Gazetecilerin duruşmasından: İçeriği boş bir yargılama

  • 15:56 11 Temmuz 2023
  • Hukuk
 
AMED -18 gazetecinin yargılandığı davada konuşan gazeteciler, “Yargılanmamıza baktığımızda içeriği boş bir yargılanmadır" diyerek iddianamenin gerçeği yansıtmadığını vurguladı. 
 
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında başta Amed olmak üzere birçok kentte 8 Haziran 2022’de evlere ve basın yayın kurumlarına baskın düzenlenerek, 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan JINNEWS Yazı İşleri Müdürü Safiye Alağaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin, 16 Haziran’da çıkarıldıkları mahkemece  “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.
 
15’i tutuklu 18 gazeteci hakkında 10 ay sonra 12 Mart’ta “örgüt üyeliği” iddiasıyla 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis istemiyle hazırlanan iddianame, Diyarbakır 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi. Dosyası tefrik edilen JINNEWS Yazı İşleri Müdürü Safiye Alağaş 15 Haziran’da görülen ilk duruşmada tahliye edilirken, 15’i tutuklu 18 gazetecinin ilk duruşması ise görülmeye başlandı.
 
Duruşmayı çok sayıda kişi takip ediyor
 
Duruşmada tutsak bulunan gazeteciler ve avukatları hazır bulunurken aileler, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Navenda Çande Hunera Mezopotamya (NÇM), Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), yurtdışı ve kent dışından çok sayıda sivil toplum örgütü ve gazeteci, Amed’de bulunan sivil toplum örgütleri, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) milletvekilleri Adalet Kaya, Ceylan Akça, avukat Serhat Eren, Cengiz Çandar, Sinan Çiftyürek, Yeşil Sol Parti ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed İl Örgütü, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi, Amed Barosu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve CHP Amed Milletvekili Sezgin Tanrıkulu izleyici salonunda yerini aldı. 
 
Duruşma salonu küçük olduğundan çok sayıda aile ve izleyici duruşmaya katılamadı. 
 
‘İddianamede savunulacak bir şey yok’
 
Savunmalarla devam eden duruşmada söz alan MA Editörü Ömer Çelik, konuşmasına başlamadan önce dayanışma gösteren herkese teşekkür etti ve bu dayanışmanın kendileri açısından kıymetli olduğuna söyledi. Ömer, “Maalesef bugün gazetecilik faaliyetlerimizden kaynaklı burada yargılanıyoruz. İddianamede savunulacak bir şey bulamıyorum. Her ne kadar iddianame kabul görmüşse de birkaç şey diyeceğim. Demokratik devletin özellikleri yasama, yürütme ve yargı ile olur. Bu üç ilke demokratik devletin vazgeçilmezidir. Bu durum temel hak ve özgürlükler için önemlidir. Bu da beraberinde basın ve ifade özgürlüğü getirir. Gazetecinin görevi toplumda mevcut olan her şeyi topluma duyurmaktır. Fakat otoriter rejimler hakikatin gerçekliğini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bunula topluma sirayet ettirip baskılamaya çalışıyor. Onun kontrolü altına girmeyen toplum ve özellikle de gazeteciler ya gözaltına alınıyor, ya tutuklanıyor ya da yargı tacizine maruz bırakılıyor” dedi.
 
‘Mesleğimiz çarpıtılıyor’
 
Ömer ayrıca mevcut iktidara değinerek, “AKP 20 yılı aşkındır iktidarda ve onlara göre yerli ve milli olmayan herkes dışlanıyor. Herkes suçlanıyor. Sürekli onlar haklı ve bununla da övünüyorlar. Dediğim gibi yerli ve milli olmayanları dışladığı gibi gazetecileri kendi yasama ve yürütmesine göre yargılıyor hatta ‘terör’ olarak nitelendiriyor. Bu listeye her gün yeni isimler eklenerek liste uzatılıyor. Ülkenin yargılama sistemine bağlı olan Anayasa Mahkemesi de aynısını yapıyor. Gazeteciler için en kötü şey sisteme entegre olmaktır. Ya sisteme entegre olacaksın ya da toplumdan yana olacaksın. Biz de toplumdan yana olarak, baş eğmeyerek gazeteciliğin onurunu koruyoruz. Ayrıca biz gözaltına alındığımızda bizim bile dosyanın içeriğinden haberimiz yokken başka basın algı yaratarak içerikleri duyurdu. Bizim bilgilerden haberimiz yokken, ne ile suçlandığımızı bilmezken diğer basınların nasıl haberi oluyor. Bu da bugün neden tutuklandığımızın açık bir göstergesidir. Mesleğimiz çarpıtılıyor. Bu da iddianame ile birlikte ortaya çıktı” dedi. 
 
‘Hukuk nerede’
 
Ömer’in dikkat çektiği bir diğer nokta ise iddianame hazırlayan savcının eşinin de şu an mahkeme heyetinin içinde olduğunu ve bunun hukuki ve kabul edilir olmadığını kaydetti. Ömer ardından kendisine suç olarak yöneltilen iddialara değinerek, “1 yılda 52 program sundum fakat içinden sadece 6 tanesi suçlama konusu olarak bana soruldu. Bu da iddianameye aslında konulacak bir şey olmadığını gösteriyor. Programlara bakıldığında ise Dünya Anadil Günü’nde kendi anadilimde sunum yapmak suç olmuş. Yine konuklarımdan biri olan HDP milletvekili Ömer Öcalan ile Erdoğan’ın, ‘Edirne’deki İmralı’ya hesap verecek’ cümlesini sormam suç oluyor. Zamanında İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, iktidara yakın gazeteciler Kürt sorununa ilişkin, Öcalan’a ilişkin konuşunca suç olmuyordu fakat biz bugün dile getirdiğimiz için suç sayılıyor. Adalet bunun neresinde? Hukuk nerede” diyerek bu yargılamanın gazeteciliğin yargılandığı bir dava olduğunu kaydetti.
 
‘Savunmasını yapamayacağımız hiçbir şey yok’
 
Gazeteci Zeynel Abidin Bulut da, “Yargılanmamıza baktığımızda içeriği boş bir yargılanmadır. Tamamı gazetecilik faaliyetleridir. Savcı tarafından iddianamenin hukuk çerçevesinde hazırlandığı söyleniyor fakat bu iddianame Anayasa’yı tamamen ihlal eden bir durumdur. Biz yaptığımız gazetecilik faaliyetlerini gerçeklik çerçevesinde yaptık. Gazeteci eleştirir, araştırır, yorum yapar. Bunlar gayet normal şeyler. Bu faaliyetler iktidar yanlısı ya da havuz medyasında yapılsaydı suç olmazdı fakat konu Kürt ve Kürt gazetecileri olunca yargı işlemiyor. Yargı çiftte standart uyguluyor. Dün nasıl mesleğimizi yaptıysak bugün de yapıyoruz. Yıllardır arkadaşlarımız tutuklanıyor, katlediliyor, işkence ediliyor. Yine de mesleğinden geri adım atmıyor. İddianamenin içeriğine baktığımızda iğne ucu kadar bir suçlama yok. Savunmasını yapamayacağımız hiçbir şey yok” beyanlarında bulundu.  
 
‘Kürt halkının sesini duyurduğumuzdan yargılanıyoruz’
 
Gazeteci Mehmet Ali Ertaş, Kürt ve Kürt gazetecilerin yargılandığını ifade ederek, “Bizler evrensel ve uluslararası basın etiği çerçevesinde mesleğimizi yapıyoruz. Bu ülkede hukuk ve adalet olsaydı gazeteciler yargılanamazdı. Dün haberleri izlediğimizde Erdoğan Türkiye’nin AB’ye alınmasını istemiş. Fakat önce bunun şartları yerine getirmelidir. Basın ve ifade özgürlüğü, yaşam özgürlüğü gibi şartlar… Bizler gazeteci olarak toplumun sesini duyurmak zorundayız. Biz adalet temelinde faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Yargılanmamızın temeli Kürt halkının sesi olmamızdan kaynaklıdır. Yine dosya arasında yer alan haberlerin benimle alakası yoktur ama bu haberler de suç değil tabi. Medya Haber, Sterk TV, ile ilgili dosyada yer alan bilgiler kendi iç işleyişleriyle alakalıdır. Şahsımla alakalı değildir” sözlerine yer verdi.
 
'Almanya’da hiç bulunmadım’
 
Duruşmada son olarak konuşan Gazeteci Mehmet Ali Şahin, hakkındaki suçlamalara cevap verdi. Mehmet  Ali, savcının Almanya'da bulunan bir kente gittiğini iddia ettiğini, ancak o kente hayatı boyunca hiç gitmediğini, hatta rüyasında bile girmediğini söyledi. Mehmet Ali, "Pasaport kayıtlarımda da bu görülebilir. Kimsenin talimatını kabul etmiyorum ve suçlamaları kabul etmiyorum. Hepimiz biliyoruz ki bir toplum kör sağır dilsiz olursa yaşayamaz. İddianame gerçeği yansıtmıyor. Ben bu iddiayı iddianamede gördükten sonra gördüm ki bir haberde adım geçmiş, bahsettiğiniz tek haberde adımın geçmesi, iddianameye suç unsuru olarak eklenmiş. Bu, ayıptır. Değerlendirmelerim ve yorumlarım suç olarak iddianamede yer aldı. Mezopotamya Ajansı bir şekilde kurulmuştur, ancak pratikte terörize edilmek isteniyor” dedi. 
 
Mahkeme heyeti, duruşmanın yarın saat 09.00'da görülmeye devam edileceğini belirterek, bugünkü oturumu sonlandırdı.