Desiree Becker: Öcalan paradigması solu yeniden düşünmeye zorluyor 2025-12-12 09:04:58   Melek Avcı   İSTANBUL - Almanya Sol Parti üyesi Desiree Becker, sol hareketin demokratik toplumu inşa edememe nedenlerine dikkat çekerek, “Sosyalizm, ulus devletin merkezi ve hiyerarşik mantığını benimsediğinde dönüştürücü ve demokratik karakterini yitirir. 21. yüzyılda sosyalizm yukarıdan dayatılmayacak, aşağıdan inşa edilecektir” dedi.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Demokratik Toplum Süreci kapsamında İstanbul’da Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi'nde 6-7 Aralık'ta 2 gün süren "Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı" gerçekleştirdi.   Bask’tan, İrlanda’ya oradan Güney Afrika’dan Katalonya’ya dünya deneyimleri aktarılırken, konferansın ana eksenini ve en dikkat çekici noktasını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesaj oluşturdu. Özellikle demokratik entegrasyonu bu mesajında daha net açmış olması ve sosyaliz eksenli değerlendirmeleri konferansta, basında ve sol siyasette çokça tartışıldı. Metinde özellikle Marx ve Marksizm’e yönelik düşüncelerine geniş yer ver veren Kürt Halk Önderi’nin metnini İmralı Cezaevi'nden tahliye edilen Veysi Aktaş okudu.   Kürt Halk Önderi’nin mesajında ne vardı?   PKK’nin 12. Kongresi’ne gönderdiği mesajın ardından ilk kez böylesine kapsamlı bir  görev ve sorumluluk yükleyen 'teorik çözümleme' 2 buçuk sayfalık metinde yer aldı. Abdullah Öcalan, uluslararası barış ve demokratik toplum tartışmalarında klasik solun tarihsel olarak devlet merkezli, iktidarı ele geçirme odaklı ve çoğu zaman toplumsal çeşitliliği, özellikle kadın özgürlüğünü, ekolojiyi ve yerel demokratik örgütlenmeleri ikincilleştiren yaklaşımını eleştirmiş; reel sosyalizmin yarattığı bürokratikleşme, toplumsal tabandan kopuş ve ulus-devlet mantığını yeniden üretme pratiklerini, demokratik modernitenin önündeki temel engeller olarak konumlandırmıştı.  Bu çerçevede Abdullah Öcalan, devrimin nesnelci-öncü merkezli değil, toplumsal özneleşme, yerel meclisler, kadın özgürlük paradigması ve kültürel çoğulluğu esas alan uzun erimli bir demokratik inşa süreci olması gerektiğini belirterek bunun hayata geçirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştı.    Ezbere konuşma  halinin sürdürülmesi   Mesajın paylaşılmasının ardından sol siyasetin bir kesimde eleştiri ve özeleştiri durumu yaşanırken bir kesim ise metnin içeriğini klasik Markisizme dönük yapıcı ve ön açıcı eleştirileri ulus devlet zihniyeti ile okuyarak retçi bir yerden eleştiriye tabi tuttu. İmralı’dan sonra ilk kez basına konuşan Veysi Aktaş ise yanı sıra sol ve sosyalistlerden de gelen tepkinin ortak problemini 'bağnazlık' olarak nitelendirdi. Özellikle yeni süreçte ve değişen dünyada "Ezberleri bırakmaları lazım" diye belirtmişti.    Dünyaca ünlü Marksist filozoflar destekledi Türkiye solu ulus-devletten çıkamadı   Her ne kadar doğru temelde tartışmalar yaşanmasa da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan gönderdiği mesaj ile hem uluslararası alanın hem de Türkiye’deki gündemi yeniden belirleyen sistemi tartıştıran ve tartışan bir ön açıcı konumda yer aldı yine. Türkiye solunun yaklaşımı klasik ulus-devlet çeperinden çıkamamış olsa da Abdullah Öcalan’ın paradigmasının solda yeni bir siyasal tahayyül ve toplumsal örgütlenme modeli yarattığı gerçeği, uluslararası konferansa katılan filozoflar, Nobel ödüllüler, akademisyenler ve Avrupa’daki sol-sosyalist çoğu katılımcı tarafından artık inkâr edilemeyen bir dönüşüm potansiyeli olarak görülüyor ve bu görüş konferansta ve sonrasında sıkça dile getirildi.   Tüm bu tartışmalar ekseninde konferans delegelerinden biri olan Almanya Sol Parti’den siyasetçi Desiree Becker ile sol ve sosyalizm eleştirisi üzerine konuştuk.   *Reel sosyalizm sonrası dönemde solun ulusal meselelere yaklaşımının parçalanmasında hangi tarihsel ve ideolojik kırılmalar belirleyici olmuştur?   Bana göre, en belirleyici kırılma, 1990'dan sonra solun bir kısmının ulus-devlet çerçevelerine güvenmeye devam etmesi, diğer kısmının ise siyaseti radikal bir şekilde enternasyonalist ve ademi merkeziyetçi terimlerle yeniden düşünmeye başlaması nedeniyle ortaya çıktı. Sol, ulusal kendi kaderini tayin hakkı ile özgürleştirici evrenselcilik arasındaki gerilimi hiçbir zaman tam olarak çözemedi. Bu çözülmemiş çelişkiler, solun yaklaşımını on yıllar boyunca parçaladı.   *Dünya ve Avrupa solu ulus devlet merkezli yorumlara takılıp kalmışken, Kürt hareketinin “demokratik toplum” paradigmasının yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?   Hayır, yeterince anlaşıldığını düşünmüyorum. Dünya ve özellikle Avrupa solunun büyük bir kısmı, siyasi mücadeleleri hala klasik ulus devlet merceğinden analiz ediyor. Kürt hareketi ise çok daha farklı bir model sunuyor: çoğulcu, ademi merkeziyetçi ve topluluk temelli… Sol, demokratik yeniliğin kaynağı olarak bu paradigmayla çok daha derinlemesine ilgilenmelidir.   *Kürt Halk Önderi, konferansa gönderdiği mesajında “ulus devlet sosyalizmi başarısızlığa yol açar” diyor. Sizce, ulus devleti aşamayan sosyalist programlar sosyalizmin çöküşünde nasıl bir rol oynadı?   Çok temel bir rol oynadılar. Sosyalizm, ulus devletin merkezi ve hiyerarşik mantığını benimsediğinde, dönüştürücü ve demokratik karakterini yitirir. Reel sosyalist sistemler, toplumu güçlendirmek yerine yeni bürokratik elitler yarattı. Çöküşlerinin kökü de tam da bu yapısal çelişkilerde yatıyordu.   *20. yüzyıl reel sosyalizminin çöküşünün sadece kapitalist kuşatma tarafından değil, aynı zamanda sosyalist hareketlerin ulus-devlet modelini sorgulamadan içselleştirmeleri tarafından da belirlendiği söylenebilir mi?   Evet, kesinlikle. Dış baskılar önemliydi, ancak daha derin bir başarısızlık ideolojik boyuttaydı. Ulus devleti içselleştirerek, sosyalist hareketler kendi özgürlükçü hedeflerini baltalayan otoriter ve dışlayıcı yapıları kabul ettiler. Yenilgi sadece dışarıdan değil, benimsedikleri modelin içinden de geldi.   *20. yüzyıl sosyalizminde görülen “devleti ele geçirme ve nihayetinde devlet tarafından yenilgiye uğrama” döngüsüne yanıt olarak, Avrupa solunda devlet-toplum ilişkisini yeniden düşünme konusunda bir tartışma var mı? Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?   Bu tür tartışmalar ortaya çıkmaya başladı, ancak henüz yeterince derinleşmedi. Sol, çoğu zaman iktidar ilişkilerini dönüştürmekten ziyade hükümet politikasına odaklanıyor. Toplumsal özörgütlenme, katılımcı demokrasi ve ademi merkeziyetçi yapılar hakkında çok daha güçlü bir ideolojik yaklaşıma ve düşünme biçimine ihtiyacımız var. Bu tartışmalar çok önemli, çok daha derinlikli, dönüştürücü ve iddialı olmalı.   *Mesajında Abdullah Öcalan, Marksizm’in tarihi yalnızca sınıf eksenli çözümlemesinin yetersiz olduğunu belirtti. Orta Doğu gibi karmaşık tarihsel bağlamlarda, sınıf merkezli analizler neden yetersizdir?   Sınıf önemlidir, ancak egemenliğin tek ekseni değildir. Orta Doğu gibi bölgelerde etnik baskı, ataerkillik, dini hiyerarşiler ve sömürge mirası, toplumu sınıf ilişkilerine indirgenemeyecek şekilde şekillendirir. Yalnızca sınıfa odaklanan bir bakış açısı, iktidar ve direnişin temel dinamiklerini gözden kaçırır.   *Dünya ve Avrupa solunun bir kısmı hala şiddet temelli bir devrim modeline bağlı kalıyor. Ancak metin 'pozitif devrim ve demokratik diyaloğu vurguluyor. Sizce günümüzde sosyalizm devrimden ziyade demokratik müzakere yoluyla inşa edilebilir mi?   Evet, öyle düşünüyorum. Tekil bir şiddetli kırılma modeli, farklı bir tarihsel döneme aitti. Günümüzde ise anlamlı dönüşüm, insanların tabandan demokratik kurumlar, kooperatif ekonomiler ve feminist sosyal yapılar inşa ettikleri yerlerde ortaya çıkmaktadır. Şiddet, genellikle aşmaya çalıştığımız iktidar sistemlerini yeniden üretir. Demokratik müzakere bir taviz değildir; sosyalizme giden çağdaş bir yoldur.   *Bir diğer eleştiri ise kadına bakışla ilgiliydi. Kürt hareketinin paradigmasında, kadınların özgürlüğü kapitalist moderniteyi ve erkek egemen medeniyeti aşmanın temel unsuru olarak sunuluyor. Solun, kadınların özgürlüğünü siyasi programının merkezine koyma konusunda eksiklikleri olduğunu düşünüyor musunuz?   Birçok sol örgüt, cinsiyet eşitliğini sözde destekliyor, ancak programlarında kadınların özgürleşmesini yapısal olarak merkeze almıyor. Kürt hareketi bize, kadınların özgürleşmesi olmadan daha geniş bir toplumsal özgürleşmenin mümkün olmadığını hatırlatıyor. Feminizm ikincil değil, temel bir unsur olmalıdır.   “21. yüzyılda sosyalizm yukarıdan dayatılmayacak, aşağıdan inşa edilecektir. Bunu mümkün kılmak gerekiyor.”   *Abdullah Öcalan, çağdaş kapitalizmi “bir kriz değil, insan türünü tehdit eden bir hastalık” olarak tanımladı. Bu bağlamda, solun yeni bir enternasyonalizm kurması gerektiğini düşünüyor musunuz?   Bakın günümüzde doğanın çöküşü yani iklim krizi, militarizasyon, kitlesel göç ve dijital sömürü gibi küresel sorunları ele alabilecek yenilenmiş bir enternasyonalizme acilen ihtiyacımız var. Hiçbir ulus devlet bu sorunlarla tek başına başa çıkamaz. Sol, ekolojik, feminist ve demokratik mücadeleleri tutarlı bir küresel alternatifte birleştiren ulus ötesi ağlar kurmalıdır.   *Klasik sosyalist programda öngörülen merkezi ekonomik modelin yerine, bugün daha özerk, demokratik ve ekolojik yaklaşımların güç kazandığını görüyoruz. Bu dönüşüme yaklaşımınız nedir?   Bu değişimi şiddetle destekliyorum. Merkezi planlama genellikle hiyerarşiyi yeniden üretirken, demokratik ve ekolojik modeller toplulukları güçlendirir. Kooperatifler, komünal enerji sistemleri, dayanışma ve kolektif tarımı ve dijital ortak kaynaklar, başka bir ekonominin şimdiden ortaya çıktığını gösteriyor. 21. yüzyılda sosyalizm yukarıdan dayatılmayacak, aşağıdan inşa edilecektir. Bunu mümkün kılmak gerekiyor.