Avukat Barbara Spinelli: Umut Hakkı’nın tek bir yorumu var o da özgürlük
- 09:03 28 Eylül 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA – Uluslararası tecrit delegasyonunda yer alan ve bin 500 imzacı avukattan biri olan Barbara Spinelli, AK BK’nin İmralı kararlarını ve sürecin uzamasını eleştirdi. Barbara, “Umut hakkının anlamını değiştirmeye, azaltmaya çalışıyorlar, ancak umut hakkının anlamını değiştirmek mümkün değil, çünkü yasal olarak sadece bir tane anlamı olabilir ve bu ömür boyu hapis cezasına son vermek demektir. Devletin onayına ihtiyaç yok CPT’yi zorlayacağız” dedi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), 17-19 Eylül tarihli toplantılarında PKK lideri Abdullah Öcalan'ın "umut hakkı" konusunu ele alarak bir karar açıkladı. Komite, endişe verici bir durumun mevcut olduğunu belirtirken, Türkiye'nin geçen süre zarfında koşullu salıverilme şartlarına dair herhangi bir adım atmamasına dikkat çekti. Ancak bu konuda Türkiye'ye yönelik bir yaptırım uygulanmadı.
Yeni olarak değerlendirilebilecek kararlar arasında, müebbet hapis cezası verilen tutsaklara ilişkin Türkiye'den veri talep edilmesi, alınan tüm kararlar doğrultusunda Türkiye’nin rapor sunması ve herhangi bir ilerleme kaydedilmediği takdirde ara karar değerlendirmelerinin yapılması yer alıyor. Ayrıca, bu konuların 2025 yılının Eylül ayında tekrar değerlendirilmesi planlanıyor. Ancak başvuruda bulunan sivil toplum örgütleri ve avukatlar, durumun aciliyeti göz önünde bulundurulduğunda, yeniden bir yıllık ertelemenin “oyalama” olarak değerlendiriyor.
Konuya ilişkin Uluslararası Tecrit Delegasyonu'nda yer alan ve PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için Adalet Bakanlığı'na mektup gönderen 35 ülkeden bin 524 avukattan biri olan Barbara Spinelli değerlendirmelerde bulundu.
Genel kararlar değil kişisel kararlar
AK BK’nin toplantısında alınan kararların mevcut durum için artık yeterli olmadığını vurgulayan Barbara, genel kararlar ve sözleşmelerin ötesine geçilerek kararların artık kişisel olduğunu belirtti. Barbara, "Asıl sorun şu ki, yasal olarak kişisel kararlardan bahsettiğimizde kurumların çok fazla seçeneği yok. Genel bir tedbirden ziyade kişisel bir karar devreye girdiğinde, Avrupa Konseyi'nin güçlü bir pozisyon alması çok zor. Fakat bence artık sadece Bakanlar Komitesi’nin açıklamaları ve Avrupa kurumlarının kararlarının uygulanmasından bahsetmek yeterli değil. Türk yetkililerin, İmralı'daki durumu ciddiyetle ele almasını sağlamak için daha güçlü bir siyasi duruşun zamanı geldi. Çünkü İmralı'da yaşananların, Türkiye'deki siyasi tutsaklara yönelik ciddi insan hakları ihlallerinin bir örneği olduğunu düşünüyorum. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), İmralı'yı birkaç kez ziyaret etti, ancak Türkiye'nin baskıları nedeniyle İmralı'daki tutsakların durumu ile ilgili raporu yayınlamamaya karar verdiler. Ayrıca, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına uymuyor. Artık mesele tek bir kararın infazı ile ilgili değil. CPT'nin İmralı’yı tekrar ziyaret edip etmemesi de mesele değil" ifadelerini kullandı.
‘Tüm yasal yollar kullanıldı’
Meselenin artık kurumların siyasi baskı ve yaptırım uygulama yoluna girmesi gerektiğini belirten Barbara, “Bundan sonra asıl meselemiz, Avrupa Konseyi'nin tüm organlarından başlayarak, Avrupa Birliği’nin de Türkiye'ye, İmralı'daki ve tüm Türkiye'deki siyasi tutsaklara temel insan haklarına saygı göstermesi için güçlü bir siyasi baskı yapmasıdır. Özellikle Sayın Öcalan'ın durumu ile ilgili olarak, avukatlarının ziyaret edebileceği koşulların sağlanması çok acildir. Bu çok önemlidir; tüm savaşlarda, ne olursa olsun, tüm tutsakların avukatlarıyla görüşme hakkı gibi temel haklara sahip olması gerekmektedir. Bu hak derhal sağlanmalı ve Sayın Öcalan'ın savunma hakkına, avukatlarıyla görüşme hakkına saygı gösterilmesini tekrar talep etmeliyiz. Dünyanın her yerinden insan hakları avukatları ve barolar olarak, bu durumu yakından takip ettiğimizi göstermek amacıyla, dünyanın dört bir yanından avukatların İmralı için başvuru imzalarını toplama sürecini yeni bitirdik. Bu nedenle, tüm Avrupa kurumlarının bu konuda siyasi bir noktaya değinilmesinin zamanı gelmiştir, çünkü bu gerçekten ciddi bir insan hakları ihlalidir ve tüm yasal yollar kullanılmış, tüketilmiştir. Bu, bir an önce çözülmesi gereken ciddi bir mesele haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
‘Umut Hakkı’nın tek bir yorumu var: Özgürlük
Bakanlar Komitesi’nin Gurban Grubu için verdiği kararlarda “umut hakkı” ile ilgili yaptığı “…ayrıca, böyle bir ihlalin tespit edilmesinin, başvuranlara yakın zamanda serbest bırakılma umudu verilmesi olarak anlaşılamayacağı…” açıklamasına karşı Barbara şu ifadeleri kullandı: “Bu, ‘umut hakkı’ konusunda yapılan ilk yorumdur. Bence bu kararlar, Avrupa Konseyi’nin Türk yetkililerle bir miktar diyalog kurmayı mümkün kılmak için alındı. Gerçek anlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ‘umut hakkı’ndan bahsederken bunun, kişinin uzun süre cezaevinde kalmamak anlamına geldiğini belirtiyor. Yani ‘umut hakkı’ndan bahsettiğimizde, bu hakkın tek anlamı budur ve dünyadaki tüm insan hakları örgütleri bunun için çalışıyor ve mücadele ediyor. Bana göre, yasal olarak, umut hakkının başka bir yorumu mümkün değildir. Tabii ki, bu Bakanlar Komitesi, Türk yetkililerle bir tür siyasi diyalog yürütüyor. Umut hakkının anlamını değiştirmeye, zayıflatmaya çalışıyorlar, ancak umut hakkının anlamını değiştirmek mümkün değildir, çünkü yasal olarak bunun sadece bir anlamı vardır: bu da ömür boyu hapis cezasına hayır demektir. Bu, ömür boyu hapis cezasının sona erdirilmesi demektir.”
‘ CPT’yi zorlayacağız’
AK BK’nin karar vermek için 2025 Eylül ayına işaret etmesini ve CPT’nin sürekli olarak raporlarını ziyaretlerden yıllar sonra yayınlamasını eleştiren Barbara, yönetmelikler bunu gerektirse bile bu kadar hayati bir ihlalin bir devletin onayını beklememesi gerektiğini vurguladı. Barbara, “Bu kadar ciddi bir durumda devletin onayına gerçekten ihtiyaç duyulmadığını düşünüyorum. Hükümetin ve ulusal makamların, raporun yayınlanmasını erteleme taleplerine rağmen, halkın neler olup bittiği hakkında bilgi edinme hakkının geçerli olduğunu belirten sözleşmenin 10. maddesini uygulamak için baskı yapmalıyız. Bu nedenle, CPT’yi 10. maddeyi uygulamaya zorlamalıyız. Bu yönetmelik uzun zamandır uygulanmadı ve bu durum çok acil. Şimdi tam zamanı, çünkü CPT, avukatların ve aile üyelerinin bile ziyaret edemediği İmralı’yı ziyaret eden ve buradaki insan hakları ihlalleri konusunda bilgi alabilen tek yetkili organdır. Bu nedenle, tutsakların durumu hakkında sahip oldukları bilgilerin ve raporların derhal kamuya açıklanması çok önemlidir. Böylece insanlar tutsakların durumu hakkında bilgi sahibi olabilirler. CPT’yi, sırf Türkiye'deki ulusal makamların vetosu nedeniyle raporların yayınlanmasını ertelemeyi bırakmaya zorlamanın zamanı geldi” sözlerine yer verdi.
NATO diplomasisi kararları zorlaştırıyor
Tüm uluslararası mekanizmaların İmralı ile ilgili verdiği kararların, Türkiye’nin NATO üyeliği ve jeopolitik gerçekliğinden bağımsız olmadığını vurgulayan Barbara, şöyle devam etti: “Türkiye'nin sadece NATO üyesi olması nedeniyle değil, aynı zamanda mevcut jeopolitik durum ve dünyada devam eden çatışmalar nedeniyle de durum oldukça karmaşık hale geliyor. Türkiye'nin dünyadaki merkezi çatışmalardaki özel konumunun, Avrupalı yetkililerin Türkiye'deki insan hakları ihlalleri konusunda güçlü bir pozisyon almasını zorlaştırdığını düşünüyorum. Bu çok kritik ve hassas bir nokta; ayrıca Filistin’de devam eden savaşla da yakından ilişkili. Ayrıca, Türkiye'nin bir şekilde Avrupa Konseyi mekanizmalarından ayrılabileceği ve bunun Türk halkı üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracağı korkusu da var.
Önümüzdeki günlerde önemli bir toplantı yapılacak
Tüm bunlara karşı yürüttüğümüz kampanya çok açık. Dünyanın dört bir yanından bir araya gelen avukatlar olarak, elbette en başta Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ve genel olarak tüm yabancı tutsakların insan haklarına derhal saygı gösterilmesi için, özellikle de Sayın Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme hakkı konusunda bu çağrıyı destekledik ve imzaladık. Türk Hükümeti’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına saygı göstermesini talep ediyoruz. Ayrıca, siyasi tutsakların haklarını etkileyen yaptırımların uygulanmamasını ve bu tutsakların ziyaret haklarına saygı gösterilmesini istiyoruz. Siyasi tutukluların ziyaret hakları engelleniyor, kararlar uygulanmıyor. Bu durum, insan hakları hukukuna ve Türkiye’nin onayladığını söylediği uluslararası hukuka tamamen aykırıdır. Bu nedenle tüm bu ihlallerden dolayı şiddetle şikayetçiyiz ve güçlü bir baskı oluşturmak istiyoruz. Yakında duyuracağımız diğer eylemlerle bu baskıya devam edeceğiz. Birkaç gün içinde çok önemli bir toplantımız var, ancak bu, bir basın açıklamasıyla duyurulacak. Bu konuda henüz konuşamam çünkü henüz bir resmiyet kazanmadı. Resmiyet kazandığında, bunu kamuoyuna sunacağız. Önümüzdeki günlerde gerçekten önemli bir toplantının yapılacağını söyleyebilirim.”