‘Kadınlar ekonomik kriz dönemlerinde daha fazla şiddete maruz kalıyor’

  • 09:06 20 Ocak 2020
  • Emek/Ekonomi
Habibe Eren
 
ANKARA - Emekçilerin yoksulluğu, eşitsizliği, mobbingi işsizlik nedeniyle sineye çekmek zorunda kaldığını ifade eden BES Genel Kadın Sekreteri Banu Aykaç, kadınların ekonomik kriz süreçlerinde daha fazla şiddete maruz kaldığına dikkat çekti. Banu, ekonomik kriz süreçlerinde kadının görünmeyen emeğinin katlandığına işaret etti.
 
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nin (DİSK-AR) verilerine göre, Ağustos 2018’de 3 milyon 666 bin olan mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsiz sayısı, Ağustos 2019’da 976 bin artarak 4 milyon 642 bine yükseldi. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 2,9 puan artarak yüzde 11,3’ten yüzde 14,2’ye yükseldi. Tarım, inşaat ve turizm mevsimi olan Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında da işsizlik arttı. İşsizlik oranlarında tırmanma yaşanırken, en yoğun artış genç ve kadın işsizliğinde gerçekleşti. DİSK-AR tarafından hesaplanan geniş tanımlı işsiz sayısı, krizin başladığı Ağustos 2018’de 6 milyon 352 bin iken Ağustos 2019’da 7 milyon 305 bine yükseldi.
 
Ekonomik kriz artarken buna bağlı olarak kadın yoksulluğu ve intiharlar da artıyor. Büro Emekçileri Sendikası (BES) Genel Kadın Sekreteri Banu Aykaç, ekonomik krizin kadınları nasıl etkilediğine dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Sermaye esnek ve kayıt dışı çalıştırıyor’
 
Banu, kadınlar açısından her koşulda ve yaşamın her alanında ataerkil kapitalizmin yarattığı bir eşitsizliğin söz konusu olduğunu ve krizin kadınları daha çok yoksullaştırdığını, bağımlılıklarını arttırdığını dile getirdi. Banu, “İşgücü piyasası açısından baktığımızda kadınlar genellikle niteliksiz, esnek, güvencesiz ve kayıt dışı işlerde yoğunlaşıyor. Böyle bir gerçekliğe bir de çok büyük bir ekonomik kriz eklendiğinde eğreti çalışmanın kendisi zaten kadınlar açısından yoksulluk üretiyor. Sermaye açısından kadınlar daha kolay vazgeçilir bir işgücü. Eve ekmek götürenin erkek olduğu kabulüyle birlikte daha çok kadınlar işten çıkarılıyor. Sermaye esnek, kayıt dışı çalıştırıyor, yemek, servis, kreş, primler mevcut hakların kısılmasına kadar ne gerekiyorsa yapıyor” dedi.
 
‘Kadın erkek ücreti arasındaki makas daha da açılıyor’
 
Kadınlar için koruyucu mekanizmaların ise neredeyse hiç uygulanmadığını vurgulayan Banu, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşsizlik sigortası fonu yağmalanmış. Sermayeye ve iktidarın kasası haline gelmiş, işsizlik ödeneğinin ücret garanti fonundan yararlanma koşulları çok ağır. Kadınlar, kriz dönemlerinde yedek işgücü olarak, düşük ücretli, kayıt dışı olarak kölelik koşullarında çalışmak zorunda kalıyor. Özellikle ev eksenli çalışma… Hanede iş kaybı olduğunda, geçinmek imkansız hale geldiğinde kadınlar koşulların iyiliğine, kötülüğüne bakmadan işgücü piyasasına dâhil oluyor. Kadın erkek ücret makası kadın aleyhine daha da açılıyor.”
 
‘Kadınlara şiddet olarak dönüyor’
 
Ekonomik krizin ataerkiyi de yaşamın her alanında güçlendirdiğine vurgu yapan Banu, hane geliri düştükçe kadının ev içindeki karşılıksız ve görünmez kılınan emeğinin katlandığını ifade etti. “Yangın en çok mutfakta hissediliyor. Artık tencere kaynamıyor” diyen Banu, 2008-2009 krizinin etkilerinin yer aldığı bir araştırmada, erkeklerin işsiz kalma riskinin yalnızca yüzde bir arttığı durumda dahi, kadınların ev içi ücretsiz zaman kullanımının yüzde beş kat arttığını aktardı. Banu, kamu harcamalarının kısılması ile temel ihtiyaçların karşılanması ve bakım hizmetlerinin kadınların üzerine yüklendiğini kaydetti. Banu, ayrıca evin geçimini sağlamakta zorlanan erkeklerin “stresi”nin yine kadınlara daha çok şiddet olarak döndüğünü dile getirdi.
 
‘Göçmen kadınların çıkmazı daha büyük’
 
Savaş politikalarının derinleştirildiği zamanlarda daha ucuz işgücü olarak görülen göçmen kadınların da ekonomik krizden büyük ölçüde etkilendiğini ifade eden Banu, “Göçmen kadınların çıkmazı çok daha büyük. Yersizlik, yurtsuzluk, ırkçılık, ayrımcılık yaşayan göçmen kadınlar en çok yoksullaşan kesim. Göçmen olmayan işgücüne rakip hale getirilmesi de ırkçılığı körükleyen önemli bir etken” dedi. 
 
‘Kadın emekçilerde antidepresan kullanımı arttı’
 
Kamu emekçisi kadınlar açısından da özel sektörü aratan bir güvencesizliğin söz konusu olduğunu belirten Banu, “Geçen yıl yaptığımız kadın emeği çalıştaylarımızda kadın kamu emekçilerimizde antidepresan kullanımının oldukça arttığını tespit ettik. Güvencesizliği, gelir güvencesizliğini, kölelik koşullarını itirazsız kabul, örgütsüzlüğü de dayatıyor. Sağlık başta olmak üzere, kendi temel ihtiyaçlarından, sosyal yaşamlarından, aktivitelerden vazgeçiyor, eve çekiliyor örgütlenmeden de uzaklaşabiliyor” diye konuştu.
 
‘Yağmur gibi zam yağdı’
 
Savaşa ayrılan bütçenin yüzde 27 arttırıldığını, kaynakların, toplumun, emekçinin, kadınların ihtiyaçları yerine savaşa aktarıldığını söyleyen Banu, “Her bir merminin hedefinde tüm toplum var. 2019’da elektriğe, doğalgaza, akaryakıta, çaya ve şekere yüzde 40-50’lilere varan oranlarda zam yapıldı ama bu zamlar enflasyon hesabına nerdeyse hiç yansıtılmadı. 2020’nin daha başında yağmur gibi zam yağdı. Bütçe gelirleri yüksek vergi oranlan ile halktan, emekçiden sağlanırken paylaşımda yok sayılıyor. 2020’de bütçesi 1,1 milyar artırılan diyanetin başkanı  ‘İsyan etmeyin maddi sıkıntılar alın yazısıdır’ şeklinde hutbe yayınlıyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Her intihar haykırıştır bunu duymak zorundayız’
 
Yoksulluktan kaynaklı her geçen gün artan intiharlara değinen Banu şunları söyledi: “İntihar olaylarının artması tamamen çaresiz bırakılmakla, umutsuzlukla ilgili. Ataerkil kapitalizm ve bunun sahiplenicisi, yürütücüsü siyasal iktidarın yarattığı ekonomik krizle birlikte yalnızca yoksullaşma değil açlıktan söz ediyoruz. Ruhsal çöküntü ve intihar… İntiharlar, çaresizliğin ifadesi isyanın biçimi haline gelmeye başladı ve giderek yaygınlaşıyor. Savaş ve faşizm koşullarında ifade özgürlüğü tamamen yok edildi. İnsanlar aç, işsiz, borçlu, çıkışsız kalmış ama ‘açım’ demek dahi beka sorununa bağlanarak suç haline getirilmiş. Her bir intihar bir haykırıştır. Bu haykırışları duymak zorundayız. Çaresiz olmadığımıza, bu sefil düzene mahkum olmadığımıza tüm toplumu inandırabilmeliyiz.”
 
‘Kadına yönelik bir şiddet biçimi ve cinayettir’
 
Banu, ataerkil kapitalizm evin ve ailenin geçimini erkeğe yüklemesi sonucunda erkekler açısından da toplumsal bir baskılanmanın söz konusu olduğunu vurguladı. Banu, geçtiğimiz aylarda siyanürle gerçekleştirilen intihar vakalarına dair de şöyle konuştu: “İntiharı bir seçenek olarak düşünecek boyuta gelen erkekler eş ve çocuklarını da beraberinde öldürüyor. Yaşarken de ölürken de hane bireylerinin yaşamları üzerinde de bir inisiyatif geliştirebiliyor. Toplu intihar olarak değerlendirmemek gerekir. Bu da kadına yönelik bir şiddet biçimidir, cinayettir.”
 
‘Hala ölüm tercih ediliyorsa özeleştiri vermemiz gerekiyor’
 
“Ülkeyi kendi malına çeviren, saltanat süren, toplumu umursamayan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin tüm yaşananlardan sorumlu olduğunu” belirten Banu, sorumluların bir çözüm üretmesini beklemediklerinin altını çizdi. Sendikalarda yürüttükleri, emek, demokrasi ve barış mücadelesinin aynı zamanda kapitalizmi yıkma ve özgürleşme mücadelesi olduğunu vurgulayan Banu, “Toplumda hala bu sistem alternatifsiz görülüyor ve ölüm tercih edilebiliyorsa bizlerin de özeleştiri vermesi gerekiyor. Ekonominin asıl sahibinin toplum olduğunu, sömürüsüz, sınıfsız, cinsiyetsiz, eşit bir yaşamın mümkün olduğuna inandığımız kadar anlatmakta, inandırmakta yetersiz kalmışız demek ki. Örgütlenme ve mücadele araçlarımızı belki dilimizi güncellememiz gerekiyor” dedi.
 
‘Örgütlülüğü çoğaltmak ve direnişi büyütmek gerekiyor’
 
Kadınların yaşamlarına sahip çıkma inadını ve ısrarını büyüttüğünü ifade eden Banu, “Koşullar birçok olanağı da sunuyor. Bu krizli hali fırsata çevirmede geç kalmadan umudu ve örgütlülüğü çoğaltmak direnişleri büyütmek gerekiyor” diye konuştu.