Sınır nöbetindeki anne ile oğulun sonsuz direnişi 2025-09-10 09:04:06   Nazlıcan Nujin Yıldız    WAN - Barış umudu ve barışın gerekliliği, Kürdistan’da yaşanan acılarda ve kadınların öykülerinde gizli. Tıpkı, Hediye Kaçak’ın öyküsünde olduğu gibi. Oğluyla aynı saflarda mücadele eden ve yaşadığı tüm acılara rağmen “barış” demekten vazgeçmeyen Hediye Kaçak’ın direniş yüklü öyküsü, özgürlük mücadelesinin öyküsü.    “Cenazeyi almaya gittik, o kadar güzeldi ki yüzünü açtım, öptüm…” Yüreğe dokunan bu sözler, önce özgürlüğe sonra da sonsuzluğa uğurladığı oğlu ile Kobanê sınırında nöbet tutan Barış Annesi Hediye Kaçak’a ait. Kürdistanlı her kadın ve her Barış Annesi gibi Hediye Kaçak’ın öyküsü de Kürt Özgürlük Hareketi ile Kürt halkının 52 yıllık kesintisiz direnişinin yalnızca bir timsali. Başından çıkarmadığı beyaz tülbendi ve dilinden düşürmediği “barış” kavramıyla direnişin en önemli öznelerinden olan Hediye Kaçak’ı ve hikayesini dinlemek üzere evine konuk oluyoruz.    Direniş zamanına yolculuk    Bizi sokakta karşılıyor Hediye Kaçak. Bu sıcak karşılamanın ardından eve doğru ilerliyoruz. Ardından birlikte çay hazırlayıp, salonda oturarak sohbete koyuluyoruz. Ziyaretimizden duyduğu mutluluğu hem gözlerinden hem de sözlerinden anlıyoruz. Sohbetimize, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ile başlarken, sürece dair çok umutlu olduğunu ve herkesin bu sürece sahip çıkması gerektiğini söylüyor Hediye Kaçak. Daha sonra Kürdistan’daki her Barış Annesi gibi yaşadığı zorlukları, acıları ve verdiği mücadeleyi anlatmaya başlıyor bize. Biz de can kulağıyla dinlemeye başlıyoruz Hediye Kaçak’ı.     Kobanê’de yaşanan katliamı kabul etmeyen ve buna karşı sınırda beraber nöbet tuttukları oğlu Serhat Kaçak’ı anlatıyor duygu yüklü sözlerle. Oğlunu “O benim yoldaşımdı” sözleriyle anlatıyor Hediye Kaçak. Hem yüreğindeki acıyı hem de mücadeledeki kararlılığı yansıyor gözlerine.   Oğlunu önce özgürlüğe sonra da sonsuzluğa uğurladı…    Yaşamı boyunca mücadele eden ve bu mücadeleyi çocuklarıyla yürüten Hediye Kaçak’ın büyük oğlu İskender Kaçak, Kürt halkının maruz bırakıldığı baskılara ve zulme karşı 2005 yılında PKK’ye katılır. Oğlunun PKK’ye katılmasının ardından mücadelesine devam eden Hediye Kaçak’ın bir diğer oğlu Serhat Kaçak da (Xwînrêj Qurtay) 2014’te DAİŞ’in Kobanê'ye yönelik saldırılarına karşı YPG’ye katılır. Serhat Kaçak, YPG’ye katılmadan önce annesi Hediye Kaçak ile birlikte katliama karşı, Riha’nın (Urfa) Pirsûs (Suruç) ilçesine bağlı sınır köyü Mehser’de başlatılan nöbet eyleminde yer alır. Nöbet esnasında yanı başlarında yaşanan katliamı kabul etmediğini söyleyen Serhat Kaçak, sınırın diğer tarafına, mücadele etmeye gider. Oğlunun bu kararına saygı duyan ve onu uğurlayan Hediye Kaçak, nöbetlere katılmaya devam eder. İkinci kez sınıra nöbete giden Hediye Kaçak, bu sefer oğlunun cenazesini alıp Wan’a döner. Yaşadığı acılara, baskılara rağmen bir kez olsun barış umudunu yitirmeyen Hediye Kaçak, mücadelesine devam ediyor. Hediye Kaçak, Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısının, bütün Kürdistan, Türkiye ve Orta Doğu halkları tarafından sahiplenilmesi gerektiğini söylüyor.    Katliama karşı tutulan nöbete oğluyla beraber katılır   3 Ağustos’ta DAİŞ’in Şengal’i işgal etmesinin ardından büyük bir katliam gerçekleştirildiğini ifade eden Hediye Kaçak, Kobanê'ye yönelik saldırıların başlatılmasıyla Kürdistan ve Türkiye’den birçok yurttaşın sınırda nöbete başladığını ve o süreçte kendisiyle beraber birçok kişinin bu nöbetlere katıldığını anlatıyor. Hediye Kaçak, oğlu Serhat Kaçak’ın da kendisiyle nöbete gelmek istemesinin ardından çıktıkları yolculuğu şu sözlerle anlatıyor: “Ben onun gelmesini istemedim ama bana ‘Sen gelsen de gelmesen de ben gideceğim’ dedi. Ben de kabul ettim. Birlikte gittik, nöbet tuttuğumuz Mehser Köyü Kobanê’nin sınırındaydı. Birçok insan gelmişti daha sonra sınıra tel çektiler. Tele yakınlaşmamıza bile izin vermiyorlardı. Bize ‘Oraya bomba koymuşuz gitmeyin’ dediler. İnsanlar da bu yüzden çok yaklaşamıyorlardı. Akşam hep beraber bir evde kaldık. Gece Serhat evden çıktı, bana gideceğini söyledi. Ben de ona ‘Sen gelene kadar burada seni bekleyeceğim’ dedim. Serhat gittikten birkaç gün sonra hiç haber alamadım. Biz nöbeti devrettik Wan’a geri döndük. Bir ay geçtikten sonra oğlum bana Serhat’ın aradığını söyledi, telefonu bana verdi Serhat’la konuştuk. Nasıl olduğunu sordum bana ‘Çok iyiyim, ateş gibiyim, hepimiz çok iyiyiz arkadaşlarım da çok iyi. Kazanacağız’ dedi.”    ‘O kadar güzeldi ki yüzünü açtım, öptüm’   İki ay sonra tekrar nöbet alanına gittiklerini paylaşan Hediye Kaçak, “Nöbetin üçüncü gününde Serhat’ın şehadet haberi geldi. Ben bilmiyordum, nöbette olan arkadaşlara telefon gelmiş, benden uzaklaşıyorlardı. Kimse bir şey söylemedi. Ben de ne olduğunu sordum, bana söylemediler. Sabah oldu, biz artık dönecektik. Otobüse bindik, bir anne bana Serhat’ın yaralandığını söyledi. Ben çok üzüldüm ama anneye ‘Sen üç şehit annesisin, bu otobüste olanların hepsi şehit ve gerilla aileleri. Ben sizin yanınızda ne söyleyebilirim’ dedim. Ben her şeyi göze almıştım, Serhat her şeyi göze almıştı, zulmü, katliamı kabul etmedi. Ben ona gitme dediğimde bana ‘Şengal’deki insanların halini görüyorsun, annelerin halini görüyorsun. Hepsi katlediliyor, tecavüze maruz bırakılıyor. Çocuklar katlediliyor, nasıl gitmemeyim? Ben bunu kabul etmiyorum. Ne olursa olsun, ben bu yolu yürüyeceğim’ demişti. Ben de kabul edip onu uğurlamıştım. Şehit düştüğü zaman da ben ve bir anne cenazeyi almaya gittik. Oradan bir arkadaş ‘Anneler cenazeyi görmeye gitmesin’ dedi. Ben de ona ‘Nasıl gitmeyeyim, nasıl Serhat’ı görmeyeyim? Ben Serhat’ı görmezsem gidip onun silahını alacağım, dönmeyeceğim’ dedim. Yanımdaki anne de ‘Hediye anne güçlüdür’ dedi. Cenazeyi almaya gittik, o kadar güzeldi ki yüzünü açtım, öptüm. Sabah Amed’e gittik daha sonra Wan’a geldik. Bu çok uzun bir öykü” sözleriyle özetliyor yaşadıklarını.    ‘Bu barış, Önderimizin ve Kürdistan halkının özgürlüğü olsun’   Kürt halkının birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kaldığını söyleyen Hediye Kaçak, verilen mücadelenin de nedensiz olmadığını ifade ediyor. Tüm yaşatılan acılara rağmen Kürt halkının barışta ısrar ettiğini belirten Hediye Kaçak, “Birçok şehidimiz var. Yine de anneler barış diyor. Hiçbir anne yok ki çocuğu, eşi, kardeşi cezaevinde olmasın. Yüzlerce anne yol gözlüyor, bazı annelerin çocuklarından haberi yok. Benim bir oğlum yirmi yıl önce gitti, haberim yok hala ondan. Bizim gibi yüzlerce anne var. Ne için? Çünkü onlar zulmü, baskıyı kabul etmedi. Göçe zorlandık, mağdur edildik. Burada kalanlar da mutlu değil, okuyan insanların da hakkı verilmiyor. Gençler işsiz, geçinemiyor. Geçinebilmek için devletin hizmetkarı olmak gerekiyor. Bu kabul edilir bir şey değil. Yine de ne olursa olsun, biz barış istiyoruz. Dört parça Kürdistan’ın, başta annelerin, gençlerin, kadınların, herkesin Önderimizin attığı adımı esas alması gerekiyor. Herkesin elini vicdanına koyması gerekiyor, bu adımı kabul etmeleri gerekiyor. Herkesin sorumluluk alması gerekiyor. Bu barış, Önderimizin ve Kürdistan halkının özgürlüğü olsun. Başta Önderimiz olmak üzere cezaevlerindeki tutsakların çıkması gerekiyor. Barış, barış, barış” diye kaydediyor.     ‘Serhat benim yoldaşımdı’   Bu sözlerinden sonra bir stran söylüyor Hediye Kaçak. Gözleri doluyor, yaşadığı acı sesini titretiyor ama yüreklere dokunan kilamını söylemeye devam ediyor. Oğlu ile çıktıkları mücadele dolu yolculuğu ve yoldaşlıklarını şu sözlerle özetliyor: “Serhat benim yoldaşımdı. Bizim yürüdüğümüz yol, verdiğimiz bedel Önderimiz ve şehitlerimiz içindi. Yaşasın Önderimiz, yaşasın barış, yaşasın kadınların barışı!”      Evden çıkarken teşekkür ediyoruz Hediye Kaçak’a. Hediye Kaçak, “Bir ihtiyacınız olursa mutlaka gelin, sizler de Serhat’ımın yoldaşlarısınız. Geldiniz, birbirimize içimizi döktük. Yine gelin” diyerek uğurluyor bizi.