Başak Demirtaş: Kadın özgürlük mücadelesi vaatlere sığmayacak kadar büyük ve dinamik 2018-06-09 09:08:00 Bêrîtan Elyakut-Nişmiye Güler   DİYARBAKIR - Kadın özgürlük mücadelesinin beklenti, talep ve hayallerinin seçim vaatlerine sığmayacak kadar büyük ve dinamik olduğunu belirten Başak Demirtaş, Selahattin Demirtaş’tan bağımsız bir kimliği olduğunu ve bu kimliği “Bir kadın, Kürt, emekçi, demokrat bir yurtsever” olarak tanımladı. Başak, "Kimseden özgürlüğümüzü talep etmiyoruz. Direniyoruz, bilinçleniyoruz ve söke söke hakkımızı alıyoruz” dedi.    Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ı tüm Türkiye yakından takip ederken, birçok basın kuruluşu ise onunla aynı yolda mücadele eden ve yol arkadaşlığı eden Başak Demirtaş’ı ise sadece ismen haberlerinde işledi. 24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala özellikle havuz medya tarafından Selahattin Demirtaş üzerinden birçok kez hedef haline getirilen Başak’ı JIN NEWS olarak evinde ziyaret ettik.    Sıcak gülümsemesiyle bizleri kapıda karşılayan Başak, kendisine yönelttiğimiz “Başak Demirtaş kimdir?” sorusunu “Bir kadındır, Kürt’tür, emekçidir, demokrat bir yurtseverdir” diyerek yanıtladı. Başak’ın sorularımıza verdiği cevapları sizlerle paylaşıyoruz.   “Ben bir kadınım, Kürdüm, emekçiyim, demokrat bir yurtseverim. Bu kimliklerim Selahattin’den bağımsız var olan kimliklerimdir.”   * Kamuoyu sizi Selahattin Demirtaş’ın eşi olarak tanıyor ama siz aynı zamanda bir kadın ve eğitimcisiniz. Öncelikle Başak Demirtaş kimdir?  Kısaca kendinizi anlatabilir misiniz?   Kamuoyundaki tanınırlığımın Selahattin’le birlikte olması normaldir, nihayetinde kamusal olarak temsili bir görev üstlenmedim bu güne kadar. Ama elbette benim Selahattin’den bağımsız, onun tanınırlığından ayrı şekillenmiş bir kimliğim de var. Benim asıl kimliğimde budur. Ben bir kadınım, Kürdüm, emekçiyim, demokrat bir yurtseverim. Bu kimliklerim Selahattin’den bağımsız var olan kimliklerimdir. Ancak Selahattin’in politik temsiliyetinden kaynaklı olarak haliyle Demirtaş’ın eşi olarak da tanınıyorum. Bu benim için bir gurur kaynağı olsa da bana ait bir kimlik, beni var eden bir özellik değildir.   * Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasını bekliyor muydunuz, tutuklandıktan sonra bir kadın olarak bu süreci nasıl karşıladınız?   Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde kendisinin de tutuklanacağını biliyorduk. Hatta 6-8 Ekim’in yıldönümünde sırf rövanş, intikam havası yaratmak için 5 Ekim 2016 tarihinde gözaltına alınıp 6 Ekim 2016’da tutuklanması planlanmıştı. Selahattin bunu bildiğini sonradan açıkladı zaten. Ama böylesi bir psikolojik harekâta zemin sunmamak için o tarihlerde yurt dışına çıktı. 10 Ekim’de de geri döndü. Operasyonda 1 ay ertelendi ve 4 Kasım gecesi yapıldı. Bu süreci karşılamak kolay değildi elbette ama her türlü hazırlığımızı yapmıştık. Bedel ödemeden mücadelede ilerleme olmayacağını deneyimlerle öğrenmiş bir halkız.    Yurt dışına gidebilirdi ama gitseydi halkın, parti kadrolarının morali direnci ve umudu kırılabilirdi. Halkın özgürlük mücadelesi ve partinin çıkarları için hiç tereddüt etmeden kendi özgürlüğünden vazgeçti. Bugün gelinen noktada bu zor kararın aslında ne kadar yerinde olduğu daha iyi anlaşılıyor. Aile olarak bizim için ve Selahattin için zor oluyor. Ama zorluk yaşamadan neyi kazanabildi ki bu halk. Bende eşimin, sevdiğim adamın yanımda olmasını isterdim. Fakat bu korkunç bir bencillik olurdu. Selahattin benim malım değil, halka mal olmuş biridir. Bizim ilişkimiz de karşılıklı mülkiyet üzerinden olmadı asla. Böyle dönemlerde halkın çıkarı öncelikli olmak zorundadır. Bizi moral olarak ayakta tutan da buna yürekten inanıyor olmamızdır.   * Selahattin Demirtaş 6 cumhurbaşkanı adayından biri ve diğerlerinden farkı ise 2 yıla yakın süredir Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuluyor olması. Sizce bu durum Selahattin Demirtaş’ın Türkiye halklarıyla buluşması önünde bir engel teşkil ediyor mu?   Selahattin’in fiziksel imkânlar bakımından tek farkı cezaevinde olmasıdır belki. Ama diğer adaylardan tek farkı bu değil elbette. 6 aday içerisindeki tek özgürlükçü, eşitlikçi, demokrat aday olarak en farklısıdır. Selahattin’in hep söylediği bir söz vardır; ‘Biz halkın içinden çıktık ama bir yere gitmedik halen halkız.’ Gerçekten de Selahattin halkın kendisidir. Halk da bunu çok iyi biliyor, hissediyor. Sadece Kürt halkı değil bütün Türkiye halkı bunun farkındadır. Cezaevinde olması halkla arasındaki bu bağı kesmedi aksine güçlendirdi. Elbette cezaevinde olması geniş kitlelerle buluşmasını kendini meydanlarda medyada ifade ederek anlatmasını da ağır bir şekilde engelliyor. Bu küçümsenecek bir ihlal değil. Seçme ve seçilme hakkına karşı ağır bir saldırıdır.   “Biz ne Selahattin’den ne de başka bir otoriteden özgürlüğümüzü talep etmiyoruz. Direniyoruz, bilinçleniyoruz ve söke söke hakkımızı alıyoruz. Hak verilmez, alınır şiarıyla hareket etmemiz lazım.”     * Selahattin Demirtaş kadınlar için seçim vaatlerini açıkladı. Siz bir eşten ziyade bir kadın olarak vaatleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterli buluyor musunuz?   Kadın özgürlük mücadelesinin beklenti, talep ve hayalleri ne HDP’nin ne de Demirtaş’ın vaatlerine sığmayacak kadar büyük ve dinamiktir. Mevcutlar içerisinde kadın özgürlüğüne en duyarlı parti HDP ve Demirtaştır. Ama kadınlar, özellikle Kürt kadını kendi benliğini, varlığını binlerce yıldır ezilen kadın onurunu dişiyle, tırnağıyla verdiği mücadeleyle var ediyor. Kadınlar ailede, devlette, kamusal ve özel alanda sürdürdüğü mücadele ile özgürleşiyor. Selahattin de bu mücadelenin önemli bir destekçisi olarak en geniş perspektifle kadın özgürlüğünü savunuyor. Ama bu bize yetmez biz ne Selahattin’den ne de başka bir otoriteden özgürlüğümüzü talep etmiyoruz. Direniyoruz, bilinçleniyoruz ve söke söke hakkımızı alıyoruz. ‘Hak verilmez, alınır’ şiarıyla hareket etmemiz lazım. Selahattin de HDP de bunu savunuyor zaten. Farkları budur işte. Kadını bir toplumsal özne, eşit birey olarak görmeyen, her türlü erkek egemen zihniyete karşı mücadeleye devam etmek gerekir.   “Ben artık insanların “Tamam”, “Edi Bese” dediğini her yerde görüyorum. Bu ciddi sorun alanlarına rağmen halkın genelinde önemli bir değişim umudu ve beklentisi de var. Bu beklentinin 24 Haziran’da sandığa yansıyacağını da düşünüyorum.”     * Türkiye’deki mevcut siyasal gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?   Ben siyasetçi ya da siyasi analist değilim. Ancak mevcut gidişatın her açıdan Türkiye’yi felakete götürdüğünü görebiliyorum. Yoksulluk, işsizlik, Kürt sorunu, AB ilişkileri, Ortadoğu ve özellikle Rojava ile yürütülen çatışmaya dayalı sorunların hepsi Türkiye’yi zora soktu. Döviz kuru ve enflasyondaki hızlı yükselme yoksulu biraz daha yoksullaştırdı. Ben artık insanların ‘Tamam’, ‘Edi Bese’ dediğini her yerde görüyorum. Bu ciddi sorun alanlarına rağmen halkın genelinde önemli bir değişim umudu ve beklentisi de var. Bu beklentinin 24 Haziran’da sandığa yansıyacağını da düşünüyorum.   * Doğalında seçim çalışmalarında aktif şekilde yer aldınız. Selahattin Demirtaş ile telefon görüşmesinde yaptığınız seçim mitinginin ardından gelen tepkiler neler oldu?   Selahattin’in cezaevinde olması halkla olan iletişimini engelleyemedi ve aksine daha da güçlendirdi. Kısıtlı imkânlar dâhilinde bizlerde daha fazla neler yapabileceğimizi ve imkânsızlıkları imkâna nasıl dönüştürebiliriz üzerine yoğunlaşıyoruz. Selahattin bu konularda oldukça yaratıcı ve bende bunlardan faydalanıyorum. Bu miting fikri de bu süreçte gelişti. İmkânsızlıkların insanları daha da yaratıcı kıldığı gerçekliğiyle yüzleştim ve planlamayı hayata geçirdik. 15 dakikalık aile görüşünü fırsata çevirmek için sosyal medyanın gücünü kullandık. Son 2 yıldır halk Selahattin’in sesini dahi duymamıştı ve bu nedenle heyecanı yakalamak adına bu miting de olumlu tepkilerin gelmesine neden oldu. Açtığım twitter hesabında da Selahattin’le görüşmelerimiz üzerinden halka selamlarını iletmeye başladım. Seçim sürecinde doğalında gelişen bir yer alma sürecimizde böyle başladı.