İktidara göre kadın katilleri değil politik tutsaklar tehlike!
- 09:04 20 Temmuz 2023
- Hukuk
Dilan Babat
ANKARA - Çıkarılan “Torba kanunu” değerlendiren HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Nuray Özdoğan, söz konusu düzenlemenin anayasal kanun yapma yöntemine aykırı olduğunu belirterek “Sağcı, gerici ve faşist yönetimler açısından toplumsal tehlike, kadın cinayeti failleri, işkence failleri, çocuk istismarcıları değildir. Tehlike; düşünce suçluları, politik tutsaklardır. Hapsetme yönetimleri de buna uygundur. Yargı süreçlerinde, cezalandırmadaki ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi politika infaz sisteminde aynen devam ettirilmektedir” dedi.
Torba Yasası Kanunu geçtiğimiz günlerde Meclis Genel Kurulu’ndan geçti. Torba Kanunu’nun içerisinde yer alan maddelerden biri de cezaevlerinde dönük “af” düzenlemesi. Düzenlemenin içerisinde, “Covid-19 izninde bulunan hükümlülerden denetimli serbestliğe ayrılmalarına 5 yıl veya daha az süre kalanlar, tekrar cezaevine dönmeyecek kalan sürelerini denetimli serbestlik altında infaz edilecek, kapalı cezaevinde bulunan cezasını belirli bir süresini bu kurumlarda geçirenlerin ise iyi halli olmak şartıyla 3 yıl daha erken açık cezaevine ayrılacak. Ayrıca hükümlülerin infaz kurumunda kalmak şartıyla 3 yıl daha erken denetimli serbestliğe ayrılabilecektir” maddesi yer alıyor.
AKP iktidarı boyunca çıkardığı ‘torba kanunlarla” mafya liderlerine, kadınları katleden faillere, tecavüz faillerine dönük düzenlemeler yaparken, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) tespit ettiği kadarıyla, 651’i ağır hasta tutsak bir kez daha görmezden gelindi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Nuray Özdoğan, Meclis’ten geçen Torba Kanun içerisinde bulunan “Af” düzenlenmesine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Torba Kanunu anayasal kanun yapma yöntemine aykırı’
Torba Kanun düzenlemesinin parlamenter sistem döneminde de uygulanmakla beraber Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde olağan kanun yapma yöntemi haline geldiğini söyleyen Nuray, “torba kanun” yönteminde birbiri ile bağlantısız birçok kanunun düzenlemesinin aynı tasarının içine yerleştirilip Meclis’ten bir seferde tek oylama ile çıkartıldığını kaydetti. Nuray, “Bu aslında anayasal kanun yapma yöntemine aykırı, usul saptırması dediğimiz bir yöntem. Meclis’te çoğunluk diktası kurmuş yönetimler hukuk dışı torba kanun yöntemi ile bu diktalarını yasal zeminde de korumayı ve sürdürmeyi sağlamış olmaktadırlar. Yasalaşma sürecinde hukuki öngörülebilirlik ilkesinin, aleniyet ilkesinin, kanunilik ilkesinin yok edildiği bir yöntem. Halk kesimlerinin, kamuoyunun, demokratik kitle örgütlerinin, o yasa düzenlemesinden etkilenecek kesimlerin tartışma yürütmesine, anti- demokratik düzenlemelere karşı muhalefet etmesinin de önüne geçilmektedir. AKP-MHP hükümeti ve şimdi de Cumhur İttifakı hükümeti, kanun tasarı ve tekliflerini muhalefet vekillerinin dahi denetlemesini engelleyecek şekilde gecenin bir saati bir anda metne yeni düzenlemeler ekleyerek komisyonlarda oylamaya sunmaktadır. Minareyi çalan kılıfını da aynı hızda örmektedir. Yaygınlaşan bu uygulamanın bir sebebi de, mevcut iktidarın artık muhalefetin en ufak bir örgütlenmesine tahammülünün olmaması, bunu defedecek gücünün kalmamış olmasıdır. Torba kanunlar baskı rejimlerinin halktan kaçırarak yasa yapma yöntemleridir” dedi.
‘Teklif içeriği ve başlık arasında ciddi farklılıklar var’
Torba kanun içerisinde, 6 Şubat Mereş merkezli meydana gelen depremlerin yol açtığı ekonomik kayıpların telafisi için ek motorlu taşıtlar vergisi ihdası ile bazı kanunlarda ve 375 sayılı kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılması hakkında oluşturulan bir kanun teklifi iken teklifin zihniyetine uygun şekilde içerik ile başlık arasında ciddi farklılıkların olduğuna dikkat çeken Nuray, “Memur maaş zamları, emeklilik aylıkları, MTV vergisi, Ccumhurbaşkanına borçlanma yetkisinin genişletilerek 3 kat arttırılması, deprem bölgesinde inşaat yapmaya dair düzenlemeler, işverene istihdam desteği, aile hekimliği, ağız ve diş sağlığı ile yaşlı sağlığı hizmetleri, KDV oranları, harç oranlarının arttırılması, sosyal güvenlik kanununda değişiklikler, kira artışına dair düzenlemeler, zeytinliklerin ve orman vasıflı alanların kısmen kullanıma açılması gibi birbiri ile ilgisiz birçok alana dair düzenleme teklifte son dakika yer almıştır. İlginçtir ki hükümet infaza dair düzenlemeyi de tartışmalar devam ederken yine bir anda teklif içine yerleştirmiştir” diye belirtti.
Politik tutsaklar tehlike olarak görülüyor
Kanun içerisinde yerleştirilen “af” düzenlemelerine değinen Nuray, ceza infaz sisteminin alt üst edilmiş durumda olduğunu belirtti. Covid-19 döneminde ağır salgın sürecinde sağlık nedeni ile erken şartlı tahliyelere dair düzenleme yapıldığında siyasi tutsakların ırkçı ve ayrımcı politikaların sonucu olarak bu düzenlemenin dışında bırakıldığına vurgu yaptı. Nuray, “Yine kadın cinayeti failleri, kötü muamele (aslında işkence ) failleri kısmi af niteliğindeki bu düzenlemeden yararlandırılmışlardı. Yeni yasal düzenleme geçmişteki düzenlemenin tekrarı niteliğindedir. Sonuçları da benzer olacaktır. Sağcı, gerici ve faşist yönetimler açısından toplumsal tehlike, kadın cinayeti failleri, işkence failleri, çocuk istismarcıları değildir. Tehlike; düşünce suçluları, politik tutsaklardır. Hapsetme yöntemleri de buna uygundur. Yargı süreçlerinde, cezalandırmadaki ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi politika infaz sisteminde aynen devam ettirilmektedir. Kamuoyunda tartışılmasına hiç fırsat vermeden bir anda gece eklenen maddelerle komisyondan ve hızlıca Meclis’ten maddelerin geçmesi sağlandı. Covid izninde olanların, tekrar cezaevine alınmasını engelleyen ve her türlü denetimli serbestlik kapsamında verilecek kamu hizmeti görevinden muaf olacakları bir düzenleme yapılmış oldu” değerlendirmesi yaptı.
‘Cezaevlerinde fiili infaz sistemi kuruldu’
Hükümet ortağının mafya liderlerini çıkartmak için özel af pazarlığı yaptığı bir siyasi düzlemin içerisinde olduklarını dile getiren Nuray, şöyle dedi: “Yanı sıra Türkiye’nin cezaevlerinde koşullu salıverme hakları yakılan ve haksız şekilde yargı kararı olmadan tutukluluğu devam ettirilen yüzlerce mahkum var. Hükümet infaz yakma uygulamasını sistematik hale getirirken önce kadın mahkumlardan başladı. Kadın mahkumlar üzerindeki tecrit ve baskıyı arttırarak sonuca daha hızlı ulaştı. Şu an tüm cezaevlerinde genel uygulama haline gelmiş durumda. Politik tutsakların varlıklarını ifade şekilleri dahi disiplin cezası konusu yapılarak infaz yakmaya gerekçe yapılmaktadır. İdare ve Gözlem Kurulları ise hukuk dışı şekilde yargısal yetki kullanır hale gelmiş durumdalar. Bu kurulların kararı ile politik tutsakların tutuk süreleri uzamaktadır. Hukuki güvenliğin asla olmadığı, hükümetin kurduğu fiili infaz sistemini uygulayan kim oldukları bilinmeyen memurlar, politik görüşü değişmediği için, ‘bu mahkum iyileşmemiş’ raporu yazabilmektedir. İyileştirme programları tümüyle politik mahkumun pişman olup olmaması üzerinden tarif edilmektedir.”
‘Düşman infaz sistemi ısrarla uygulanıyor’
Cezaevlerinde tecrit koşullarının ağırlaştırılması, sağlığa erişimin yönetimsel kararla zorlaştırılması nedeniyle hasta tutsak sayısının gün geçtikçe arttığını ifade eden Nuray, “Cezaevlerindeki ölümler kastı aşan adam öldürmeden yargılamayı gerektiren suçlar. Hasta tutsakların bırakın COVİD (sağlık gerekçesi) düzenlemesinden yararlanmalarını şartlı tahliye süreleri dolanlar dahi serbest bırakılmamaktadır. Bu merkezi politik bir kararın ürünüdür. Düşman infaz sisteminin ısrarla uygulanmasıdır. Mevcut hükümet, cezaevindeki sağlıklı yaşam koşullarının ağırlaştırarak hastalıkların artmasına tutsakların daha fazla kötüleşmesine göz yummanın ötesinde bunu sanki isteyen amaçlayan bir yöntem izlemektedir. Düşman ceza hukuku ve infaz hukuku siyaseti, düşman gördüğünün zihnen ve fiziken yok edilmesi üzerine kuruludur” şeklinde konuştu.
‘Belçika da olduğu gibi kadın cinayetleriyle mücadele için bir yasa hazırlığı yapılmalı’
Basit insan öldürme suçundan ceza almış kadın katillerinin bu düzenlemeden yararlanacağını, eski düzenleme gereği Covid-19 affından yararlananların bu düzenlemeden yararlanmaya devam edeceğine vurgu yapan Nuray, “Burada şu mesele ortaya çıkıyor. Kadın cinayetlerine dair ceza kanununda ayrı düzenleme veya ayrı bir yasa yapılması zorunluluğu ortaya çıkıyor. Bu cinayetler açısından Ceza Kanunu’nda ayrı kanuni düzenleme olmadığında, erkek yargının bu suçlarda uygulayacağı kanun maddelerine göre kişi infaz aflarından yararlanabilmektedir. Bu nedenle Belçika da olduğu gibi kadın cinayetleriyle mücadele için bir yasa hazırlığı yapılmalı ve bunun mücadelesi verilmeli. Evrensel hukuk ilkelerini tümüyle ihlal eden infaz rejimi, dışarıda olanlar için de büyük tehdittir. Anti demokratik düzende herkesin bir gün cezaevine alınma ve bu hukuk dışı, insanlık dışı infaz sisteminin mağduru olma ihtimali vardır. Cezaevindeki tutsakların haklarının ihlali, hasta tutsakların ölüme terk edilmesi, tecridin devam etmesi hepimizin üzerindeki tecridin ağırlaşması demektir. Buna karşı enternasyonal, devrimci ve kararlı bir mücadele verilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.