Nagihan Akarsel: Özgürlüğe adanan bir yaşam

  • 09:03 5 Ekim 2024
  • Güncel
 
AMED - Katledilişinin üzerinden 2 yıl geçen Nagihan Akarsel’i anlatan arkadaşları, Nagihan’ın yaşamı boyunca eril sisteme karşı kadınlar için özgür bir yaşam modeli inşa etmek amacı içinde olduğunu, bu yüzden de sistem tarafından hedef alındığını belirtti.
 
Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi, Jineoloji dergisi editörü, akademisyen ve gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilişinin üzerinden 2 yıl geçti. Nagihan’ın Güney Kurdistan’da bulunan Silêmanî (Süleymaniye) kentinde evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledilmesinin ardından Irak Büyükelçisi Ali Rıza Güney’in yaptığı basın açıklamasıyla Nagihan’a yönelik bu saldırı itiraf edilmiş, kamuoyu ve yakınlarından gizli yürütülen soruşturma ve mahkemenin sonucunda yalnızca tetikçi İsmail Rasim Rifat Peker’in cezalandırıldığı ortaya çıkmıştı. Öte yandan Türkiye’de 2017 yılının Aralık ayında bir kadına kesici aletle saldırdığı için tutuklanan, ancak 2022 yılında tahliye edilen tetikçi İsmail Rasim Rifat Peker’in, cezaevindeyken Nagihan’ı katletmek üzere Silêmanî’ye gitmesi için görevlendirildiğini ve bunun için kendisine para ödendiğini itiraf etmesine rağmen suikastın perde arkası karanlıkta bırakıldı.
 
Nagihan, yaşamı boyunca “kadını yok sayan, katleden, özgürlüğünü elinden alan ve cinsiyet eşitsizliğine neden olan sisteme karşı verdiği mücadele ile hafızalarda yer edindi. “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesi çerçevesinde kadınlar için “özgür eş yaşamı, demokratik modernite ve cins bilincinin aşılandığı bir yaşam modelini ve kadınların daha özgür ve kendini var edebilecek alanlar oluşturmayı amaç edinen Nagihan, bu konulara dair birçok projeye de imzasını attı.
Yazar Fatma İzol ile Jineoloji Dergisi yayın kurulundan Derya Aydın, Nagihan’ın çalışma tarzını, kadınlara gösterdiği özen ve anlam ile hayallerini paylaştı.
 
‘Kadın sevgisinin yerleşmesinde ciddi bir emeği oldu’
 
Jineoloji Dergisi yayın kurulundan Derya Aydın, sözlerine ilk olarak Nagihan ile nasıl tanıştığını anlatarak başladı. Nagihan’ı tanımlamanın kendisi için kolay olmadığını belirten Derya, “Nagihan Akarsel ile bire bir yaşama fırsatı bulamadım, biz yayın kurulunda beraber çalıştık. Ancak bütün süreç içerisindeki çalışmalara katılımı, bizlerle yoldaşlarıyla kurduğu hukuk üzerinden düşündüğümüzde çok önemli, kolektif emek ortaya koydu. Benim ilgimi çeken şey, daha çok özerk alanında üreten bir kadındı ama aynı zamanda kolektif de oluyordu. Bunun üzerine çok düşündüğüm oldu. Özellikle Jineoloji yayın kurulunda baştan sona kolektif bir aklın ürünü olarak dergi çıkıyor. Nagihan Akarsel gibi kadınların hayatları, sıradan hayatlar değil. Hem geride bıraktıkları hem önlerine bir yaşam hedefi olarak koydukları hayatlar ciddi bir özveri ve emek isteyen hayatlar. Dolayısıyla Nagihan çok emekçiydi, kolektif ürünün ortaya çıkmasında çok ciddi katkısı vardı. Belki de en önemlisi, kadınların aklına, kadınların dünyayı değiştireceğine, yeni bir yaşamı var edecek olan kadınların yaşamsal yönlerine inanan, cins bilinci çok yüksek bir kadındı. Bizler arasında kadın yoldaşlığı, kadın sevgisinin yerleşmesinde Nagihan Akarsel’in çok ciddi bir emeği oldu” ifadelerine yer verdi.
 
‘Güçlü yoldaşlık ve politik bağlar kurarak yaşamış bir kadın’
 
Derya Nagihan’ı tanımlamaya devam ederken, Nagihan’ın ailesi ve arkadaşlarıyla tanıştığı süreçte kurduğu güçlü bağlara tanıklık ettiğini belirterek, “Ailesini, yaşadığı yeri görme şansım olmuştu. Nagihan Akarsel’in hayali olan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Araştırma Merkezi’nin kuruluşuna şahit olmuştum. Hem kendi büyüdüğü kentte ve köydeki kadınlarla kurduğu yaşam hem de Jineoloji çalışmaları içerisinde kadınlarla kurduğu hayatı gözlemleme şansım oldu. Ankara’da beraber çalıştığı gazetecilerle, beraber yaşadığı kadınlarla tanışma şansım oldu. Herkes açısından çok güçlü bağlar kurmuş. Uzun süre insanlarla görüşmemiş ya da uzaklaşmış olsa da o güçlü yoldaşlık ve politik bağlar kurarak yaşamış bir kadın” sözlerini kaydetti.
 
‘Kadınları anlamaya çalışıyordu’
 
Nagihan’ın yaşamı boyunca asıl derdinin kadınlar olduğuna işaret eden Derya, “Nagihan Akarsel’in bir yaşam tahayyülü vardı. Özellikle dört parça Kurdistan ve Orta Doğu açısından bu yeni bir yaşamdı. Bu yeni yaşamın en temel öznesi kadınlardı. Kendi köyünde de çok fazla Avrupa’ya göç vermiş bir yerde büyüyen biri ve burada erkekler daha çok Avrupa’da olduğu ve kadınların daha çok köyde olduğu bir yaşam. Nagihan’ın kadınlar arasında büyümüş bir yaşamı var ve kadınlarla çok ciddi ilişkileri var. Devamında örgütlü hayat içerisinde üniversitedeyken, gazetedeyken kadınlar üzerine çalışmaya devam etti. Nagihan Akarsel yeni bir bilim olarak ortaya çıkan Jineolojinin bütün o bilimsel yöntemlerinin oluşturulmasında önemli emekler veriyor ve Şengal, Silêmanî, Rojava ve Türkiye’de kadınlar ile görüşmeler yapıyor. Kimi zaman bir antropolog, bir sosyal bilimci gibi toplumsal sosyolojiyi, hakikati görerek kadınlarla görüşmeye, onların sorunlarını anlamaya çalışıyordu. Bütün bu deneyimlerinden bir bilgi üretiyor ve son yazısında, ‘çağın duygu ve düşünce çağlayanına çağıran bir sese ihtiyacımız var’ diyor ve çağın arkaik sesi olarak ifade ettiği şey kadın” dedi.
 
‘Bütün çalışmalarda yer aldı’
 
Nagihan’ın yaşamı boyunca yaptığı çalışmaların temel amaçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Derya şu ifadeleri kullandı: “Nagihan, kadın kurtuluşunun, kadın mücadelesinin diğer yoldaşları gibi Jineoloji içerisinde kendi öz dinamikleriyle kurucu rolleriyle kendilerinin yapmasına inanıyordu. Bugün Orta Doğu’da süregelen çatışmaları ele aldığımızda Batılı rejimler Orta Doğu’ya işgal gerekçesi olarak kadınların konumlarını gösterebiliyorlar. Nagihan gibi kadınlar, kadın özgürlüğünün bu coğrafyadaki kadınların okumasıyla ve özgürlükçü yaklaşımlarıyla mümkün olabileceğine inanıyorlardı. Nagihan’ın Şengal'e gitmiş olması, Silêmanî’de bulunmuş olması ya da Rojava’da faaliyetler gerçekleştirmesinin de yolu buydu. Buradaki kadınlarla birlikte düşünmek ve eğer buralarda özgürlükçü rejimler inşa edilecekse kadınların taleplerine ve sesine önem vermenin önemli olduğuna inanıyordu. Bu sebeple oralarda kadın özgürlükçü, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ şiarıyla bütünleşen özgürlükçü anlayışın yerinden olması gerektiğine inanıyordu. Bu sebeple Silêmanî’de Kadın Araştırmaları Merkezi kurma hayali vardı. Dolayısıyla oryantalist, sömürgeci ya da yerel erkek tahriki, sistemin kadın düşmanı yaklaşımlarına karşı kadınların iradesiyle yeni bir yaşam kurmak için faaliyet yürütüyordu. Bu amaçla da hem Jineoloji çalışmaları içerisinde hem de kadın özgürlüğüyle ilgili bir bütünen diğer çalışmalarda yer alıyordu.”
 
‘Demokratik kadın konfederalizmi üzerine çok düşündü’
 
Derya, Nagihan’ın en temel amacının kadın özgürlüğünü yaşam biçimi haline getirmek olduğunu vurguladı. Nagihan’ın Jineoloji tabanında bütün kadınlara dokunmak istediğini kaydeden Derya şunları dile getirdi: “Nagihan Akarsel, demokratik kadın konfederalizmi üzerine en çok düşünen kadınlardan biriydi. Dolayısıyla sadece belli bir bölgeye sıkışan kadın özgürlüğü tahayyülü değildi Nagihan’daki. Aynı zamanda Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Orta Doğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar bir bütün olarak kadınlar arasındaki örgütlü gücün, özgürlük yaklaşımlarının ağlarının kurulması için de mücadele ediyordu. Demokratik kadın konfederalizmi olarak tarif edilen bir yaklaşımla aynı zamanda soykırımdan sonra Şengal’de bulunarak Êzidî kadınlarla uzun uzun çalışmalar yaptı. Êzidî kadınların özgürleşmesi, savaştan sonra esir alınan kadınların özgürleşmesi de hayallerinden biriydi. Güney Kurdistan’a özellikle Silêmanî’deki kadınların kamusal alanda sesinin çok güçlü olduğu bir kadın kenti olarak Jineoloji fikriyatıyla buluşmasını hayal ediyordu. Sadece burada değil dört parça Kurdistan’da kadınların birlikte mücadele etmesini de hayal ediyordu. Böylesi devrimci kadınlar varoluşlarını kendi deneyimleri üzerine kurdular. Dolayısıyla kendi hayatının sahibi olan bir kadındı. Özellikle bu kadar liberal, kapitalist ve cinsiyetçi saldırının olduğu yaşamda, kendilerini var etmeleri kolay değil ve Nagihan Akarsel, Jineoloji için de, Kurdistan ve bir bütün olarak dünya kadınları için de özgür bir kadındı.”
 
‘Nagihan’ın gazetecilik ahlakı hepimizin dikkatini çekti’
 
Yazar Fatma İzol ise Nagihan ile Ankara’da tanıştığını söyledi. Yaptıkları bir açıklama sırasında Nagihan’ı gazeteci olarak tanıdığını söyleyen Fatma, Nagihan’ın gazetecilik prensibini de çok beğendiğini paylaştı. Nagihan’ın eril sistemin, kadınlar açısından bir projesinin olmadığının farkında olduğunu, bu yüzden de Nagihan’ın, yanlarına gidip sorunlarını anlamaya çalıştığını ve bununla ilgili haberler yaptığını belirtti. Fatma, “Nagihan ile Ankara’da karşılaştım. Öğretmenlik yapıyordum. Bu görev yapma süresi içerisinde sendikacılık yapıyordum. Biliyorsunuz sendikacılar çeşitli sistem programlarını beğenmedikleri zaman protestolar yapar. Nagihan da bir gazeteci olarak bizimle diyalog kurardı. Nagihan çok etik çalışan bir kadın arkadaşımızdı. Gazetecilik çalışmalarını etik yürütüyordu. Eril bir sistemin kadınlar açısından herhangi bir projesinin olmadığını kendisi de fark etmişti. Bizim problemlerimizi tanımaya, anlamaya ve bununla ilgili haberler yapmaya çalışırdı. Tabii ki Nagihan’ın bu gazetecilik ahlakı hepimizin dikkatini çekmişti. Çalışma prensibiyle kendini bizlere gösteren bir kadındı ve bu yönüyle Nagihan’ı biz çok değerli buluyorduk. Ayrıca kendisi de etik, dürüst ve ahlaki bir siyasetin içerisindeydi. Bu siyasetin gazeteciliğini yapıyordu” dedi.
 
‘Nagihan kadın projeleri sebebiyle hedefteydi’
 
Nagihan’ın kadınlara dair çok sayıda proje hayalinin olduğunu, bu nedenle de sistemin hedefinde olduğuna dikkat çeken Fatma sözlerine şöyle devam etti: “Nagihan arkadaşımızın kadınlar ile ilgili projeleri vardı. Bu projeleri sürekli bizimle konuşarak güçlendirmeye ve beslemeye çalışıyordu. Kürt kadın hafızasının olmadığı yönünde hepimizin ortak bir fikri vardı. Dolayısıyla Nagihan, Kürt kadın hafızasının olması gerektiği yönünde Jineolojik çalışmalar yapılması noktasında çalışmalar yürütüyordu. Bu çalışmalarını ete kemiğe büründürmek istiyordu. Mesela Kürt kadınlarıyla ilgili Kürt Kadınları Kütüphane Arşiv ve Araştırma Merkezi’ni oluşturmak istiyordu. Bu proje, Kürt kadınlar açısından çok değerli bir projeydi. Çünkü böyle bir merkez oluşursa bir hafıza oluşabilirdi. Yaşanmış acı olayları kayıt altına alacaktı. Kadınlar hayali olan herkes tehlikelidir. Sanıyorum ki Nagihan’ın bu tür çalışmaları, sistemi rahatsız etmişti. Çünkü Kürt kadınların anlatacağı hikâyeler vardı. Kürt kadınlar hikâyelerini yazarlara, gazetecilere, hafıza oluşturmak isteyen psikologlara anlatacaktı. Bu projeler, kadın özgürlüğünü, devrimci kişiliğini açığa çıkaracak projelerdir. Bu hafıza diğerlerini elbette rahatsız ediyordu. Nagihan bu yönüyle tehlikeli bir kadındı. Ya da bir gazeteci, yazar, araştırmacı neden öldürülsün? İşte bu yüzden Nagihan hedefti.”
 
‘Mesajını korkusuzca verdi’
 
“Jin, Jiyan, Azadî” felsefesi ile kadınların yaşamını yitirmediğini ve yaptıkları çalışmalar ile hayatın tükenmezliğini kendilerine gösterdiklerini vurgulayan Fatma, “Nagihan, ‘Ben bu gök kubbenin direğiyim. Ben dünyanın, evrenin direğiyim’ mesajını bütün kadınlar adına verdi. ‘Ben kamusal alana çıkmak istiyorum’ mesajını korkusuzca bütün kadınlara verdi. Bu çalışmalarından dolayı kendisine minnettarız. Elbette kadın arkadaşımızın bu yürekli çalışmaları kendi ölümüyle duraksamayacaktır. Onun projelerine bıraktığı yerden sahip çıkılacaktır. Bu nokta itibariyle Nagihan’a biz evrenin direği olduğu için, bizlere de evrenin direği olmamız gerektiğini salık verdiği için teşekkür ediyoruz. Onu tanımaktan gurur duyuyorum. ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesi ile böyle güzel kadınların hiç ölmediğini ve yaptığı çalışmalarla hayatın tükenmezliğini bizlere gösterdiklerini ifade etmek gerekiyor. Nagihan da yaptığı yürekli çalışmalarıyla ahlakıyla, prensibiyle iç hukuk çalışmalarını da yürütürdü. Kendi arkadaşları arasında da yanlışları kabul etmeyen bir arkadaşımızdı. Kendisini yüreğinden öpüyorum, kutluyorum” diye konuştu.