Havuz medyanın reyting uğruna yaptığı şov 2025-04-20 09:04:45       Roza Metîna   HABER MERKEZİ - Reyting uğruna yapılan taraflı medya programlarına karşı mücadele, hayatın her alanına yayılmalı. Özellikle şova dönüştürülen havuz medyanın program ve dizilerine karşı bu tutum kararlılıkla sürdürülmeli.   Medyanın toplumda büyük bir rolü ve misyonu var. Bu rol, toplumun ahlakını, değerlerini, davranışlarını, yaşam biçimini ve zihniyetini doğrudan etkiliyor. Havuz medyada yayınlanan birçok program ve dizi de benzer etkilere sahip. Bu yapımlar büyük tehlikeleri beraberinde getiriyor ve toplumun ahlaki dokusunu derinden sarsıyor. Dolayısıyla bu zihniyete ve tehlikeye karşı mücadele kaçınılmaz hale geliyor.   Medyanın temel görevi tarafsızlıktır. Bu tarafsızlığın, temel sorumluluk ilkesine dayanması gerekiyor. Yayınların etik bir çerçevede yapılması şart. Toplumsal çıkarlar her şeyin önünde gelmeli ve toplum bu yayınlardan fayda sağlamalı. Ancak medyadaki eksiklikler çoğu zaman istismara yol açıyor ve ciddi toplumsal sorunlara neden oluyor. Ne yazık ki medya, toplumsal hakları koruma, eşitliği sağlama, barışı ve demokrasiyi geliştirme gibi evrensel değerler üzerine inşa edilmesi gerekirken, çoğu zaman baskı ve yozlaşmayı büyütüyor. Bu baskı, televizyon ekranlarında yayınlanan programlar ve diziler üzerinden yaygınlaşıyor.   Gündüz kuşağı programlarının etkileri   Programların etkisi her geçen gün daha da belirginleşiyor. Özellikle gündüz saatlerinde yayınlanan programlar, toplumun ahlaki yapısını olumsuz etkiliyor. Bu programlardaki olayların birçoğu şok edici nitelikte ve izleyicilerin bilinçaltında derin izler bırakıyor. İnsanların kişilikleri ve yaşamları üzerindeki etkileri göz ardı edilmemeli. Bu etkiler, kadına yönelik şiddeti ve genel anlamda toplumsal şiddeti derinleştiriyor. Aynı zamanda manevi boşluklara ve psikolojik sorunlara da yol açıyor. Bu programların en çok çocukları ve gençleri etkilediğini söylemek mümkün. Bu yüzden ailelerin, çocuklarının kişilik gelişimine özellikle dikkat etmesi gerekiyor.   Reyting uğruna şova dönüştürüyorlar   Bu programlar sadece reytingleri artırmak için hazırlanıyor. Toplumsal değerlere göre değil, izlenme oranlarına göre kurgulanıyor. Yaşanan olaylar birer şov unsuru olarak kullanılıyor. Bu durum izleyicinin psikolojisini olumsuz etkiliyor ve duygusal tepkiler üzerinde değişim yaratıyor. Bu tabloya örnek olarak ATV’de yayınlanan Esra Erol’un gündüz kuşağı programı gösterilebilir. Aynı kanalda yer alan Müge Anlı ile Tatlı Sert programı da benzer bir etki yaratıyor. Bunlar sadece iki örnek. Benzeri pek çok program yayında. Esra Erol’un son yayınında, bir kadının damadıyla olan ilişkisi kamuoyuna sunuldu ve toplumda büyük yankı uyandırdı. Bu tür olaylar reyting uğruna şova dönüştürülüyor, magazin boyutu öne çıkarılıyor. Programın arkasındaki ekipler de bu süreci organize ediyor.   Medya toplumun ahlakına uygun hareket etmeli   Bu tür programların çoğunlukla kadın sunucular eliyle yürütülmesi, toplumsal açıdan ayrı bir önem taşıyor. Çünkü bu yayınlar, aile değerlerini ve ilişkilerini doğrudan etkiliyor. Zamanla aile içinde baskıya neden olabiliyor. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de derinleştiriyor. Toplumsal rollerin, ahlaki yapının şekillenmesinde özel bir rolü var. Bu nedenle söz konusu programlara karşı ciddi önlemler alınmalı ve toplum bu konuda uyarılmalı. Medya, bireysel çıkarlara göre değil; toplumun çıkarları, değerleri ve ahlaki ölçütleri doğrultusunda yayın yapmalı.   Medya korku ve güvensizlik yayıyor   Korku ve güvensizlik, toplumsal yabancılaşmanın en önemli iki unsurudur. Ana akım medya, bu iki unsuru sık sık kullanıyor. Sadece iktidarın çıkarlarını gözeten yayın anlayışıyla hareket eden medya, söz konusu programlar aracılığıyla cinsiyetçi dil ve manipülasyon teknikleri kullanarak toplumu kendi değerlerinden uzaklaştırıyor. Toplumda yayılan korku ve güvensizlik, medyanın ideolojik yayılma aracı haline gelmesine neden oluyor. Sadece bu tür programlar değil, diziler de toplumun yapısını ve ahlakını doğrudan etkiliyor. Bu durum ciddi bir tehdit oluşturuyor. Aynı zamanda toplumun maneviyatı hedef alınıyor ve sosyal değişim yönlendirilmeye çalışılıyor. Bu diziler, toplumsal hayatın merkezine yerleştiğinde psikolojik yıkıma yol açıyor ve yerini tüketim kültürü ile şiddet alıyor.   Kâr ve fırsat zihniyeti   Taraflı medya, diziler ve programlar üzerinden kâr alanı açmak ve bunu fırsata çevirmek istiyor. Bu zihniyet, iktidarın tekçi politikalarını ve ideolojisini yaymayı da hedefliyor. Bu dizilerde işlenen olaylar, artık toplumda sıradanlaşmış gibi görülüyor. Olaylara karışanların cezasız kalması, başka bir soruna işaret ediyor. Cezasızlık, toplumda duyarlılığı ortadan kaldırıyor ve ciddi bir kayıtsızlık yaratıyor. Bu dizilerdeki sahte kahramanlık hikâyeleri ve sansasyonel olaylar, özellikle çocukları ve gençleri olumsuz etkiliyor.   Hakikati yaymak isteyen kadınların direnişi   Bu zihniyete karşı kadınların sesi ve direnişi büyük önem taşıyor. Kadınların hakikati haykıran duruşu, toplum için umut oluşturuyor. Çünkü ana akım medya çoğunlukla eril bir bakış açısıyla hareket ediyor. “Bir kadın, kısa etek giydiği için öldürüldü”, “Kocası onu sevdiği için öldürdü” gibi başlıklar, medyada kullanılan eril dili ve şiddetin nasıl meşrulaştırıldığını açıkça ortaya koyuyor. Buna karşı gazetecilikte kadının varlığı ve kimliği hayati öneme sahip. Kadın mücadelesinin medya alanında örgütlenmesi ve yaygınlaştırılması, egemen ve havuz medyasının eril yapısına karşı verilecek en güçlü yanıttır.