Gazeteci Safiye Alağaş: Haksızlıkları daha güçlü duyuracağız 2023-06-17 09:07:04     Şehriban Aslan    AMED - Bir yıldır cezaevinde tutulan ve iki gün önce tahliye edilen Gazeteci Safiye Alağaş, “Bu coğrafyada yaşanan haksızlıkları daha güçlü duyuracağız. Hem gazetecilerin, hem kadınların, hem çocukların hem de doğanın sesi olacağız. Biz güçlü ses olabilirsek toplum da güçlü olur” dedi.   Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında 16 Haziran 2022’de tutuklanan JINNEWS Yazı İşleri Müdürü Safiye Alağaş hakkında “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması 15 Haziran’da Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti, Safiye hakkında tahliye kararı vererek, bir sonraki duruşmayı ileri bir tarihe erteledi. Bir yıldır tutulduğu cezaevinden çıkan Safiye, özgür basına dönük var olan baskılara dikkat çekerek yaşanan süreci anlattı.   ‘Tarihten bugüne ciddi bir tehdit ve baskı var’   Tüm bu yaşananlara dönüp bakıldığında gazetecilere yönelik ciddi bir baskının söz konusu olduğunu söyleyen Safiye, “Tabi gazetecilere dönük başlatılan operasyon ve baskılar bizimle başlamadı. Kürt gazeteciler bu durumu zaten yıllardır yaşıyor. Ciddi bir tehdit, katledilme, sürgünler, baskı, işimizi yapamama, kurumlarımızın kapatılması, malzemelerimize el konulması tarihten bu yana yaşananlardır. Fakat şu an Türkiye’de sadece Kürt basını değil ana akım medya dediğimiz ve biraz daha tarafsız durmaya çalışan gazeteciler de ciddi bir baskı altındadır. Ana akım medya şu an iktidarın güdümünde olan itaatkâr bir medyadır. Aslında diyebiliriz ki Türkiye’de ikiye ayrılmış bir basın camiası var. Eskiden sahada herkes kimin nasıl yayıncılık yaptığını biliyordu fakat birbirlerini ayrıştırmazdı. Birlikte çalışır, birlikte hareket ederdi, bu dayanışma ruhu sahada kendini gösterince kısmen de olsa merkezlere yansıyordu. Şimdi bakınca sahadaki bu dayanışmanın yok olduğunu görüyoruz. Nedeni de farklı fikirlerin ortaklaşmamasıdır” dedi.   ‘Başka ilçeden savcı getirtilip tutuklattırıldık’   Yapılan gözaltı ve tutuklamaların amacına değinen Safiye, şöyle devam etti: “Susmamız gerektiği ve doğruları söylemememiz gerektiği söyleniyordu. Çünkü bizim tutuklanmamızdan önceki süreç ciddi bir süreçti. Kürtlere dönük ciddi operasyonlar vardı. Şırnex’te, Colemerg’de ciddi ağaç kıyımları yapılıyordu. Benzer birçok askeri operasyonlar vardı, bizlerde bunları teşhir ettik. Bu da, ciddi bir şekilde rahatsız etti, özellikle Kürt basınına dönük operasyonların başlamasına neden oldu. Açıkçası şunu söylemek gerekir; bizim alınmamız Süleyman Soylu’nun özel bir talimatıydı. Çünkü Diyarbakır Adliyesi’nde dosyamıza bakacak savcı yoktu. Kimse dosyaya bakmak istemiyordu. Dosyayı o kadar şişirdiler ki işini yapan savcılar, hukukçular bunun ne kadar boş bir dosya olduğunu gördüler. Gittiler başka bir ilçeden savcı getirip dosyamızı verdiler. Savcı da bizi tutuklatarak terfi aldı. Önce propagandadan sonra da örgüt üyeliğine dönüştürülerek tutuklandık. Bunlara bakıldığında da ortada ne denli korkunç bir hukuksuzluğun işlendiğini görmek mümkündür.”   ‘Gazetecilik kimsenin yazmadığını yazmaktır’   Dosyanın içeriğini hatırlatan Safiye, iddianamenin 400 sayfadan oluşturulduğunu ve tamamının haber olduğunu kaydetti. Safiye, “Yayınlanan haberlerimiz, haber arşivlerimiz, başka medya kuruluşlarının bizden aldığı haberlerin hepsi cımbızlanıp dosyaya yerleştirilmişti. Özelde de tecride dönük haberler cımbızlanmıştı. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dönük yapılan haberler rahatsızlık yarattı. ‘Ben hukuksuzluk yaparım, kendi kanunumu çiğnerim fakat sen duyuramazsın, yazamazsın. Yazıyorsan demek ki örgüt üyesisin’ deniliyor. Fakat gazetecilik bu değil; gazetecilik kimsenin yazmaya cesaret edemediği haberleri yayınlamaktır. Kimse cesaret edemeyip yazmıyorsa sen yazıyorsan o zaman gazetecilik yapmış oluyorsun. Yine Halise Aksoy suçlamalara konu edilen konulardan biriydi. Bir anneye yapılacak en büyük zulüm çocuğunun kemiklerini kargo ile göndermektir. Bunu kim yazabildi peki? Sadece Kürt medyası yazabildi. Bu coğrafyada insanların temel değerlerine hakaret ediliyor. Bu ciddi anlamda bir zulümdür. Eğer bugün biz bu zulmü yazamıyorsak bu zulme ortak olmuş oluruz. Sessizlik de ortaklıktır. İddianamede buna benzer çok fazla örnekler vardı. Fakat dosyada ciddi bir manipülasyon da vardı. Biz yalan olmayan, soyut olan hiçbir şey yazmadık. Yazılanların hepsi gerçek, somut ve yapılanlardır” şeklinde konuştu.   ‘Hakikatlerin üstü kapatılmak istenmez’   “Bize yapılan operasyonlarla Kürt basınının sinip geri adım atması beklendi” diyen Safiye, “Arkadaşlarımız işlerini yapmaya devam etti. Bunun getirdiği öfkeyle yeni operasyonlar yapıldı. Bizimle sindiremedikleri gazetecilerin başlarını eğerek yapmaya çalıştı. Tabi bu ilk defa yapılmıyor ve Kürt basınının güçlü bir geçmişi ve inadı var. Her koşulda direnerek yazmaya devam ediyor. Gazetecilerin kalemleri yerde kalmıyor, çünkü bu coğrafyada Kürtler bir şeyler yazılmadığı için çok çekti. Yazılmayan o kadar çok şey var ki bunlar hepimizin içinde çocukluğumuzdan kalan ukdeler oldu. Şu an çalışan gazeteciler 80’lerden, 90’lardan ve bugüne kadar gelen gazetecilerdir. Bu dönemin çocukluğunu gören ve tanık olan gazetecilerdir. Fakat bazı dönemler imkânlar oluşmadığından hiç yazılamadı. Bizler de bu dönemlere ancak yetişebildik. Şimdi başka çocuklar yaşananları yaşasın istemiyoruz. Herkesin sesinin duyulmasını istiyoruz. Ben inanıyorum ki biz yapamasak da yapacak olanlar var, çünkü hakikatlerin üstü asla kapatılmak istenmez” sözlerini kullandı.   ‘24 saat izleniyorduk’   Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulduğu süre içerisinde yaşanan ihlallerden söz eden Safiye, şartların fazlasıyla ağır olduğunu, yaşamın her alanına kamera yerleştirildiğini söyledi. Safiye, şunları dile getirdi: “Hak ihlallerinin yoğun yaşandığı ve kimsenin yeterince ilgilenmediği bir cezaevidir. Cezaevinde ciddi bir izolasyon ve tecrit edilme durumu var. Bu da, kamuoyuna yansıtılmıyor. Spora çıkamıyorsun, diğer tutsak arkadaşlarını göremiyorsun. Kurslar yok sadece iki tane vardı o da zorla, ısrarla kabul edildi. Fakat o da ancak odandaki arkadaşlarınla gidebilirdin. Başka odalardan başka kimse gelmiyor. Mesela koridorda yürürken gördüğün başka bir tutsak arkadaşınla temas etmene dahi izin verilmiyor. Odalarda kamera sistemi var. O kameralar başlı başına bir taciz ve ben bir yıldır tacize uğradığımı hissediyordum. Adalet Bakanlığı’ndan olduğumuz odalar 24 saat izleniyor. Bu psikolojik açıdan bir taciz ve şiddettir. Bunu dile getirince de mahkûmların birbirine şiddet uygulandığı gerekçeleri sunuluyor. Fakat öyle bir şey yok. Yani bizim olduğumuz siyasi tutsak koğuşlarında öyle bir şey olmadığını çok iyi biliyorlar. Yine en büyük sorunlardan biri de hastane… Doğru düzgün gidemiyorsun gidince de kelepçeli olarak gidiyorsun. Mesela bir arkadaşımızın kalp sorunu olmuştu ambulans 40 dakika sonra geldi. O arkadaşımız yaşamını da yitirebilirdi. Tüm hak savunucularına çağrımdır; Gerçekten cezaevindeki ihlaller için incelemelerde bulunmalılar özellikle de Diyarbakır Kadın Cezaevi için. Bu konularda ısrarcı olmalılar.”   ‘Haksızlıkları daha güçlü duyuracağız’   Safiye, son olarak mesleğine devam edeceğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Elbette ki mesleğime devam edeceğim. Mesleğime başlarken büyük bir heyecan ile başladım ve hala o heyecanı taşıyorum. Mesleğimi yapmamam için daha önce de çok kere gözaltına alınıp tutuklandım.  Yani Türkiye’de eğer işini yapıyorsan ve güçlünün yanında durmuyorsan tutuklanırsın, gözaltına alınırsın. Bizler de daha güçlü çalışıp, daha çok ses çıkaracağız. Bu coğrafyada yaşanan haksızlıkları daha güçlü duyuracağız. Hem gazetecilerin, hem kadınların, hem çocukların hem doğanın sesi olacağız. Biz ses olabilirsek toplum güçlü olur. Gazeteci toplumun aynasıdır. Ayrıca kadın ajansının da ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gördük. Bundan sonra daha da güçlenerek, inanarak ve mücadeleci bir ruhla devam edecek.”