42 yıl sonra hala yasaklı: Taksim’i eninde sonunda geri alacağız
- 09:01 28 Nisan 2019
- Emek/Ekonomi
Safiye Alagaş
İSTANBUL - Takvim yaprakları 1 Mayıs 1977’yi gösterdiğinde Türkiye’nin birçok ilinden 500 bin işçi Taksim Meydanı’nda bir araya geldi. Bu bir araya gelişin ardından gerçekleşen saldırıda 34 kişi yaşamını yitirdi.
O günün tanıklarından Sevil Kurtoğlu ve Ayşegül Devecioğlu, “Taksim Meydanı 1 Mayıs alanıdır. Eninde sonunda yine mücadeleyle alacağız” dedi.
Türkiye’deki emekçiler için Taksim Meydanı’nın ayrı bir anlamı var. İşçiler, emekçiler 1 Mayıs’ı hem kutlamak hem de yaşamını yitirenleri anmak için her yıl Taksim Meydanı’na çıkmak için mücadele veriyor. Çünkü 1977 kanlı 1 Mayıs’ına yönelik saldırıda 34 kişi yaşamını yitirdi. O gün takvimlere “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçse de aradan geçen 42 yılda mücadele devam ediyor. O gün çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından organize edilen miting için Taksim Meydanı’nı doldurdu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürdü, miting de uzadı. Öyle ki son konuşmalar yapılırken alana yeni giren kortejler bile vardı.
Dava AİHM’e taşındı
Saat 19.00 sıralarında daha sonra silahlı saldırı sonucu katledilen dönemin DİSK Başkanı Kemal Türkler, konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başladı. O gün Taksim'de 34 kişi yaşamını yitirdi. Yüzlerce kişi yaralandı. Ölenlerden beşi kurşunla vuruldu. 29'u Kazancı Yokuşu’nda oluşan izdiham sırasında nefes alamadığı için boğularak ya da ezilerek yaşamını yitirdi. Olay sonrası çeşitli sendika ve sol örgütlere mensup 98 kişi hakkında 14 yıl boyunca süren yargılamada kimse ceza almadı. Hiçbir devlet yetkilisinin yargılanmadığı ve zamanaşımına uğrayan dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındı. 1 Mayıs kutlamalarına 1977 yılında ev sahipliği yapan alandaki olaylarda yaşamını yitirenlerin anısına saygı ve faillerin hala bulunamamasına dikkat çekmek isteyen sendikalar, bu nedenle Taksim'den vazgeçmiyor. Sendikalar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için İstanbul Valiliğine başvuru yapıyor ancak her defasında reddediliyor.
‘Güçlü bir işçi sınıfı örgütlenmesi vardı’
1977 yılında öğrenci olan ve 1 Mayıs’a kutlamasına katılan Sosyal Dayanışma ve İletişim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Kurtoğlu, o gün yaşananları anlattı. Kutlamanın çok heyecanlı, coşkulu ve görkemli olacağını 1 Mayıs 1976 kutlamasından anlaşıldığını söyleyen Sevil, 1976 kutlamasının Türkiye’deki ilk kitlesel kutlama olduğunu ifade etti. Sevil konuşmasını şöyle sürdürdü: “Daha sonra gelenin daha büyük ve görkemli olacağı ön görülüyordu. Nitekim öyle de oldu. Bir de Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ortam vardı. Güçlü bir sol hareket vardı. Giderek güçleniyordu. Yine güçlü bir işçi sınıfı mücadelesi vardı. DİSK bu mücadeleyi yürüten örgütlenme olarak yükselen bir sendikal konfederasyonuydu. Aynı zamanda ciddi bir çatışma ortamı vardı. Özellikle devrimci gençlik örgütleri ile ülkücü faşist grupları arasında yaşanıyordu bu çatışma. Yine Süleyman Demirel’in başında olduğu sağcı, milliyetçi hükümet cephesi vardı. Bütün bunlarla birlikte 1 Mayıs’ı kutlamak çok heyecan vericiydi. Etrafımda da o heyecanı görüyordum. Tabi bir gerginlik hissi de vardı.”
‘Pek çok işçi sınıfı korteji vardı’
Türkiye’de her kesimden insanın katıldığı en büyük kutlama ve protesto olduğunun altını çizen Sevil, aynı zamanda işçi katılımının da en yüksek olduğu bir miting olduğunu belirtti. İki koldan Taksim Meydanı’na giriş yapıldığını dile getiren Sevil, coşkulu atmosferi şöyle anlattı: “Birincisi Gümüşsuyu üstünden Taksim’e geldi. Diğer kol ise Saraçhane’den yürüyen koldu. Ben Saraçhane’den yürüyenler arasındaydım ve Kurtuluş kortejinin içindeydim. Bizim gelişimiz sırasında herhangi bir tatsız olayı hatırlamıyorum. Herkes son derece coşkuluydu. Etrafımızda pek çok işçi sınıfı korteji vardı. Taksim’e gelene kadar hiçbir çatışma, tartışma hatırlamıyorum. Coşkulu sloganlarımızı atarak kol kola girerek alana girdik. Her şey Taksim’e girdikten sonra başladı. Belli ki bu provokasyonu hazırlayanlar da zaten Taksim’i hedefe alarak, alanı ve alanda toplanacak olanları hedef alarak hazırlıklarını yapmışlar. Çok sayıda insan katıldığı için Taksim’e varıldığında zaten geçti. Uzun bir yoldu. Yorulduğumuz için biz de herkes gibi alanda bir yer bulmaya çabalıyorduk. Tıklım tıklım doluydu. Kadınlar olarak hepimiz ayrıca coşkuluyduk. Kurtuluş açısından baktığımızda ayrıca bir kadın örgütlenmesi yürütmedik ama alana girdiğimde fark ettim ki TKP geleneği içerisinde olan kadınların çok örgütlü olduğunu gördüm. Kadın örgütleri olarak 1 Mayıs’a hazırlanmışlardı. Giydikleri ile taşıdıkları sloganlarla gerçekten etkileyiciydi.”
‘Binlerce insan aynı tarafa koşuyordu’
Kemal Türkeri’n konuşması sırasında önce iki üç el silah sesi duyduğunu aktaran Sevil, “Daha sonra daha fazla sayıda silah sesi duyuldu. Zaten silah sesinin başlamasıyla beraber insanlar fena halde kaçışmaya başladılar. Çünkü nereden geldiğini bilmediğin kurşunlara hedef olma ihtimalin olduğu zaman insanlar ister istemez bir köşe bulup oralara sığınmaya çalışır. Hemen bunun akabinde panzerler Taksim Meydanı’nda tur atmaya başladı, su sıkmaya başladı. Nitekim bir kadını orada ezdi. Bu paniği daha çok arttırdı. Panik kaçmayı, güvenli bir yer bulma telaşını daha da arttırdı. Biz alana çok yeni girmiştik. Uzun bir yol yürümüştük. Kazancı Yokuşu’na çok yakın bir yerdeydim. Birden bire etrafımdaki herkesi kaybettiğimi fark ettim. Zaten ondan sonraki 15 dakikayı düşündükçe hatırlıyorum. Çünkü o öyle bir panik hali ki bütün bilincimize hakim oluyor. Alandan ayrılabileceğim en yakın yer Kazancı Yokuşu olduğu için oraya doğru yürüdüm. Panik içerisindeydim. O tarafa doğru da itildim aslında. Binlerce insan aynı tarafa doğru koşuyordu. Orası gerçekten mahşeri bir haldeydi. Hem yokuş hem dar bir yer. Yerde yatan insanlar vardı. Onların üstünde atlayıp geçen, kenarından köşesinden kıvrılarak onları geçerek daha aşağıya gidip silah, polis, panzer, sudan kurtulmaya çalışan kalabalık bir grup vardı” diye anlattı.
15 dakika sonra kendini daha sakin bir yerde bulduğunu, epey uzaklaştığını fark ettiğini belirten Sevil, Kabataş’a indiğini ve başından yaralı bir genci gördüğünü söyledi. Şans eseri bir taksi bulan Sevil, genci de yanına alıp Beşiktaş’a doğru gittiğini kaydetti.
‘Türkiye faili meçhuller ülkesi’
Tüm yaşananlara ve katliam rağmen olayın aydınlatılmadığını belirten Sevil, “Türkiye faili meçhuller ülkesi. O dönem Ecevit’in söyledikleri çok ilginçti. Ecevit devlet içerisinde ama devletin denetiminde olmayan bir grubun kontrgerilla, Özel Harp Dairesinin ismini de vererek provokasyondan sorumlu olabileceğine dair açıklamalar yaptı. Hatta o dönem mecliste soruşturma önergesi verildi. Ama Süleyman Demirel ‘Hayır öyle bir şey olur mu? Ne demek devlet her şeye hakimdir’ dedi. Maalesef buda diğer katliamlar gibi faili meçhullere eklendi” şeklinde ifade etti.
‘Eninde sonunda yine mücadeleyle alacağız’
Yazar Ayşegül Devecioğlu ise 1977 1 Mayıs’ı öncesinde güçlü bir sol örgütlenme olduğunu belirterek, kadınların da kitlesel olarak oldukça güçlü olan İKD (İlerici Kadınlar Derneği) ve DKDF (Devrimci Kadın Dernekleri Federasyonu) ve devrimci örgütlerin bayrakları ardında 1 Mayıs’a katıldığını vurguladı. O gün Devrimci Yolcular olarak 1 Mayıs’a kitlesel olarak katıldıklarının altını çizen Ayşegül şunları söyledi: “Yüzbinlerce insan coşku dolu olarak alandaydı. Kargaşanın çıktığı anı hayal meyal hatırlıyorum, bizim olduğumuz yere (anıtın yanı) kurşunlar yağmaya başlamıştı. Yanımda Mahir Çayan’ın annesi Naciye teyze vardı. Naciye teyze aynı zamanda AKD (Ankara Kadınlar Derneği) üyesiydi. Onu kollarının altından yakalayarak kaldırarak taşıdım bir süre. Osmanlı Bankası’nın içine girdik. Orada yerlerde oturup marş söylediğimizi anımsıyorum. Naciye teyzeyi oradan sonra hatırlamıyorum. Bir arkadaşa teslim etmiş olmalıyım. Çünkü bankadan çıktık sonra. Kazancı Yokuşu’na sürüklendik. Yokuşta ezilmekten ve boğulmaktan nasıl kurtulduğumu bilmiyorum. En çok aklımda kalan Kazancı’dan çıkardığımız ölüleri İntercontinental’ın (şimdiki The Marmara) önüne taşımamız.
‘Taksim Meydanı 1 Mayıs alanıdır’
İnsanlar şaşkınlık ve dehşet içindeydi. Otelin önü ölü insanların bedenleriyle doluydu. Üstlerinde kurşun izi var mı diye bakıyorduk. Bir genç kadını anımsıyorum, kısa açık renk saçlı gibi kalmış aklımda. Havasızlıktan boğularak ölmüştü. Ölenlerin üstünde kurşun izi yoktu. Onların otelin önündeki sıra sıra dizilmiş halini unutamıyorum. Yıllar içinde verilen mücadele sonunda 2008 yılında Taksim’e çıkmayı başardık. Yıllarca gaz yedik oralarda. Taksim Meydanı 1 Mayıs alanıdır. Eninde sonunda yine mücadeleyle alacağız o alanı.”
‘İşçi haklarında geriye gidip başladı’
Hedefin devrimciler ve işçi sınıfının yaygın kitlesel örgütlülüğü olduğunu dile getiren Ayşegül, “İşçiler mücadelelerle büyük kazanımlar elde etmişlerdi. Sendikal örgütlenme güçlüydü. 12 Eylül’ün yapılış nedenlerinden biri de buydu. O tarihten sonra işçi haklarında müthiş bir geriye gidiş yaşandı. Şimdi de ekonomik krizi emekçilere yüklemek isteyen iktidar, kıdem tazminatlarına saldırıyor, grevleri erteliyor, sendikal hak ve özgürlükleri yasaklıyor. AKP 12 Eylül’ün bütün hak gasp edici uygulamalarını sürdürdü sürdürüyor” diye konuştu.