‘Tecrit sistemine dur dememiz gerekiyor’
- 09:01 23 Eylül 2023
- Hukuk
Zelal Tunç
WAN - İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridin, giderek yayıldığına dikkat çeken ÖHD’li Avukat Ebru Demirtepe, “Buradan aslında şunu görüyoruz; biz bir uygulamaya itiraz etmezsek eğer bu daha da çok topluma yayılacak ve hepimiz eninde sonunda tecridin bir öznesi haline geleceğiz. Bu yönüyle insan hakları savunucularının, tüm kamu kuruluşlarının hep birlikte tecrit sistemine ‘dur’ demesi gerekiyor” çağrısında bulundu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış kesintisiz tecrit koşulları ile neredeyse otuz ayı aşkın bir süredir ailesi ve avukatları ile görüştürülmeyerek devam ediyor. Tecridin son 30 ayda hiçbir haber alınamama şeklinde sürdürülmesine ilişkin ajansımıza konuşan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şube üyesi Avukat Ebru Demirtepe, söz konusu durumun hukuka aykırılığına dikkat çekti.
‘Hukukla açıklanmayacak gerekçeler’
“Hukukta özel infaz rejimi diye bir mesele yok” diyen Ebru şu ifadeleri kullandı: “İmralı’da tamamen özel bir infaz rejimi uygulanıyor. Keyfi gerekçelerle orada bulunan mahpuslara disiplin cezaları veriliyor. Bu disiplin cezaları hiçbir şekilde avukatlara tebliğ edilmiyor. Avukatların taleplerine rağmen haber verilmiyor. Çoğu zaman avukatların itirazları dahi gerçekleştirilemiyor. Gerekçeleri hakikaten keyfi, absürt, hukukla açıklanamayacak gerekçeler.”
‘Disiplin cezaları özel bir infaz rejiminin göstergesi’
Abdullah Öcalan ve beraberindeki tutsaklara görüştürülmeme haline ilişkin sık sık “disiplin cezaları” öne sürüldüğünü kaydeden Ebru, “Bu disiplin cezaları örneğin spor yaparken mahkumların birbiriyle konuşmaları şeklinde çok absürt bir gerekçeyle verilmiş olan disiplin cezaları. Bu aslında tecridin nasıl özel bir infaz rejimi olarak İmralı üzerinden götürüldüğünü açıklıyor. Bir mahpus böyle özel bir infaz rejimine maruz bırakılamaz. Zaten hapsolmuş olmanın doğal bir sonucu olarak, psikolojik olarak ‘iyilik’ hali arkaya atılması gereken bir durum. Özel infaz rejimiyle bu kapatılma halini daha da ağırlaştıran, hiç kimseyle görüşmeme durumuna getiren, hiç kimseden haber alamayacak duruma getiren uygulamalar; hukukun özel bir alanını açma, özel bir noktasını yaratma, rejimi, yaratma çalışmasıdır” dedi.
‘İnfaz rejimi ile mahpus ‘ölene’ kadar hapishanede tutulacak’
Tecridin ne Anayasa’da ne de Türkiye’nin taraf olduğu yasalarda, ne de uluslararası hukuk normlarında “hiçbir şekilde yeri yoktur” diyen Ebru, “ ‘Umut hakkı’ aslında Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerdendir. Bu sözleşmeye taraf olmasından kaynaklı bütün mahpuslara uygulaması gereken bir haktır. ‘Umut hakkı nedir?’ Bir kişinin ömrü boyunca hapishanede tutulamayacağına ilişkin, bir gün o hapishaneden çıkabilme hakkını içeriyor. Bugün Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler gereği ‘kimse ömür boyu hapishanede tutulamaz’ bu kapsamda kişinin hapishanede kalma süresi 23 yıl olarak belirlenmiştir. Bir insanın 23 yıldan daha fazla hapishanede tutulmaması esastır. Bunun üzerinden fazla tutulma hali, bunun genel anlamı insan haklarını ihlal eden bir boyuttur. Sayın Abdullah Öcalan ve birçok siyasi tutsağa ‘ağırlaştırılmış müebbet’ ve ‘müebbet” hapis cezaları ile aslında ‘ölene’ kadar hapishanede yatmak üzere İnfaz rejimleri uygulanıyor. ‘Umut hakkı’ AHİM kararları ile Sayın Öcalan ile birlikte Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan hakkında da verilmiş. Bu kişilerin de ‘umut hakkı’ndan yararlanması gerektiği şeklinde karar verilmişti. Ancak biz Türkiye de bütün İnfaz kararları ve bütün kanun değişikliklerinde görüyoruz ki; istisnasız bir şekilde siyasi mahpuslar bu düzenlemelerde lehe olan kararlardan ayrı tutuluyor. Neredeyse hiçbir zaman siyasi mahpuslar lehe dair İnfaz düzenlemelerinden yararlanamıyorlar. Bu da aslında o direnen, direnme ihtimali olan insanları sonsuz bir tecrit altında tutmaktır” ifadelerine yer verdi.
‘Kürt sorunu ciddi bir sorun olarak görülmüyor’
Abdullah Öcalan’ın sıradan bir tutsak olmadığını ve “politik bir özne” olduğunu vurgulayan Ebru, “Sayın Abdullah Öcalan’ın kendisine yönelik bu denli ağırlaştırılmış bir tecridin uygulanmasının temel gerekçesi Kürt sorununu barışçıl bir yöntemle çözme niyetlerinin olmadığıdır. Biz Kürt halkı bunu defalarca dile getirdik; Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması Kürt sorunun çözülmesi için en büyük adımdır. Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü barış için en büyük adım olacaktır. Kürt sorununun devlet gözünde barışçıl çözüm sağlanmasının çok da ciddiye alınmadığının göstergesidir. Gerekli adımlar bu nedenle devlet tarafından atılmamaktadır” dedi.
‘Tecrit sistemine ‘dur’ denilmesi gerekiyor’
Son olarak tecrit sisteminin İmralı özelinde başlayarak “denemeleri yapılan” hukuka aykırı bir uygulama şeklinde tüm cezaevlerine yayıldığını söyleyen Ebru, “Bugün ilk defa tek hücreli koğuşlarda tutulma hali İmralı’da başladı. Örneğin ilk avukat görüşmeleri İmralı’da başladı ve uygulandı. Daha sonra tüm siyasi mahpuslar üzerinde uygulanmaya başlandı. Hatta adli mahpuslar üzerinde de bu uygulamalar hayata geçmiş durumda. Buradan aslında şunu görüyoruz; biz bir uygulamaya itiraz etmezsek eğer bu daha da çok topluma yayılacak ve hepimiz eninde sonunda tecridin bir öznesi haline geleceğiz. Hepimiz bu tecrit sisteminin altında direnme gücümüzün kırılma ihtimaline maruz bırakılacağız. Bu yönüyle insan hakları savunucularının, tüm kamu kuruluşlarının hep birlikte tecrit sistemine ‘dur’ demesi gerekiyor” çağrısında bulundu.