Komün ve ortak olanın hafızası (2) 2025-11-28 09:05:41   “Zapatistalar, ‘komün/ortak’ kavramının yeni bir düşünce olmadığını, atalarının 80, 90, 100 yıl öncesinden beri yaşadığı bir deneyim olduğunu belirtiyor; onları köleleştiren çiftlik sahiplerinin elinden kurtulmanın tek yolunun ‘ortak olmak, birlikte olmak’ olduğunu anlatıyor.”   Azize Aslan   Dünyanın tüm direnen halkları neden ortak/komün temelinde bir yaşam inşa etmeye çalışıyor diye sorduk kendimize diyor Zapatistalar. "Nereden geliyor bu heves diye sorduk." Keşfettikleri şey şu: Hafıza, halkların hafızası. Özel mülkiyetten önceki hafıza, yüzyıllardır, binlerce yıldır direnen halkların direnen hafızası… O halde yürüyüşe bu hafızayı açığa çıkararak başlamak gerektiğini anladılar. "Böylelikle kapitalizmden ve adi devletlerden önce halkların nasıl yaşadığını açığa çıkararak, adil ve eşit yaşamın mümkün olduğunu görebiliriz."    Devlet ve kapitalizmin sömürge koşullarına direnen halkların toplumsal olarak yarattığı en önemli unsurların başında hafıza gelir. Hafıza, var olmaya devam etmenin nedenlerini ve biçimlerini kuşaktan kuşağa aktaran, esasında ilk ortaklıktır. Devletin halkları yerinden etmesi, yaşadığı bölgeyi yıkması, militer mantığın içine sokması, baskı, zulüm ve soykırım politikaları uygulayarak bu hafızayı hedeflemesi; kapitalizmin sürekli yaşam ömrü daha kısa olan metaları hizmete sokarak insanlığı yeninin ve modernin ardında sürüklemesi, bu toplumsal düzenin en temel amacı direniş hafızalarını ortadan kaldırmaktır. Hafıza ortadan kalktıkça, özel mülkiyet ve onun yarattığı çatışma gibi kapitalizmin varlık olguları olmaksızın yaşam düşünülemez hale gelir. “Çünkü topraklar yasal olarak bazılarına ait olduğunda, bu diğerlerine karşı olmak anlamına geliyor. Yani mülk tapu belgesi esasında "bu senin" demiyor, "bu o kişinin değil" diyor.” İşte bu, sistemin zaferini ilan etmesidir. Bu yüzden dünyanın herhangi bir yerinde sisteme karşı alternatif bir yaşam kurmaya çalışan hareketlerin ilk adımı, toplumsal ortak hafızamızı canlandırmak ve bu hafızayı büyütmektir.   Ortaktan gelen hafıza: Zapatistaların komün geleneği   Zapatistaların bunun için uzağa gitmelerine gerek yoktu, ihtiyarlarına sordular. Kendileri için "komün/ortak" kavramının kökenlerini açıklarken, bunun yeni bir düşünce olmadığını, atalarının 80, 90, 100 yıl öncesinden beri yaşadığı bir deneyim olduğunu belirtiyorlar. "Komün/Ortak kelimesi birkaç gün önce doğmadı, atalarımız tarafından yaşandı" diyerek, onları köleleştiren çiftlik sahiplerinin ve patronların elinden kurtulmanın tek yolunun "ortak olmak, birlikte olmak" olduğunu anlatıyorlar. Zulüm gören atalarının "birlikte güçlü olduklarını, kendilerini savunabildiklerini, patronun elinden kaçabildiklerini" ve dağ ormanlarındaki yüksek yerlerde kendi topluluklarını kurduklarında her şeyi ortak/komün kurduklarını vurguluyorlar.  Burada önemli olan, "toprağı parçalara ayırmayı düşünmemeleri, 'bu senin toprağın, bu benim toprağım, buraya girmeye hakkın yok' dememeleri" idi. Çünkü Zapatista ataları için "toprak kutsaldır, annedir, insanlar ve tüm canlılar için yaşam kaynağıdır". Bu nedenle toprağı ortak çalışmak, ortak korumak ve ortak savunmak gerektiğini düşündüler. Ancak bu ortak/komün yaşam biçimi çiftlik sahipleri ve hükümetler için "yasadışı, tehlikeli" olarak görülerek tarih boyunca saldırıya uğradı. Buna rağmen kölelikten kaçarak özgürlüklerini inşa eden maya halkları bu ortak düşünce ve çalışma biçimini bugüne dek sürdürmeye devam ettiler.   Zapatistalar, devletin nasıl ortak toprak anlayışını yok etmeye çalıştığını anlatıyorlar. İktidara gelen hükümetler "toprağı yasallaştırmak" adı altında köylülere tarımsal sertifikalar ve belgeler vererek onları toprağın "gerçek sahipleri" ilan ettiler. Bu belgelerin amacı köylülere toprağınızı "kimse sizden alamaz, ama isterseniz satabilirsiniz, çünkü sizindir, özgürsünüz, hakkınız var" demekti. "Bu şekilde onların kafasından, kalplerinden kolektif iyilik anlayışını çıkarmaya, onları bireyselleştirmeye çalıştılar."   Köylüler bunları olumlu karşıladılar çünkü "hükümet iyilik yapıyor ve bize toprağımızın belgesini veriyor, böylece güvende olacağız, istediğimizi yapabiliriz, satarsak satarız, verirsek veririz, çünkü bizimdir" diye düşündüler. Oysa bu, toprakları özelleştirmeye, parçalamaya, satmaya yani topyekûn metalaştırmaya yönelikti. Toprak metalaştıkça fiyatı oluştu/arttı ama yaşam için değerini kaybetmeye başladı. Sonunda, yok pahasına toprağını satan yoksul köylüler topraksız köylülere dönüştü. Ağalar, şirketler ve devletler toprağı ellerinde biriktirdikçe biriktirdi. Zapatistalar her ne kadar bunu kendi hikayeleri olarak anlatsalar da mülksüzleşme hikayemizin de ortak olduğunu açığa çıkarıyorlar. Yani bu sadece Chiapas’daki köylülerin hikayesi değil, topraksız kalan tüm köylülerin hikayesi.    Ağalar, şirketler ve devletler bu toprakları endüstriyel tarımın hizmetine sokarak, tarımsal çeşitliliği ortadan kaldırırken, toplumu da gıdasız bıraktı.    "Zapatistalar olarak bunu görüyoruz, 10 ya da 15, 20 yıl içinde değil, biz daha ilerisini düşünüyoruz, bundan 50, 80, 100 yıl sonra gelecek nesillerin yaşamı nasıl olacak? Nerede yaşayacaklar, nerede çalışacaklar? Topraklar tahrip edilmişse, topraklar işgal edilmişse, doğal zenginlikler yağmalanmışsa gelecek nesillere ne olacak? Gelecek nesillerin yaşamı nasıl olacak? (…) Tehlikedeyiz. Bu yüzden komünleşme/ortaklaşma dışında başka bir çözüm olmadığını görüyoruz."   Mülkiyetsiz yaşamın pratiği: Zapatistaların ‘ortak çalışma’ modeli   Bu zorunluluk Zapatistaların olduğu kadar tüm insanlığın da hayatta kalmasının koşulu. Bu yüzden bugün devrim ve sosyalizmden bahsederken sadece mülkiyetin el değiştirmesinden ötesini tahayyül etmek gerekiyor, mülkiyetin kavram, olgu ve anlayış olarak işlevsiz kılınarak bunun yerine komünde ortaklaşmak gerekiyor. Zapatistalar bu teorik yaklaşımı "ortak çalışma" modeliyle somut pratiğe dönüştürüyorlar. Geri kazanılan toprakların bir kısmı "ortak çalışma toprakları" olarak ilan ediliyor ve burada Zapatista Hareketi’nden olmayan ama örgütlü oldukları köy ve bölgelerde yaşayan Maya halkından diğer kişilere/topluluklara "ödünç" veriliyor. Bunun için sözlü bir güven anlaşmasından öte başka bir şey yok. Köylüler bir araya geliyor ve Zapatistaların şehitler vererek geri kazandığı bu topraklara eski kutsal anlayışla yaklaşacaklarına; satmaya, satın almaya kalkmayacaklarına, bölge uyuşturucu kartellerine direneceklerine yani uyuşturucu ekmeyeceklerine dair söz vererek ‘ortak çalışma’ anlaşmasına varıyorlar. Ortak çalışmaya tabi olan topraklar "rotasyon" usulü belirleniyor; üretilen değer çalışanlara ait oluyor ancak toprağın mülkiyeti kimseye ait olmuyor. Din, etnik köken, cinsiyet fark etmeksizin herkes bu topraklarda çalışabiliyor. Böylece mülkiyetin işlevsiz kılınması soyut bir ideal olarak kalmıyor, "ortak yarara hizmet eden her şey, ortak yarara aykırı hiçbir şey" ilkesiyle işleyen demokratik bir örgütlenme biçimine dönüşüyor.   *Yazının üçüncü bölümü haftaya yayınlanacaktır.    *Bu yazı, Jineolojî Dergisi’nin “Demokratik Toplum Sosyalizmi” dosya konulu 35. sayısından kısaltılarak alınmıştır.