İkizköylüler: Yerlerde sürüklendik ama direnmeye devam ediyoruz!
- 09:05 11 Ağustos 2021
- Ekoloji
Marta Sömek
MUĞLA - Akbelen Ormanları’nda maden ocağına karşı sürdürülen nöbet eylemine önceki akşam jandarmanın saldırmasının ardından dün direnişe devam eden köylüler, “Akbelen Ormanı’nı vermiyoruz! Yerlerde sürüklendik ama direnmeye devam ediyoruz” mesajını verdi.
Muğla'nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanları’nda kurulmak istenen Linyit Maden Ocağı’na karşı köylüler ve yaşam savunucuları tarafından 17 Temmuz’dan beridir sürdürülen nöbet eylemi, önceki akşam Valilik kararı gerekçe gösterilerek jandarma ekiplerince engellenmek istenmişti. Jandarma, Valiliğin “ormanlara giriş yasağı” kararını gerekçe göstererek nöbet eyleminin sonlandırılması ve köylülerin alanı terk etmelerini istemiş, alanı terk etmeyeceklerini söyleyen köylüler, kararın kendilerine yazılı olarak tebliğ edilmesini talep etmişti. Nöbet eyleminin sürdüğü alanın şahıs arazisi olduğunu, şahsın onayıyla arazide kaldıklarını belirten köylüler, yasaklama kararının kendilerini kapsamadığını ifade etmişti.
Jandarma, ormanı terk etmeyen yurttaşları darp ederek, ormanlık alandan çıkarttı. Saldırıda birçok kişi darp edildi, yerlerde sürüklendi. “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" ve "Akbelen Orman'ını vermeyeceğiz" sloganlarıyla saldırıyı protesto eden köylüler dün, jandarmanın kurduğu bariyerlerin önünde oturma eylemlerini sürdürdü. Saldırıya maruz kalan ve yaşadıklarını anlatan kadınlar ile HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
‘Ağaçları kestirmemek için buradayız’
Eskiden köy olan Karacahisar Mahallesi’nden Seçil Şallı, ormanın korunması talebine destek amaçlı geldiklerini ve 17 Temmuz’dan beridir direnişte olduklarını aktararak, “Tenis sahası var ileride onun için ormandaki bütün ağaçları kesmek istiyorlar. Arkadaşlarımızın evleri burada, ağaçları kestirmemek için buradayız” ifadelerini kullandı.
‘Akbelen Ormanı’nı vermiyoruz!’
“Ormanlarımız gitmesin diye direnişteyiz, kömürden ötürü bütün ormanlarımızı, zeytinlerimizi aldılar, köyde hiçbir şey kalmadı” diyen İkizköy’den Melahat Çulha ise, Akbelen Ormanı’nı vermeyeceklerinin altını çizdi. Melahat, “Kestirmiyoruz, direniyoruz! Köylüleri buradan kaldırmaya çalışmışlar, onlar da kalkmayınca sürükleye sürükleye tutup götürmüşler, kadınların bütün kolları yara içinde. Bizim suçumuz yok ki, suçumuz doğayı korumak başka hiçbir şey yok. Çamları kökünden söküp altını kazıyor, kömürü alıp gidiyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
‘Yerlerde sürüklendik ama direnmeye devam ediyoruz!’
İkizköylü Güler Döşeme de amaçlarının ormanları kestirmemek ve korumak olduğuna işaret ederek, 25 gündür direnişte olduklarını ve ormanlarını koruyacaklarını dile getirdi. Güler, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ormanlarımızı kesecekler, biz kömür istemiyoruz, ormanlarımızı kesip kömür almak istiyorlar, çamlarımızın kesilmesini istemiyoruz. İnşaatların kurulması hastalık yaratıyor, evlerimizin önünde kömür simsiyah oluyordu, tarımı, hayvancılığı ve üretimi de etkiliyor. Dün akşam müdahale ettiler bizi çıkarmak istediler buradan, biz çıkmak istemedik, şiddet uyguladılar, arkadaşlarımızı sürüklediler ama burada direnmeye devam ediyoruz.”
Halk tepkili: ‘Bir avuç köylüye karşı bu kadarlar!’
Direnişle dayanışma göstererek, “Çok ciddi yangınlar yaşadık, hepimizin yüreği yandı” diyen HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, “Bu yörede büyümüş bir insan olarak durdurulabilmesi için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak için bütün arkadaşlarımızla birlikte elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz” dedi. Filiz, şöyle devam etti: “Nasıl bir aymazlık, nasıl bir fırsatçılık, onca ağaç yanmışken dünyanın bütün ekolojik sistemi, dengesi bozulmuşken ve zaten gidişat hep böyle olacakken bizim elimizde ne kadar ağacımız, ormanımız varsa onlara sarılıp, korumamız için mücadele etmemiz gerekirken bu durumu fırsat bilip üstelik de ağacı korumak yerine bir şirket için devlet görevlilerini seferber etmek yerine ağaç kesip, özel mülk olan arazide bile insanların oturmasına izin vermeyip buraları boşaltmaya kalkmak, dün gece burada haykıran genç arkadaşımızın dediği gibi ‘hangi vicdan!’”