'Danıştay suça iştirak etmemeli'

  • 09:06 11 Haziran 2022
  • Hukuk
Melike Aydın
 
İZMİR - Danıştay’da görülen İstanbul Sözleşmesi davasını takip eden kadınlar, duruşma hakimlerine çağrı yaparak suça ortak olmamalarını isteyeceklerini, tek taleplerinin sözleşmenin yeniden yürürlüğe girerek uygulanması olduğunu vurguladı. 
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nin 20 Mart 2021’de feshedilmesi ile sözleşmeden çekilme kararına karşı Danıştay 10. Dairesi’nde açılan davalar görüşülmeye devam ediliyor. En son 7 Haziran’da davacı kurumların başvuruları sonucunda görülen duruşmada, savcı açıkladığı mütalaasında,  sözleşmeden çekilme kararının iptalini istedi. 
 
14 ve 28 Haziran’da görülmeye devam edilecek duruşmalar öncesi ise kadınlar duruşmaya katılım çağrılarını da yinelemeye devam ediyor. 
 
Davaya katılan ve sonraki davaları da takip edecek olan kadınlar, sözleşmenin kadınların mücadelesiyle kazanıldığını vurgularken, herkesin bu konuda sorumluluk altında olduklarını kaydetti. 
 
Sözleşmeden çekilme kararının iptali için dava açan kurumlardan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği adına avukat Müjde Tozbey de duruşmaya davacı sıfatıyla katıldı. Davayı takip eden derneğin avukatlarından Ezgi Sağcan, bundan sonraki davaları da Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) ile birlikte takip edeceklerini ifade ederek dava hakkında bilgi verdi. Bodrum Kadın Dayanışma Derneği’nden Elif Aytaç da davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Sözleşmenin uygunluğu için bir kanun çıkarılmıştı’
 
Sözleşmenin özellikle temel insan haklarına ilişkin Anayasanın 90’ıncı maddesi hükmüne tabii bir sözleşme olduğunun altını çizen Ezgi, “Bu sözleşmenin uygulanması için Meclis’te bir uygun bulma kanunu çıkarılmıştı. Dolayısıyla kanunun da ancak Meclis kararı ile çekilme işlemi tesis etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanı kararına dayanak gösterilen 9 Nolu kararnamenin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiamızdı ve Danıştay’dan somut bir norm denetimiyle Anayasa Mahkemesi’ne gitmesini talep ettik” dedi. 
 
‘Türkiye AİHM’de sözleşme ile kendini savunmuştu’
 
İdari bir kurumun bir işlemi yaparken kamu yararı gözetmesi gerektiğini kaydeden Ezgi, esas itirazın bir idari işlem olarak fesihte kamu yararının bulunmadığını söyledi. Sözleşmeye imza atılırken, AKP iktidarının bunun reklamını yaptığını, hatta taraf olmayan devletlerin ikna sorumluluğunu üstlendiğini hatırlatan Ezgi, “AİHM’de Türkiye’nin yargılandığı davalarda kadın cinayeti temelli AİHS sorumluluğunu yerine getirdiğini savundu, kadına yönelik şiddetle mücadelenin kanıtı olarak da sözleşmeye ilk imza atan devlet olduğunu AİHM de savundu” diye belirtti. 
 
‘Savunmada ısrarla kamu yararından söz edilmiyor’
 
Sözleşmenin kamu yararına olduğuna dair savunmalarda değinilmediğine işaret eden Ezgi, “Değindikleri tek şey Cumhurbaşkanlığı kararı ile uluslararası sözleşmeden çıkılabileceği. Israrla kararın yürütmenin yetkisinde olduğunu usulen aykırı olmadığını iddia ediyor. Esasta ise bizim itirazlarımız kamu yararının olmadığı şeklinde. Bununla ilgili tek bir cümle göremiyorsunuz. Bu şekilde savunmalarını aldılar” şeklinde konuştu. 
 
‘Mütalaaya tamamen katılmasak da usul itirazı yerinde’
 
Danıştay savcısının uygun bulma yasasının Meclis’in işlem yapmasının ardından cumhurbaşkanını işlem yapması gerektiğini söylediğini anımsatan Ezgi, bu görüşe katıldıklarını ancak eksik bulduklarını ifade etti. Ezgi, “Biz esas yönünden itiraz ediyoruz. Sözleşme kamu yararına uygun. Anayasayla iç içe geçen ve Anayasanın koyduğu hedefleri içeren, taraf olduğu temel insan hakları sözleşmeleriyle paralellik gösteren bir sözleşme. Mütalaaya tamamen katılmasak da usul itirazı yerinde. Nihai karar tüm bu duruşmalar görüşüldükten sonra tarafımıza tebliği edilecek” diye konuştu. 
 
‘Katledilen kadınların yakınları da duruşmaya geldi’
 
Dernek adına katılan Avukat Müjde Tozbey’in dava tarihinde ilk defa duruşmaya erkek şiddetiyle katledilen kadınların ailelerini getirdiklerini hatırlatan Ezgi, “Sözleşme uygulansaydı bu kadınlar ölmeyecekti. Farklı illerden gelen ailelerin öldürülen yakınlarının hikayelerini özetledi. Örneğin Antalya’da Sultan Uluışık, 37 kez kolluğa başvurdu, 12 kez kolluk güçlerine eşine karşı şikayette bulundu. 37 kez koruma kararı talep etmesine rağmen göz göre göre öldürüldü. Bu kadınlar sözleşmeye dayanarak hak talep etmelerine rağmen öldürüldüler. Dolayısıyla aslında dikkat çekilmesi gereken tek katil eşler kardeşler babalar değil, kadınları korumayan defalarca yaptıkları başvurulara rağmen, kadınları yalnızlaştıran kadınların öldürülmesi ihtimalini görmesine rağmen yasal uygulamaları yerine getirmeyen devlet de katildir. Çünkü kadınlar sözleşme uygulanmadığı için öldürüldü. Öldürülmeyen milyonlarca kadın da sözleşme sayesinde hayata tutundu” diye belirtti.
 
Danıştay’ın suça iştirak etmeme sorumluluğu var
 
Danıştay üyelerinin üzerindeki sorumluluğa dikkat çeken Ezgi şöyle devam etti: “Cinayete ortak mı olacaklar yoksa karşısında mı duracaklar? Bu kritik kararı vermekle karşı karşıyalar. Devlet de katildir derken ceza hukukunda müşterek faillik maddesi vardır. Sadece suçu bizzat işleyen değil ona yardım eden, azmettiren suçu işlemesine kolaylık sağlayan da katil gibi cezalandırılır. Kadın cinayetlerinde yaşanan sürecin ceza hukukundaki birlikte faillikten farklı olmadığını düşünüyoruz. Devletin kolluk güçleri yargı mekanizması 37 koruma kararı 12 şikayete rağmen bir kadını koruyamıyorsa kadını öldürenle birlikte faildir. Biz bunu söyledik duruşmada.  Umuyoruz Danıştay bu tarihi sorumluluğun farkına varacak ve davamızı kabul edecek İstanbul Sözleşmesi kadınları korumaya devam edecek.”
 
‘Karar olumsuz olsa da pes etmeyeceğiz’
 
Bir sonraki duruşmada da aynı taleplerin dile getirileceğini söyleyen Ezgi, “Danıştay üyelerine vereceğiniz karar ile ya yaşatmayı seçeceksiniz ya da diğer katil siz olacaksınız diyeceğiz. Olumsuz bir karar da çıkabilir ama pes etmeyeceğiz. Hükümetler gelip geçecektir. İstanbul Sözleşmesi’ne yine taraf olunur, kadınlar mücadelesiyle yaşam hakkını eline alır” sözlerini kullandı. 
 
‘Erkeklere cesaret verdi’
 
Sözleşmenin kadın mücadelesi ile elde edildiğini ve hukuksuz çekilme kararına itirazlarını sürdüreceklerinin altını çizen Bodrum Kadın Dayanışma Derneği’nden Elif Aytaç ise, çekilme kararının hemen ardından kadın katliamlarındaki artışın kadınların haklılığını kanıtladığını söyledi. Davayı “Yaşamla ölüm arasındaki kara noktamız” şeklinde tanımlayan Elif, “İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararı ile tek seferde çıkılması bir takım erkeklerin çok daha rahat cinayet işlemesine imkan sağlaması yönünden psikolojik bir eşik bizim için. Dolayısıyla sözleşmeden zaten vazgeçmiyoruz ve yürürlükten kalktığını kabul etmiyoruz” dedi. 
 
‘Bu hukuksuz kararın geri alınması lazım’
 
Davada olumlu bir atmosferin oluştuğunu ancak yine de kuşkuyla yaklaştıklarını ifade eden Elif, “Bu tarihe geçecek bir karar. Tarihe Anayasayı savunanlar olarak geçmek istiyorsanız olumlu karar verin dendi. Sözleşmeye aileyi yıkan sözleşme denmişti. Oysa aileyi yıkan erkek şiddeti hatta erkek devlet şiddeti. Taleplerimiz ortak, sözleşmeden vazgeçmiyoruz demeye devam edeceğiz. Kanunları Meclis’te tartışarak değiştirmek söz konusuyken bir gece yarısı ‘canım istedi’ kararıyla çıkamayacağını söylemeye devam edeceğiz. Şu anda dünyada Türkiye’nin itibarını bozan böyle bir hukuksuz kararın geri alınması lazım” dedi.