‘Cezaevleri için herkesin üstüne sorumluluk düşüyor’
- 09:04 23 Ağustos 2024
- Kültür Sanat
Rozerin Gültekin
İSTANBUL - Yargıtay’ın dosyayı usulen bozmasının ardından yerel mahkeme tarafından tahliye edilen sanatçı Dilan Cudi Saruhan, cezaevinde geçen 7 yıla, sanat üretimini nasıl gerçekleştirdiğine ve kadın tutsakların neler yaşadığına dair konuştu. Dilan, “7 yıl içerisinde toprağı ve dağları görmeyi çok özlemiştim. Cezaevlerine daha fazla sahip çıkılması gerekiyor ama sadece annelerin değil, bu halkın gençlerinin ve dostlarının da üstüne bu sorumluluk düşüyor” dedi.
Her geçen gün hukuksuzluk, iktidar ve yargı eliyle derinleştiriliyor. Bu derinleşen hukuksuzluk çemberine en çok kadınlar ve üretenler giriyor. Çemberin içine alınarak görünmez kılınmaya çalışılanlardan biri de 2017 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü öğrencisi iken tutuklanan Dilan Cudi Saruhan. Sanatçı Dilan Cudi Saruhan’a arkadaşıyla yaptığı mesajlaşma “hayatın olağan akışına aykırı” görülerek “örgüt üyeliği” iddiasıyla 9 yıl hapis cezası, “Anayasal bütünlüğü bozma” iddiasından ise beraat kararı verildi ve 2017 yılında tutuklandı. 7 yıl boyunca Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Dilan’ın istinafa gönderilen dosyasının reddedilmesinin ardından dosya Yargıtay’a gönderildi. Yargıtay, mahkemede Dilan’ın son sözü sorulmamasından dolayı dosyayı usulen bozdu ve dosyayı yerel mahkemeye geri gönderdi. Yerel mahkemede görülen ilk duruşmada “örgüt üyeliği” iddiasından Dilan tahliye edildi ve “Anayasal bütünlüğü bozma” iddiasından yine beraat kararı verildi. “Örgüt üyeliği” iddiasından 9 yıl ceza verilen Dilan’ın cezası bu sefer 7 yıl 6 aya indirildi. Dosya şimdi tekrardan Yargıtay’da.
Dilan, cezaevindeki sürece ve tutsaklara dair JINNEWS’e konuştu.
‘Cezaevinde kendimi yeniden var ettim’
Yedi yıl cezaevinde kalmanın insanı sevdiklerinden ve çevresinden uzak tutmasından dolayı üzüntü yarattığını ifade eden Dilan, aynı zamanda cezaevi sürecinde yaşadıklarının kendisine çok şey kattığını belirtti. Dilan, “7 yıl içerisinde toprağı ve dağları görmeyi çok özlemiştim, aynı zamanda bir ağaca sarılmayı çok istiyordum. Çıktığımın ikinci gününde ağaçlara sarıldım. Cezaevinde kendimi yıktım, yeniden var ettim. Cezaevi, sürekli insanın düşündüğü ve sorguladığı bir alan. 7 yıl içerisinde çok fazla direnişçi kadınla tanıştım ve güçlü arkadaşlıklar kurdum. Onların benim üzerimde etkisi çok fazla. Dışarıya çıktığımda ‘Benim yaşadığım özgürlük mü?’ diye sorguluyorum. Zindanları boşaltmadığımız sürece gerçek özgürlük olmayacak. Zindanları unutmamamız gerekiyor. Cezaevindeyken kimi zaman düşünüyordum, ‘Halkımız bizi unuttu mu?’ diye. Ama düşmanın baskısının her geçen gün artmasıyla dışarıda da direnişin olduğunu görüyorduk. Bu da, benim sorularıma cevap oluyordu. 7 yıl cezaevinde kalmak zordu. Hem özlemle hem de mücadeleyle geçti. Cezaevinde büyük bir direniş var. Sistem, baskısını arttırmak için ilk olarak zindanlara yöneliyor; bunun için de ilk olarak direniş cezaevlerinde başlıyor” dedi.
‘Direnmek yoldaşlığı büyütüyor’
Cezaevlerinde çok fazla insan hakları ihlali yaşandığına dikkat çeken Dilan, kadın tutsaklar açısından ise ihlallerin boyutunun arttığını söyledi. Dilan, “AKP-MHP iktidarının ortaklığıyla yeni bir kadro oluştu. Bunlar da ilk olarak cezaevlerine yöneldiler. Cezaevlerinin yönetimlerini değiştirdiler. Daha faşist kişileri yönetimlere getirdiler. Bizim yazdığımız dilekçelere cevap vermiyorlar, aileler ve tutsaklar üzerinde yasakları arttırdılar. Tedavi hakkına ulaşmanın önünde birçok engel oluşturuluyor. Bu da, hastalıkların ilerlemesine neden oluyor. Eğer tutsaklar hastalıklarının ilk sürecinde tedavi edilebilseydi, hastalıkları bu kadar ilerlemezdi. Çok acil bir şey olmadığı sürece doktora götürülmüyorduk. Cezaevinde hasta olmayanlar bile hasta olmaya başlıyor” diye belirtti. “Yoldaşlık, kadınların köklerinde olan bir şey” diyen Dilan, yaşananlara karşı kadınlar olarak birbirlerine moral verdiklerini ifade etti. Dilan, “Hem psikolojik açıdan hem tedavi için hem de cezaevlerinin eksik koşullarına karşı birbirimize nasıl güç olabileceğimiz konusunda kadın yoldaşlığı önemli bir rol oynuyor. Beraber direnmek yoldaşlığı büyütüyor” sözlerine yer verdi.
‘Sanatımı yapacağım, beni engelleyemezsiniz’
Cezaevinde sanat üretmenin zahmetli bir süreç olduğunu kaydeden Dilan sözlerine şöyle devam etti: “Yaptığım resimlere ‘biriktirmek yasak’ diyerek defalarca el koydular ve bana vermediler. Eşyaları amaç dışı kullanım yasak diyorlardı. Bunlara karşı ben de dedim ki, öyle bir şey yapacağım ki onların dikkatini çekmesin. Atletlerimin ve tişörtlerimin üstüne resim nakış etmeye başladım. Nakış, Mezopotamya kültüründe büyük bir yer tutuyor. Benim için de çok önemliydi. Egemenler için elle tutulabilir bir şey ya da bir tablonun üzerine resim çizilmesi sanattır. Ben de ‘Sanat böyle bir şey değil’ diyerek var olan koşullarda bile duygularımla sanatımı üretebilirim diye düşündüm. İşlediğim nakışları gayet rahat bir şekilde dışarıya çıkarabildim. Benim olanın elimden alınmasını istemiyordum. Siz ne kadar böyle davransanız da ben sanatımı yapacağım; siz beni engelleyemezsiniz dedim. Çanakkale’de, İstanbul’da bu yaptığım nakışların sergisi gerçekleştirildi. Kör birisi nasıl dışarıyı duygularıyla hissediyorsa, ben de bir sanatçı olarak cezaevinden dışarıyı duygularımla gördüm. Kitaplar okudum, arkadaşlarımın duygularına temas ettim. Cezaevinde üretim ve yaratıcılık engellenemiyor” ifadelerini kullandı.
‘Cezaevinde üretim ve direniş var’
Cezaevinde sanat üretmeye devam ettiğini belirten Dilan, üniversiteden öğretmeni sanatçı Emre Zeytinoğlu’nun gönderdiği mektuplardan yola çıkarak “Görülmüş Mektuplar” isimli bir sergi oluşturduğunu aktardı. Dilan, “Emre Zeytinoğlu, fikrini bana söylediği zaman durumumuzun ajite edilmesini istemedim, çünkü cezaevlerine acıma gözüyle bakılıyor. Bunu kabul etmiyorum. Orada büyük bir direniş ve üretim var. Bizi anormal buldukları için hapse koydular. Bu zulmü ve haksızlığı kabul etmediğimiz için bizi zindana koydular. Onun için klişe bir şey olmasını istemedim. O da o şekilde bir sergi oluşturdu. Emre Zeytinoğlu büyük bir emek verdi. Ona emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum” diye kaydetti.
‘Kurumlara ve halkımıza sorumluluk düşüyor’
Son olarak tecride değinen Dilan, dışarıda yapılan eylemlerin ve dayanışmanın cezaevinde bulunan tutsaklar üzerinde yarattığı etkiye dikkat çekti. Toplumun daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan Dilan, şöyle konuştu: “2019 yılında ben de cezaevinde açlık grevine girdim. Bu, benim için çok kutsal bir şeydi. Tecridin kalkması için açlık grevine girdik. Bazı arkadaşlarımız ölüm orucuna girdi ve bu süreçte zindanların önünde anneler oturdu, CPT cezaevine geldi. Annelerin cezaevi önündeki zılgıt sesi bize çok moral veriyordu. Dışarıdan mektuplar, görüşlerde moral ve motivasyon sağlıyordu o süreçte bize. Bizim cezaevinde dışarıdan haberdar olmamız zor oluyor, televizyon kanallarının hepsi verilmiyor; ondan dolayı gerçek bilgiye ulaşamıyoruz. Mesela Van’da mazbatanın verilmemesine karşı halkın ayağa kalkması bize çok coşku vermişti. Cezaevinden yeni çıkan biri olarak söyleyebilirim ki, uzun zamandır 30 yıl cezaevinde kalan arkadaşlarımızın tahliyesi engelleniyor. Cezaevlerine daha fazla sahip çıkılması gerekiyor. Ama sadece annelerin değil, bu halkın gençlerinin ve dostlarının da üstüne bu sorumluluk düşüyor. Bakırköy zindanında insanların gözü önünde birçok haksızlık yapılıyor. Bunun kabul edilmemesi gerekiyor. Cezaevindeki arkadaşlar sahiplenmeyi eksik görüyor. Kurumlara ve halkımıza sorumluluk düşüyor.”