önem taşıyor. Lozan, Kürtleri statüsüz bırakmakla karşı karşıya bıraktı. Ortadoğu’nun gözünde kurban halk olarak seçildiler. Bu sistem bizzat Kürt halkı üzerinde uygulandı. Lozan’da kullanılan ‘ortak vatan ve kardeşlik’ kavramı güçlü olana biat etmek üzerine kurulmuştur. Lozan ne yazık ki Kürtlerin inkarının mührüdür. Bu dönemde de bu mührü söküp atmak bizim de boynumuzun borcu olmalıdır. Ulus devlet, ulusal burjuva ve piyasa uğruna önce Ermeniler, Rumlar ve bu coğrafyadaki bütün azınlıklar olduğu gibi Kürtler de Türklük dairesi kavramının içerisine konulmuştur. Osmanlı’dan cumhuriyete uzanan yolda bu toprakların itirazı oldu, şimdi bu hikaye egemenler tarafından Cumartesi Anneleri, Akbelen direnişçileri için Cudî’de direnen halklar, egemenlere karşı kendi hikayesini yazmaya devam eden toplumsal kesimler, mücadeleyi o günden bugüne sürdürmeye devam ediyor. Ve biz kendi hikayemizi yazmaya devam ediyoruz.
Kendi hikayemizi yeniden yazmamız gerekiyor…
Rejim bu çabadan asla vazgeçmiyor, sürekli bizim üzerimizden kendi hikayesini yazmaya devam ediyor. Ama biz başka mücadele dinamikleriyle devam ediyoruz. Mevcudu reddederek yeniye yöneliyoruz. Önce Lozan’ı reddetmekle başlıyor. Geçmişte çok büyük acılar, kayıpların yaşanmasına neden olan, halkları birbirinden uzaklaştıran böylesine bir dönemi reddetmekten, bize dayatılan bu Lozan gerçeğini açığa çıkarmak ve reddetmekten geçiyor. Dolayısıyla uluslararası çıkarları olan devlet sistemini de reddetmekten geçiyor. Biz Sevr’i reddediyoruz, Lozan’ı da mevcut haliyle kabul etmiyoruz. Lozan’ın yeniden kurulması ya da yeni bir akitin oluşabilmesi için toplumsal dinamiklerle kendi hikayemizi yeniden yazmamız gerekiyor. Bunun için de yeni bir toplumsal sözleşme yazılması gerekiyor. Bu coğrafyadaki halkların kendi hakları olan kimlik, anadili haklarının demokrasiyle garanti altına alınacağı, yeni bir sözleşme olması gerekiyor. Yıllardan beridir bize dayatılan çözümsüzlük, bizim kendi panzehrimizi bulmamızdan geçiyor.”
Lozan’a karşı demokratik cumhuriyet fikriyatı
Esengül, “Türk, erkek, sünni halinden bu toprakların bütün halklarını, kadınları, azınlıkları, yok sayılan halkların tümünü dahil edecek ve yeni yaşamdaki taleplerini yüzeye çıkartacak toplumsal bir sözleşme kaçınılmaz bir gerçeklik. Lozan’ın tekçi zihniyetine karşı biz HDK olarak demokratik cumhuriyetin nüvelerinin atılması gerektiğinden bahsediyoruz. Bu nedenle de Lozan’ın muhasebesi bugün burada çok önemli” sözlerini kullandı.
İlk oturum: Lozan’ın Yüzyılı
Esengül’ün konuşması ardından HDK İstanbul Kadın Meclisi Sözcüsü Nazlı Buket Yazıcı’nın moderatörlüğünü yaptığı “Lozan’ın Yüzyılı” başlıklı ilk oturuma geçildi. Oturum, tarih öğretmeni ve siyasetçi Mutlu Öztürk’ün “Yüzüncü Yılında Lozan Gerçeği” başlıklı sunumu ile başladı. Lozan ile dayatılan kimliksizleşmeyle hesaplaşmayı seçtiğini söyleyen Mutlu, “Bir Kürt komünist olarak Lozan Antlaşması’nın beni temsil etmediğini söylemem gerekiyor. Lozan Antlaşması bir ulus olarak haklarının yok sayıldığı, tanınmadığı bir antlaşmadır. Lozan Antlaşması, emekçilerin bulunmadığı, ikinci sınıfa itildiği bir sistemin kuruluşunun uluslararası belgesidir. O dönemi konuşurken, tarihin yeniden yazılması gereken bir dönem. 1918-1923’ün bu ülkede solun başka bir ülke mümkün mü diye sorduğu güçlü bir şekilde savundukları, birçok yerde bu sol iddiaların öne çıktığı bir dönem” diye belirtti.
Lozan’ın temeli: Kurdistan’ın 4 parçaya bölünmesi
Daha sonra PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, “Lozan’ın Yüzüncü Yılında Kürtler” başlığıyla sunum yaptı. Sosyalister, Kürtler, Müslümanlar, Çerkezler ve Lazların, dönemin toplumsal direnişini yansıtan kesimler olduğunu dile getiren Emran, “Lozan sonrası demokratik cumhuriyetin esamesi yoktur. Lozan sonrası anayasası anti-demokratiktir. Egemenlerin tarihi gizli tarihtir. O masalarda neler alındı, neler satıldı. En başta Kürtler, sosyalister satıldı. Lozan Antlaşması’nın temeli, sırlar ve Kurdistan’ın 4 parçaya bölünmesidir. Atatürk’ün açık konuşması var, açıkça sınırları bugünkü gibi tanımlıyor. Bunun üzerine yemin etmiş bir Meclis söz konusu. Bu topraklar üzerinde demokratik bir cumhuriyet arzulanıyordu. 1924 anayasasının, ruhu toplumsal mücadelenin Meclise yansıması, ondan sonra topluma yansımasıdır” cümlelerini kullandı.
‘Demokratik cumhuriyetle barışı sağlarız’
“Birinci cumhuriyet devrimci demokratik cumhuriyettir” diyen Emran, “Lozan, Kürtler açısından çok dehşet vericidir. Çünkü antlaşmaya baktığımızda Kürtler isimle geçmiyor, ülkesi 4 parçaya bölünüyor, hukukun dışına çıkarılıyor, azınlık bile sayılmıyor. Güncel olarak bile bunu yaşıyoruz. Her şeye çekinceler koyuyor. ‘Türkiye’de azınlık yok’ diyor. Lozan Kürtlerin tarihten silinmesinin antlaşmasıdır. Birinci cumhuriyetin kapitalist sisteme entegrasyonudur. Toplum açısından Lozan geçersizdir. Çünkü toplum devre dışı bırakılarak imzalanan bir antlaşmadır. Demokratik anayasa, tüm farklı renklerin, dillerin, kültürlerin haklarının tanındığı bir cumhuriyet kurulduğunda bu kavga da biter. Barış böyle sağlanır. Lozan bir barış değil, barışa son veren bir antlaşmadır. Sadece tekçi insanlara yaşam hakkı tanıyan bir sistemde yaşamaya mahkum değiliz. Demokratik cumhuriyeti sağlayabiliriz. Bunu sağlayabilirsek Lozan antlaşması işlevsiz olur, barışı sağlarız” yorumunu yaptı.
‘Azınlıklar Lozan’la daha da azaltıldı’
AGOS gazetesi Ermenice editörü Pakrat Estukyan da, “Lozan’ın Yüzüncü Yılında Azınlıklar” başlığıyla sunum gerçekleştirdi. Pakrat, Lozan ile “azınlık” olarak tanımlanmayı ve bu yaşamın da zorluklarını anlattı. “Azınlığın” Lozan’da kazanılmış bir hak olduğunu belirten Pakrat, “Okullarımız, kiliselerimiz, tanımlanmış haklarımız var. Lakin bütün bunların arkasında başka bir husus daha var. Lozan imzalandığı gün, imza atan İsmet İnönü hangi maddeleri uygulayıp uygulamayacağını çok iyi biliyordu. Dahası Lord Curzon de biliyordu. Arka planda bir devlet aklı vardı ve Berlin Anlaşması’nda ne kadar taahhütlerini yerine getirdiyse şimdi de öyle getirilecekti” dedi. Ulus bilincinin Hıristiyan halklar tarafından yıllar sonra geliştiğine dikkat çeken Pakrat, azınlıklar Lozan’la daha da azaltıldı. Medeni Kanun’la Türkiye’deki tüm azınlık halklara Lozan’daki haklardan feragat etmeleri dayatıldı. Nüfus tasfiyesi ile birlikte de 1915 yılında Ermeni ve Sayfo Süryani Soykırımı gerçekleştirildi. Ulus devlet inşasına böylece girdik” diye konuştu.
‘Yeni paradigmayı doğru kurmamız lazım’
“Lozan’ın geçerliliği 100 seneyle sınırlandırılmış değil” diyen Pakrat, “Biz o cumhuriyetin dönüştürülmesi için kendi özgücümüzü daha iyi bilelim, kendi hikayemizi anlatmaya devam edelim. Çünkü burası memleketimiz, biz buraya kimseye kaptırmaya niyetli değiliz. Biz buradayız, yarın da buradayız. Yeni paradigmayı doğru kurmamız lazım. Halkların yan yana yaşayabileceği, kadın gücünü, aklını, emeğini yukarıya taşıyabilecek paradigmayı kurabilirsek yarından korkmaya da gerek kalmaz” vurgusunu yaptı.
Lozan ile Kürt halkı yok sayıldı
Oturumda son olarak “Anayasal yansımasıyla Lozan’ın öncesi ve sonrası” başlığı ile sunum yapan tarih araştırmacısı, gazeteci ve yazar Erdoğan Aydın ise Lozan’dan bugüne dek Türk milliyetçiliğinin hızla yükseldiğini, Kürt sorununa demokratik çözümün getirilmediği gibi birçok konu başlığını ele aldı. Azınlıklara dair güvencelerin sağlandığı 37 ve 45’inci maddelerdeki bölümlerini de hatırlatan Erdoğan, henüz anlaşma görüşmelerinde dahi Kürt temsilcilere yer verilmemesinin bugüne dek süren politikaların göstergesine dair işareti olduğunu ifade etti. Yine Kurdistan kelimesinin anılmadığının altını çizen Erdoğan, Kürt halkının yok sayıldığını vurguladı.