39 tutsağın davası görüldü
- 14:39 9 Ocak 2024
- Hukuk
ANKARA - Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan 39 kadın, hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için 3 günlük yemek almama eylemi yaptıkları gerekçesiyle haklarında açılan disiplin soruşturmasına itirazda bulunan kadınların duruşması ertelendi. Duruşmada savunma yapan kadınlar açlık grevini selamlayarak, cezaevindeki sorunlara ve hasta tutsaklara dikkat çekti.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan 39 kadın, hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek ve serbest bırakılması talebiyle 3 günlük yemek almama eylemi gerçekleştirmişti. Kadın tutsakların eylemlerinin sona ermesinin ardından Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü 11 Eylül 2023 tarihinde tutsak kadınlar hakkında soruşturma başlatmış, kadınlara iletilen tebligata, “Suç işleyip işlemediklerinin tespiti için disiplin soruşturması başlatılmıştır” denildi.
39 kadın, haklarında açılan disiplin soruşturmasına karşı Ankara Batı 2’nci İnfaz Hakimliğine itirazda bulunmuştu. Kadınların disiplin cezasına ilişkin yaptıkları itirazın ilk duruşması Ankara Batı 2’nci İnfaz Hakimliği’nde görüldü. Duruşmaya Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutsak 33 kadın Ses Görüntü ve Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Tutuksuz yargılanan 6 kadın da SEGBİS ile duruşmaya katıldı. Avukatlarda duruşmada hazır bulundu.
Duruşma kimlik tespitinin ardından başladı.
'Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması' talebi
İlk olarak söz alan tutsak Süheyla Taş, Kürtçe savunma yaptı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde başlayan açlık grevini selamlayarak konuşmasına başlayan Süheyla, “Açlık grevine giren arkadaşlarımın talepleri benim de taleplerimdir, bu yüzden ben de o gün açlık grevine girdim. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını talep ediyorum. Çünkü o hem Kürt halkının hem de Orta Doğu’nun barış teminatıdır. Ben hasta tutsaklar için üç gün karavana iaşe almadım ve protesto ettim. Şuanda cezaevinde olanlar için çifte standart uygulanmaktadır, bunun kaldırılmasını talep ediyorum” dedi.
Disiplin cezasının iptalini talep etti
Tutsak Necla Yıldız’da Kürtçe savunma yaparak, cezaevinde çok ağır hasta tutsağın olduğunu kaydetti. Bulunduğu cezaevinde Özge Özbek ve Nedime Yaklav’ın sağlık sorunlarını örnek gösteren Necla, “Cezaevinde çok fazla hasta arkadaşımız var, bunun karşısında durmazsak, cezaevinde bu tür durumlar devam edecek. Ben bir suç işlemedim, ölümlerin karşısında durdum, bu da suç değildir. Benim burada bununla yargılanmam suçtur, AİHM kararları var. Bundan dolayı disiplin cezasının iptalini istiyorum” diye belirtti.
‘Hukuk, adalet ve vicdan Kürtlere gelince yürürlüğe girmemekte’
Kürtçe savunma yapan tutsak Elif Çetinbaş, açlık grevinde olan tutsaklara selam göndererek sözlerine başladı. 74 ülkede PKK Lideri Abdullah Öcalan için eylemlerin yapıldığını belirten Elif, “Birçok yazar ve aydın kesim bu eylemlere destek vermektedir. Onlar da Sayın Öcalan’ın paradigmasının sorunlarını çözeceğine inanıyorlar. Arkadaşlarımız cezaevinde haksız ve hukuksuz bir şekilde tutulmaktadır, üzerlerinde baskılar devam etmektedir. Selver Yıldırım arkadaşımızın bir gözü görmüyor, en son görme yetisi yüzde 10’ a inmiştir. Doktorun yazdığı gözlük ve merceği alamıyoruz. Cezaevinde cenazelerin çıkmaması için yemek almadık, arkadaşlarımız adaletsiz ve hukuksuz bir biçimde cezaevinde kalmaktadırlar, üzerlerindeki baskılar devam etmektedir, bizim şu anda bulunduğumuz yerde birçok örnek verebilirim ama şuan iki örnek vereceğim; Özge Özbek arkadaşımızın beyninde onlarca tümör vardır, düşünün doktor başka bir ameliyat olması gerektiğini söylemiş ama tümörlerden dolayı ameliyat olamamıştır, bu arkadaşımız ATK’ye gitmiş ve ATK bu arkadaşımıza gözleri ile temasta bulunabilir ve bundan dolayı da zindanda kalabilir demiştir, hukuk tek başına toplumu yönetememektedir, toplumsal vicdan ve ahlakin olması da gerekmektedir, hukukta, adalette, vicdanda mesele Kürtlere geldiği zaman yürürlüğe girmemektedir” sözlerini kullandı.
‘Uygulamalar Kürt halkına yönelik soykırım olmaktadır’
Kürtçe savunma yapan tutsak Saadet Akın, “Biz siyasi ve politik insanlar olarak Sayın Abdullah Öcalan üzerinde yürütülmekte olan tecridi protesto etmek istedik, ben konuyu anladım ancak Sayın Abdullah Öcalan üzerinde olan tecridi ifade etmek istedim, cezaevinde olan tecrit uygulamalarının tamamı da Sayın Abdullah Öcalan üzerinde olan tecritle bağlıdır, Sayın Abdullah Öcalan 25 yıldır tecrit hayatı yaşamaktadır, ona orayı bir mezar haline getirmek istenilmekte. Bu farklı farklı uygulamalar hem Türkiye'de hem de Kürdistan’da yayılıp artmaktadır, hasta ve tutsak arkadaşlarımız, tedaviye ihtiyacı olan arkadaşlarımız bu politikalar ile bir şekilde ölüme maruz kalıp ölmeleri istenmektedir, bu Devlet ve hükümet uygulamaları ile bir anda Kürt halkına yönelik soykırım olmaktadır, Sayın Öcalan şahsında da tüm Kürt halkı cezalandırılmaktadır. Disiplin cezasını iptal edilmesini istiyorum.” İfadelerine yer verdi.
Ağır hasta tutsaklara dikkat çekti
Kürtçe savunma yapan tutsak Leyla Uyanık, yemek almama eylemini, tutsakların yaşamlarını yitirmemesi adına yaptığına dikkat çekti. Leyla şöyle devam etti: “Son iki yılda cezaevinde ölenlerin sayıları bir hayli arttı, şu an da cezaevinde olan insanların yaşamlarından sorumlu olanlar devlet ve iktidarın kendisidir, Devlet ve iktidarın bu sorumluluğundan dolayı hesap sorulması gerekir, iktidar ve devletin hesap vermesi gerekir, maalesef bu ölümlerden dolayı bugüne kadar herhangi bir hesap verilmemiş ve açıklama yapılmamıştır, benim bu eylemimin sebebi bu hukuksuzluk, adaletsizliklere karşı ve bu cezaevinde ölümlerin artık sonlandırılmasına bir çağrıdır, 2023 verilerine göre onlarca arkadaşımız yaşamını yitirmiştir, yine tutukluların binlerce hakkı çiğnemiştir, en son Cemal Tanhan adında 68 yaşında olan arkadaşımız Bolu F Tipi’nde ağır hasta olarak yaşamını yitirdi, kanser hastalığının 4’ncü evresindeydi, en son bir felç geçirmiştir, en son konuşma yetisini de yitirmiştir, konuşma yetisini yitirdikten sonra infazı ertelenip bu şekilde tahliye edilmiştir, infazı teyit edilip tahliye edildikten sonra sadece bir ay yaşamıştır, bir ay sonra yaşamını yitirmiştir, bir anda bizim birçok hasta tutsak arkadaşlarımız tahliye edilmemekte, bazı arkadaşlarımızda son nefeslerini verdikleri sırada tahliye edilmekteler. Kürt kadını olan Makbule Özer adında Kürt kadında 80 yaşında olmasına rağmen dışarıda olmasına rağmen ATK raporu ile cezaevine girmiştir, sonuçta Türkiye'nin ceza sistemi bakımından cezaevinde olan hasta durumu Türkiye’nin en önemli en ağır ve en can yakıcı meselesidir, ben yine şunu belirtmek istiyorum ki; ağır hasta tutsakların durumlarının pazarlık konusu yapılmaması gerekmektedir. Şu an bulunduğum cezaevinde de 11 arkadaşımın 2 yıl önce cezası bittiği halde tahliyeleri ertelenmektedir, bundan dolayı bu cezaevindeki bu idare ve gözlem kurulunun artık yürürlükten kaldırılması gerekmektedir, bu ırkçı ve ayrımcı yaklaşımların ortadan kaldırılması için siyasi tutsaklar şu an da açlık grevindeler, ben bu grevde bu eylemde bulunan insanları selamlıyorum, bu uygulamaların tamamında temelinde Sayın Abdullah Öcalan üzerinde olan ağırlaştırılmış tecrit uygulaması üzerinden almaktadırlar, tecrit evrensel uygulamalarda insanlık suçu ve işkence olarak tanımlanmıştır, ama İmralı’da yürütülmekte olan tecrit şekli dünyanın hiçbir yerinde uygulanmamıştır, bu tecrittin yansımaları bütün zindanlara ve özellikle S tipi zindanlarına yansımaktadır, bu uygulamaların sonlanması gerekmektedir, siyasi tutsaklar üzerinde olan hakların çiğnenmesi bir üst aşamaya ulaşmış bu keyfi uygulamalar ve işkenceye ulaşan uygulamaların kaldırılması gerekmektedir.”
‘İdam cezası cezaevlerinde uygulanıyor’
Kürtçe savunma yapan ve şu an açlık grevinde bulunan Melike Göksu, “Sayın Abdullah Öcalan üzerinde olan ve diğer arkadaşlarımız üzerinde olan tecridi kınıyorum, ben de bu protesto amacı ile açlık grevindeyim, topluma baktığımız zaman Sayın Abdullah Öcalan üzerinde olan tecridin tüm topluma yayıldığını görüyoruz, bu tecride karşı, bu zulme karşı, ben tecridin zulüm olduğunu söylemek istiyorum, böyle bir protesto içinde bulunmak insani bir eylemdir, bu zindanlarda olan durumu herkes görüyor, toplum da bunu biliyor, zindanda olan bu tecrit durumu gözümüzün önünde olmaktadır, zindanlarda 675'e yakın ağır hasta tutsak bulunmaktadır, bunların tedavileri düzenli bir şekilde yapılmamaktadır, bu sistematik bir şekilde tutsaklara karşı bir politika sergilenmekte. Eğer ATK olsun, gözlem kurulu olsun diğer kurullar olsun tamamı bu tutsaklar Kürt olduklarından dolayı böyle bir politika uygulanmaktadır, bu bir yerde idam cezasına çarptırılmaktır, idam cezası yasalardan çıkarılmıştır ama bu tutsaklara karşı bu uygulamalar bir şekilde cezaevinde ölmelerine sebep olmakta, bu gerçekten de bir idam cezasıdır, biz insan olarak politik insanlar olarak bu uygulamalar gözlerimizin önünde cereyan ettiğinden dolayı bizim yemek almama eyleminde bulunmamız da en demokratik hakkımızdır, bu hakkımız da Anayasal bir hakkımızdır bu haklar bize yasalarda tanınmış haklardır, protesto hakkımızı kullandığımızdan dolayı bir daha yargılanıyoruz, bu kendi başına zaten başka bir problemdir, bizim bu hakkımızda bu şekilde çiğnenmiş olmaktadır, bundan dolayı biz bu insanı yaşatmak için hasta insanların ölümüne mani olmak için ve bu tecritlerin kaldırılması için bu hakkımızı kullandık, bu davanın kaldırılmasını talep ediyorum” şeklinde konuştu.
Sebahat Tuncel: Bu politikalarının sebebi İmralı’dır
Tutsak bulunan Sebahat Tuncel savunmasını şöyle yaptı: “Bugün yaşadığımız sorunların temeli de Kürt meselesidir, kendi ana dilimi konuşamama sebebim Kürt sorunudur, Devletin 1924 yılından bugüne uyguladığı inkar, imha ve asimilasyon politikası milyonlarca Kürdün ana dilini konuşmaması kendi kimliğine kültürüne yabancılaşmasına yol açtı, bu en büyük insanlık suçudur, bu asimilasyon politikası en büyük suçtur, Kürt halkı kendi dilini korumaya çalışıyor, bu çok anlamlı, ama devlet şiddeti ile karşılaşıyoruz, bugün mahkemeniz karşısında olma sebebimiz de budur, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kürt karşıtı politikaları ayrımcılığa hatta ırkçılığa varan uygulamalar bugün Türkiye’de olan adalet ve hukuk sistemini de etkilemiştir, karşınızda olma sebebimizde budur, darbe girişimi de bahane edilerek haklar ve özgürlükler hepsi ortadan kaldırıldı. Cezaevinde birçok uygulamalarda ayrımcılık var, bunların hepsi toplamda Devletin bu politikası ile alakalı, buna karşı itiraz edince de disiplin soruşturmaları ile karşı karşıya kalıyoruz, bu politikanın sebebi yine İmralı’dır, tecrit orada uygulanıyor, yasalar orada ihlal ediliyor, orada 5275 sayılı yasa yok, telefon hakkı, sohbet, spor hakkı bunları bilmiyoruz kamuoyuna hiçbir türlü yansıtılmıyor, temel haklar oradan ihlal edilince bu dalga dalga tüm cezaevlerine yayılıyor, hukuksuzluk oradan başladığı için ilk oradan çözülmesi gerekiyor.”
‘Sekiz yıldır cezaevindeyim, hiçbir kararın lehimize çıktığını görmedim’
Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü konusunda cezaevlerinde açlık grevi olduğunu anımsatan Sebahat, Kürt sorunun çözümünün devletin demokratikleşmesiyle ile çok alakalı olduğuna dikkat çekti. Sebahat, “Türkiye’de hasta mahpuslar diye bir gerçek var, çoğu cezaevinde öldü, 2013-2015 yılında temel sorun hasta mahpusların sorunuydu, bu bir insani meseledir, pazarlık söz konusu değil, Devlet bu hakkı kimsenin elinden alamaz, almamalıdır, güvence altına almalıdır, tutuklular sağlığa ulaşamıyor, kelepçeli muayene, ağız içi arama, bunlar sağlık hizmetine ulaşmayı etkiliyor, bunlar çözülmediği sürece sağlık hakkından faydalanmamış oluyorsunuz, Adli Tıp Kurumları da siyasi olarak karar veriyor ne yazık ki, tahliye olan da zaten ölmek için tahliye ediliyor, sağlıklı bir yaşam geçirsin diye tahliye edilmiyor, daha önceki savunmamda verdiğim savunmamı tekrar ediyorum, sağlık hakkına ulaşamamak, özgürlük hakkımız elimizden alınıyor, bir gün bile bir insanın özgürlüğünden alınması temel ihlaldir. Sekiz yıldır cezaevindeyim, hiçbir kararın lehimize çıktığını görmedim, hukuksuzluğu kayda geçirmek istiyorum, bu konuda Adalet Bakanlığı, Uluslararası kamuoyuna da yazdık, yasa ile düzenlenmiş haklarımız elimizden alınıyor, biz yurttaşız, Anayasa eylem ve protestoyu anayasal hak olarak görülüyor, cezaevinde olduğum için en fazla açlık grevi, faks gönderiyorum ya da karavan almıyorum, ben bu hakkımı kullandığım için de ceza alıyorum, dışarda olsam bunları orada yapardım, ben bu hakkımı cezaevinde kullandığım için yargı baskısı ile karşı karşıya kalıyorum, bir Kürt olarak ayrımcılığa maruz kalıyoruz, siyaset yaptığımız için terörist olarak adlandırılıyoruz, bir Kürt olarak özgürce yaşamak istiyorum, halkımın kendi kendini yönetmesini istiyorum, yapılan haksızlıklar karşısında itiraz etmeyi de insani hak olarak görüyorum, karavanı almama sebebimiz budur, önceki savunmamı da tekrar ediyorum” sözlerine yer verdi.
‘Zindandaki uygulamalar özel uygulamalardır’
Kürtçe savunma yapan tutsak Nuriye Adet: “Ben de diğer arkadaşlarım gibi tecridi protesto ediyorum, Devlette bunu uygulayan bütün kurumları protesto ediyorum, şu anda zindanlar üzerinde olan uygulamalar gerçekten özel uygulamalardır, ölüm ve katliam konseptlidir, yani Türkiye Cumhurbaşkanı konuşmalarında cezaevinde olan insanları öldürmeyeceğiz ama bu kişileri akrep gibi kendi kendilerini sokarak öldürmelerini sağlayacağız demektedir, bu söylemden dolayı baktığımız zaman Devletin bütün kurumları bundan cesaret alıp bu şekilde tutuklulara yaklaşmaktadır, mahkemeler ve cezaevleri de bu şekilde yaklaşım göstermektedir 100 yıl boyunca 1920 yılından beri Kürtler üzerinde olan bu katliamlar devam etmekte, daha önce dışarda 47 bin insan nasıl katledildi ise şu an o katliamlar devam etmekte, 1945 yılında Almanya'da olan katliamlar devam etmektedir, şu an da yaşadığımız durum cezaevlerinde olan hakları da görmüyoruz, cezaevlerinde tutuklulara uygulanması gereken haklar bize uygulanmamaktadır.”
Kürtçe savunma yapan tutsak Zelal Bilgin de şu sözleri kullandı: “Bu ülkede insanlar kendi dilinde kendini ifade edemedikleri için hastanelerde öldüler, biz hala tercüman ücreti üzerinden tartışma yaşıyoruz, bizim Türkçe dilini biliyor olmamız kendimizi ifade ederken rahat ettiğimiz anlamına gelmiyor, ben Türkçe konuşurken yanaklarım kızarıyor, dedi.”
‘Kürt isen insan yaşamının önemi yok’
Kürtçe savunma yapan tutsak Ayşe Topçu: “İmralı'da uygulanmakta olan tecrit insanlık suçudur, Sayın Abdullah Öcalan sıradan bir tutuklu değildir, o Dünyada önemli siyasi bir insan aynı zamanda Kürt halk önderidir, siyasi bir temsilcidir. Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması ve Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için tutsaklar tarafından açlık grevi başlatılmıştır, açlık grevine giren tutsakları selamlıyor ve kutluyorum, bu İmralı'da uygulanmakta olan tecrit hem içerde hem dışarda yansımaları olacaktır, işkencelerden tutun, keyfi disiplin cezalarına kadar, sağlık ve tedavi haklarından tutun diğer uygulamalar ile baskı uygulamaları ile yüz yüze kalmaktayız. Türkiye'de insan yaşamının herhangi bir öneminin olmadığını göstermektedir, eğer Kürt isen senin için zaten hukuk da yoktur.”
‘Yasal haklarımı kullandım’
Tutuksuz yargılana Figen Ekti de Kürtçe savunma yaptı. Figen, “Cezaevlerinde binlerce hasta tutsak bulunmaktadır, kötü şartlardan dolayı çok ağır hastalıklar yaşamaktalar, çok ağır hasta oldukları halde tedavileri yapılmamaktadır, tedavileri yapılmadığından dolayı hastalıkları daha da ağırlaşmaktadır, kendi kendini ifade etmekte insani bir haktır, ifade özgürlüğü anayasal bir haktır, ben de bu hakkımı kullanmak istedim, bu hakkım ile de ağır hastalara dikkat çekmek istedim, ben orada tutuklu olduğum sürede birçok ağır hastalık geçiren hastalara tanıklık ettim, ben bir insan olarak bu ağır tutsakların hastalıklarına dikkat çekmek için yasal haklarımı kullanmak istedim, bu yapmış olduğum eylem bir suç değil ve yargılanamaz” dedi.
‘Demokratik hakkımızdır’
Tutsak Sariye Taşkesen ise şunları paylaştı: “Hitler döneminde yaşanan faşizm şu anda da devam etmektedir, bizler tecrit altında kalmaktayız oluşturmuş oldukları yüksek güvenlikli sistem ile kimse ile sosyal bir ilişkide bulunamıyoruz, hücrelerde tek başımıza kalıyoruz, insanlık dışı bir yaşam, doğal bir yaşamın dışında yaşamak zorunda kalıyoruz, aslında insanlığın doğasında toplumsallaşma vardır, bugün zindanlarda bu doğal haklarımızı yaşayamıyoruz, dört duvar beton arasındayız doğayı göremiyoruz yeşilliği ve gökyüzünün maviliğini göremiyoruz, sağlık yönünden şu an iyi olsak bile bir süre sonra hastalanıyoruz, bu zindanlar bu esaslara göre kurulmuş zindanlardır, bugün gözlem kurulu adı altında bu durum giderek kötüleşmektedir, sürekli ayrı ayrı keyfi bir şekilde disiplin cezaları bize verilmektedir, uzaktan arkadaşlarımızı gördüğümüz zaman selam verince disiplin cezası ile karşılaşmaktayız, hücrelerimize girip aramalar yapmaktalar, arama sırasında her yeri dağıtmaktalar, demokratik protesto haklarımı kullandım, biz bugün de bir eylem içindeyiz, bu eylemimiz demokratik bir hakkımızdır ve tecritti kırmak için yaptığımız bir eylemdir, başta da söylediğim gibi sayın Abdullah Öcalan üzerinde büyük bir tecrit var ve bütün zindanlara yayılmıştır, biz ölüm ile yüz yüzeyiz, bundan dolayı bu durumları ve bu davayı kabul etmiyorum, yasal haklarımızı kullandığımızdan dolayı yargılanmamız gerekiyor, bu davanın kaldırılmasını talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
Tutsak Fatma Aslan, “Biz hukuksuzluklara karşı bir eylem gerçekleştirdik ama yaptığımız eylemden dolayı böyle bir soruşturmanın açılması da bu hukuksuzlukların devam ettiğini gösterir, bu ısrardan vazgeçilmesi gerekmektedir, arkadaşlarımın bu yönde olan konuşmalarına katılıyorum, İmralı adasında yürütülmekte olan tecritti kınıyorum, cezaevlerinde olan açlık grevini selamlıyorum” diye belirtti.
‘İnsani eylememiz bile siyasete alet edilmekte’
Tutsak Meryem Adıbeli ise, “Bu eylemimden dolayı benim suçlanacağım hiçbir şey yok, kimseyi tehdit etmedim, kimseye hasar vermedim, zarar vermedim eşyaya ve mala zarar vermedim, ben insani hakkımı kullanmak istediğimden dolayı bu eylemi yaptım, bu aynı zamanda bir insanlık hakkıdır, dikkatleri çekmek istedim ve uyarıda bulunmak istedim, bizim bu insani eylemimiz bile siyasete alet edilmekte, ben neden sizin huzurunuzdayım? Ben neden sanık sandalyesine oturtulup neden ifade vermek zorunda kalıyorum? bu benim yaşamsal insani hakkımdır, bu adalet sisteminin normları içinde zaten bu haklar var, çok fazla uzatmak istemiyorum, ben cezaevinde uzun uzun meramımı dile getirmiştim sözlü olarak, biz cezaevinde kendi insani haklarımız için sesimizi yükselttiğimiz zaman yargılama ile yüz yüze kalmaktayız, ben şahsım adına bunu kabul etmiyorum, insan kendi hakları ile vardır, insani haklarımızın bana bir suç olarak yöneltilmesini kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.
‘Sesimizin kamuoyuna ulaşmasını istedik’
Tutuksuz yargılanan Mekiye Ormancı, “Türkiye zindanlarında gerçekten hasta tutsakların hakları çiğnenmektedir, özellikle siyasi ve Kürt kimliğine sahip tutsakların hakları çiğnenmektedir, bundan dolayı ve bunların tedavi hakları çiğnenmekte, cezaları biten tutsakların cezaları erteleniyor bu şekilde onların özgürlük hakları da çiğnenmektedir, ben o dönem cezaevindeyken basından öğrendiğim ağır tutsak Şakir Turan tahliye edilmediğinden ve dışarıda düzgün bir tedavisi yapılmadığından dolayı yaşamını yitirdi, ben bundan dolayı özgür bir insan olarak en meşru hakkımı kullandım, Şakir Turan şahsında ölümünü protesto edip bütün kamuoyuna sesimizin ulaşmasını istedik, bu sesimizin kamuoyuna ulaşmasını istedik, ağır hasta tutsakların tahliye edilmesi ve tedavilerinin iyi şekilde yapılmasını istedim, bundan dolayı üç gün iaşe almadım bu da benim en meşru hakkımdır, söyleyeceklerim bunlardan ibarettir” diye belirtti.
Hasta tutsakların tahliye edilmesini talep etti
Cezaevinde tutulan Gazeteci Dicle Müftüoğlu: “Sayın Abdullah Öcalan üzerinde olan tecridi kınıyorum ve protesto ediyorum. Ben tutukluyum şu an ama benim insani haklarım vardır, bu protesto da eylemde bulunma hakkım vardır, ben şu an içinde bulunduğum cezaevinde ağır hasta tutsaklar tahliye edilmedikleri gibi tedavi de edilmemekteler, şu an bur da Selver Yıldırım ile Özge Özbek'in çok ağır hastalıkları var, doktorlar Özge Özbek'e sen ölümle yüz yüzesin her an ölümle karşılaşabilirsin dedikleri halde bu arkadaşımız tahliye edilmemekte, Selver Yıldırım'ın da bir gözü görme yetisini yitirmiştir, diğer gözü de yüzde 15 görmekte, bunun tedavisi yapılmadığından tamamen görme yetisini yitirmek ile karşı karşıyadır, bu arkadaşlarımızın dışarıda tedavi olmaları için tahliye olmalarını talep ediyorum, iki aydır şu anda içinde bulunduğumuz cezaevinde herhangi bir doktor yok, haftada bir gün farklı cezaevlerinden bir doktor getirmekteler, bu da revire çıkmak için dilekçe verseniz bile bir aydan fazla revir sırası gelmemektedir, çok kalabalık, mahkemenin de bunu görmesini talep ediyorum. Revire çıkamıyorsanız ne yapabilirsiniz, bunu eğer tedavi edilmiyorsanız mecburen eylem yapmak zorunda kalıyoruz, biz de bundan dolayı üç gün yemek almama eyleminde bulunduk bunu protesto etmek için bu bizim insani hakkımızdır ve bu bir suç değildir, bu mahkemenin de bizim insani haklarımızı görmesi gerekmekte, tutukluyuz ama insani haklarımız vardır, bu davayı kabul etmiyor, davanın kaldırılması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
‘Kürtlüğümüz, dilimiz, varlığımız kabul edilmemekte’
Tutsak Mukaddes Kabak da, “Türk devleti bugün Kürt halkına kulak verirse ve buna bir çözüm olacaktır, bugün bütün dünyada çözümün İmralı'da olunduğu bilinmektedir, tecrittin kırılması ve Sayın Abdullah Öcalan'ın da serbest bırakılması gerekmektedir, Abdullah Öcalan serbest bırakıldığı zaman bütün cezaevlerinde tecrit kalkacak, cezaevinde birçok arkadaşımız tek başlarına hücrelerinde şehit oldular, bizim için bu bir katliamdır, eğer bugün bu dava açıldı ise bütün hakimler bütün savcılar bu katliamları reva görmekteler, bundan dolayı buna karşı herhangi bir söz söylememekteler, en meşru haklarımızı kullandığımız için bize cezalar istenmektedir, biz yani en başta insan olarak insanların katledilmesinden dolayı bu eylemde bulunduk, bugün cezaevlerinin tamamı Kürtler ile doldurulmuş halen de bunların tutukluluk durumları devam etmektedir, Türkiye'de hukuk yok bundan dolayı 300-400-500 yıl bize cezalar istenmektedir, bu da bunlara yetmemekte, o kadar faşist olduklarından dolayı Kürtlüğümüzü, dilimizi ve varlığımızı kabul etmemekteler, bu bizim hakkımızdır, biz bu haklarımızı kullanıyoruz, onlardan da herhangi bir hak talep etmiyoruz, bu haklar bizim insani haklarımızdır” dedi.
‘Vicdanlara seslenmek için bu eylemi gerçekleştirdik’
Tutsak Ayla Akat Ata ise şunları söyledi: ”Cezaevinde bir tutuklu olarak da düşüncelerimi ifade etme hak ve özgürlüğüne sahibim ancak bir tutuklu olarak bu özgürlüğü kullanabilme imkan ve olanakları çok sınırlıdır, cezaevinde yaşanan en büyük sorunlardan biri hasta mahpusların gerçekliği olmakla beraber bu soruna dikkat çekmek için düşüncelerimizi ifade etmek bunu ilgili bakanlığa bildirmek ve çözüm olabilmesi için ortak bir karara varabilmek ne yazık ki mümkün değil, bu olanaklarımız belirttiğim üzere oldukça sınırlı, yasal olarak bu hak tanınıyor, ama kullanmamız kısıtlı, kendimizden feragat ettiğimiz eylemler yapıyoruz, bunlardan sonuncusu ceza verme kararına konu olan eylemlerdir, sesimi ilgili bakanlığa duyurmak istedim, kendimden feragat ettim, kendimizi ifade etmemiz çok kısıtlı , bütün arkadaşlarımız aynı feragat ettiler, karavana almamakta bir disiplin cezası olarak tanımlanmış, biz kendimizden haklarımızdan feragat ederek protesto ediyoruz, fakat yine elimizden alınıyor, bu eylemi yapma sebebimiz iki tane mahpusun yaşamını yitirmiş olmasıydı, Cemal Tanhan'ın yaşamını yitirdiği bize ulaştı, sağlık haklarına ulaşamadıkları ve ilgili sağlık hizmetlerinden yararlanmadığı için, tedavi olamadıkları için oluyor hepsi, yaşamını yitirerek kamuoyuna yansıyanlar değil, kamuoyuna yansımayan yüzlerce vaka var, Erzincan S Tipinde yaşamını yitiren Şakir için bu eylemi yapmış olsak da diğer tüm yaşamını yitiren mahpuslar için yaptık bu eylemi, buradaki sınırlı koşullar dolayısı ile bunlarda yüzlerce vaka var yüzlerce ayrı gerçeklik var, sayın mahkemenizden talebim hakkımızda disiplin düzenlenmesi yapılmışsa da eylemin yapılma amacının tarafınızca öngörülmesini aynı zamanda vicdanlara seslenmek üzere de biz bu eylemi gerçekleştirdik, bu hususta bir hüküm kurulmasını istiyorum, cezanın kaldırılmasını talep ediyorum.”
İnsan hakları beyannamesine uyulması talebi
Tutuksuz yargılanan Bedia Akkaya şöyle konuştu: “Türkiye’nin altına imza atmış olduğu insan hakları beyannamesine uyulmasını talep ediyorum, hasta tutsakların taleplerin yerine getirilmesini talep ediyorum, ATK'nin yerine getirilmesini talep ediyorum, cezaevinde bulunan hasta tutsakların haklarının verilmediği gibi ayrıca cezaevinde bulundukları sırada kendi yakınlarını yitiren tutukluların kendi aileleri ile yaslarını yaşayamadıklarını görüyorum, bu izinlerin verilmesini talep ediyorum, nerede olursak olalım hasta tutsakların haklarının verilmesi için mücadele edeceğimi söylüyorum, vicdani ve ahlaki bir görev olarak görüyorum, söyleyeceklerim bundan ibarettir.”
‘Sorunun çözümünde rol almak istedim’
Tutuksuz yargılanan Figen Aras Kaplan, “Cezaevlerinde yüzlerce ağır hasta tutsak bulunmakta, tedaviye ihtiyaç duymaktadırlar, tedavilerinin gerçekleşmesi için acilen tahliye olmaları gerekmektedir, cezaevinde yaşanan bu sorunun gündeme alınması ve sorunun çözülüp bir duyarlılık yaratılması için tutuklu bulunduğum Sincan Kadın Cezaevinde o dönem idarenin verdiği yemekleri almayarak farklılık yaratmak istedim, sorunun çözümünde rol almak ve etkili olmak istedim, zaten geniş savunmamı cezaevi idaresine vermiştim, aynen tekrar ediyorum, cezanın iptalini talep ediyorum” dedi.
Duruşma ertelendi
Yapılan savunmaların ardından ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, ifadesi alınmayan kadınlardan, Dilan Aslan, Alev Yarar, Simanur Pamuk, Hicran Binici, Şükran Aydın, Selver İspir, Ayşe Gökkan, Bermal Birtek, Çağla Melisa Üstekler, Amine Demir Çoban, Hatice Güngür, Zeynep Ölbeci, Hülya Kınağu’nun, Zeynep Karaman, Aynur Aşan, Didar Çeşme, Ayşe Kaçar'ın SEGBİS sistemi ile hazır edilmesi için müzekkere yazılmasına karar verdi.
Bir sonraki duruşma, 26 Şubat saat 10.00’a ertelendi.