‘İktidara gazetecileri özgürlüğünden mahrum etmek yetmiyor’
- 09:02 26 Ekim 2023
- Hukuk
Şehriban Aslan
AMED - MLSA Hukuk Birimi avukatlarından Emine Özhasar, gazetecilere dönük baskı ve engellemelere değinerek, “Demokrasi yoksa bir gazeteciyi özgürlüğünden mahrum etmek iktidar sahiplerine yetmiyor, gazetecinin zaten oldukça sınırlı imkânları da yok edilmek isteniyor” dedi.
Ülkede iktidar güdümünde haber yapmayan gazetecilerin çalışma koşulları her geçen gün daha da zorlaşırken, buna boyun eğmeyen gazeteciler hedef haline geliyor. Bu durum özellikle özgür basına yönelimlerde dikkat çekiyor. Son bir yıl içinde özgür basına yapılan operasyonlarda 30’u aşkın gazetecinin tutuklanması da baskıların geldiği boyutu gösteriyor. Gazetecilere yönelimler sadece tutuklamalarla sınırlı kalmazken, cezaevinde de hak ihlalleri sürüyor. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Hukuk Birimi avukatlarından Emine Özhasar gazeteciler üzerindeki baskıları değerlendirdi.
‘İktidar hem haber yapma hem de habere erişim hakkını engelliyor’
Gazetecilerin mesleki faaliyetleri dolayısıyla yargılanmasının Türkiye’nin bir gerçekliği olduğunu belirten Emine, yaptıkları haber, çizdikleri karikatürler, çektikleri belgeseller dolayısıyla yargılanan gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin TCK’de veya TMK’de düzenlenen suçlar kapsamında değerlendirilip yargılama konusu yapıldığını söyledi. Emine, “Bu yargılamalar, esasında hem gazetecinin ‘Gazetecilik yaparken başıma bir iş gelecek’ kaygısı yaşamasına sebep oluyor hem de halkın yalnızca iktidarın istediği haberlerden, iktidarın istediği biçim ve zamanda haberdar olmasını sağlıyor. Yani siz bir gazeteci olarak muktedirin hoşuna gitmeyen bir haber yaptığınızda yalnızca sizin haber yapma hakkınız engellenmiyor, halkın da bu habere ulaşma hakkı engelleniyor” dedi.
‘Sınırlı olan imkanlar da yok edilmek isteniyor’
Emine, asıl amaç gazeteciliği engellemek olduğunda, engelleyen açısından bunun ne şekilde ve nerede yapıldığının bir önemi olmadığını kaydetti. Devletin resmi ideolojisi dışına çıkan her türlü söylem ve haberciliğin engellenmek istendiğini ifade eden Emine, “Oysa basının görevi, tam olarak insan hayatına temas eden her türlü konuyu soran ve sorgulayan bir yerden ele almaktır. Hatta demokrasilerde özgür basın yasama, yürütme ve yargıya eklemlenen dördüncü güç olarak görülüyor. Gazetecinin bu denli önemli bir misyonu var. Ancak demokrasi yoksa cezaevindeki bir gazeteciyi özgürlüğünden mahrum etmek iktidar sahiplerine yetmiyor, gazetecinin zaten oldukça sınırlı imkanları da yok edilmek isteniyor” sözlerine yer verdi.
‘Tüm cezaevlerinde son dönemlerde çıplak aramalar yapılıyor’
Geçtiğimiz günlerde gazeteci Derya Ren’in cezaevinde çıplak aramaya dönük yazdığı mektuba dikkat çeken Emine, “Anayasa'nın ‘Kişinin Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi Varlığı’ başlıklı 17’nci maddesi; ‘Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz.’ ‘Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz’. Cezaevlerinde aramaya ilişkin usuller ise 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik ile detaylı şekilde düzenleniyor. Mevzuata göre cezaevinde hükümlülerin çıplak aramaya tabi tutulabilmesi, yönetmelikte belirtilen hâl ve şartların mevcudiyetine bağlı. Ancak uygulamada, yönetmelikte belirlenen hâl ve şartlar bulunmadan ve yine arama esnasında dikkat edilmesi gereken hususlar gözetilmeden neredeyse tüm cezaevlerinde keyfi olarak çıplak arama yapılmakta. Bu aramalar Anayasa’nın 17’nci maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eder niteliktedir” şeklinde belirtti.
‘Yargılama süreçleri hukuksuz ilerliyor’
Yine geçtiğimiz günlerde Derya Ren’in infazının erteleme nedenine değinen Emine, “Yargılama süreçleri ne yazık ki birçok açıdan hukuksuz ilerliyor. Yapılan yargılamaların neredeyse tamamı gazetecinin gazetecilik yapmasından, ifade ve basın özgürlüğünü kullanmasından kaynaklı davalardır. Diğer bir deyişle demokratik bir ülkede bırakın tutuklanmayı, soruşturma başlamasına dahi sebep olmayacak, AİHM içtihatları doğrultusunda ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek durumlardan yargılamalar yapılıyor ve mahkûmiyet kararları çıkıyor. Hâl böyleyken yargılama süreçleri hakkında olumlu konuşabilmek çok mümkün değil. İdare ve Gözlem Kurulu kararlarına gelirsek, İdare ve Gözlem Kurulları, hükümlülerin koşullu salıverilmeleriyle ilgili ‘iyi halli olup olmadığı’ değerlendirmesi yaparken ya hiçbir gerekçeye yer vermiyor ya da Derya Ren örneğinde olduğu gibi kaldığı koğuş, katıldığı açlık grevi gibi esasında koşullu salıverme hakkından yararlanmaya ölçüt olmayacak hususları gözetiyor” dedi.
‘İyi halli olup olmadığı ölçüt yapılamaz’
Emine son olarak şöyle konuştu: “AİHM kararlarında, mahkumların genel olarak özgürlük hakkı hariç Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin tamamından yararlanmaya devam ettikleri defaatle vurgulanıyor. Hükümlünün kaldığı koğuş ve dahil olduğu açlık grevi gibi kişinin bireysel tercihleri, iyi halli olup olmadığı değerlendirmesine ölçüt yapılamaz.”