Canlı yaşamı insan eliyle yok ediliyor, doğa alarm veriyor

  • 09:07 2 Haziran 2021
  • Ekoloji
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ - Dünya üzerindeki canlı yaşamı insan eliyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bilim insanları, bugüne kadar sayısız çağrı ve uyarılarda bulunurken, ormanların yok edilmesi, buzulların erimesi ve artan sıcaklık sonucunda oluşan iklim değişikliği önüne geçilemez duruma geldi. 
 
Doğal bir döngü içinde yaşamın sürdüğü dünya, bugün iklim krizinin yol açtığı yıkımlar, kimi yerlerde kuraklık, kimi yerlerde ise doğal afetlerle karşı karşıya. 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla günümüz itibariyle doğaya yönelik rant odaklı gerçekleştirilen saldırılar sonucunda ormanların yok oluşu, küresel ısınmadaki artış, buzulların erimesi ve daha birçok konuya dikkat çekiyoruz.
 
Bilim insanları soruyor
 
Oksijenin yaklaşık yüzde 20’lik kısmı karasal bitkilerden ve ormanlardan sağlanırken, yüzde 70-80’lik kısmı ise deniz bitkileri aracılığıyla üretiliyor. “Ağaçlar, gezegenimizin akciğerleridir” diyen bilim insanları, oksijenin önemini her defasında vurguluyor. Bilim insanları şu soruyu soruyor: “Yeryüzünde yaşayan bütün canlıları yok etseydik, atmosferik oksijen oranları nasıl değişirdi?” Dünya üzerindeki her orman her çim, karayosunu, liken, çiçek, arı, orkide, arıkuşu, balina, deniz yıldızı, bakteri, zürafa aslan, ayı, köpek, kedi, albatros, mantar, plakozoa ve benzeri milyonlarca canlıdan biri yok edilseydi, atmosferik oksijen oranları yüzde 20,9 seviyesinden yüzde 20,4’e düşerdi. Karbondioksit seviyeleri milyonda 400 parçadan, milyonda 900 parçaya yükseliyor. Bu seviye, fosil yakıtlar dolayısıyla 2100 yılında ulaşılması beklenen seviyeden daha düşük. Kuzey Amerika Paleontoloji Toplantısı'nda bu sonuçları duyuran Wisconsin Üniversitesi jeologu Shanan Peters şöyle diyor: “Tüm canlılık yok olsaydı bile neredeyse hiçbir değişim yaşanmazdı. Geriye sadece insanlar kalsaydı, solunum konusunda hiçbir problem yaşamadan varlığımızı sürdürmeye devam ederdik. Muhtemelen besin kaynağı bulmakta zorlanırdık; ancak hava bulmakta zorlanmazdık.”
 
Ağaçların ve ormanların asıl önemli olma nedeni nedir?
 
Her insan yılda 9 buçuk ton hava soluyor. Havanın yüzde 21-23 civarı oksijen olduğu için, kişi başı yılda 740 kilogram oksijen tüketildiği söylenebilir. Bu durumda tek bir insanın 1 yıllık oksijen ihtiyacı için yaklaşık 7-8 ağaç gerektiği belirtiliyor.  Ağaç ve ormanların asıl önemli olma nedeni, sadece oksijen ihtiyacının karşılanıyor olması değil. Ormanlar, gezegenin en hayati yaşam alanlarından bazılarını bünyesinde taşıyor. Ormanların yıkımı, sayısız canlının soyunu da tehdit ediyor. Bilim insanları, bu canlıların, zincirleme bir şekilde birbirine muhtaç olduğunu, dolayısıyla bazı türlerin yok olmasının, onların avcılarını ya da onlardan faydalanan diğer türleri de tehdit ettiğini belirtiyor. Bilim insanlarına göre ormanlar yok edildikçe, ekosistemin dengesi de alt üst ediliyor. Böylece ekosistemin bir parçası olan insanlar, yaşam alanlarını yok ettikçe kendi sonlarını da hazırlıyor.
 
Amazon Ormanları 
 
Yüzde 60’ı Brezilya, yüzde 13’ü Peru, yüzde 10’u Kolombiya ve küçük bir bölümü ise Bolivya, Ekvator, Fransız Guyanası, Guyana, Surinam ve Venezuela’da bulunan ve “Yağmur Ormanları” olarak bilinen Amazon Ormanları, yaklaşık 55 milyon yıldır varlığını sürdürüyor. Son 34 milyon yılda iklim dalgalanmaları, savan bölgelerinin tropik bölgelere doğru genişlemesine izin verilen Amazon Ormanları, çok çeşitli türlerin hayatta kalmasına ve evrimine izin veriyor. 
 
Amazon Ormanları’nda yaşayan yaklaşık 32 bin yerli grup olduğu belirtiliyor. Amazon’da 1900’de nüfus 1 milyona, 1980’lerin başında ise 200 bine kadar düşüyor.
 
En büyük canlı bitki ve hayvan türünü barındıran ormanlar günümüzde tehlike altında. 
 
Amazon Ormanları neden önemli?
 
Amazon Ormanları’nın bir diğer önemli özelliği ise Güney Amerika’nın tamamında nem ve yağış oranlarını dengeliyor olması. Amazon Ormanları sadece Brezilya için değil, Güney Amerika’nın tamamı için su üretiyor. “Uçan nehirler” olarak adlandırılan  “Evapotranspirasyon” sonucu oluşan su buharı ile yüklü hava kütleleri, Brezilya’nın pek çok bölgesine nem taşıyor. Bu dev bulutlardan yağan yağmurlar Bolivya, Paraguay, Arjantin, Uruguay ve hatta Şili’nin en güney ucunda bile etkili olabiliyor. 
 
Her bir ağaç günde 300 litre buhar halinde su salınımı yapıyor
 
Faaliyetlerini Brezilya’da yürüten Ulusal Amazon Araştırmaları Enstitüsü’nün (INPA) araştırmalarına göre, gövdesi 10 metre çapa sahip bir ağaç, atmosfere günde 300 litre buhar halinde su salınımı yapabiliyor. Bu da ortalama, bir Brezilyalının günlük su tüketiminin iki katı anlamına geliyor. Amazon Ormanları’nın korunması ise Brezilya’nın tarım ekonomisi ile gıda ve enerji üretimi açısından şart. 
 
Diğer yandan Amazon Nehri de güney yarımkürede denizlere akan toplam suyun beşte birini sağlıyor. 
 
Dünya ‘yangın yeri’
 
Ormanları tehdit eden önemli olaylardan biri de yangın. Global Forest Watch (Küresel Orman İzleme) örgütü 2019 yılı içinde şu ana dek 16 milyon yangını kayıt altına aldı. Örgütün "Dünya Yangın Haritası", dünya medyasının Amazon bölgesindeki yangınlarla kıyaslandığında neredeyse hiç dikkate almadığı, halihazırda küresel çapta kaç tane ve hangi tahribat boyutunda orman yangını olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Örneğin Afrika kıtasının güneyindeki yangınlar. 2019 yılında sadece Kongo'da 110 bin, Angola'da 135 bin yangın tespit edildi. Diğer Afrika ülkelerinden Zambiya'da 73 bin, Mozambik'te 40 bin ve Tanzanya'da da 24 bin yangın aynı süre zarfında uydular tarafından kayıt altına alındı. Asya kıtasında ise toplam 18 bin 500 yangınla en fazla orman yangınına maruz kalan ülkeler Moğolistan ve Endonezya. Avustralya'daki yangın sayısı da 22 bin 500'ü geçmiş durumda. Kanada’nın British Columbia eyaleti ile Alaska’da, Rusya’nın Sibirya bölgesindeki Tayga Ormanları’nda da yangın nedeniyle milyonlara varan kilometrekarelik alan küle döndü. 
 
Yangından geriye verimsiz topraklar kalıyor
 
Amazon Ormanları’ndaki yangınların sonuçları ise daha kötü. Bu yangınlarla bir yandan çok büyük bir çeşitliliğe sahip yaşam yok olurken, diğer yandan bitkilerde depolanan besin maddeleri de kayboluyor. Ayrıca yağmur ormanları yangınlarının ardından geriye son derece verimsiz topraklar kalıyor. Bu konuda dünyadan 400 kilometre mesafede seyreden ISS’den  (Uluslararası Uzay İstasyonu) elde edilen fotoğraflar da yangın felaketlerinin çarpıcı sonuçlarını etkileyici bir biçimde ortaya koyuyor.
 
Bazı türlerin soyu tükenebilir
 
Orman yangınları iklim değişikliğinde de önemli bir role sahip. Yangınlarla beraber karadaki değişimler, su kütlelerini de etkiliyor. Bilim insanları deniz seviyesinin yükselebileceğine, gıda üretiminin azalabileceğine, bazı türlerin soyunun tükenebileceğine işaret ediyor.
 
Sıcaklık artışı
 
Tüm bunların yol açtığı etkenlerden biri de sıcaklık artışı. Birleşmiş Milletler (BM), dünyanın iklim değişikliğini, sanayi üretimine geçilmeden önceki dönemin ortalama sıcaklıklarının 1,5 santigrat derece üzeri ile sınırlaması gerektiğini belirtiyor. Ancak bilim insanları, ısı artışını bu düzeyde tutabilmek için insanlığın, toplumsal yaşamın her alanında çok hızlı, çok kapsamlı ve daha önce örneği görülmemiş değişiklikler yapması gerektiği uyarısında bulunuyor.
 
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) raporuna göre, dünya şu anda yaygın sanayileşme dönemi öncesindeki sıcaklık ortalamasından 1 santigrat derece daha sıcak. Birbirinden bağımsız beş ayrı kurum tarafından tutulan küresel sıcaklık kayıtlarına göre, 2018 yılının ilk 10 ayında ortalama küresel ısı, 1850-1900 yılları arasındaki ortalama ısının yaklaşık 1 derece (0.98) üzerindeydi. Raporda, dünyanın en sıcak yılları son 22 yılda yaşanmış ve ilk dört sırada da 2015-2018 arasındaki yıllar var. Bu eğilim, aynı şekilde devam edecek olursa 2100 yılına gelindiğinde dünyada ortalama yıllık sıcaklık 3 ila 5 santigrat artabilir.
 
Japonya’da 11 kişi sıcak hava nedeniyle yaşamını yitirdi
 
Kuzey yarımkürede, 2019 yılı yazında neredeyse 400 defa, "bütün zamanların en yüksek sıcaklığı" rekoru kırıldı. 1 Mayıs ile 30 Ağustos tarihleri arasında 29 ülkede rekor sıcaklıklar yaşandı. Bütün zamanların en yüksek ısı rekorlarının üçte biri Almanya'da. Onu Fransa ve Hollanda izliyor. Avrupa ülkelerindeki bu rekorlar Haziran ve Temmuz aylarında kıtayı etkisi altına alan sıcak hava dalgası sırasında yaşanıyor. Bu “rekorun” 10 kez kırıldığı Japonya’da yazın sıcak hava dalgası, 11 kişinin ölümüne yol açtı. 
 
Sera gazı salınımı
 
Sıcaklık artışına yol açan etkenlerden biri de sera gazı salınımı. Sera gazı salınımlarının yüzde 2’sini Çin ve ABD yapıyor. Bu bilgi 2017 yılında Avrupa Komisyonu Müşterek Araştırma Merkezi ve Hollanda Çevre Değerlendirme Kurumu tarafından tutulan kayıtlara dayanıyor. 
 
Diğer yandan risk analizi uzmanları tarafından Verisk Maplecroft için hazırlanan bir rapora göre, Afrika ve Asya kentlerinin yüzde 95'i iklim değişikliğinin en aşırı tehditleriyle yüz yüze. Aynı rapora göre, bunlar arasında daha da tehlikede olanlar Nijerya'daki Lagos ya da Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki Kinşasa gibi hızla büyüyen mega şehirler. Dünyanın en hızlı büyüyen 100 kentinden 84'ü iklim değişikliğinin yol açtığı aşırı iklim olayları ve yükselen ısıdan dolayı "ağır" tehdit altında.
 
Buzullar eriyor!
 
Sanayi devriminden bu yana, yüzey okyanus sularının asitliği yaklaşık yüzde 30 arttı. Bilim insanları, bu artışın temel sebebi olarak insanların atmosfere daha fazla karbondioksit yaymasını ve dolayısıyla okyanusun daha fazla karbondioksit emmesini gösteriyor. Geçen yüzyılda ise deniz seviyesi yaklaşık 20 santimetre yükselirken, son 20 yıldaki oran önceki yüzyılın neredeyse iki katı ve her yıl biraz daha artıyor. 
 
Deniz seviyesindeki artışla beraber, buzullarda da erime söz konusu. Bu erime sonucunda 2012 yılında buzullar bilinen en küçük alana kadar geriledi. Deniz buzu onlarca yıldır azalıyordu ve İngiltere Parlamentosu Çevre Denetleme Komisyonu raporuna göre, 2000'lerin başlarından itibaren erime hızlanmıştı. Karbon salınımları azaltılamazsa komisyonun bulgularına göre, Kuzey Buz Denizi 2050 gibi yakın bir tarihte buzsuz kalabilir. Kuzey Buz Denizi, buzu 2019 yılında, 2007 ve 2016 yıllarıyla birlikte ikinci en düşük seviye rekorunu kırdı. 2019 Mart ayında, 2007 yılıyla birlikte, 40 yılın uydu kayıtlarına göre 7’nci en düşük düzeyindeydi.
 
Antarktika’da yılda yaklaşık 148 milyar ton buz eriyor
 
Grönland ve Antarktika’daki buz tabakaları kütlesel olarak azalıyor. NASA’nın verilerine göre, Grönland’da 1993 ve 2019 yılları arasında ortalama 279 milyar ton buz eriyor. Antarktika’da ise yılda yaklaşık 148 milyar ton buz eriyor.
 
Kutup ayıları yok olabilir!
 
Buzulların erimesiyle beraber Kuzey Kutbu’nun 2040 yılına kadar daha çok erken bir tarihte tamamen buzsuz kalacağı öngörülüyor.  Dünya Doğayı Koruma Vakfı’na göre, küresel ısınma sonucunda, gelecek 20 yıl içinde kutup ayıları yok olabilir. Kuzey Kutbu eriyen buzullar sebebiyle eskisi kadar aydınlık ve beyaz değil. Dolayısıyla uzaya daha az güneş ısısı geri dönüyor. Fazla enerji dünyada kalıyor. Bu da daha fazla ısınma anlamına geliyor. 
 
Her olumsuz değişiklik tüm canlıları etkiliyor
 
Buzulların erimesi deniz seviyesinin yükselmesine ve doğal su kaynaklarına bağımlı alanlarda su kıtlığına neden oluyor. Diğer yandan kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor, birçok insanın fark edemeyeceği bütün bu doğa olaylarının nedenlerinin başında ise iklim değişikliği geliyor. Bilim insanları, dünyanın bazı bölgelerinde yaşanan kasırga, sel ve su taşkınlarını da bu değişime bağlıyor. Kimi bölgelerde ise kuraklık ve çölleşme etkili oluyor, mevsimlerin uzunluğu ve zamanı değişiyor. Bütün bu değişimler sonucunda olumsuz etkilenen bitki ve hayvan türleri ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor. Dünya üzerinde yaşanan her olumsuz değişiklik yine tüm canlıları etkiliyor. 
 
Küresel ısınma ve ölümlerde artış 
 
Küresel ısınmaya bağlı ölümler son yıllarda hızla artıyor. 2003 yılında Avrupa’da 70 bin, Fransa’da 15 bin kişi aşırı sıcakların neden olduğu sağlık sorunlarından dolayı yaşamını yitirdi. Bilim insanlarına göre, su ve tarım ürünleri giderek azalacak ve kıtlık bütün dünyayı saracak. Açlığa bağlı birçok hastalık da gelişecek. Diğer yandan ölüme yol açacak kimi enfeksiyonlar da söz konusu. Bunlardan bazıları sıtma, kene ile ilgili ansefalit ve ishaldir. Isı arttıkça hastalığa neden olan sivrisineklerin daha yüksek bölgelerde daha kolay yaşayıp yayılabileceğini belirten bilim insanları, örnek olarak sıtmanın Afrika ve Endonezya gibi yüksek yerlerde görülmediğini, şimdilerde ise milyonlara risk oluşturduğunu kaydediyor.
 
Aşırı yağış ve bakterilerin yayılması
 
Bir diğer sorun ise küresel etkinin sonucunda oluşan aşırı yağmurlar, bakterinin yoğun olduğu toprakları barajlara sürüklemekte ve ishale neden oluyor. “Nature” isimli dergide yayımlanan bir makalede, araştırmacılar, bin 400’den fazla çeşit hayvan ya da bitki türünün incelendiği 147 çalışmayı analiz etmiş ve sonucunda küresel ısınma ile biyolojik değişim arasındaki ilişkiyi saptamış. Isınmanın etkisi ile hayvanlar daha erken doğum yapıyor ve göç ediyor. Bazı bitki ya da hayvan türleri daha kuzeye ve yükseğe giderek yer değiştiriyor. 
 
Nesli tükenen bitki türleri 
 
Küresel ısınma ile doğanın dengesinin bozulması ile birçok türün nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Öte yandan, bazı türlerin sayısının ise gereğinden fazla artabileceği uyarısında bulunan araştırmacılar, buna örnek olarak tırtılları gösteriyor. Tırtıl yiyerek beslenen bazı tür bülbüllerin ısınma yüzünden daha kuzeylerde yerleşmeye başlar. Bunun sonucunda tırtılların artması ve doğaya zarar vermeleri nasıl önlenecek? Küresel ısınma dünya üzerindeki canlıları etkiliyor. İnsan da bu süreçte doğrudan ya da dolayı olarak olumsuz etkileniyor. Bilimsel veriler de bu etkilenmenin gittikçe artarak devam edeceğini gösteriyor. 
 
Bilim insanlarına göre çok hızlı artan ormansızlaşma kirletici maddeler ortaya çıkardığından sera gazlarında muazzam bir artış yaşanıyor. Ne kadar kesilenlerin yerine ağaç da dikilse, aynı ekolojik verimi yeni ağaçtan alınamıyor. Orman yangınları, sıcak hava dalgaları ve şiddetli tropikal fırtınalar, aşırı hava değişimlerine neden olan küresel ısınmanın sonuçları. 
 
Bilim insanları uyarıyor
 
Hükümetler büyük değişiklikler yapmak zorunda ama bireyler de üzerlerine düşeni yapabilir. Bilim insanları iklim değişikliğinin aşırı zarar verici boyutlara ulaşmaması için herkesin, yaşam tarzlarında değişikliğe gitmesi gerektiğini vurguluyor. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli IPCC, daha az et, süt, peynir ve tereyağı tüketilmesi, daha çok kendi bölgesinde üretilen mevsimlik sebze ve meyveye yönelinmesi, uçak yerine tren ya da otobüse binilmesi, iş seyahatleri yerine video konferansın tercih edilmesi, çamaşırların kurutma makinesinde değil ipte kurutulması, evlerin ısı izolasyonunun güçlendirilmesi ve satın alınan her şeyin üretiminde düşük karbon salınımı olmasına dikkat edilmesi tavsiyelerinde bulunuyor.
 
İklim değişikliği milyarlarca dolar zarara sebep oluyor
 
BM’ye göre iklim değişikliği gibi zorluklarla mücadele etmeye yönelik Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmak için küresel çapta yılda 5 ila 7 trilyon dolar yatırım yapılması gerekiyor. İklim değişikliği, her ne kadar çevreye yönelik bir risk olarak algılansa da ekonomik düzende birçok sıkıntıya yol açıyor. İklim değişikliğinin yol açtığı ve her yıl artan doğal felaketler küresel çapta milyarlarca dolar zarara sebep oluyor. Bu durum, gelişmekte olan birçok ülkede temel ihtiyaçlara ulaşımı engellerken bazılarında gündelik hizmetleri kesintiye uğratıyor.
 
UNESCO: 10 yıl içerisinde su kıtlığı yaşanabilir 
 
Küresel ısınmanın yol açacağı su kıtlığı riskine karşı UNESCO’da uzmanların tahminlerine dayanarak, 2030 yılına kadar su kıtlığının yüzde 40’a kadar yükselebileceği uyarısında bulunuyor. UNESCO’nun kendi sitesinden yayımladığı Dünya Su Raporu’na göre, insanlığın 10 yıldan kısa bir süre içerisinde küresel su kıtlığı tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. UNICEF’in tahminlerine göre ise temiz su, yeterli sanitasyon ve hijyen imkanlarının olmayışına bağlı ishalli hastalıklar sonucunda her gün 5 yaş altı bin 400 kadar çocuk yaşamını yitiriyor. Bugün iki milyardan fazla insanın temiz suya doğrudan erişimi yok. Su kaynaklarının kısıtlı olması ve artan çevre kirliliği nedeniyle 2050 yılına kadar bu sayının artması bekleniyor. Raporda dünyadaki su kaynaklarının daha iyi kullanılması ve yönetilmesinin önemi vurgulanırken, dünyanın birçok bölgesinde su kaynaklarına yeterince yatırım yapılmadığına ve konunun siyasilerin ilgisini çekmediğine işaret ediliyor. Raporu hazırlayanlar, su kullanımının herkes tarafından temel insan hakkı olarak görülmesi için altyapıya, teknik desteğe ve bu altyapıya uygun teknolojik kaynaklara yatırım yapılması gerekliliği üzerinde duruyor. 
 
Su kaynağına erişim sıkıntısı en fazla Afrika’da 
 
Dünya Su Raporu’na göre su kaynaklarına erişimi sınırlı olan insanların yarısından fazlası Afrika ülkelerinde yaşıyor. Gecekondu mahallelerinde yaşayan insanlar, şehrin daha temiz bölgelerinde yaşayanlara göre 10 ila 20 kat daha pahalıya su alıyor. Ancak aldıkları suyun kalitesi büyük oranda daha düşük oluyor. Temiz suya erişim konusunda dezavantajlı durumda bulunan gruplar arasında ağırlıklı olarak savaş bölgelerinden kaçan göçmenler bulunuyor. Rapora göre; sığınma kamplarındaki temiz su ve sıhhi tesisatların durumu, doluluk ve hijyen açısından kaygı uyandırıyor. Ekonomik krizin pençesindeki Venezuela’dan kaçarak sınır komşusu Kolombiya’ya sığınan göçmenlerin yaşadığı bölgeler ise raporda örnek olarak verilen kamplar arasında yer alıyor.
 
Ülkeler nasıl adım atıyor?
 
Son otuz yılda dünya çapında kabul edilen iklim kriziyle ilgili yasa ve politikaların sayısında neredeyse 10 kat artış oldu. Bu ülkelerden bazıları şöyle: 
 
Birleşik Krallık: 2008’den beri İklim Değişikliği Komitesi’nin tavsiyesine dayanarak beş yıllık sera gazı hedefleri belirliyor. Bugüne kadar belirlenen ilk üç “beş yıllık hedefe” bütçe aşılmadan ulaşıldı. 
 
Fas: Ulusal Enerji Stratejisi ile ulusal emisyonlarını azaltmak için 2030 yılına kadar elektrik üretiminin yüzde 52'sinin yenilenebilir kaynaklardan elde etmeye yönelik planlarıyla öne çıkıyor. 
 
İsveç: Karbon yakalama yöntemini kullanarak 2045 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşmayı hedefliyor.
 
Danimarka: 2030 yılına kadar emisyonları yüzde 70 oranında azaltma hedefiyle bu alandaki en iddialı ülke konumunda bulunuyor.
 
Çin: Dünyanın en büyük karbondioksit üreticisi ve küresel karbon salınımının yüzde 28'inden sorumlu olan Çin, 2060'a kadar karbon salınımını sıfıra indirmeyi hedefliyor. Öyle ki; geçen hafta ABD ile masaya oturan ülke, iklim değişikliği mücadelesinde karbon nötr ekonomi oluşturmak amacıyla birlikte çalışmayı taahhüt etti.
 
ABD: Çin'den sonra dünyadaki sera gazı salınımından sorumlu ikinci ülke olan ABD'de Joe Biden’ın göreve gelmesiyle birlikte işler biraz değişecek gibi duruyor. 2016’da imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen eski ABD Başkanı Donald Trump’ın aksine Joe Biden, göreve başladığı ilk gün anlaşmaya yeniden katılma kararı aldı. 
 
Avrupa: Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB, 2030 yılına kadar karbon salınımını yüzde 50 oranında azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır karbon salınımı hedefine ulaşmayı planlıyor. Ayrıca Avrupa Komisyonu, yeşil yatırımları sınıflandırmak için bir kurallar kitabı yayımladı.
 
Türkiye: Şubat 2021’de “İklim Değişikliğiyle Mücadele Sonuç Bildirgesi”ni açıklayan Türkiye, 2015 yılında sunduğu ulusal katkı beyanı çerçevesinde 2030’a kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 21'e varan azalma hedefliyor.
 
Tüm bunlar karşısında yapılması gerekenleri ise bilim insanları şöyle özetliyor:  “Doğru bilgiye ulaşmak, enerji tasarrufu, elektrikli aletlerin düğmesinden kapatılması ve fişten çekilmesi, şehir içi ve şehir dışı seyahat tarzını değiştirme, alışverişi olduğunuz yerde yapma, ağaç dikme ve toprağa tohum ekme, güneş ve rüzgar enerjisi kullanmak, evde yemek yapmak ve her konuda tasarruflu olmak, geri dönüştürülebilir ürünler kullanmak ve çevre konusunda duyarlı olmak.” 
 
Koronavirüs pandemisi sürecinde yine doğa hedef alındı
 
Çin’in Wuhan kentinde 2019 yılı Aralık ayında ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) pandemi kapsamında her ülkede bir dizi tedbirler alındı. Ancak Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) bölge uzmanlarının aktarımına göre, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Kolombiya, Peru, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun ve Malezya’da korona tedbirleri nedeniyle ormanlar da tehdit altında. Korona ile mücadelede bu ülkelerde ormanların korunması ve denetiminin kısıtlı biçimde yapılması nedeniyle ağaçlar kesildi, ormanlık alanlara el konulması daha da kolaylaştı ve arttı. Yine bu ülkelerde yerli halka ait alanlar da tehdit altına girdi ve doğal koruma altında olan bölgelerin durumu dikkate alınmadı. Polis, orman koruma ve diğer devlet güvenlik birimleri söz konusu alanları korumaya dair daha az önlemler aldı. Doğal alanları korumaya yönelik çalışma yapan sivil toplum kuruluşlarının çalışanları da işlerini büyük ölçüde evden yürüttüğünden gelişmelere yerinden tanıklık edemedi. WWF’in topladığı veriler, Afrika, Asya ve Güney Amerika’da yaşanan gelişmelerin korona pandemisiyle dolaylı bağlantısı olduğuna işaret ediyor. 
 
WWF: Korona döneminde orman katliamı yüzde 150 arttı
 
WWF’nin 18 ülkede yaptırdığı araştırmaya göre "korona ayı" diye nitelenen Mart 2020’de 18 ülkede tropikal orman alanları 6 bin 500 kilometrekare azaldı. Büyüteç altına alınan ülkeler Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Tanzanya, Kenya, Çin, Endonezya, Kamboçya, Myanmar, Malezya, Tayland, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Kolombiya, Peru ve Paraguay. Buna göre inceleme yapılan 18 ülkede mart ayında yaklaşık 645 bin hektar tropikal orman alanı yok oldu. Bu da Berlin’in yüzölçümünün yedi katına tekabül ediyor. Bu miktar 2017-2019'un aynı dönemi ile karşılaştırıldığında yüzde 150 artış demek. Araştırmaya göre ağaç katliamındaki en büyük artış Güney Amerika ülkelerinde kaydedildi. Bu ülkeler mart ayında 220 bin hektar orman kaybetti ki bu 2017-2019’un aynı dönemi ile karşılaştırıldığında yüzde 167 artışa tekabül ediyor. İkinci büyük yok oluş yüzde 152 artış ile Afrika ülkelerinde görüldü. İncelenen altı Afrika ülkesinde Mart 2020'de 123 bin hektarlık orman yok oldu.
 
Asya'da büyüteç altına alınan ülkeler ise toplam 300 bin hektardan daha fazla orman kaybı yaşadı. Bu da söz konusu zaman dilimiyle karşılaştırıldığında yüzde 155 artış demek.
 
Paris Anlaşması 
 
Paris Anlaşması, iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı uluslararası bir anlaşma. 12 Aralık 2015 tarihinde Paris’te 196 ülke tarafından kabul edildi ve 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girdi. Anlaşmanın temel amacı, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere indirerek 1,5 santigrat derece ile sınırlandırmak. Uzun vadeli sıcaklık hedeflerine ulaşmak için en kısa sürede sera gazı emisyonlarında küresel zirveye ulaşmayı hedefliyor. Paris Anlaşması iklim krizinde önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. İlk kez uygulanan bu bağlayıcı anlaşma tüm ülkeleri iklim krizi ile mücadele etme ve etkilerine uyum sağlama görevini üstleniyor. Paris Anlaşması’nın uygulanması ekonomik ve sosyal dönüşüm gerektiriyor. İhtiyacı olan ülkelere mali, teknik ve kapasite geliştirme desteği sunuyor.
 
‘İklim krizini hiçbir ülke tek başına çözemez’
 
Bu yıl koronavirüs tedbirleri kapsamında, ABD Başkanı Joe Biden’ın 26 Mart’ta 40 ülke liderine ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerine gönderdiği davet üzerine ABD’nin ev sahipliği yaptığı sanal iklim konferansı 22 Nisan’da gerçekleşti.  Zirvede,  iklim krizini hiçbir ülkenin tek başına çözemeyeceğine dikkat çeken Joe Biden, beraber harekete geçilmesi üzerinde durdu. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise, “Dünyanın ABD’nin katkısına ihtiyacı var” diyerek ABD’yi destekledi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da zirvede konuşma yaptı. Tayyip Erdoğan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için "yoğun çaba harcadıklarını" savundu. 
 
ABD Paris Anlaşması’na geri döndü
 
ABD, Çin’den sonra dünyadaki sera gazı salınımından sorumlu ikinci ülke. Rakibi Çin, geçen sene, iklim hedefini yükselttiğini açıklamıştı. ABD'nin Barack Obama döneminde konulan önceki iklim hedefi, sera gazı salınımını 2005 yılına kıyasla yüzde 26 ila 28 oranında azaltmayı öngörüyordu. Barack Obama'dan sonra başkanlığa gelen Donald Trump döneminde ise ABD, Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmiş, belirlenen hedefe de bağlı kalmamıştı. ABD, Joe Biden ile Paris Anlaşması'na geri döndü.
 
Sera gazı emisyonları yüzde 55 oranında azaltılması öngörülüyor
 
Konferans öncesinde AB üyesi ülkeler ile Avrupa Parlamentosu yeni karbon emisyon hedeflerini belirledi. Üye devletler ve Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gereken geçici anlaşma AB'nin sera gazı emisyonlarının 1990 düzeyine göre 2030 yılına kadar yüzde 55 oranında azaltılmasını öngörüyor. Daha önceki hedef yüzde 30 düzeyindeydi.
 
Japonya ve Kanada da iklim hedeflerini duyurdu
 
Japonya ve Kanada da yeni iklim hedeflerini duyurdu. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Kanada'nın 2030 yılına kadar sera gazı salınımlarını yüzde 40 ile 45 oranında azaltmayı hedeflediklerini açıkladı. Daha önce taahhüt edilen oran yüzde 30 idi.
 
Japonya ise doğaya 2013 yılına kıyasla yüzde 46 oranında daha az karbondioksit bırakmak istiyor.
 
Dünya Doğayı Koruma Vakfı WWF,  ABD’nin inisiyatifini memnuniyetle karşılarken, Almanya çevre koruma kuruluşları Nabu ve BUND, karara daha temkinli yaklaştı ve şu açıklamayı yaptı: "Avrupa Birliği gibi, ABD de yapılması gerekenin çok gerisinde."
 
Paris İklim Anlaşması kapsamında, küresel sıcaklıklardaki artışı 1,5 °C'nin altında tutmak hedefleniyor. Bu bağlamda, her beş yılda bir hedeflerin gözden geçirilmesi ve sıkılaştırılması planlanıyor. Yeni hedeflerin kasım ayında belirlenmesi öngörülüyor.
 
Küresel iklim eylemi 
 
“Gelecek için Cumalar” hareketinin çağrısıyla Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 160 ülkenin 2 bin 600 kentinde 20 Eylül 2019’da “Küresel İklim Eylemi” gerçekleşti. Çoğunluğu gençlerden oluşan milyonlarca kişi, “iklim krizi”ne karşı mücadele ve acil önlem çağrısıyla alanlara çıktı. Okulların boykot edildiği eylem için Uganda’dan ABD’ye günü boyu dünya sokakları iklim krizine karşı durdu. İngiltere’nin birçok merkezinde de iklim değişikliğine karşı eylemler gerçekleşti. En büyük eylem Londra’da gerçekleşti ve 100 bin kişi katıldı. Parlamento binası önünde toplanan kalabalığın ezici bir çoğunluğunu gençler oluştururken, birçok okulun tatil edilmiş olması katılımı arttırdı. ABD’nin başkenti Washington’da binlerce kişi, iklim değişikliğine dikkat çekmek için protesto eylemi düzenledi. Amerikan Kongre binasının yanında yer alan “National Mall” adlı parkta bir araya gelen binlerce kişi tepki ve taleplerini slogan ve renkli afişlere yansıttı. 
 
Susuzluk ve buzulların erimesine dikkat çekildi 
 
Tayvan’da yüzlerce ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğrencisi, dersleri boykot ederek başkent Taipei’de toplandı. Popüler karşıları, iklim krizine uyarlayarak söyleyen gençler, yakında başkanlık seçimleri yapılacak ülkede adayları da, Tayvan’ı da tehdit eden iklim krizi konusunda uyardı. Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de Konut ve Kent İşleri Bakanlığı önünde toplanan onlarca öğrenci ve çevreci aktivist, “İklim için harekete geçin” ve “Temiz hava solumak istiyoruz” şeklinde slogan attı.  “İklim İçin Şimdi Harekete Geç” hareketi Pakistan’ın 26 şehrinde eş zamanlı yürüyüş düzenledi. Ülkenin başkenti İslamabad dışında Karaçi, Lahor, Peşaver, Killa Abdullah, Gilgit, Faysalabad ve Çitral gibi büyük kentlerde toplanan vatandaşlar düzenlenen yürüyüşte özellikle Pakistan için büyük tehlike arz eden susuzluk ve buzulların erimesine dikkat çekti.
 
‘Değişim olacak, siz isteseniz de istemeseniz de’
 
Aynı tarihlerde, BM İklim Eylemi Zirvesi’nde konuşan aktivist Greta, tüm ülkeleri BM’ye şikayet etti.  Zirveye katılan 60 ülkenin liderlerine seslenen Greta, “Boş sözlerinizle benim hayallerimi, çocukluğumu çaldınız. Bu olanların hepsi yanlış. Şu anda burada olmamalıydım. Okyanusun da diğer tarafında okulda olmalıydım. Şimdi hepiniz ümitle gençlere geliyorsunuz. Buna nasıl cüret edersiniz?” diye tepki gösterdi.  Greta devamında, “Dünya uyanıyor ve değişim olacak, siz isteseniz de istemeseniz de” dedi. 
 
‘Gelecek İçin Cuma’ nedir?
 
İsveçli öğrenci Greta Thunberg’in 2018’de Cuma günleri okula gitmeyerek İsveç Parlamentosu önünde, iklim krizine dikkat çekmek için başlattığı eylemler kısa sürede başta Avrupa olmak üzere tüm dünya ülkelerinden destek gördü. Aynı yıl 15 Mart ve 24 Mayıs’ta düzenlenen ilk iki küresel eyleme dünya genelinde 2 milyondan fazla genç katılmıştı. Eylemler, sonraki yıl da, milyonların katılımıyla birçok ülkede gerçekleşti.