‘Kürtler artık jeopolitik bir kimliktir’ 2024-12-07 15:59:38     İSTANBUL - Barış Vakfı'nın, "Geçmişin Tecrübesiyle Geleceğe Odaklanmak" başlığıyla gerçekleştirdiği çalıştayda, Kürt sorununun günümüzde uluslararası bir sorun olduğuna dikkat çekildi. Çalıştayda konuşan Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, “Kürtler artık jeopolitik bir kimliktir. Bu kimliğin Türkiye’yi nereye getirdiğini sormak gerekir” dedi.   Barış Vakfı, "Geçmişin Tecrübesiyle Geleceğe Odaklanmak" konulu bir çalıştay gerçekleştirdi. Barış Grubu üyesi Ali Şükran Aktaş’ın anısına düzenlenen çalıştay, İstanbul’un Fatih ilçesinde bulunan Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi. Çalıştaya çok sayıda akademisyen, yazar ve gazeteci katıldı.   ‘Herkesi Kucaklayan Bir Süreç Olmalı’   Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, Kürt sorununa yönelik geçmişte elde edilen çeşitli deneyimlere değindi. Hakan Tahmaz, şu ifadeleri kullandı: “Geçmişte çözüm sürecinde bile çok ders çıkarttık. En azından ne yapmayacağımızı öğrendik. Bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta, gelecek ufkundan kopmayarak ana odaklanmak. Çünkü çok sıkı bir süreç yaşıyoruz. Bu anı doğru değerlendirirsek, kötü dönemden çıkmak için bir fırsat olabilir mi, diye sormalıyız. Herkesi kucaklayan bir süreç olmalıdır, hiç kimseyi dışarıda bırakmamak gerekir. Sorumluluk almış olan sivil toplumdan siyasal alana kadar herkesin görevi budur. Barış Vakfı ya da siyasi alanlar, silahsız ve şiddetsiz bir Türkiye için ne yapmalı, bunu tartışmalıyız.”   İlk oturum: Bugünün Türkiye'sinde Barışın Dinamikleri ve Riskleri   Çalıştayın ilk oturumu, “Bugünün Türkiye’sinde Barışın Dinamikleri ve Riskleri” başlığıyla gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü ilahiyatçı Fatma Akdokur’un yaptığı oturumda, Prof. Dr. Mesut Yeğen, araştırmacı Ertan Aksoy ve Doç. Dr. Levent Korkut konuşmacı olarak yer aldı.   ‘Yüzde 51,3 Kürt sorunu var diyor’   Araştırmacı Ertan Aksoy, Kürt sorununun gündeme yeterince gelmediğini ifade ederek şunları söyledi: “Kürt sorununun az konuşulduğunu düşünüyorum. Mesela Kürt sorununda anadilin üzerinde çok duruluyor. Elbette anadil çok önemli. Ama başta Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı yerlerde sağlığa, eğitime, ulaşıma ve benzeri birçok konuda büyük farklılıklar var. Bu yanının eksik tartışılması belki de Kürt sorununun gereğinden fazla gündeme sokulmamasına neden oluyordur. Alevilerde de böyledir. Alevilerin elenmeleri, yok sayılmaları, kimin cemevinin suyunu ödeyeceğinden daha önemli gibi görünüyor. Bahçeli’nin sözlerinin ardından yeni tartışmalar başladı. Bu yüzden yakın bir zamanda ‘Türkiye’de Kürt sorunu var mıdır?’ şeklinde tek soru ile bir anket yaptık. Yüzde 51,3 evet yanıtını verdi. Bu anketi yeni tartışmaların ardından yaptık.”   ‘Kürt sorunu çözümünü dayatıyor’   Ardından söz alan Profesör Mesut Yeğen şunları dile getirdi:  “Devleti, yeni çözüm sürecine zorlayan bir şiddet vasatı yoktu. Ne oldu da Bahçeli bu tartışmaları başlattı? Bana göre görmediğimiz başka şeyler var. Kürt sorunu, çözümünü dayatıyor. 2017’den sonra iktidar için meşruiyet açığı oluşturdu. İstanbul seçimlerini kaybetmesi ve son belediye seçimlerinde görüldü ki iktidar meşruiyetini kaybetti. Ama esas sorunun bu olduğunu düşünmüyorum. Daha çok bölgedeki oluşan gelişmelerden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü 7 Ekim ve Suriye’de olanların bu durumu etkilediğini düşünüyorum.”   ‘Öcalan sadece kendi özgürlüğü için bir şey yapmaz’   Doçent Doktor Levent Korkut ise, “Uluslararası bir çözüm gereklidir, çünkü o boyuttadır. Bahçeli’nin çıkışı günün politik koşulları, ama bence bu açıklama daha çok uluslararası politik koşullar dikkate alınarak yapılmıştır. Mevcut son gelişmelerin tesadüfen gerçekleştiği kanısında değilim. Suriye’de daha batı merkezli politikalar var olacak gibi görünüyor. Türkiye’nin buna yöneldiğini düşünüyorum. Bu devletlerin her birinin birtakım çıkarları olduğunu görüyoruz. Eğer çıkarların uyuşması söz konusu ise Suriye üzerinden bir gelişme potansiyeli olduğunu görmekteyiz. Şunu hatırlatmak gerekir ki Öcalan, sadece kendi özgürlüğü için bir şey yapmaz, düşünmez. Burada daha onurlu bir özgürlük arzusu içinde olacaktır. Bunun da en temeli, Kürt sorununda kesin bir çözüm olmaktır" ifadelerini kullandı.    İkinci Oturum: Farklı Çatışma Çözümü Deneyimleri   İkinci oturumda ise “Farklı Çatışma Çözümü Deneyimleri” başlığıyla sunumlar yapıldı. Bu oturumda moderatör insan hakları aktivisti Fatma Ünsal Bostan iken, konuşmacılar ise Gazeteci Ali Bayramoğlu, Profesör Sertap Yokuş, Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü ve 1. Barış Grubu üyesi Yüksel Genç'ti.    ‘2014 sonrası Kürt sorunu uluslararası olmuştur’   İlk olarak konuşan Ali Bayramoğlu, “2013 çözüm süreci nispeten şeffaftı. Müzakere yapılabiliyordu. Bu sorun iki halkın sorunudur. Ben akil insanlar heyetindeydim. Barış sürecini anlatmak gibi bir mekanizma işletilmişti. Çözüm süreçlerini harekete geçiren siyasilerdir. Bunlar Erdoğan ve Öcalan gibi iki önemli kişiydi. Devletin şiddetle, karakol baskınlarıyla başa çıkamaması ve çok sayıda ölüm, çözüm sürecini devlet açısından bir ihtiyaç haline getirdi. Müzakere, Öcalan, HDP, AK Parti, Kandil arasında gelişti. Kürt sorunu o dönem bana göre ulusaldı. Ancak 2014 sonrası Kürt sorunu uluslararası olmuştur” dedi.   Barış için dünya örnekleri   Devamında söz alan Profesör Sertap Yokuş, diğer ülkelerde yaşanan barış süreçlerini anlatarak Türkiye’nin barışının sağlanmasında örnek alınacak noktaları olduğuna dikkat çekti. Sertap Yokuş şunları söyledi: “Kuzey İrlanda belki yöntem olarak kendini en geliştirmiş örneklerden biridir. Orada Hayırlı Cuma Anlaşması çok önemli. Güney Afrika’da ise Anayasa üzerinden yapılmış. Bunun Türkiye’de de uygulanması mümkün. Demokratik bir Anayasa ile çözüm süreci orada beraber ilerliyordu. Geçmiş çözüm sürecinde de Güney Afrika’dan etkilenmişti. Siyah adam beyaz adamla yüzleşince, ‘Sen kızıma neler yaptın? Seni nasıl kabul ederim?’ diyor. Beyaz adam ise, ‘Beni affetmezsen sen de mutlu olmazsın’ demiş. Filipinler’de ise temel bir anayasa oluşturuldu ve o anayasa barış sürecinde temel ilkeleri belirlemiş. Anayasa her iki tarafa güven verir. Kolombiya’da ise daha çok sınıfsal bir ayrımcılık vardı. Müzakere Küba’da yürütülmüş ama halk hazır olmadığı için halk ‘hayır’ demişti. Daha sonra o düzeltildi. Yani kamuoyunu alıştırmak gerekir."   ‘Demokrasi ve insan hakları nerede?’   Sertap Yokuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu seferki çözümü garip şekilde daha güçlü buluyorum. Görünmeyen bir 3. Dünya Savaşı var. Haritalar yeniden çiziliyor. Demokrasi, insan hakları onlar nerede? Büyük ihtimalle gelecek sorunlar bunlar olacaktır. Eğer siz demokratik çözümü sağlamazsanız, çözümler geçici olacaktır. Muhalifler bile iktidar alanında el yükseltiyor, insan haklarında değil. Bu tür gruplar bu konuda el yükseltecektir.”   ‘Demokratik Cumhuriyet’in oluşturulmasını istiyorduk’   İkinci oturumda son olarak söz alan Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü ve 1. Barış Grubu üyesi Yüksel Genç, Barış Grubu olarak Türkiye’ye geldikleri süreçten farklı bir sürecin olduğuna işaret etti. Yüksel Genç, şunları söyledi: “8 kişi silahlarımızla gelirken, sembolik olarak çok şey anlattık. O yüzden silahlarla geldik. Askerler, eğer Kürt sorununun çözümü olursa size getirdiğimiz silahlardan daha çok silah gelir, dedik. ‘Elçiye zeval olmaz’ diyorduk, onlar ise ‘Elçinin zevali bizde kalsın,’ dedi. Biz geldiğimizde ‘Kürt yok’ söylemi çok baskındı.    İkincisi, Türkiye’de askeri vesayetin etkili olduğu bir zamanda geldik. Doğal olarak biz sivil siyasete değil, askeri bürokrasiye konuştuk. Barış için geldiğimizi söylememiz onları çok şaşırtmıştı. 1 Ekim’de geldik, Bahçeli’nin ilk adım attığı gün. Biz de Demokratik Cumhuriyet’in oluşturulmasını istiyorduk, o yüzden Meclis açılış günü geldik. Ankara’dan gelen istihbarat ve askeri bürokrasisiyle konuştuk ama günün sonunda tutuklandık. Biz gelirken Öcalan, ‘Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzümü yemek. Biz bu adımı başlatalım ve bir kırılma yaşansın’ demişti.”   ‘Bir türlü barış süreci oluşamadı’   Yüksel Genç, konuşmasına şu ifadelerle devam etti: “O dönem bir türlü barış süreci oluşamadı. Tutuklandık ve çıktıktan sonra kaldığımız yerden devam ettik. Kentlerde barış meclisleri oluşturduğumuz bir sürecin parçası olduk. Toplum savaşın ne kadar kötü olduğunu görürse, siyasiler de bunu görür gibi naif bir düşünce içindeydik. 2004’te o süreç bittiğinde artık ‘Kürtler yok’ denilmiyordu. Hatta 2005’te Erdoğan, ‘Kürt sorunu vardır’ demişti. Bunlar önemliydi. Müzakere oluşmadı belki ama bu 4 buçuk yıllık süreç içinde PKK ile devlet arasında en az kişilerin yaşamını yitirdiği yıllar oldu. Bölgedeki gerillalar çekilirken, çok sayıda arkadaşımız yaşamını yitirdi, onu söyleyeyim.   Siyaset yavaşça temel sorunları ele alacak bir alan oldu. Kürt siyaseti de belediyeleri kazanmaya başladı. Giderek kendini yönetme performansı, Kürt sorununda fiili süreci başlattı diyebiliriz. Ancak süreç bittiğinde Federe Kürdistan’da sorun çıktı. Geldiğimizde iç sorun olarak çözebilirdik. Ancak o dönem sonrası artık bu iç içe çözüm bozuldu. Etki alanını büyüterek, devam eden bir Kürt sorunundan bahsediyoruz.   Kürtler artık jeopolitik bir kimliktir   Kürt sorunu uzun süre ‘muhatap kim’ tartışmasıyla gündeme geldi. Oslo süreci biraz daha farklı oldu. Artık askeri yerine siyasal alanın masada olduğunu görüyoruz. Bu süreçler yaşanırken askeri vesayet, Kürt sorunu üzerinden kendi hegemonyasını sivil siyaset üzerinde uyguluyordu. Üç çözüm süreci için harekete geçildiyse de geçmişe baktığımızda aslında otoriter bir çözüm sürecinin daha fazla olduğunu görüyorum. 2015 sonrası gelişen otoriterleşme ve Kürt sorununu burada özgün tartışmak gerekir. Bunları tartışmalıyız ki yeni süreci daha detaylı tartışıp çözelim. Kürtler artık jeopolitik bir kimliktir. Bu kimliğin Türkiye’yi nereye getirdiğini sormak gerekir.”   Çalıştay, soru-cevap bölümü ve 3’üncü oturum ile devam edecek.