‘Toplumsal çürüme örgütlü mücadeleyle aşılır’ 2024-11-01 09:04:45     Melike Aydın    MUĞLA- Yaşanan toplumsal bir çürümenin savaş politikasının bir sonucu olduğunu söyleyen Gülsüm Nazlıoğlu, ahlaki bir toplumun ancak kadınların yeniden ortaklaştıracağı mücadele biçimleriyle sağlanabileceğini ifade etti.   Türkiye’de kadın ve çocuklara yönelik şiddet olaylarındaki artış, toplumsal çürümenin giderek derinleştiği bir döneme işaret ediyor. Kadın hareketleri ve insan hakları savunucuları, bu çürümenin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil yapı ve ekonomik adaletsizlik gibi yapısal sorunların yanı sıra iktidarın cezasızlık politikalarının bulunduğunu ifade ediyor. Özellikle kadın ve çocuğa yönelik şiddetin, yetersiz yasal önlemler ve ahlaki zayıflıklar nedeniyle toplumda neredeyse normalleştiği belirtiliyor. Bu durum, etik değerlerin yıprandığı ve adalet duygusunun zayıfladığı bir atmosfer yaratarak, toplumda güven ve dayanışmayı zedeliyor.   Toplumsal çürümeye karşı ahlaki ve politik bir toplum yapısının inşası, kadın hareketlerinin taleplerinde önemli bir yer tutuyor. Bu bağlamda, kadınlar yalnızca adalet talep etmekle kalmayıp, şiddetin normalleşmesine karşı eğitim, farkındalık ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmeyi hedefliyor. Toplumun tüm kesimlerinin bu çürümeyi durdurmak adına sorumluluk üstlenmesi gerektiği vurgulanırken, ahlaki değerleri savunan politik bir toplum yapısına doğru ilerlemenin zorunlu olduğu ifade ediliyor. Kadın mücadelesi, bu süreçte hem şiddeti engelleyen hem de toplumsal değerleri yeniden inşa eden önemli bir güç olarak öne çıkıyor.   Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası (Ev-Eksen) Genel Başkanı Gülsüm Nazlıoğlu, toplumsal çürüme ve buna karşı neler yapılması gerektiğine dair değerlendirmelerde bulundu.    Çürüme savaş politikalarının bir sonucu   Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin ve dejenerasyonun nedeninin savaş politikaları olduğunu belirten Gülsüm, “Batıdan bakınca öyle görünmüyor gibi, ama savaş sorununu bu kadar göz ardı ettiğimiz sürece bunlar yaşanır. Savaş, şiddeti normalleştiriyor. Özellikle aile içinde kadınlar katlediliyor. Açığa çıkmayan birçok kadın cinayeti var. Erkekler ‘Biraz da suçlu sizsiniz’ diyebiliyor. Gece 10’dan sonra dışarı çıkmamayı, kocaya daha fazla boyun eğmeyi, haklarımı aramamayı normale çevirmeye çalışıyorlar. Bunlar savaş politikalarının yansıması. Sürekli ülkeleri işgal ediyorlar. İran, Irak, Pakistan, Türkiye... Neden özellikle bu ülkelerde şiddet bu kadar arttı? Sokakta iki erkek bir kadına tecavüz edebiliyor ve tepki çıkmıyor. Nasıl bir gerçeklik kaybına uğradık ve çürüdük? Her anlamda bunlar savaş politikalarının sonucu” şeklinde konuştu.   ‘Erkeğin kocası devlet, kadının kocası erkek’   Erkeğin askerlikte öğrendiği şiddeti eve döndüğünde eşine uyguladığını ifade eden Gülsüm, “Erkeğin kocası devlet, kadının kocası erkek derlerdi. Bunu hepimiz biliyorduk. Ama bu o kadar normalleşmiş ki, o kadar doğal kullanılıyor ki, hiç garipsenmiyor. Biz kadınlar buna güçlü şekilde karşı çıkmadıkça bu bitmeyecek. Herkes ailesindeki insanı yok etmeyi nasıl göze alabiliyor? Askerlikten sonra bir güç geliyor erkeklere, kadını yok edecek, sindirecek bir güç. Erkek öldürüyor, bir sene sonra dışarıda. Devlet askerini koruyor, bunu gören herkes yapıyor” dedi.    'Erkek aklına izin verilmemeli’   Erkek-devlet aklının, kadın hareketini yönlendirmek için yöntemler geliştirdiğini ifade eden Gülsüm, Babala TV adlı YouTube kanalında kadın katliamına dair yayınlanan son programda seçilen konukların topluma kanaat önderi kadınlar şeklinde sunulduğuna işaret etti. Gülsüm, “Ben bir kadın olarak hiçbir kadını kanaat önderi seçmeyeceğim. Hangi kadın örgütü olursa olsun, öncelik eşitler arası ilişkidir, birlikte yol almaktır. Birimiz fazla, birimiz daha az iş yapar. Kadın hareketi bu zemin üzerinde yürür. Ancak konukları erkek aklı seçiyor; programın yayıncısı erkek. Kendilerine göre itiraz etmeyecek kadınları seçiyorlar. Bir konuk kabul etmedi zaten, ‘Ben kanaat önderi değilim’ dedi. Bu, politik olarak bizim daha geri olduğumuz düşüncesi. Kadın-erkek ayrımı olarak bakmayalım diyorlar. Evet, insani bir sorun, ama neden hep kadınlar katlediliyor, tecavüze uğruyor? Neden biz kızınca dövmüyoruz? Bu nasıl insanlık sorunu diye genelleştirilebilir ki? Bu erkek aklının siyaset alanlarında yer almasına izin vermememiz gerekiyor” şeklinde konuştu.    ‘Toplumsal çürümeyi aşacak cins kadındır’   Esas olarak erkek aklının değil, kadınların nasıl mücadele alanları oluşturduğuna odaklanılması üzerinde duran Gülsüm, belediye meclisinde bir erkeğin kadınları "bayan" ve "kız" diye ayıran ve kadın katliamlarında "kadınlar da suçlu" diyebilme cüretini gösterdiğini, buna tepki göstermeyen kadın üyelerden cesaret aldığını ifade etti. Gülsüm, “Bu partiler üstü bir konudur. Tabii ki siyasi görüşlerimiz var ama cins kırımı da var. Ortama göre konuşur, eş olur, her şeye boyun eğersen iyi kadınsın. Bizim buna itirazımız var. Eğer orada bir kadın üye varsa, meclis üyesinin lafını bitirememesi gerekiyordu. Erkekler ‘kötü bir cümleydi’ diye geçiştirebilir, ama o cümlenin arkasında oluşan atmosfer diğerinin de erkekliğini besliyor. Bu ülkede savaş politikaları da erkekler üzerinden yapılıyor; sürekli katlederek değil, bu atmosferin içine sokarak itiraz etme durumunu elimizden alıyorlar. Toplumda çürüme var ve bunu aşacak olan cins de kadındır” sözlerine yer verdi.    ‘İktidarcılığa kapılmamak, kadın mücadelesini öncelemek’   Kadınların lider olma ve kanaat önderi olma çabalarının özellikle yerel düzeyde çok yaşandığını ve bunun kadınların örgütlenmesinde ciddi sorunlar yarattığını söyleyen Gülsüm, “Kadın mücadelesinin önceliklerinden biri, kendi siyasi partilerinde mücadele eden kadın arkadaşlarımızın kadın mücadelesine güç vermesidir. Onların güçlenmesini sağlayarak siyasete girme gibi bir durumumuz vardı. En küçük bir yere aday olan kadın arkadaşlarımız önce kadın mücadelesindeki arkadaşlarına ‘şuraya adayım’ diye söylerlerdi. Partilerinin üzerinde tutuyorlardı bu mücadeleyi. Orada onları güçlü kılan, o mücadeleydi. Ama şimdi bunun farkında olan erkek aklı ve devlet bize misyon yükledi; belediye meclis üyeliklerinde aday olan kadın arkadaşlardan erkek başkanlarına teşekkür ederek kürsüden inen çok oldu” ifadelerini kullandı.   ‘Batı yerellerinde Kürt kadınları dışlama çabası var’   Bazı siyasi partilerde, genç kadınların düzenlediği eylemleri takdir eden veya onay veren erkeklerin bulunduğunu ifade eden Gülsüm, örgüt içindeki kadınların bu erkeklere izin vermemesi gerektiğini dile getirdi. Gülsüm, “Devlet aklı bunu görüyor. ‘Ben çok sosyalistim, yurtseverim’ diyen erkekler bu tuzağa çabuk düşüyor ve kadınları takdir etme cüretinde bulunuyor. Bir arada olma sorumluluğumuz var. Muğla yerelinde Muğla Kadın Platformu vardı; Kürtler tasfiye edilmek için işlevsiz kılındı. Kadınlar Birlikte Güçlü var ama işlevsiz. Kürt kadınlarını bu mücadelenin dışında tutarak bir şeyler yaptırmak istiyorlar. Bir dönem Kürt kadın mücadelesini ve feminist mücadeleyi bölemediler ama şimdi bu şekilde bölmeye çalışıyorlar” sözlerine yer verdi.    ‘Katliama varmadan önceki çözümlere odaklanılmalı’   Kadınların cins kırımı ve diğer ortak sorunlarına karşı yan yana durmayı başarması gerektiğini ifade eden Gülsüm, kadın mücadelesinin yalnızca mahkeme takibine sıkıştırılmasının doğru olmadığını kaydetti. Gülsüm, “Bizim o sonuca gelmeden önceki çözümlere odaklanmamız lazım. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı; devletin ne yapması gerektiğini çok iyi tanımlıyordu. Ne devlet ne aile, zaten aile küçük devlettir. Çocuğun, anne ve baba tarafından korunamadığını, Narin katliamıyla gördük. Narin’i köy de koruyamadı, aile ile ortaklaştılar. Katiller öldürmekten çekinmiyor ama katletmeden önce internetten nasıl daha az ceza alacağını araştırıyor. Çünkü devletin kendisini koruyacağını biliyor” dedi.    ‘Çürümeye giden yollardan biri: Ekmekle terbiye etmek’   Kadının, devletin bulunduğu her yerde sıkıştırıldığını ve istihdam alanından dışlandığını kaydeden Gülsüm, “Çürümeyi, ekmekle terbiye etmeyi görüyoruz. Küçücük bir eylemde yüzlerce fotoğraf çekiyorlar, arşivliyorlar. Genç kadınlar, sicilimize işler de iş bulamayız diye gelmiyorlar. Ama erkek siyaset yaptığında ‘çok mücadeleci, devrimci’ deniyor; kadınlar için böyle şeyler söylenmiyor. Küçücük eylemlerde bile polis, gözünün içine kadar çekim yapıyor. Yine de hiçbir alanı boş bırakmamalıyız; sokağı da ekolojiyi de diğer mücadeleleri de. Bizim birlikte mücadele etmeye çok ihtiyacımız var. Başta savaş ekonomisine karşı sokağa çıkmamız gerekirken, son zamanlarda sokağa çıkarak değil, WhatsApp gruplarında düşüncesini paylaşarak eylem yapanlar türedi” diye konuştu.    'Politik ve ekonomik alanlar açılmalı'   Gençler için, büyüklerin ekonomik ve politik alanlar yaratmasının gerekliliğini vurgulayan Gülsüm, “İnsanlar çocuğunu korumak için sokağa çıkabilmeli. Ama hepimiz sahteleştik; bu iktidar bize nasıl sahteleşileceğini, nasıl yaşamayı değil, nasıl söylem üretmeyi öğretti. AKP’yi suçlayarak bunun altından kalkamayız. Gerçekten nasıl mücadele vereceğimizi, kadınlar olarak birlikte nasıl mücadele edeceğimizi düşünmemiz gerekiyor” diye belirtti.    ‘'Ortak mücadele yöntemleri geliştirilmeli’   Kadınların sorunlarını tartışmak için çalıştaylar düzenlenmesi ve kadın mücadelesinin yanı sıra çürümüşlüğe karşı ortak mücadelenin önemine işaret eden Gülsüm, “Bizim gücümüzü gördükleri için içimizden lider seçiyorlar, yaptığımız eylemlere teşekkür etme cüretinde bulunuyorlar. Siyasi partilerdeki kadın arkadaşlarımızın çok iyi örgütlenmesi ve kadın dili oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Yaşam alanlarının her yerinde, yerellerde kadınlar olmaya başlasa, ülkenin atmosferi değişir. Kadın mahalleleri yaratacak gücümüz var. Kadınlar ellerinden nelerin alındığını biliyor. Birkaç kişi de olsak, yeter ki yan yana gelelim” diye konuştu.