İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra ne oldu? 2025-07-01 09:02:10     Derya Ceylan    HABER MERKEZİ – Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin üzerinden dört yıl geçti. Kadın katliamları ve şiddet artarken, kadın örgütleri “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyerek mücadeleyi sürdürüyor. Hukukçulara ve siyasetçilere göre, geri dönüş mümkün, ancak tek başına imza değil, adalet ve koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekiyor.   Türkiye, 20 Mart 2021’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası güvence sağlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini ilan etti. Üç aylık sürecin ardından 1 Temmuz 2021’de karar yürürlüğe girerek Türkiye’yi sözleşmeden imzasını çeken ilk ülke yaptı. Bu tarih, kadın hakları mücadelesinde derin bir kırılma noktası olarak kayıtlara geçti.   İstanbul Sözleşmesi ne getiriyordu?   İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeyi, kadın ve çocuğu korumayı ve failleri cezalandırmayı hedefleyen uluslararası bir anlaşmaydı. Devletlerin; şiddeti önleme, kadın ve çocukları koruma, failleri etkin şekilde yargılama ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı yükümlülük haline getiriyordu.   Sözleşmede öne çıkan başlıca maddeler:   “*Şiddeti Önleme: Eğitim ve farkındalık kampanyaları, toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik edecek politikalar oluşturma yükümlülüğü.   *Mağdurları Koruma: Sığınak açılması, koruma tedbirlerinin uygulanması, 7/24 yardım hatlarının kurulması.   *Cezalandırma: Faillerin etkin yargılanması, caydırıcı cezalar uygulanması, iyi hal ve tahrik indiriminin keyfi uygulanmaması.   *Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Devlet politikası haline getirilmesi.   *Cinsel Şiddet ve Tacizle Mücadele: Cinsel şiddet, taciz, zorla evlendirme, ısrarlı takip gibi eylemlerin suç olarak tanımlanması.   *Ayrımcılığın Yasaklanması: Kadınlara karşı ayrımcılığın insan hakları ihlali sayılması ve yasaklanması.   *Göçmen Kadınların Korunması: Şiddet mağduru göçmen ve sığınmacı kadınların sınır dışı edilmemesi, koruma sağlanması.   *Veri Toplama: Devletlerin şiddet vakalarına dair düzenli veri toplama yükümlülüğü.”   Avrupa Konseyi tarafından “kadına yönelik şiddete karşı altın standart” olarak tanımlanan sözleşme, kadınların ve çocukların yaşam hakkını koruyan kapsamlı bir güvence niteliği taşıyordu.   Kadın örgütleri: Bu karar yok hükmündedir   Mor Çatı, EŞİK Platformu, Kadın Cinayetlerini Önleme Platformu (KCDP) ve diğer kadın örgütleri ile DEM Parti Kadın Meclisi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin şiddetle mücadelede geri adım olduğunu belirterek sokaklarda ve dijital alanda direnişi sürdürdü. “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sloganı, toplumsal hafızada bir direniş sembolüne dönüştü. Kadın örgütleri, artan şiddet vakalarına dikkat çekerek, “Bu karar bizim için yok hükmündedir, mücadelemiz sürecek” dedi.   Hukuk cephesinde çatışma ve cezasızlık   Danıştay 10. Dairesi, iptal taleplerini reddederek kararın hukuka uygun olduğunu belirtti. Karşı oy kullanan üyeler, uluslararası sözleşmelerin ancak TBMM kararıyla feshedilebileceğini savundu. Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular sonuçsuz kaldı. Kadın katliamlarında faillerin tutuksuz yargılanması, iyi hal ve tahrik indirimlerinin uygulanması cezasızlığı artırıyor. Uzmanlara göre bu durum erkek şiddetini cesaretlendiriyor ve şiddet eğilimini kalıcılaştırıyor.   Şiddet tablosu: Sözleşmesiz yılların bedeli    İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararının ardından Türkiye’de kadına yönelik şiddet artış eğilimini sürdürdü. Resmi kurumların düzenli veri tutmaması nedeniyle bağımsız kadın ajanslarının saha çalışmaları, ülkede şiddetin boyutunu görünür kılmaya devam ediyor. JINNEWS’in derlediği verilere göre, Türkiye ve Kürdistan'da 2021’den 2025'e kadar toplamda bin 337 kadın katledildi, 797 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.    Sözleşmesiz geçen yıllarda ortaya çıkan tablonun detayları şu şekilde:    *2021’de 311 kadın katledildi, 181 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.   *2022’de 348 kadın katledildi, 206 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.   *2023’te 320 kadın katledildi, 189 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.   *2024’te ise 358 kadın katledildi, 221 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Aynı yıl 43 çocuk katledildi, 31 çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.   2024 yılında yalnızca kadın katliamlarında değil, çocuk katliamlarında da dikkat çekici bir artış yaşandı. Hukukçulara göre bu durum, kadın katliamlarının çoğunlukla çocukların tanıklığında ya da doğrudan çocuklara yönelik şiddetle birlikte işlendiğini gösterirken, devletin koruma ve müdahale mekanizmalarının hem kadınları hem çocukları korumakta yetersiz kaldığını ortaya koyuyor.   Kadın katliamlarının büyük bir bölümü, kadınların en yakınındaki erkekler, eski eşler veya partnerleri tarafından işleniyor. Şiddet biçimleri ise fiziksel şiddetle sınırlı kalmayıp, ekonomik ve psikolojik şiddetle birlikte devam ediyor. Katledilen kadınların çoğunun, ayrılmak istedikleri ya da boşanma aşamasında oldukları erkekler tarafından hedef alındığı tespit ediliyor.   Katliamların coğrafi dağılımında ise İstanbul, İzmir, Ankara, Adana ve Wan gibi büyükşehirler öne çıkıyor. Kadın örgütleri, kadın katliamlarının engellenememesinin temel nedenlerinden birinin, şiddet faillerine yönelik cezasızlık politikası ve caydırıcı cezaların uygulanmaması olduğuna dikkat çekiyor.   Kadın hakları savunucuları, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” vurgusunu yinelerken, sözleşmeden çekilmenin kadınların ve çocukların can güvenliğini tehlikeye attığını, devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle şiddetin her yıl daha ağır bir tabloyla geri döndüğünü ifade ediyor.   Uluslararası tepkiler   Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini kınayarak geri dönme çağrısı yaptı. Türkiye, kadın hakları raporlarında olumsuz değerlendirmelerle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.   2025: Geri dönüş mümkün mü?   Kadın örgütleri ve muhalefet partileri, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden imza atılması için çağrılarını sürdürüyor. CHP ve DEM Parti, seçim vaatlerinde sözleşmeye dönüş sözü verirken; uzmanlara göre Türkiye’nin yeniden imzası halinde belirli bir bildirim süreci sonrası sözleşme yeniden yürürlüğe girebilir.   Ancak yalnızca imza atmanın yeterli olmayacağı, şiddetle mücadele bütçesinin artırılması, sığınak sayısının genişletilmesi ve adalet sisteminde toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.   Kadın örgütleri, “Haklarımızı geri almak için siyasi baskıyı sürdüreceğiz” diyerek mücadele kararlılığını yineliyor.   Mücadele sürüyor   1 Temmuz, Türkiye’de kadın mücadelesinin sembol günü haline geldi. Kadınlar ve insan hakları savunucuları “Sözleşmeden değil, şiddetten vazgeçin” diyerek sokaklarda ve dijital mecralarda dayanışmayı büyütüyor. 2025’in 1 Temmuz’unda da İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, şiddetsiz ve eşit bir yaşamı mümkün kılmak için mücadele devam ediyor.