‘Savcı anneleri ısrarla ifadeye çağırdı’

  • 09:08 26 Ağustos 2023
  • Hukuk
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - ÖHD’li avukat Cevahir Ağrali, yaşamını yitiren 2 Barış Annesi’nin SEGBİS ile ifade verme talebinin ısrarla reddedildiğine dikkat çekerken, “Bu ısrara rağmen savcılık ‘hayır buraya getirilecek, ifade burada alınacak” dedi.
 
Colemêrg merkez ve ilçelerinde Barış Anneleri’nin de aralarında bulunduğu 23 kişi 15 Ağustos’ta yapılan ev baskınlarında gözaltına alındı. Savcılık ifadesi için Gever’den Colemêrg'e gelen Barış Anneleri Adalet Safalı, Perişan Akçelik, Perişan Akçelik’in oğlu Cihan Akçelik ve Avukat Erdal Safalı, dönüş yolunda kaza yaptı. Yaşanan kazada Barış Anneleri Adalet Safalı, Perişan Akçelik ve oğlu Cihan Akçelik hayatını kaybetti. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Avukat Erdal Safalı ise hala Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi görüyor.
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Cevahir Ağrali, ifade sevkleri ve cezaevi ziyaretlerine giderken yaşanan kazaları ve sürgünlerin hukuki boyutunu değerlendirdi.
 
Baskın, gözaltı, kaza
 
İki Barış Annesi ve oğlunun yaşamını yitirdiği olayın sıradan bir “trafik kazası” olarak değerlendirilemeyeceğini söyleyen Cevahir, Colemêrg’den Gever’e gidilmesinin sebebine bakmak gerektiğini belirtti. Cevahir, “Ayın 15’inde Colemêrg genelinde bir soruşturma yürütüldü. Bu soruşturma kapsamında anneler Hakkari’ye gitmişlerdi ve dönüş yolunda bu kaza gerçekleşti. Dosyayla ilgili birkaç şey belirtmek gerekiyor: Şafak operasyonuyla aralarında annelerin de yer aldığı 23 kişi gözaltına alındı. Bu gözaltıların sebebi çeşitli yıllarda bir dernek olan Heyva Sor a Kurdistanê üzerinden Avrupa’dan maddi bağış yapan derneklerle ilgiliydi fakat açıkçası Heyva Sor a Kurdistanê bağlantısını çözemedik burada da dosya açısından bir sıkıntı vardı. İddia bu yöndeydi, ‘Heyva Sor a Kurdistanê, bu kişiler ve aileler üzerinden cezaevindeki örgüt üyelerine finansman sağlıyor’ gerekçesiyle bu kişiler gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanların profiline baktığımız zaman, 45-50 yaş üstü anneler ve bazı Barış Anneleri’nin olduğunu ve kendi halinde yaşayan maddi durumu iyi olmayan insanlardı ve gelen kaynağın dahi ne olduğunu bilmeyen kişilerdi. Dosya kapsamında kişiler çağrı yoluyla savcılığa çağrılsaydı kendileri avukatları eşliğinde ya da bireysel olarak savcılığa gidip ifade verebilecek insanlarken evlerine sabah 05.00’te baskın yapılması ve 4 gün boyunca gözaltı zulmüne maruz kalmaları bizim açımızdan kabul edilebilir bir şey değil” sözlerini kullandı.
 
‘Savcı anneleri ısrarla ifadeye çağırdı’
 
Gözaltına alınan annelerin çoğunun kronik hasta olduğunu hatırlatan Cevahir, bu annelerin 4 gün boyunca rutubetli alanda tutulduğunu belirtti. Bunun hukuki ve insani bir durum olmadığını vurgulayan Cevahir, “Trafik kazasında yitirdiğimiz iki annemizin evlerine gidilmiş ve kendileri orada bulunmadığı için aramaları olan annelerdi. Edindiğimiz bilgilere göre avukat meslektaşımız ısrarla ‘ben müvekkillerimi getirmeyeyim, SEGBİS yoluyla bağlanıp ifade versinler o kadar yol gelmesinler” demiş. Bu ısrara rağmen savcılığın ‘hayır buraya getirilecek, ifade burada alınacak’ dediğini tespit ettik. Meslektaşımız işini gücünü bırakarak, bütün gününü vererek o yola çıkacak ki çıkmak da istemiyor SEGBİS ile bağlanmak istiyor ve müvekkilleri götürmek de istemiyor. SEGBİS sistemi hem vatandaşlar hem de avukatlar için hukuk sistemini kolaylaştıracak bir sistem olarak getirildi. Çok rahat bu sistemle ifadeleri alınıp bırakılacakken, bu annelerin yola çıkarılması trafik kazasına sebep olan bir durum haline gelmiştir. Domino taşı gibi düşünebiliriz, 15 Ağustosla başlayan bu süreç kazayı getirdi” diye konuştu. 
 
‘Sürgün tüm mevcut kanun ve sözleşmelere aykırı’
 
Hem ifade sevki sırasında hem de cezaevi ziyaretlerine giderken ailelerin ve yakınların geçirdiği “trafik kazalarına’ değinen Cevahir, tutsakların ailelerinden uzak cezaevlerine sürgünlerinin hem infaz yasasına hem uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu söyledi. Cevahir şöyle konuştu: “Hem tutukluları hem de aileleri etkileyen bir süreç. Zor şartlar altında ailesiyle görüşemeyen birçok müvekkilimiz var. Kilometrelerce uzaklıkta cezaevlerinde ve bundan kaynaklı olarak yakınları bazen gidiyor bazen gidemiyor çünkü hem ekonomik hem sosyal olarak şartları çok zorlayan bir süreç. Bunu hukuki olarak değerlendirecek olursak hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında hem kanunlara hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne çok uygun bir süreç olduğu söylenemez. Anayasa’nın 20. Maddesinde ‘Özel hayatın gizliliği’ düzenlenmiştir. Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesi var ‘özel ve aile hayatına saygı hakkı’ diye. Şimdi bu iki madde açısından değerlendirince hem mahpusun hem ailenin özel hayatına saygı duyulmadığı ortada. Bir de Birleşmiş Milletler 1980 tarihli prensipler bütünü diye bir kararı var; bu karara göre tutulan veya hapsedilen kişilerin ailelerine yakın tutulması gerektiği işleniyor.
 
‘Mahpuslar ailelerini en son ne zaman gördüklerini hatırlamıyor’
 
Bunların dışında infaz kanunu da var ve tüm bunların amacı var. O amaçta da infazın tutulan kişilerin sosyal hayata uyum sağlaması için gerçekleştiği belirtiliyor. Toplumu suça karşı korumak, kişilerin sosyalleşmesini sağlamak, kişilerin suça bir daha yönelmemesini sağlamak şeklinde bir amacı var. Şimdi bu amaca baktığımızda, bazen aylarca ve yıllarca ailesiyle görüşmeyen bir mahpusun sosyalleşmesi mümkün olabilir mi? Temelde kendi infaz kanunun amacını dahi yerine getirmeyen bir sistemden bahsediyoruz. Biz, baro ve ÖHD olarak cezaevi alanında da çalışmalar ve raporlamalar yapıyoruz, görüştüğümüz mahpuslara ailelerini en son ne zaman gördüklerini sorduğumuz zaman mahpuslar hatırlamıyorlar. Biliyorsunuz Kürdistan’da yaşayan ailelerin maddi durumları da çok iyi değil. Hem zaman ayırma konusunda hem maddi açıdan çok zorlandıkları için yakınlarını ziyarete dahi gidemiyorlar. Uzak bir cezaevine gitmek için görüş gününden bir gün önce gitmeniz gerekir, görüş gününe bir gün, dönüşe bir gün toplamda haftanın neredeyse 3 gününü alan bir süreçten söz ediyoruz. Bir diğer husus da Avrupa Konseyi de buna önem veriyor yine mahpusların, ailelerinin ikametgâhına yakın yerlerde kalması gerektiğine dair bir kararları var. İnfaz kanunun amacı tartışılabilir, içeriği değerlendirilebilir ama sonuçta yürürlükte olan yasanın amacını dahi ihlal eden bir durumdan bahsediyoruz. Bundan kaynaklı bu konunun bir an önce gündeme gelmesini ve gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.”
 
‘Suçun şahsiliği’ değil tüm ailelere infaz
 
Son olarak suçun şahsiliğini değerlendiren Cevahir, sürgünlerin, tutsaklara para göndermenin dahi soruşturmaya dönüştüğünü kaydederek bu ilkenin temelde ne yazık ki uygulanmadığını belirtti. Cevahir, “Ceza Kanunu’nda ‘suçun şahsiliği’ çok önemli bir ilke. Keşke uygulanıyor diyebilseydik ama uygulanamıyor. Bahsettiğim kişilerin dahi tutsak yakınına para göndermesi, ziyarete gitmesi ya da örgüte katılmış bir yakınına ‘para gönderdin mi’ şeklinde soruşturmaya tabi tutulduğunu görüyoruz. Kişilerin değil, kişilerin yakınları, sistemin ‘suçlu’ gördüğü kişiler bu soruşturmaya maruz kaldı. Aynı durum cezaevlerinde sürüyor, sistem tarafından mahkum edilmiş bir kişi var ve bu kişi devlet tarafından suçlu, ama mahpus dışında bundan en çok etkilenen doğrudan aileler. Aslında suçun şahsiliği ilkesi bu iki açıdan baktığımızda bile ihlal edilmiş oluyor. Bunun uygulanmaması ciddi bir problem” ifadelerini kullandı.