Depremzedeler konteyner kentten çıkarılmak isteniyor
- 09:10 21 Ekim 2023
- Güncel
Nazlıcan Nujin Yıldız
İZMİR - Bayraklı Geçici Konaklama Merkezi’nde bulunan konteyner kentte yaşayan depremzedelerin elektrikleri kesildi. Konteyner kentten çıkarılmak istenen depremzedelerin arasında, deprem bölgesinden yeni gelmiş aileler de bulunuyor. Aileler, kendilerine bu konteyner kentte kalmaları için iki yıl süre tanındığını fakat şu anda çıkarılmak istendiklerini belirtti.
İzmir’in Bayraklı ilçesinde bulunan Geçici Konaklama Merkezi’nde hala birçok depremzede kalıyor. Yaklaşık otuz ailenin bulunduğu konteyner kentte, deprem bölgesinden gelen aileler de bulunuyor. Ziraat Bankası’na ait olduğu söylenen arazinin üzerinde olan konteyner kentte yaşayan depremzedeler, arazinin özel mülk olması gerekçesiyle çıkarılmak isteniyor. 19 Ekim günü saat 15.00 itibariyle konteyner kentin elektrikleri kesildi. Konteynerden çıkarılmak istenen depremzedeler duruma tepki gösterdi. Bu kesintinin kendilerini yıldırmak için yapıldığını söyleyen depremzede kadınlar, öte yandan dün sabah saatlerinde su kesintisi için de gelindiğini fakat verilen tepkiler nedeniyle suların kesilmediğini söyledi. Barınma haklarını dikkat çeken kadınlar, seslerinin duyulması için çağrıda bulundu.
‘Devlet kalkıp otuz aileye yer gösteremiyor mu?’
30 Ekim 2020’de yaşanan Ege depreminde evlerinin yıkıldığını ve üç yıldır konteyner kentte kaldığını paylaşan Hülya Yaşar, her sene kendilerine yönelik bir baskının olduğunu fakat son süreçlerde bu baskıların arttığını belirtti. Hülya, 19 Ekim tarihinde saat 15.00’da elektriklerin kesildiğini söyleyerek “Biz bunu normal kesinti sandık ama akşamdan sonra her şey ortaya çıktı. Burada buhar kullanan çocuklarımız var, okuldan gelen öğrencilerimiz var, yatalak hastalarımız var. Zaten içeri şahıs arabaları girmesin diye yollar kaldırıldı. Şimdi de elektrik kesildi, sabah da İZSU geldi. Ama onu ya vakit olduğu için ya da topluca bir grup gördükleri için yapmadılar. Şimdi elektriksiziz, burada her şey elektrikle. Burada topu topuna otuz aile varız, yokuz. Devlet kalkıp da otuz aileye yer gösteremiyor mu? Durumumuz olmadığından dolayı biz 21 metrekarede kalmak zorundayız. Özellikle çocuklu olan aileler var, bir oda bir salon. Zaten çok dar ama biz ona göre yine de şükrediyoruz. Ama olmuyor, bir de bunu da elimizden almaya çalışıyorlar” sözlerini kullandı.
‘Baskı yapmak için bunları yapıyorlar’
İlk elektrik kesintisinde Gediz’i aradıklarını ifade eden Hülya, Gediz’in “bizlik bir problem yok” dediğini, bir arızanın olmadığını ve konteynerdeki elektriğin bilerek kesildiğini kaydetti. Hülya, “Gediz, ‘özel mülk olduğundan dolayı biz giremiyoruz’ dedi ve gelmedi. Zaten çıkarmak için, bizi yıldırmak için, baskı yapmak için bunları yapıyorlar. Tamam, biz anlıyoruz, burası şahsın özel mülkü ama devlet de bize bir yer göstersin. Ben bekâr bir kadınım, üç çocuğuma tek bakıyorum. Gittiğim zaman bana ev sahibi ev vermiyor. Hem çocuğum var hem bekârım diye. Bir kadın olarak yaşamaya hakkım yok mu, bir anne olarak yaşamaya hakkım yok mu? Gerçekten insanlık dışı bir durumdayız” dedi.
‘Psikolojik baskı uygulanıyor’
6 Şubat’ta yaşanan Mereş (Maraş) merkezli depremden sonra Meletî’den (Malatya) İzmir’e geldiklerini ve sonrasında bu konteynere yerleştiklerini dile getiren Gülsüm Tosun ise, “Buraya geldik ama böyle olacağını bilmiyorduk. Rahat rahat oturacağız, bir sene en azından bize zaman verecekler diye düşünüyorduk. Ama geldik gelmedik inanın ki psikolojik baskı uygulanıyor. Yani çıkın da çıkın deniliyor. Böyle yapmamaları lazım. Gerçekten hiçbirimizde psikoloji kalmadı. Çok üzgünüz, bizim devletimiz bize bunu yaparsa biz kimin kapısına gidelim? Herkesin çoluk çocuğu var, herkes çok zor durumda bir tek ben değil. Benim de üç tane çocuğum var. Şimdi de elektriklerimizi kestiler, zor durumdayız. Dünden beri yemek yapamadık. Karanlıkta oturuyoruz. Bir yetkilinin gelip bizi dinlemesi lazım. Her şey valide bitiyormuş. Vali bir şey yapmak isterse yapar zaten. Ama yanaşmıyorlar, gelmiyorlar, bizi dinlemiyorlar. Biz kaç kere çıktık konuştuk, hiç kimse bizim sesimizi duymuyor. Biz bu memleketin vatandaşı olarak nereye gidelim, nereye sığınalım, ne yapalım?” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Konteynerde iki yıl yaşamalarına ilişkin taahhüt verilmiş
Meletî’den İzmir’e geldikleri zaman konteynerde yaşamaları için kendilerine iki yıllık bir taahhüt verildiğini paylaşan Gülsüm, dört aya yakın bir süredir burada olduklarını ifade etti. Gülsüm, “Madem bizi çıkaracaktınız neden bize bu imkânı sundunuz başta? En başlarda bize bu imkânı sunmasalardı, bu kadar zorumuza gitmezdi. Buradasınız iki yıllığına dendi ama bize hemen gelir gelmez çıkın. Nereye gideceğiz? Gidecek yerimiz yok. O zaman memleketlerimizden bizi toplayıp getirmeseydiniz. Ölmedik ama sürünüyoruz” diye kaydetti.
Hiçbir seçenek sunulmuyor
Hatay Samandağ’dan İzmir’e geldiklerini ve yaklaşık üç aydır konteynerde kaldıklarını söyleyen Canan Kebabçı da, konteynerin olduğu arazinin Ziraat Bankası’na ait olduğunun denildiğini paylaştı. Canan, “Daha sonra denildi ki Ziraat Bankası önce mahkemeye verilmiş, sonuç alınamamış. Şu an sonuç geldi, kazandılar mahkemeyi. O yüzden burası özel mülk olduğu için diyorlar ki çıkın. Çıkartılmak isteniyoruz şu an. Belirli bir süre verildi ama bizim mağduriyetimizi kimse duyamadığı için biz hala buradayız. Hiçbir seçenek verilmedi. Sadece çıkın cümlesi. Onlar için ne kadar kolay bir şey. Çıkın demekle çıkılabiliyor mu? Gidecek yerimiz yok, o yüzden buradayız hala. Üç aydır buradayız ve bu üç ayda biz yataklarımızda rahat yatamadık. Benim şehrim yerle bir, bir koli suya muhtacız. Vali yardımcısı bana diyor ki sen memleketine gidebilirsin. Benim memleketim mi var gideyim? Ben gidersem ölüme terk edecek beni. Bu devletin, bu insanların gönlü razı oluyorsa çıkıp gideyim şimdi” dedi.
Isınma amacıyla yaktıkları ateşten dolayı şikâyet edildiler
Konteyner kentin yanındaki Folkart binasında yaşayan insanların, mağduriyeti sadece izlemekle yetindiklerine dikkat çeken Canan, akşam ısınmak amacıyla ateş yaktıkları için yine Folkart binasındaki insanların kendilerini şikâyet etmelerine şu sözlerle tepki gösterdi: “Şu gördüğünüz Folkart bizim mağdurluğumuzu yukarıdan izledi. Biri kalkıp da demedi ki bu insanların hayatlarına neden müdahale ediyorsunuz? Haklı olarak, burada bir protesto yaptık. Dumandan etkilenen Folkart’takiler valiliğe, polise bizi şikâyet etti. Benim mağduriyetimi görüyor, valiyi arayıp da bu insanlar mağdur, yardım edin denilmedi. Ben bunu protesto ettiğim zaman, kendi hakkımı, barınma desteğimi kullanabilmek için ben şikâyet edildim polislere. Polisi, çeviği, yunusu buraya geldi. Biz ne kadar sesimizi duyurabiliriz ki? Bizim buraya çıkmamızın, bağırmamızın sebebi belliydi. Çünkü artık son noktaya kadar geldik.”
‘Benim kiramı kim ödeyecek?’
Üç yıldır konteynerde kaldıklarını söyleyen Esra Kalkan da, binalarının ağır hasarlı olduğunu ve çıkıp buraya geldiklerini dile getirdi. Esra şu ifadeleri kullandı: “Bir yılı atlattık, o bir yılda bir sürü sözler verildi. Emine Erdoğan geldi, bize dedi ki; burada kimseyi mağdur etmeyeceğiz. Burası herkes evine yerleşene kadar boşalmayacak. Bir yılı atlattıktan sonra biz her üç ayda bir bu sıkıntıları yaşamaya başladık. Kapının önüne konulacağımızı, kapıların anahtarlarını söküp eşyalarımızı dışarı bırakacaklarını, her şey söylendi. Yapabilecek bir şeyimiz olsa, zaten kimse 21 metrekarelik yerde kalmak istemez. Benim eşim burada bir kaza geçirdi, çalışamıyor. Benim çocuğum astım hastası, makineye bağlanıyor hava alması gerekiyor. Ben ne yapacağımı bilemiyorum. Benim eşim yürüteçle yürüdüğü zaman biz ev aramaya gittiğimizde ev sahibinin bize verdiği cevap şu: Kirayı kim ödeyecek? Benim kiramı kim ödeyecek?”