Öz savunma, örgütlülük ve mücadele ile 25 Kasım’a (23)
- 09:01 23 Kasım 2024
- Dosya
‘Jin jiyan azadî hepimizin yankıladığı özgürlük çağrısıdır'
Melek Avcı
ANKARA - Belucistan’daki kadın direnişini anlatan Dur Bibi, ulus devletin sınır tanımayan vahşetinin giderek derinleştiğini belirterek, “Bu ortak acı ve mücadele bizi aynı slogan altında birleştiriyor. ‘Jin Jiyan Azadi’, paylaştığımız acıyı ve hepimizin yankıladığı özgürlük çağrısını yansıtıyor. İlham almaya ve başkalarına ilham vermeye devam edeceğiz” dedi.
Dünyanın dört bir yanında yükselen kadın sesleri, son yüzyılda kadın hareketinin en güçlü direniş çizgisini ortaya koyuyor. Kadınların öz örgütlülüğü, öz savunması, kendi bilimini inşa etme çabası ve mücadelede öncülük etme iradesi, evrensel bir özgürlük mücadelesine dönüşmüş durumda. Tüm bu değerleri bir araya getiren ve evrensel bir sloganda somutlaştıran Kürt Kadın Hareketi, kadına yönelik şiddetle mücadelede ve kadın özgürlük hareketini inşa etmede ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Kürt Kadın Hareketi’nin bu öncü rolü, her coğrafyada kendi dinamiklerini ve özgün koşullarını oluşturarak büyüyor, yeşeriyor. Şiddet, işgal ve baskı biçimleri değişse de kadınların özgürlük talebi hep aynı yankıyla dünyayı sarıyor. Beluci aktivist Dur Bibi’nin de ifade ettiği gibi, bugün hepimizin etrafında birleşip özgürlüğü haykırdığı o evrensel ses, hiç şüphesiz: “Jin, Jiyan, Azadî”.
Dosyamızın bu bölümünde Belucistan’daki kadın direnişini ve evrenselleşen kadın mücadelesini, Beluci aktivist Dur Bibi anlattı.
“Kadın aktivistler, bazen devlet güçleri tarafından kendilerine yaklaşıldığı ve onlar için çalışmaya zorlandıkları için daha çok baskıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu acı ve kırılganlıktan Beluc kadınları arasında bir direnç ve güç duygusu ortaya çıkmıştır.”
*Ülkenizde karşılaştığınız şiddet türleri nelerdir ve en çok hangi şiddet türleriyle mücadele ediyorsunuz?
Pakistan ve İran tarafından işgal edilen ve bir kısmı da Afganistan ile paylaşılan Belucistan bölgesindenim. Belucistan, Orta Doğu ve Güneybatı Asya'yı Orta ve Güney Asya'ya bağlayan stratejik bir konuma sahip. Bizim için, işgalin kendisi de bir şiddet biçimidir; işgal edilen sadece toprak değil, aynı zamanda dilimiz, kültürümüz, geleneklerimiz ve kimlik duygumuzdur. Pakistan işgali altındaki Belucistan'da sadece haklarımıza değil, aynı zamanda kültürel varlığımıza da sürekli bir saldırı ile karşı karşıyayız. Buna insan hakları ihlalleri, kültürel bozulma ve kimliğimizin bastırılması da dahil. Yaklaşık 2009-2010 yılından bu yana, zorla kaybetme burada yaygınlaştı. Eğitimli herhangi bir kişi, aktivist, hatta kimliğini bilen ve savunan sıradan bir Beluç bile her zaman ve her yerde hedef alınabilir ve ortadan kaybettirilebilir. Durum o kadar vahim ki, aileler çoğu zaman kayıp sevdiklerinin geri dönüp dönmeyeceği ya da bunun yerine parçalanmış bir cesetle mi karşılaşacakları konusunda hiçbir fikre sahip değil. Bu trajik gerçeklik toplumlarımızı, özellikle de birçoğu bu kayıpların yoğun psikolojik etkilerinden mustarip olan kadınları travmatize etmiştir.
Ancak bu acı ve kırılganlıktan Beluc kadınları arasında bir direnç ve güç duygusu ortaya çıkmıştır. Pakistan kıyafetlerinden belirgin bir şekilde farklı olan kültürel kıyafetlerimiz de alay ve saygısızlığa maruz kalıyor. Pakistan medyası ve sıradan insanlar sık sık geleneksel kıyafetlerimizle alay etmekte ve bu kıyafetleri giymenin bizi eğitimsiz ya da itaatkâr gösterdiğine dair bir söylemi öne sürüp duruyor. Bu alay genellikle alenen yapılmasa da, bireysel düzeyde düzenli olarak gerçekleşiyor ve Belucilerin kendi vatanlarında yabancılaşmış hissetmelerine neden oluyor. Ayrıca Pakistan güçleri sık sık evlere baskın düzenleyerek kadınları korkutuyor, hatta bazen kaçırıyor. Kadın aktivistler, bazen devlet güçleri tarafından kendilerine yaklaşıldığı ve onlar için çalışmaya zorlandıkları için daha çok baskıyla karşı karşıya kalmaktadır. Tüm bu eylemler kimliğimizi zayıflatmayı ve baltalamayı amaçlamakta. Bunlarla kültürümüzü korumamızı ve Beluci halkı olarak kim olduğumuz duygusunu sürdürmemizi giderek zorlaştırmaktalar.
“Belucistan gibi işgal altındaki bir bölgeden geliyorsanız, fırsatlara erişimi sınırlayan ayrımcılıkla da karşı karşıya kalarak “daha az insan” muamelesi görebilirsiniz. Kadına yönelik şiddetin doğası değişmiş olabilir, ancak varlığı yeni bir biçim alarak derinleşmiştir.”
* 25 Kasım 1960'tan bu yana geçen süreye baktığımızda kadına yönelik şiddeti önleme yönelik dünyada bir gelişme oldu mu, yoksa şiddet daha da derinleşti mi?
Farklı bölge ve eyaletlerde, 25 Kasım 1960'tan bu yana hiçbir hükümet kadına yönelik şiddeti önlemek için tam demokratik veya yeterince etkili olmamıştır. Şiddet biçimleri zaman içinde değişirken, şiddetin kendisi varlığını sürdürmüş, hatta daha da yoğunlaşmıştır. Birçok toplumda, özellikle de Güney Asya ve Orta Doğu'da, kadının değeri hala çocuk doğurma kabiliyetiyle bağlantılıdır. Eğer doğuramazsa, “eksik” olarak görülüyor. Bu zihniyet, kadınlar eğitimli ve işgücünün bir parçası olduklarında bile devam ediyor. Buna ek olarak, Güney Asya'da bir kadının evlenmeden önce çalışması halinde, kendi tercihi veya koşulları ne olursa olsun evlendikten sonra da çalışmaya devam etmesi gerektiği yönünde bir beklenti vardır. Bu beklentinin kendisi de bir sosyal baskı ve kontrol biçimi olabilmektedir. Bunlar, bireylerin ötesine geçerek toplumsal normları ve devlet uygulamalarını da kapsayan şiddet biçimleridir. Örneğin, devlet liyakate dayalı işler sunmayabilir ve Belucistan gibi işgal altındaki bir bölgeden geliyorsanız, fırsatlara erişimi sınırlayan ayrımcılıkla da karşı karşıya kalarak “daha az insan” muamelesi görebilirsiniz. Kadına yönelik şiddetin doğası değişmiş olabilir, ancak varlığı yeni bir biçim alarak derinleşmiştir.
“Beluci kadınlar adalet ve egemenlik mücadelesinde lider konumuna geldiler ve sesleri her zamankinden daha güçlü yükseliyor.”
*Sözünü ettiğiniz şiddet biçimleri ile nasıl bir mücadele yürütüyorsunuz?
İşgal siyasi ideolojimizi şekillendirdi ve karşılığında siyaset bize güç verdi. Belucistan'daki kadınlar, ister Pakistan ister İran kontrolü altında olsun, zaman içinde siyasi olarak daha aktif ve güçlü hale geldiler. Geçmiş yıllarda, devlet güçleri bir Beluç aile üyesini kaçırdığında, evdeki kadınları sessiz kalmaları için tehdit ederdi, böylece komşular bile birinin kaçırıldığını duymayabilirdi. Ancak artık Beluci kadınlar nasıl direneceklerini biliyor; sevdikleri için konuşuyor, topraklarının işgaline karşı çıkıyor ve ulusal kimliklerini savunuyorlar. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) emperyalist bir projedir; Çin, Belucistan'ın işgal altında olduğunu ve Belucilerin çatışma içinde olduğunu bilmesine rağmen stratejik amaçlarla bölgemize giriyor. CPEC'e karşı hareket, Beluci Kayıp Kişiler için kampanya ve devlet destekli ölüm mangalarına karşı direniş, Beluci kadınların öncülük ettiği kritik toplumsal meselelerden sadece birkaçıdır. Bu kadınlar adalet ve egemenlik mücadelesinde lider konumuna geldiler ve sesleri her zamankinden daha güçlü yükseliyor.
“Şiddetin biçimleri farklı olsa da baskının kendisi Belucistan'dan Kürdistan'a kadar her bölgede aynı kalmaktadır. Bu ortak acı ve mücadele bizi aynı slogan altında birleştiriyor. ‘Jin jiyan azadî’ paylaştığımız acıyı ve hepimizin yankıladığı özgürlük çağrısını yansıtıyor.”
*Şunu sormak istiyorum, İran'da Jina Mahsa Emini'nin öldürülmesinden sonra dünya “Jin jiyan azadî” sloganını duydu. Kürdistan’dan, İran'dan ve Hindistan'a kadar tüm dünyaya evrensel olarak yayıldı. Kadınlar adeta bu felsefeye tutundu diyebiliriz. Sizce bu sloganın büyüsü neydi ve farkı neydi?
“Jin jiyan azadi” sloganı Kürdistan'da ve ardından İran'da ‘Zan Zindagi Azadi’ (Kadın, Yaşam, Özgürlük) olarak atıldı ve o zamandan beri İran'dan Türkiye'ye ve Hindistan'a yayılarak devlet şiddetine maruz kalan insanları birleştirdi. Şiddetin biçimleri farklı olsa da baskının kendisi Belucistan'dan Kürdistan'a kadar her bölgede aynı kalmaktadır. Devlet şiddeti cinsiyet tanımıyor; vahşetinin sınırı yok. İran devleti Mahsa Amini'yi ve daha binlercesini öldürdü, tıpkı Pakistan devletinin Karima ve daha nicelerinin canını alması gibi. Türkiye'de de sayısız kadın devlet şiddetinin kurbanı olmuştur. Bu ortak acı ve mücadele bizi aynı slogan altında birleştiriyor. “Jin jiyan azadi” paylaştığımız acıyı ve hepimizin yankıladığı özgürlük çağrısını yansıtıyor. Bu slogan Kürt Kadın Hareketi'nin kadın özgürlüğüne bakışını ifade ediyor ve varlığını bu temelde inşa ediyor. Kürt kadın hareketinin mücadelesini biliyorsunuzdur; bu hareket evrensel olarak kadınların örgütlenmesini ve dayanışmasını savunur.
Kürt kadınları Sudan’dan Belucistan’a direniş hareketlerini etkiledi
IŞİD'e ve baskıcı Türk devletine karşı Kürt kadın hareketi dünya çapındaki hareketlere ilham kaynağı oldu. Kadınların silah tutması yeni bir şey olmasa da Kürt Özgürlük Hareketi silahlı mücadelede kadın kavramını küresel bilince taşıdı. Bu, Sudan'dan Belucistan'a kadar direniş hareketlerini etkiledi.Bir Beluci olarak, Beluci kadınları da baskıcı Pakistan devletine karşı silaha sarıldıkları için bu durumu özellikle anlayabiliyorum. Shari Baloch, Sumayya Baloch ve Mahal Baloch gibi şahsiyetler, kurtuluş mücadelesinin yanında yaşamın çok küçük kaldığını fark ettiler. Tıpkı Şehit Zilan gibi; faşist bir devlete karşı direnmek için hayatlarından daha fazlasını vermeleri gerekirse onu da vereceklerini anladılar. Beluc kadını 2007- 2008'den beri siyasette ve sosyal hareketlerde aktif ama silahlı kadınlar 2020'den beri aktif. Hareketimiz bu ilhamı Kürt Hareketi de dahil olmak üzere dünyadaki diğer hareketlerden aldı.
“Eninde sonunda direniş ruhu yükselir. Bu kadınların mücadelelerinin küresel görünürlüğü çok önemli bir noktayı da vurgulamaktadır: kadınlar birer nesne ya da haz aracı değil, değişimin ve direnişin güçlü temsilcileridir.”
*Bugün İran rejimi birçok kadını özellikle Kürt aktivisti idam cezasına ve hapse mahkum etti. Kadınların ise büyük bir direnişini görüyoruz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kadınların direnişinin tüm dünya için bir ilham kaynağı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, İran'daki kadın direnişi kuşkusuz tüm dünya ve her yerdeki kadınlar için bir ilham kaynağı. İran rejimi, baskıcı politikalarının acımasız bir yansıması olarak, sadece temel özgürlükleri ve adaleti talep ettikleri için yüzlerce kadını ölüme ya da hapse mahkum etti. Kadınların sistematik olarak hedef alınması, devletin kendi iktidarına meydan okuyan sesleri bastırmayı amaçlayan faşist yaklaşımının bir parçasıdır. Böylesi bir baskı karşısında, bu kadınların cesareti ve direnci direnişin temel rolünü vurgulamaktadır. Bu, özgürlüğün baskıcı yasalar ya da rejimler tarafından ulaşılamaz hale getirilemeyeceğinin bir hatırlatıcısıdır; eninde sonunda direniş ruhu yükselir. Bu kadınların mücadelelerinin küresel görünürlüğü çok önemli bir noktayı da vurgulamaktadır: kadınlar birer nesne ya da haz aracı değil, değişimin ve direnişin güçlü temsilcileridir. Bu direniş sadece İran'daki kadınlara değil, insan onuru ve özgürlüğü için verilen bu mücadeleye tanıklık eden dünyanın dört bir yanındaki insanlara da ilham veriyor. Kadınların en zor koşullar altında bile nasıl dönüştürücü hareketlere öncülük edebildiklerine dair güçlü bir örnek teşkil etmekte ve kadın mücadelelerinin her yerde adalet için verilen daha geniş çaplı mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtlamaktadır.
“Kadınlar birbirlerinden güç ve ilham alır, tıpkı hareketlerin birbirlerinden ilham alması gibi. Sömürgecilik şekil değiştirmiş olsa da sömürgeci tutumlar hala varlığını sürdürmektedir.”
*Kadınların örgütlü mücadelesi sizce neden önemli? 21'inci yüzyılı kadınların yüzyılı yapmak mümkün mü?
Kadınların örgütlü mücadelesi önemlidir çünkü kadınlar dünyanın ayrılmaz bir parçası ve onların katılımı olmadan hiçbir hareket başarıya ulaşamaz. Ezen bizi hedef alırken farklılaşmazken, biz direnirken neden farklılaşalım? Kadınlar birbirlerinden güç ve ilham alır, tıpkı hareketlerin birbirlerinden ilham alması gibi. Bu nedenle, kadın hareketleri baskıcı devletlere ve zihniyetlere karşı direnmek için örgütlenmeye ve birleşmeye devam etmelidir. 21'inci yüzyılı kadınların yüzyılı haline getirmek tamamen mümkündür. Sömürgecilik şekil değiştirmiş olsa da sömürgeci tutumlar hala varlığını sürdürmektedir. Yine de bugün kadınlar her zamankinden daha mobilize ve politik olarak daha bilinçliler. Haklarını anlıyorlar ve bunları savunmaya kararlılar. Bu farkındalık arttıkça, kadınlar her geçen gün daha büyük bir güç oluyor ve birlikle yükselmeye devam edeceğiz.
“Kadınlar bu mücadelede sadece destekçi olarak değil, liderler ve kilit aktivistler olarak da merkezi bir rol oynamaktadır. İlham almaya ve başkalarına ilham vermeye devam edeceğiz.”
*Son olarak 25 Kasım'ı hangi direniş biçimleriyle karşılayacaksınız?
Direnişe yazılarla, siyasetle, kitleleri harekete geçirerek ve dağlarda devam edeceğiz. Baskıcı ve faşist devletlere karşı direnirken, direnişin özgürlüğümüzü ve kimliğimizi korumak için çok önemli olduğunu kabul ederek sağlam durmaya devam etmeliyiz. Kadınlar bu mücadelede sadece destekçi olarak değil, liderler ve kilit aktivistler olarak da merkezi bir rol oynamaktadır. Dünyanın dört bir yanında kadınlar güçlü siyasi sesler, yetenekli organizatörler ve ilham verici liderler olabileceklerini göstermiş, adaletsizliğe meydan okuyan ve eşitlik talep eden hareketleri yönlendirmişlerdir. Protestolardan siyasi arenalara kadar, kadınların liderliği hem dirençli hem de dönüştürücü olduğunu kanıtlamıştır. Kadınlar aynı zamanda haklarını, topluluklarını ve kimliklerini savunmak için gerektiğinde silaha sarılabileceklerini de göstermektedir ve bu güç, başta Kürt Hareketi olmak üzere direniş hareketlerinde görülmektedir. İlham almaya ve başkalarına ilham vermeye devam edeceğiz.
Yarın: Abdullah Öcalan'dan 'toplumsal özgürlük için kadın özgürlüğü şart' yorumu