Ayşe Gökkan: Zindanda direnmeye devam edeceğim
- 18:23 22 Eylül 2023
- Hukuk
MÊRDÎN- TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan hakkında açılan davanın duruşmasında, “Kürt olduğumuz ve Kürdistanlı kadınlar olduğumuz için yargılanıyoruz. Ben zindanda direnmeye devam edeceğim. Yaşasın zindan direnişi. Onlar beni mücadelemden asla vazgeçiremeyecekler” dedi.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nde tutulan Tevgera Jinên Azad (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökkan hakkında, Nusaybin Belediye Başkanı görevini sürdürdüğü 30 Ekim 2013 tarihinde Nisêbîn sınır bölgesinde inşa edilmek istenen duvara karşı başlattığı açlık grevi eylemi sürecinde, eylemden uzun süre sonra askeriyeye ait küçük bir demir çubuğun kaybolduğu gerekçesiyle 'askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgelerini ihlal’ iddiasıyla hakkında açılan davada verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının İstinaf Mahkemesi tarafından lehe bozulması üzerine yeniden yargılandığı davanın ilk duruşması Nusaybin 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmaya TJA aktivistleri, Barış Anneleri Meclisi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) il ve ilçe temsilcileri, Yeşil Sol Parti milletvekilleri Beritan Güneş ve Ceylan Akça’nın yanı sıra çok sayıda kadın katıldı.
Ayşe duruşmaya tutulduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevinden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlanırken avukatı Ferdi duruşma salonundan hazır bulundu.
Namaz gerekçesiyle duruşma 2 buçuk saat sonra başladı.
13.20’de başlaması gereken duruşma “Cuma hutbesi” olduğu gerekçesiyle 15.50’de başladı.
Katılma talepleri
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) adına avukat Leyla Kaya ve Azad Kaya davaya katılma talebinde bulundu.
Ayşe, ifadesini tercüman aracılığıyla Kürtçe yaptı.
‘Kişisel görüş yeri değil’
Ayşe’nin salonu selamlamak istemesi üzerine mahkeme başkanı “kişisel görüş yeri değil” diyerek konuşmasını engellemeye çalışarak dosyanın esasına ilişkin savunma yapmasını istedi.
‘Mahkemeyi meşgul etmek amacıyla Kürtçe konuştuğumu iddia ediyorlar’
Bunun üzerine savunmasına başlayan Ayşe, “Öncelikle herkesi selamlıyorum. 10 yıldır bu davadan yargılanıyorum. Bu konuda hakkımda 3 ayrı dava açıldı. Biri 2911 sayılı kanununu ihlalden açıldı. O dosya ‘eylem yapmaya hakkı vardır’ denilerek düştü. İkincisi ‘TSK’ye ait yasaklı alana girdiğim’ gerekçesiyle açıldı. Bu dosyada da ‘sınıra girmesi yasak değil’ denilerek düştü. Bir diğeri de hayali bir tele zarar verdiğim gerekçesiyle dava açıldı. Ancak ortada öyle bir demir çubuk yok. Tek söylenen o şişin devlete ait olduğu ve kamu malına zarar vermekten 83,20 TL ödemem gerektiğini söylediler. Ben de bu parayı ödemeyeceğimi söyledim. Beni cezalandırmak için açıkladıkları gerekçelerin birinde Kürtçe konuştuğum ve mahkemeyi meşgul etmek amacıyla Kürtçe konuştuğumu iddia ediyorlar. Bir diğer gerekçe ise ‘Suçları çoktur, hakkında çok sayıda dosya açılmış, potansiyel suçludur, suça meyillidir o nedenle cezalandırılmalıdır’ deniliyor. Yine tellere zarar verdiğim gerekçesiyle 1 yıl 8 ay cezaevinde kalmam gerektiği yönünde karar vermişler. Bu dosya bozuldu. Bozulması iyi bir şey. Ben TJA’lıyım. Nusaybin’de 5 yıl boyunca 2009 ve 2014 yılları arasında belediye başkanlığı yaptım. Resmi olarak bin 65 gün çalışmam var. Nusaybin’de hakkımda 300 dava açıldı” dedi.
Mahkeme müdahale etti
Mahkeme heyeti Ayşe’nin savunmasına müdahale ederek dosya kapsamında savunma yapmasını istedi.
Bunun üzerine Ayşe, “Hakkımda çok sayıda dava açıldığı ve gerekçelerin birinde suça meyilli olduğum için diğerlerini de anlatmak durumundayım. O nedenle bu da savunmamın bir parçasıydı. Bagok Dağında çıkan yangına müdahale ettiğim için hakkımda dava açıldı. Orman yangınlarına karşı çıktığım için hakkımda dava açıldı. Attığım her adımda hakkımda dava açıldı.
Avukatı Berfin Gökkan ise “bu dosyaların bir öyküsü var” diyerek mahkemeden Ayşe’yi dinlemelerini ifade etti.
‘30 yıl ceza alan benim mahkeme biraz sabırlı olsun’
Ayşe, “Cezaevinde olan benim. 30 yıl ceza alan benim. Mahkeme biraz sabırlı olsun. Eğer bu kadar ağır koşullara rağmen ben gelip savunma yapmak, kendimi ifade etmek istiyorsam mahkemenin de sabırlı olmasını istiyorum” ifadelerini kullandı.
Savunmasına devam eden Ayşe, “Ben Kürtçe savunma yaptığım için hakkımda dava açıldı ve AİHM’e yaptığım başvuru sonucunda Türkiye tazminata mahkum edildi. Bu dosyada da Kürtçe konuştuğum içim tercüman ücreti isteniyor. Bunu kabul etmiyorum” diye belirtti.
Ayşe savunmasını şöyle sürdürdü:
“Ben Nusaybin halkının öğrencisiyim. 5 yıl orada belediye başkanlığı yaptım. 6 Ekim 2013 yılında haberim olmadan Nusaybin sınırına duvar inşa edilmek istendi. Ben bu kararı basından öğrendim. Ve duvar örülmesine dair Valilik, Emniyet, Kaymakam suç işledi. Bir tek ben işlemedim. Ancak bir tek ben yargılanıyorum. Neden onlar yargılanmıyor? Türkiye’nin imzacısı olduğu Ottawa Antlaşması’na göre mayınlı tarlaların temizlenmesi gerekiyor. Ancak mayınlı tarlalar olduğu yetmezmiş gibi bir de duvar ördüler. Türkiye devleti Kyoto Protokolü’nün de imzacılarındandır. Bu protokole göre, şehirlerde insanları rahatsız edip çevre ve görüntü kirliliğine zarar veren şeylerin kabul edilemeyeceğini söyledi. İşte bu duvarlar da rahatsızlık uyandırıyor. Çevre haklarını koruma altına alıyor bu protokol. Avrupa Yerel Yönetimler Sözleşmesi’ni de imzalamıştır. Buna göre belediye izin vermediği müddetçe devlet görevlileri orada herhangi bir çalışma yürütemez, yapı inşa edemez. Tarihi Yerleri Koruma Sözleşmesi de yine önemli sözleşmelerden Bağdat Tarihi Köprüsü üzerine duvar inşa edildi. Bu 4 sözleşmeyi devlet tanımadı. Ben tüm devlet yetkililerine, Valiye, Kaymakama ve tüm yetkililere suç işlediklerini söyleyerek ‘Bu bir suçtur neden bunu yapıyorsunuz’ diye sordum. Ancak bir tanesi bile bana dönüş yapmadı.
Filistin’deki utanç duvarı da Nusaybin’deki utanç duvarı değil midir?
Nusaybin’de 100 bin kişinin oyuyla seçilmeme rağmen neden bana cevap verilmedi? 6 Ekim’den 30 Ekim’e (2013) kadar hergün sınıra gittim. Her gün sınıra giderek orada çalışma yürüten araçlara ‘Dava açtım dava sonucunu bekleyin, çalışma yapmayın’ diyordum. 30 Ekim’de tekrar sınıra gittim ve araçların yine çalıştığını gördüm. Tekrar çalışmamaları gerektiğini söyledim. Onlar ise ‘Biz artık gitmeyeceğiz, çalışacağız’ dediler. Çünkü askerler tanklarıyla bölgeye gelmişlerdi. Ben de onlara eğer durmazsanız oradan ayrılmayacağımı söyledim ve orada oturmaya başladım. Orada oturduğum yer mesire alanıdır. Nusaybinliler bu duruma çok sinirlenmişti ve ‘utanç duvarının’ durdurulması gerektiğini söylediler. O dönemde Recep Tayyip Erdoğan İsrail’in Filistin sınırına inşa ettiği duvara ‘utanç duvarıdır’ dedi. Peki Nusaybin’deki duvar da utanç duvarı değil midir? Nusaybinliler çok kızgındı ben de onlara zarar gelmemesi için orada oturma eylemi yapmaya başladım.
Onların değil de benim yaptığım mı suç
Bu duvar yapılırken, kanalizasyon borusu ve su kanalını patlattılar. Şimdi tellere ve bir çubuğa zarar verdiğim gerekçesiyle dava açıldı. Bunların tamamı zarar değil midir? Belediye suyunu, kanalizasyonunu patlattılar, utanç duvarı ördüler, Bağdat Köprüsüne duvar inşa ettiler bunların hepsi zarar değil, suç değil de benim yaptığım mı suç, zarar? Benim oturduğum yer ile sınır teli arasında yaklaşık bir metrelik mesafe vardı. O teller jiletli dolayısıyla onlara zarar vermem mümkün değil.”
Savunmaya müdahale eden mahkeme kullanılmayan sözleri zapta geçirmeye çalıştı.
Mahkeme başkanının Ayşe’nin kullanmadığı ifadeleri zapta geçirmeye çalışması ve savunmasını engellemeye çalışması üzerine avukatları müdahale ederek savunmasına müdahale edilemeyeceğini belirttiler.
Ayşe ardından şöyle konuştu:
“8 gün boyunca orada kaldım ve bir yanım polis, bir yanım askerdi. O dönem çocuklar taş atıyorlardı ve o taşların bana değmesi için askeri araçları kasıtlı olarak benim yanıma getiriyorlardı. Ben de neden öyle yaptıklarını sordum. Onlara bu tele nasıl bir zarar verebilirim diye tepki göstererek teli elimle çektim. Sembolik olarak protesto etmek amacıyla yaptım bunu. O teller ellerimi parçaladı. O şişin ne olduğunu bilmiyorum bir teldi sadece ve sembolik olarak çektim. Herhangi bir zararım olmadı. Eğer zarar verdiysem tespit edilsin. Çubuğu görmeden fiyat biçtiler.
Tehdit ettiler, taciz ettiler
Ben oradayken beni tehdit ettiler, üzerime köpek saldılar. Gece karanlığında silahı çekerek, ‘bir tane sıkın gitsin’ diyorlardı. Lavabo ihtiyacımı karşılamama bile izin vermediler. Türk askerinin çok namuslu olduğunu söylüyorsunuz. Ancak asker yanımdan geçerken penisiyle oynamaya başlıyordu. O kadar şerefsizlerdi. Ben de onlara ‘onu kesip ağzına koyarım’ şeklinde tepki gösterdim. Bana yapılan ahlaksızlık üzerine avukatlarım aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulundum ancak 2 ay içinde ‘askerimiz öyle bir şey yapmadı’ denilerek takipsizlik kararı verildi.
Ben insanlığa, vicdanlara ve ahlaka zarar vermedim
Tüm Nusaybin şahidimdir ki Nusaybin’e hiçbir şekilde zarar vermedim. 5 yıl boyunca İçişleri Bakanlığı müfettişi gelip gidiyordu ancak tek bir zarar tespit edemedi raporlayacak. Ben sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirdim. Ben TSK’nin kimyasal silah kullandıklarına dair Savunma Bakanlığı’na, Hulis Akar ve TSK’ya dair suç duyurusunda bulundum. Onlar kadar zarar vermedim. Ben 10 yıldır yargılanıyorum ancak 6 ay içinde ‘öyle bir şey yok’ denilerek suç duyuruma takipsizlik kararı verildi. Hevrin Xelef’in katili Artuklu Üniversitesi’nden mezun oldu. Onun kadar zarar vermedim. Ben insanlığa, vicdanlara ve ahlaka zarar vermedim. İnsanları uçaktan atıyorlar. Bombalar yağdırıyorlar. Ben böyle bir zarar vermedim. Onların suç olmuyor da neden ben suçlu oluyorum. Kutularda annelere çocuklarının cenazeleri gönderiliyor. Ben o kadar zarar vermedim mezarlıklar yıkıldı. Ben o kadar zarar vermedim.
2013’teki olayın keşfi 2020’de yapıldı
Tüm bunlar 2013’ten bu yana gerçekleşiyor. O dönem Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç’ın açıklaması ‘duvar yapımını durdurduk’ demeleri üzerine eylemimi sonlandırdım. Tüm dünya şahidimdir ki ben orada herhangi bir zarar vermedim. Ben sadece kendi bedenime zarar verdim. Tek bir Nusaybinlinin canına zarar gelmesin diye eylemi yaptım. 2013’te yapılan eylem için 2020 yılında olay yerinde keşif yapmışlar. Devlet Nusaybin’i havadan ve karadan bombaladı. Tüm yerleri bozdu. Birleşmiş Milletleri Türkiye’ye bunun kıyametin fotoğrafı olduğunu söyledi. O mu zarar yoksa bu mu zarar? Sara Kaya, ‘Özerk yönetim’ dediği için 7 yıl ceza aldı ve cezaevinde. Ama AKP Milletvekili Adayı ‘İktidarda olan biziz AKP olarak özerk yönetimi biz getireceğiz’ dedi ancak onun hakkında herhangi bir ceza verilmedi.
Yaşasın zindan direnişi
Kürt olduğumuz ve Kürdistanlı kadınlar olduğumuz için yargılanıyoruz. Türkiye’nin 2 anayasası var. Biri TCK biri de TMK. Bizi bu yasalarla yok etmek istiyorlar. Cemaatçiler, mafya, tecavüzcüler, çeteler, Soylu’nun baronları CMK ama bunlara karşı çıkan ben ve Kürt kadınları TMK’yım. Ben zindanda direnmeye devam edeceğim. Yaşasın zindan direnişi. Onlar beni mücadelemden asla vazgeçiremeyecekler. Ben suç işlemedim ki bir savunma yapayım ve buradan suç işleyenler hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Hiçbir ücreti ödemeyi de kabul etmiyorum.”
Ayşe’nin savunmasını sonlandırmasının ardından mahkeme olaya dair görüntü kayıtlarını izledi.
Beraat talebi
Sonrasında söz alan avukatları suç unsurlarının oluşmadığından beraat talebinde bulunarak, olay yerinde yeniden keşif yapılmasını, duvar inşa edilmeden önce duvar inşa edilen bölgeye dair İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı’ndan oraya dair önceki ve sonraki görüntülerin istenmesini talep ettiler.
Duruşma 22 Aralık’a ertelendi
Mütalaasını açıklayan iddia makamı eksikliklerin giderilmesini talep etti. Ara kararını açıklayan mahkeme, Ayşe’nin görüntüleri izleyebilmesi için cezaevine müzekkere yazılmasına, belirtilen noktaların askeri güvenlikli bölge olup olmadığının bildirilmesi hususunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı 2’nci Taburuna müzekkere yazılmasına, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığına müzekkere yazılarak dosyaya konu edilen duvar yapımına ilişkin alınan karar ve yapılan incelemelerin bildirilmesinin istenmesine, avukatların keşif talebinin gelen müzekkerelerin arından değerlendirilmesine, ÖHD’nin katılma talebinin celse arası değerlendirilmesine karar verildi. Bir sonraki duruşma 22 Aralık’a ertelendi.
Engellemeye rağmen açıklama yapıldı
Duruşmanın ardından kadınların adliye önünde yapmak istedikleri basın açıklaması çevik kuvvet ekipleri tarafından engellenmek istendi. Açıklamayı yaptırmayacağını belirten polis amirinin talimatıyla kadınların önünü kapatan çevik kuvvete rağmen kadınlar açıklama gerçekleştirdi.
‘Utanç duvarlarını lanetliyoruz’
Açıklamada konuşan Yeşil Sol Parti Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş, “Duruşma sonrası yapmak istediğimiz açıklama çevik tarafından engelleniyor. Duruşma ertelendi. Utanç duvarlarını da lanetleyip kınıyoruz. Bu toprakların adalete, hukuka ve hakikate ihtiyacı olduğunu ve bir an önce sağlanması gerektiğini belirtiyoruz” dedi.
Kadınlar alkış eşliğinde adliyeden ayrıldı.