Komploya karşı tarihi direniş (8)

  • 09:01 3 Ekim 2024
  • Dosya
Komplo 26’ncı yılında 
 
HABER MERKEZİ -  9 Ekim uluslarası komplonun yıldönümü dolayısıyla bir yazı kaleme alan Kürt siyasetçi Leyla Güven, şu ifadeleri kullandı: “Kürt halkı, Kürt kadınları 1998 yılında başlayan ve 1999 Şubat’ında fiziki esaretle sonuçlanan uluslararası komployu Sayın Abdullah Öcalan şahsında kendilerine yapılmış farz edip asla kabul etmediler. Bu konsepti boşa çıkarmak içinde her türlü çabayı ortaya koydular.”
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik 9 Ekim 1998'de başlayan uluslararası komplo, 26'ncı yılında. Dosyamızın bu bölümünde Elazığ Cezaevi'nde tutulan Kürt siyasetçi Leyla Güven'in komploya dair kaleme aldığı yazısını paylaşıyoruz. 
 
Baharın dört gözle beklendiği ayların ilki: Ekim ayı
 
"Ekim ayı ya da Cotmeh umutların tohum olarak toprakla buluştuğu, baharın dört gözle beklendiği aylardan ilkidir. Diyebiliriz ki toprağın altında filizlenen sevgi, hoşgörü barış, kardeşlik, aşk yani bütün güzellikler çetin geçen kış mevsiminde yağan kara, yağmura, fırtınalara aldırış etmeden canlı kalmayı başarırlar. Çünkü baharda herkesi kendine hayran bırakacak umutlar doğuracaklar. Ancak her mevsimde kafaları sadece kötülüğe çalışan kendi bireysel menfaat ve çıkarı için yapamayacakları hiçbir kötülük bulunmayan unsurlar da maalesef vardır. 
 
Uluslararası güçler ve işbirlikçilik
 
9 Ekim öncesi Sayın Abdullah Öcalan’a suikast girişiminde bulunanların Wêranşer’dan yola çıkmış olmaları da bir devlet politikasıdır. Hz İbrahim’in şehrinden Hz Eyyüb’ün sabrından dervişin kahramanlığının yaşandığı ve Sayın Abdullah Öcalan’ın doğduğu topraklardan olması ayrıca özel bir uygulama ve trajedidir. Sonuçta mankurtlaştırılmış birçok insan var. Bunları birbirine kırdırmak en çok başvurulan yöntemdir. 1998’in 9 Ekim’inde uluslararası güçler de işbirlikçi bulmakta zorlanmadılar. Bu güçler el ele verip Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan şahsında bir halkın umutlarını yok etmek istediler. Ancak Önderliğin ve Kürt halkının kahraman gençleri tohumu toprakla buluşturalı çok olmuş ve bu tohumlar ürünlerini vermişti. 
 
‘Başı alıp gövdeyi dağıtma’ stratejisi
 
Bu komplonun neyi hedeflediği hem Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan hem de halkımız tarafından çok iyi biliniyor. Başı alıp gövdeyi dağıtma stratejisi farklı coğrafyalarda sıkça başvurulan yöntemlerdendir. Tarih bunun çok çarpıcı örnekleriyle doludur. Kürt halkının önde gelen şahsiyetleri çeşitli vaatlerle kimi zaman davet kimi zaman zorla çağrılıp ya esir alınır ya da sürgüne gönderilirdi. Bu uygulamalarla hedeflenen hiç kuşku yok ki, irade kırma itibarsızlaştırma psikolojik harp, hiçlik duygusu yaratmak ve daha birçok konuda umudu yok etmek istemişlerdir. Belli ki komplo güçleri eski kodlarla hareket etmiş ve Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği yeni paradigmayı hesaba katmamışlardı. “Kürdistan Sömürgedir” teziyle bir grup arkadaşıyla çıktığı yolda kişilerin değil bir halkın meselesi haline getirdiği Kürt sorununu evrensel bir boyuta taşıdığını, Kürt halkının canını, malını gönül rahatlığıyla teslim edebildiği, uğrunda her türlü bedeli göze aldığı milyonlara ulaşan devasa bir halk hareketi haline dönüştüğünü belli ki öngöremediler. 
 
Direniş bütün hesapları boşa çıkardı
 
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği yeni özgür eş yaşam, ahlaki politik değerler, demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigma hesaba katılmamış. Hal böyle olunca da 9 Ekim komplosu ile amaçlanan gerçekleşmedi. Zaten Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan komplo sonrası geliştirdiği tarihi direnişle bütün kesimlerin hesaplarını boşa çıkardı. Bu nedenle komplocu güçler, gardiyan rolündeki Türkiye’ye yeni ev ödevleri verdiler. Aslında dediler ki, 'size sınırsız yetki veriyoruz yaptığınız hiçbir hukuksuzluktan dolayı uluslararası kurumlarda hesap vermeyeceksiniz, size verdiğimiz koordinatlarla Kürtleri yok edebilirsiniz. İmralı adasında tecridi mutlak hale getirin, neye mal olursa olsun Sayın Abdullah Öcalan’ın sesi dışarı çıkmamalıdır.' Kim tarafından söylenirse söylensin hangi dilde söylenirse söylensin, bu zihniyetin deşifresi, tercümesi budur. 
 
Temel politikaları Kürt nüfusunu azaltmak
 
AKP iktidarı da bu talimatları eksiksiz yerine getiriyor. Nasıl ki 1999 yılında Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde dönemin başbakanı 'bize neden verdiklerini bilmiyorum' dediyse AKP de bu stratejinin perde arkasını bilmiyor. Bin yıllık kardeşlik hukukuyla birlikte yaşadığı halka ve temsilcilerin güvenmek yerine binlerce km öteden gelen 'tavşan kaç tazı tut' anlayışıyla hareket eden oryantalist kesimleri dost kabul etti. AKP iktidarı batıyı karşı kullandığı mülteci kozunu uzun vadede kendi ülkesine vereceği zararları öngöremiyor. Çünkü en temel politikası demografya ile oynayıp Kürt nüfusunu azaltmak, Arap nüfusunu ise çoğaltmaktır, Rojava’nın Efrîn kentinden Kürtleri çıkarıp Arapları yerleştirmesi başka nasıl ifade edilebilir ki? 
 
Komplo çok boyutlu 
 
Kürt halkının ölüsüne, dirisine, çocuğuna, yaşlısına bu denli düşmanca yaklaşmasının kuşkusuz hem tarihsel hem de güncel nedenleri var. Tarihsel yanlarına baktığımızda işgalci faşist zihniyetlerden ziyade kendi eksik ve yetmezliklerimize odaklanıyor. Bugün AKP başkanı Erdoğan’ın dilinden düşürmediği Selahattin Eyyubi, Saidi Kurdi gibi birçok Kürt şahsiyet kendi halkları ve ülkeleri için çaba göstermiş olsalardı bugün yaşadığımız bu statüsüzlüğü yaşar mıydık demeden edemiyoruz. Dolayısıyla bugün yaşanan her şey herkes açısından dünün bakiyesidir. Değişen en önemli etken Kürt halkının tarihten doğru dersler çıkarıp bilinçlenme, aydınlanma, kendi gücünün farkına varma ve direniş çizgisinde stratejik değişime gitmesidir. Bunun da mimari elbette Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’dır. Bu nedenle de uluslararası komplonun çok boyutlu olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz.
 
Orta Doğu kan revan içinde 
 
Bu komplonun üzerinden geçen 26 yılda Orta Doğu’da dünyada neler değişti diye sorguladığımızda karşımıza kocaman bir 'hiç' çıkıyor dersek abartılı bir söylem olmayacaktır. Tüm dünyada 3’üncü Dünya Savaşı’nın fragmanları oynanırken, Orta Doğu yine kan revan içindedir. Başta Kürt sorunu ve Filistin sorunu olmak üzere bütün meselelerin çözümü ertelendikçe kar topu misali büyüyorlar. Yüzlerce yıldır devam eden ve her geçen gün kangrenleşen sorunlara lokal yaklaşımlarla çözüm arayanların bugüne kadar hiçbir sonuç elde etmediği de ortadadır. Coğrafyamızda bağnaz, dinci, milliyetçi, cinsiyetçi, politikalar dünden bugüne devrederek devam ediyor. Despot tek adam rejimleri formalite seçimlerle halkların başına bela olmaya devam ediyor. Hegemon güçler yeni ürettikleri kitle imha araçlarını yürüttükleri kontrollü savaşlarda deniyor. Kadın kırımı Orta Çağ’da yaşanan 'cadı avları' döneminden bu yana en zirve noktaya ulaşmış durumdadır. Ekolojik yıkımlar alarm verir durumdayken hayatın her alanında eşitsizlikler artarak devam ediyor. Bir avuç varsılın dünya sermayesinin yüzde 90’ını elinde bulundurduğu bir atmosferde yaşıyoruz. 
 
Abdullah Öcalan bir hakikattir
 
Bütün bunlar yaşanırken başta Kürt halkı olmak üzere tüm muhalif kesimler bu absürt yönetim biçimlerine karşı direniyor. Kürt halkı her ne kadar önderliğini özgürleştirememenin mahcubiyetini yaşasa da dünyanın her yerinde gördüğümüz görkemli direnişini sürdürüyor. Eğer bugün dünyanın en bilinen 69 Nobel ödüllü bilim insanı 'Öcalan’a Özgürlük' diyebiliyorsa, milyonlar bu konuda irade beyan ediyorsa, bu talep en kısa zamanda gerçekleşecek demektir. Sayın Abdullah Öcalan bir kişi değil, bir halktır, bir fikriyattır, bir hakikattir. 
 
Özgür yaşama ulaşmak
 
Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın hem Orta Doğu hem de dünyanın gidişatına ilişkin çok önemli tespitleri, önerileri mevcuttur. Demokratik-ulus bunun en somut örneğidir. Bu model, Orta Doğu’da hayat bulduğunda, her açıdan kendin kendine yetebilen bir toplumsal yaşam biçimi ortaya çıkacaktır. Halklar Rojava’da olduğu gibi birlikte en demokratik yöntemlerle kimsenin kimseyi hakir görmediği, özgür bir yaşama ulaşacaktır. Bu sistemin bütün Orta Doğu’da yaşam bulması için en önemli aktörler kadınlar olacaktır. Kürt kadın hareketinin gerçekleştirdiği 'Orta Doğu Kadın Konferansı' bunun en somut örneğidir. Zira demokratik ulus modeli gibi ekolojik, özgürlükçü bir sisteme en çok da kadınlar ihtiyaç duyuyor.
 
Mücadeleye devam ediyoruz
 
Sonuç olarak; Kürt halkı, Kürt kadınları 1998 yılında başlayan ve 1999 Şubat’ında fiziki esaretle sonuçlanan uluslararası komployu Sayın Abdullah Öcalan şahsında kendilerine yapılmış farz edip asla kabul etmediler. Bu konsepti boşa çıkarmak içinde her türlü çabayı ortaya koydular. Alanlarda da zindanlarda da bu yönlü ağır bedeller ödendi. 26’ncı yılında olan esaretin, tecridin hala devam ediyor olması elbette bir özeleştiri gerekçesidir. Değerli Seyit Rıza’dan esinlenerek diyebiliriz ki; Bizler esareti, tecridi, eksik yoldaşlığı aşamadık bu bize dert olsun. Dünyanın hegemon güçleri birleşti ama 26 yıldır Sayın Abdullah Öcalan’ı teslim alamadı bu da onlara dert olsun. Komplo güçlerini tekrar kınıyor ve demokratik bir Orta Doğu özgür bir Kurdistan’da Sayın Abdullah Öcalan ile birlikte yaşanacak özgür günlerin umuduyla mücadeleye devam ediyoruz."
 
Yarın: Komployu bertaraf eden paradigma dünyaya ışık tutuyor