Ekoloji buluşmasında ekokırımlara karşı mücadele vurgusu
- 09:54 24 Mayıs 2022
- Ekoloji
DİYARBAKIR - Diyarbakır'da düzenlenen ekoloji buluşmasının sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, krizlerin süregeldiği bir süreçten geçildiği belirtilirken, tüm ekokırımlara karşı mücadele etme kararlılığı vurgulandı.
Ekoloji Derneği ve Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB) Amed il Kordinasyonu Kurulu öncülüğünde "Yok etmeye karşı mücadele ve yeniden inşa yolları" şiarıyla 22 Mayıs’ta Diyarbakır’ın Sur ilçesinde "Ekoloji ve toplumsal yıkım kıskacında yaşam buluşması" adıyla etkinlik düzenlendi.
Düzenlenen buluşmanın sonuç bildirgesi açıklandı.
‘Krizler çağı yaşanıyor'
Kapitalist modernitenin devletleşmiş yapılarda toplumsal ilişkilerde tahakküm, ekonomik ilişkilerde ise sömürü temelinde kendini inşa etmeye çalıştığının belirtildiği bildirgede, “Sermaye odaklarının kârlılığını arttırmak için doğaya hükmetmesi sonucu yarattığı ekolojik tahribat on yıllar içerisinde yok edici boyutlara ulaşmıştır. Savaşlar ve neoliberal politikaların sonucu olarak; ülkelerin enerji üretim rekabeti, tarımsal alanda yoğun kimyasal kullanımının yaydığı hastalıklar, HES’lere/barajlara hapsedilen nehirler, ormanlık alanların ranta açılması, kanserleşen kentler, tarımsal üretimde tekelcilik ve monokültür, derinleşen hiyerarşik ilişkiler ve tahakkümün sonucu canlı ve cansız varlıklar için dünya yaşanılmaz kılınmaktadır. Gelinen aşamada küresel olarak ekolojik kriz, ekonomik kriz, demokrasi krizi ve sosyal krizler gibi çoklu krizler çağı yaşanmaktadır” denildi.
‘Ekolojik kırımla mücadele değerli ve öğreticidir’
“Kanserleşen kentler, antidemokratik uygulamalar, ırkçılık, kadına yönelik şiddet, yalnızlaşan insan toplulukları, gıdaya erişimin zorluğu, değişen ekosistemler, kaybolan canlı türleri ve iklim krizinin de gösterdiği üzere mevcut sistemlerin kriz ürettiği ve krizleri büyüterek ayakta kaldığını bilinmektedir” denilen bildirgede, ekolojik kırımlara karşı mücadelenin değerli ve öğretici olduğu kaydedildi. Bildirgenin devamında şu ifadelere yer verildi: “Ancak şu aşamada hem küresel hem de yerel anlamda parçalı ve örgütsüz olmasından kaynaklı mevcut kriz sistemini aşmakta yetersiz kalınmaktadır. Evrenin herhangi bir yerinde meydana gelen herhangi bir ekolojik tahribattan evrenin tamamının etkilendiği gerçeği son olarak küresel krize dönüşen pandemi ile birlikte bir kez daha açığa çıkmıştır.”
Buluşma kapsamında gerçekleştirilen tartışma, panel ve forum’da öne çıkan sonuç ve öneriler şu şekilde:
“*Kimi zaman kimyasal silah kullanımına varan savaşlar, ciddi ekolojik ve toplumsa yıkıma yol açmaktadır. Savaşlar birçok canlı türlerinin türünün yok olmasına sebep olurken ekosistemdeki tüm canlılığı göç ettirmeye mecbur bıraktığından en büyük ekolojik ve toplumsal kırımlara yol açtığını ifade etmek durumundayız. Bu sebeple ekoloji mücadelesinin olmazsa olmazı barıştır demek gerekmektedir. Barış ve ekoloji meselesini tüm ekoloji kurumları kendi gündemlerine almalı ve topyekûn karşı çıkış sergilemeli. Burada buluşmadaki arkadaşlarımız yaşamı ve hakikati savunduğundan, buradan net bir şekilde barış talep etmeliyiz. Savaş karşıtı mücadele sürekli hale gelmeli.
*Doğa-kapitalizm çelişkisi, klasik çevreci mantığını aşan yeni mücadele arayışlarının gelişmesi gerektiğini bir kez daha göstermektedir. İnsan merkezli bakış açısı yerine canlı ve cansız bütün varlıkların biraradalığını sağlayacak bir mücadele arayışı geliştirmek gerekir. İnsan veya doğa merkezli olmayan bakış açısı tartışılmalı, bu bakış açısıyla mücadele yol ve yöntem geliştirilmelidir.
*Hasankeyf gibi koca bir tarih binlerce yıllık tarihi medeniyet, dünyanın gözleri önünde yok edildi. Yine bütün dünyanın gözleri önünde UNESCO kültür mirası buluşmanın yapıldığı yer olan sur içi talan edildi. Yıkıntılar arasında kaldı. Bunlara yönelik gerekli özeleştiri yapılmalı. Yıkıma dikkat çekilmeli ve unutulmamalı. Yıkım karşısında kolektif hafıza oluşturulmalı.
*Ekoloji mücadelesi aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi olmaktadır. Bu nedenle kadının yaşamın tüm alanlarında, sesinin renginin yansıtılması ve kadın üzerindeki tahakküm ilişkilerine karşı gerekli çalışmaların yürütülmesi gerekliliği vurgusu yapıldı.
*Van Gürpınar’daki mermer ocağı, Zorê Vadisi ve Sarım Havzası vadisine HES kurulmak isteniyor. Bu ve benzeri birçok alanda yaşanan ve halkların doğal yaşam alanlarının kimi güvenlik amacıyla yapılan barajlarla, köy boşaltmalarla, orman yangınları ile yapılırken kimi zaman sermayenin kârına kâr katacağı maden ve taş ocaklarına kurban edilmektedir. Yerinden edilen Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halklar kimliksizleştirme kişiliksizleştirmeye çalışılmaktadır.
*Siyasi iktidar, yerli ve uluslararası sermayeye tüm ülkeyi peşkeş çektiği gibi bu yerlerden en önemlileri olan Kazdağları, Bergama ve Cerattepe gibi binlerce canlı türünün yaşadığı alanları yaşanmaz kılmaktadır. Kurulan veya kurulması planlanan onlarca altın madenleri ve taş ocaklarına doğal güzelliklerimiz, dağlarımız ovalarımız topraklarımız peşkeş çekilmektedir. Bu talana karşı gelişen direniş ruhu halen kesintisiz devam ederken iktidar direniş alanlarında oluşan dayanışma ruhunu, orada gelişen forum ve örgütlenme çalışmalarını hazmedemeyip, kolluk güçleriyle saldırıya geçmiştir. Bergama da 1989 yılında başlayan direniş, kazdağlarında son 425 gündür devam etmiştir. Hukuki ve fiili meşru mücadeleyi şu an devam eden direnişlerle devam ettirmek bunu tüm yaşam savunucuları ile ortaklaştırmak elzemdir.
*Dersim geneli 145 e yakın maden ocağının kurulduğunu, halkın yaşam alanından göç etmek zorunda kaldığını, ciddi bir tahribata neden olduğunu buna karşı hukuki mücadeleler ve direniş örgütlenmesi yapılması gerektiği belirtildi. Munzur Nehri üzeri çevresi ranta ve talana açıldığı, onlarca başvuruya rağmen herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
*İnsanlar devletten kendi yaşam alanlarını korumak için canını dişine takarak mücadele ediyor. Buralardaki yıkımı elbette kabul etmemeliyiz. Bu acımasız savaşa karşı durmalıyız. Surda yaşayan ve foruma katılan yurttaş sonuna kadar direneceğini ve asla Sur bölgesini terk etmeyeceğini belirtti.
*Tüm Türkiye’de yaşanılan ekolojik tahribatlara eşit düzeyde tepki verilmediği, özellikle Kürt illerinde meydana gelen ekolojik tahribatlar görmezden gelindiği, egemen ulus ezilen ulusun ekoloji mücadelesine karşı kör, sağır, dilsizi oynamaktadır. Her türlü ekolojik soruna merkezi güvenlik gerekçesiyle sessiz kalındığı ve müdahale edilmediği dile getirildi. Bilinçli bir yok etme politikasıyla Kürtlerin ortak değerlerine de saldırılar sürmektedir. Devasa toplu mezar alanı olan ‘Newala Qesaba’ olarak bilinen alanda şu an dubleks villalar kurulmak isteniyor. İsmi de yaşam villaları olacakmış. Bu değerlerimize topyekün saldırılmaktadır. Yapılan bu tür saldırılara ise her yerde eşit duyarlılıkla yer ve kimin yaşadığını bakılmaksızın gerekli refleks gösterilmeli.
*Başta Hasankeyf olmak üzere tarihi ve doğal yaşam alanları üzerinde gerçekleşen göçler ve yarattıkları sosyal ekonomik ve psikolojik tahribatlar tartışıldı. Buna yönelik gerekli karşı eylem planı oluşturulmalı.
*Farklı coğrafi ve toplumsal kesimlerde devlet ve sermaye işbirliği ile yapılan doğa talanına hep birlikte dur demek, bu buluşmadan ortak bir ruh ile hareket etmemiz gerekir. Vahşi kapitalizme karşı toplumsal bir mücadele verilmesi elzem iken daha somut politikalarla çalışmaların sürdürülmesine gerekliliği de önümüzde görev olmaktadır.
*Sermaye sınıfı kentlere göç eden insan emeğinin sömürüsü üzerinde kendini var etmektedir. İşçinin bedeni üzerinden ekolojik yıkım gerçekleşmektedir. Kentlerde ekolojik tahribat süreci ise Asbeste maruz kalan işçilerin bedeniyle başlamaktadır. Gelinen aşamada önce bedenimiz sonra tüm yaşam alanlarımız sömürülmektedir. Kent ve emekçinin ekoloji mücadelesi birlikte yürütülmesi için çalışma başlatılmalı.
*Ekolojik yıkımlar ve savaşlar sadece insanları değil aynı zamanda hayvanları da olumsuz yönde etkileyip yok olmaya bazen de göç etmeye zorlamaktadır. Hayvanların dili olmadığı için kendilerini ifade edememektedir. Burada bizlere onların dili olmak gibi büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu nedenle ekolojik yıkımlar için mücadele edilirken eş zamanlı olarak hayvanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden eşitlik baz alınarak hayvan hakları için mücadele edilmelidir.
*Son süreçte özellikle Kentlerde yaşayan AVM’lerde büyüyen, toprakla temas etmeyen ve yaşamdaki hayvanlardan uzak onları tanımayan ekofobik çocuklar yetiştirilmektedir. Çocukların hem doğaya temasının sağlanması hem de tarımsal üretimle tanışması amacıyla agroekoloji eğitim müfredatı oluşturulmalı. Resmi eğitim müfredatına eklenmesi için gerekli çalışmalar yapılmalı.
*Jose Marti’nin de dediği gibi ‘Kendi gıdasını üretemeyen bir halk köledir; en ufak bir özgürlüğe bile sahip olamazlar’ dolayısıyla küçük ölçekli bile olsa ekolojik tarım ilkesiyle üretim yapılmalı gıda yetiştirilip, gıda toplulukları oluşturulmalı.
*Doğaya karşı bir suç işlenmektedir. İşlenen suç uluslararası bir suçtur. Doğaya karşı suçların ceza hukuku kapsamına alınması için mücadele edilmeli. Doğaya karşı işlenen suçlar soykırım suçu, savaş suçu olarak ele alınmalı. Ekokırım olarak ifade edilmeli.
*Demokratik eşitlikçi komün veya kooperatif şeklinde örgütlenmek sermaye sınıfı karşı panzehirdir. Sistemden olabildiğince arınmamız yaşam tarzımızı, alışkanlıklarımızı değiştirmemiz, çevremize yaymamız oldukça önemli. Çoğu alanda takas ve değişim kültürünü geliştirmeliyiz. Bağımlılık ilişkisini kırmalı yerel üreticilerden alışveriş yapmalı. Hayatımızdan kimyasal maddeleri olabildiğince çıkartmalı, doğal ürünler üretip kullanmaya özen göstermeliyiz. Gezegeni tehdit eden kirlilik karşısında karbon ayak izimizi azaltacağımız çalışmalar organize etmek, duyarlılığı toplumsallaştırmak da oldukça önemli.
*Kürdistan’daki orman yangınına da kaz dağlarındaki orman kıyımına da ortak tavır örgütlü mücadele yürütmek gerekmektedir. Ekolojik yıkım ve talan hepimizin meselesi haline gelmeli. Bu ve benzeri buluşmalar sık sık, farklı mekanlarda ve farklı periyotlarda gerçekleşmeli. Çok renk çok ses olmalıyız. Her koşulda mücadele yürütülmeli, ortak politik hat belirlemeli, bir sonraki buluşmayı başka bir bölgede planlayabilmeliyiz.
*Kapitalizmin özünden uzaklaştıran, talan eden ve yok eden politikalarına karşı ancak radikal toplumsal ekolojiyi örerek başarılı olacağımız gerçeğinden hareketle çözümün ortak mücadele hattından geçtiğine inanıyoruz.”