Oğlunun cenazesi bir kutuda verilen anne: Mücadelesinin takipçisiyim 2023-09-05 09:50:07     Rojda Aydın   ERZIROM - Oğlu Yılmaz Uzun’un cenazesini 3 yıl sonra bir kutu içinde teslim alan annesi Sona Uzun, bu acıdan daha ağır bir acı olmadığını söyleyerek, oğlunun mücadelesinin takipçisi olacağını vurguladı.   Sêrt'de 2020 yılında düzenlenen hava saldırısında 5 arkadaşıyla birlikte hayatını kaybeden HPG'li Yılmaz Uzun'un (Tolhildan Tekman) cenazesi, 3 yıl sonra 1 Eylül'de ailesine teslim edildi. Yılmaz'ın cenazesi, ailesine teslim edildikten sonra askerlerin kuşatması altında Erzirom'un Tatos ilçesine bağlı Bastok Mahallesi'nde toprağa verildi.   Erzirom’un Tatos ilçesinde yurtsever bir ailede doğan Yılmaz, devletin baskı ve zulmünü küçük yaşta tanır. Yılmaz, genç yaşta bu zulüm ve baskılara karşı gençlik çalışmalarında yer alır. Yıllarca gençlik çalışmalarında yer alan Yılmaz, devletin baskı ve saldırılarına karşı çıkarak 2019 yılında PKK'ye katılır ve 2020 yılında düzenlenen hava saldırısı sonucu 5 arkadaşıyla birlikte hayatını kaybeder.   Yılmaz'ın annesi Sona Uzun (55), cenazesi kutu içinde kendilerine teslim edilen oğlunu ve yaşadığı duyguyu anlattı.     Sona, oğlunun İstanbul'da gençlik çalışmalarında yer aldığını belirterek, hikayesini şöyle anlattı: "Bana Amed'e gideceğini söylemedi. Kurtköy'de iş buldum, işe gideceğim dedi. Eşim orada çalışmasına izin vermedi çünkü orası çok kötü bir yerdi. Bir Cumartesi günüydü kalktım baktım banyo yapıyor. Neden kalktığını sordum, o da 'Sana işim olduğunu söyledim, çıkıyorum' dedi ve çantasına iki pantolon ve bir tişört koyup evden çıktı. Ancak kimliğini diğer cebinde unuttu. Yarım saat geçti. Sonra gelip kimliğini aldı. O gün evden çıktıktan sonra onu aradım ama telefonu kapalıydı. Yüreğime bir sıkıntı girmişti, ona ulaşamıyordum. Yılmaz benim en küçük çocuğum. 10 yaşına kadar benim yanımda uyudu, ona kendi yatağında uyumasını söylediğimde, 'Senin kokunu almadan uyuyamıyorum, kokun çok güzel’ diyordu. Telefonu bir hafta boyunca kapalıydı. Beni 9'uncu gün aradı. Bana 'Anne ben çok iyiyim, evim çok güzel. Çok iyi arkadaşlarım var ve çalışıyorum. Diyarbakır'a geldim' dedi. Oğlum hem İstanbul'da hem de Diyarbakır'da sürekli gençlik faaliyetlerinde bulunuyordu. Gençlik çalışmalarındayken bize hep fotoğraflarını gönderirdi. Ancak bir süre sonra kendisinden herhangi bir haber alamadık."   Nüfusta ölü gösteriliyor ama aileye bilgi verilmiyor   Sona, 2021 yılında Sêrt'e kan örneği vermek için çağrıldıklarını belirterek, kan örneği verdikten sonra kendilerine herhangi bir dönüş sağlanmadığını söyledi. Sona, "Eşime 6 kişinin olduğunu, 3'ünün hayatını kaybettiğini, 3 kişinin de kurtulduğunu söylediler. Oğlumun güvende olduğunu ve karşı tarafa geçtiğini söyledik. 2020 yılında öldüğünü bilmiyorduk, cenazeyi bize vermelerinden birkaç gün önce öldüğünü öğrendik. DNA örneği verdik ama bize bir cevap vermediler. Savcılık DNA sonuçlarını veriyor ama bize bilgi vermiyor. Sonra nüfus içinde ölü gösteriyorlar ama 5 aileye hiçbir bilgi vermiyorlar. 3 yıl oldu ama kimse bizi arayıp gelip cenazemizi almamızı söylemedi" şeklinde konuştu.   Yılmaz’dan sonra baskılar arttı   Oğlu gittikten sonra polisin birçok baskısıyla karşılaştıklarını söyleyen Sona, "Defalarca kapımıza geldiler. Bize gelip hareketten şikâyetçi olmamızı ve HDP'nin Diyarbakır'daki kapısının önüne oturmamızı söylediler. Sen eşin gibi değilsin, daha iyi anlarsın dediler. Ben de oğlumun kendi özgür iradesi ile gittiğini söyledim. ‘Oğlumu geri getiremem’ dedim. Bana 'Gel, seni onunla konuşturacağız' dediler. ‘Maddi ve manevi her şeyi karşılayacağız. Gelin bize yardım edin, şikayet edin' dediler ama geçen seneden itibaren artık kapımıza gelmiyorlardı, eminim oğlumuzun şehit olduğunu da duymuşlardır. Bu iki seçim yapıldı ve oğlumun seçim kağıdı gelmedi. Hatta bunu eşime de anlattım. Ama eşim 'hayır, oğlumuz iyi' diyerek bana umut verdi ama biz hiçbir zaman umudumuzu kaybetmedik. Bir gün eşimi arayıp Atışalanı Karakolu'na gelmesini söylediler ve ertesi gün eşim de bunu söyledi. Ona da aynı şeyi söylediler ama eşim kabul etmedi” ifadelerini kullandı.   ‘Bu acıdan daha ağır bir acı olamaz’   Oğullarının hayatını kaybettiğini öğrenen Yılmaz'ın ailesi, Sêrt'e giderek cenazesini teslim aldı. Aile, Erzirom'a giderken bile devletin baskısıyla karşı karşıya kaldı. Geldiklerinde defalarca durdurulup kimlikleri kontrol edildi ve çeşitli bahanelerle baskı yapıldı. Daha sonra ailenin önüne bir araba koyuyorlar ve aileye onu takip etmeleri söylendi. Kasıtlı olarak yavaş yavaş giden araç, ancak saat 18.00 sıralarında köye ulaştı ve cenaze ulaştıktan sonra köyün tüm yolları kapatıldı. Sona, oğlunun cenazesini aldığı günü şöyle anlattı: "Oğlum çok uzun boyluydu. Ama oğlumun kemiklerini kutuya koydular. Eşim onun parçalanmış bedenini kefenleyerek yan yana getirdi ve biz de onu gömdük. Bu acıdan daha ağır bir acı yoktur. Bu çok büyük bir vicdansızlık. İnsanlar oğullarımızı parçalara ayrılarak bir kutuya koyup ailesine teslim edebiliyor. Onun kanı yerde olmayacak. Oğlumun cenazesini kutu içinde babasına teslim edildiğinde yüreği yandı. Kalbim Hakan'ın annesinin kalbi gibi yandı. Ha Hakan ha Yılmaz."   ‘Özgür bir yaşam istiyordu’   Sona, konuşmasının sonunda Yılmaz'ın arzusunun bu zulmün son bulması olduğunu belirterek, "Yılmaz özgür bir yaşam istiyordu. Çok heyecanlı ve bilgili bir insandı. Televizyonda Kobanê savaşını görünce çok ağladı ve sinirlendi. Dolayısıyla bu zulme karşı öfkesi çok büyüktü. Onun mücadelesinin takipçisi olacağız" dedi.