Savaş siyaseti krizi derinleştiriyor, fatura emekçiye kesiliyor 2022-05-04 09:01:00   Rozerin Gültekin   İSTANBUL - Türkiye’de AKP-MHP iktidarının savaş siyaseti ile ekonomik krizi derinleştirmeye devam ettiğini söyleyen ÇHD İşçi Komisyonu’ndan Avukat Sevgi Evren Köroğlu, savaş harcamalarının 6 kat arttığını belirtti. Sevgi ayrıca tüm emekçileri kendi gelecekleri için savaşa karşı durmaya çağırdı.   Türkiye’de AKP-MHP’nin savaş siyaseti ekonomik krizi derinleştirmeye devam ediyor. Emekçilerin yarattığı kazanımlar ile yeni savaşlara girilirken, halka kaşıkla, savaşa kepçeyle bütçe ayrılıyor. İktidarın savaş politikalarının ekonomiye etkisine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İşçi Komisyonu üyesi Avukat Sevgi Evren Köroğlu, ülke geleneği haline gelen ekonomik kriz dönemlerinde milliyetçilik propagandası yapılarak ekonominin kötü gidişatının üstünün kapatılmaya çalışıldığını söyledi.   Eşitsizliğe karşı işçi direnişleri   Aralık ayında büyük bir propagandayla asgari ücrete zam yapıldığını ancak ardından ülkenin içine girdiği ekonomik krizle birlikte iddia edilen büyük zammın eridiğini hatırlatan Sevgi, gelinen noktada insanların tane ile alışveriş yapmak zorunda kaldığını belirtti. Ülkedeki gelir eşitsizliği ve dağılımına dikkat çeken Sevgi, “Bunun sonuçlarını biz işçiler, emekçiler tüketimden kısmak ve tüm yaşamsal koşullarda zorlanma yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu yönüyle geçtiğimiz dört 4-5 süreçte sayısız direniş yapıldı. İnsanca çalışma koşulları ve geçim koşulları isteyen işçilerin haklı direnişleriydi ve eylem haklarını kullanarak haklarını istediler. Eşit bir dünya için gereken tepkiyi göstermiş oldular. Mevcut AKP iktidarının ülkeyi konumlandırdığı nokta sermayenin, patronların her talebinin karşılandığı ancak işçiler, emekçiler için tam bir cehenneme dönen bir ekonomik tablo ile karşı karşıyayız” dedi.   Savunma sanayisine yapılan yatırım 6 kat arttı   Ülkenin içine sürüklendiği ekonomik krizin asıl sebebinin ülkeyi yönetenlerin yanlış uyguladığı ekonomi politikaları olduğunu vurgulayan Sevgi, devletin sermayenin bir aracı haline geldiğini söyledi. Sevgi, iktidarın sermayedarlara dönük esnek politikasına da işaret ederek, “Sermaye için hiçbir kural yok. Her tülü teşvik veriliyor, her türlü imkan tanınıyor ve işçilerin payına da insanca olmayan asgari ücret düşüyor. İşçilerin ürettiği ülkenin kaynakları, maalesef yanlış politikalar yüzünden doğru bir şekilde kullanılmıyor. En son yaşadığımız süreçte savaş harcamaları, savunma sanayisine yaptıkları yatırımlar ülkedeki bütün yatırımların 6 katı. Yani 6 kat artmış durumda bu savunma sanayisine yapılan harcamalar. Bu ülkenin ana sorunu olan işçilerin ve emekçilerin geçim sorunu dile getirilmeli. Ülkenin kaynakları savaşa değil, emekçilere ve eğitime harcanıyor olsa bu sorunları yaşamayacağız” ifadelerini kullandı.   ‘Ülke kaynakları savaşa harcanıyor’   2021 yılı Aralık ayında Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından enflasyon oranının yüzde 36 olarak açıklandığını ancak verilerin çarpıtılarak verildiğini kaydeden Sevgi, ENAG Araştırma Grubu’nun yaptığı açıklamaya göre ise enflasyon oranının yüzde 142 olduğunu dile getirerek aradaki uçuruma dikkat çekti. Sevgi, “Bu aradaki uçurum aslında devletin yanlış yönettiği ya da bilinçli olarak tercih ettiği politikaların ne kadar yanlış olduğunu bize gösteriyor. Ücretlerimize yansımış durumda değil bu enflasyondaki fark. Grevlerin çıkış noktası da ücretlere yansımaması oldu. Enflasyon yüzde 150’ye dayandı. Ülkenin kaynakları doğru dürüst kullanılmadığı için ve çok büyük bir miktarı amaçsız ve yanlış bir şekilde savaşa ayrıldığı için eşit paylaşım gerçekleşmiyor. İşçilerin, emekçilerin, kadınların payına yoksulluk ve yoksunluk düşüyor. Bu anlamıyla eleştirilmesi gereken bir yer varsa bu da bütçe zamanı ülkenin kaynaklarını savaşa, silaha harcayan ülke politikasıdır ve yönetenlerdir” sözleri ile iktidarın savaş politikasını eleştirdi.   ‘İşsizliğin birinci mağduru kadınlar’   Sevgi, açlık sınırının 4 bin 982 liraya ulaştığını ve bu oranın gün geçtikte arttığını söyleyen, yoksulluk sınırının ise 13 bin liraya dayandığını kaydetti. Bu ücreti alan bir işçi ya da orta sınıfın olmadığını dile getiren Sevgi, devamında da kötü ekonomik gidişatın kadın istihdamına yansımasına değinerek, “Ekonominin kötüye gidişi kadınların istihdamdan geri çekilmesi anlamına da geliyor. Çalışabilir nüfustaki kadın oranı sadece yüzde 30 oranına düşmüş durumda. İşsizliğin birinci mağduru kadınlar. Kadın göç, yoksullukla ve yoksunlukla, işsizlikle sınanıyor. TÜİK verilerine göre bile 3 kadından 2’si, 3 erkekten 1’i işsiz durumda. Bu çok büyük bir oran” diye konuştu.   ‘İşçinin kaderi patronun iki dudağı arasında’   Türkiye’de çalışan kesimlerin, iş güvenliğinin ve güvencesinin olmadığını vurgulayan Sevgi, işçinin geleceğinin bir patronun iki dudağı arasında olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: “Çalışanların ve emekçilerin yaşam güvencesi yok. Devletin, bütçe kalemlerini ve kamu kaynaklarını bunun için harcamayı tercih etmesi lazım. 20 yıldır kamuya ayrılması gereken kaynakların tahribatının daha da büyük yaşandığını görüyoruz. Savaş politikaları, güvenlik politikaları, inşaat için bu beşli çeteye yapılan peşkeşler, vergi indirimleri… Bütün bunların hepsi aslında işçilerin, emekçilerin, kadınların ve çocukların haklarından çalınanlarla yapılan bir tasarruf. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bunlar sonucunda işsizlik, enflasyon, tarımda yeterli ürün ve gıdaya ulaşamama sorunları oluşuyor.”   Kriz dönemlerinde milliyetçilik propagandası   Sistemin işçilerin sırtından geçindiğinin fakat işçilerin karın tokluğuna çalıştığının altını çizen Sevgi, işçi hareketinin buna karşı örgütlenip meydanları doldurması gerektiğini söyledi. Ekonomik kriz dönemlerinde artan milliyetçilik propagandalarına dikkat çeken Sevgi, milliyetçilik üzerinden gerçeklerin üstünün kapatıldığını vurguladı. Sevgi, “Ülkenin bütün zenginliklerini, kaynaklarını insanca bir yaşama aktaracakken savaşa, silahlara, rant politikalarına aktarıyorlar” diyerek iktidarın savaş politikalarına işaret ederken, “Kendi iktidarını sürdürmek ve ayrıcalıklı konumunu devam ettirmek için bu savaşı çıkarıyor, sürdürüyor, tekrar ediyor, yumuşatıyor tekrar başlatıyor sertleştiriyor. Kabul edilebilir bir şey değil, çünkü bu politikanın sonucu bizim açlığımız, bizim yoksulluğumuz, bizim insanca bir yaşam sürdüremememiz anlamına geliyor. Biz büyük kitleler bunu kabul etmek zorunda değiliz. Bizim ürettiğimiz kaynakların böyle gidip kendi kardeşlerimizi, komşularımızı, arkadaşlarımızı vurmasını yok etmesini, onlara acı çektirmesini istemiyoruz” diye ekledi.   ‘Savaşları durdurmalıyız’   Emekçilerin savaşa karşı olması gerektiğini savunan Sevgi, son olarak şunları söyledi: “Bugün ülkede yapılmış olan kamu güvenceli ihaleler, yollar, köprüler nedeniyle üç kuşak çocuğumuz borçlu şekilde yaşıyor. Tüm bunların kamusal bir bakış açısıyla vatandaşa, halka bir güvence ekonomisi sağlayacak şekilde planlanması gerekiyor. Bunun için tabii ki iktidarın, yönetenlerin, sermayenin, bunu kendiliğinden vereceğini düşünmek saflık olur. Bizler emekçiler, ezilenler, yoksullar o politikalar nedeniyle hakları çalınanlar olarak, birlikte mücadele ederek bunun değişmesini talep etmek zorundayız. Bunun aygıtları seçim olabilir, grev olabilir, genel grev olabilir, ‘savaşa hayır’ eylemleri olabilir, sosyal medya olabilir, gazeteler olabilir. Bulabildiğimiz bütün olanaklarla bu politikalara ‘hayır’ demeliyiz. Savaşları durdurmalıyız. Kendi geleceğimizi karartmasına izin vermemeliyiz.”