‘Kobanê Davası Kürt sorunun çözümünün reddiyesidir’

  • 18:23 18 Ocak 2024
  • Hukuk
ANKARA - Kobanê Davası’nda savunma yapan tutsak siyasetçi Gültan Kışanak’ın Avukatları, mahkeme heyetinin tarafsız davranmadığını ve iddia makamının yanında yer aldığını dile getirerek, “Bu dava başka bir tanımla Kürt sorununun çözümünün reddiyesidir”  dedi.
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davasının duruşması,  Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görülmeye devam etti. 
 
Duruşmaya esasa ilişkin savunmasını dün tamamlayan siyasetçi Gülten Kışanak, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Avukatların solonda hazır bulunduğu duruşmayı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şirnex Milletvekili Mehmet Zeki İrmez takip etti.
 
Duruşmada beyanlarda bulunan Gültan’ın avukatı Gül Altay, davanın açılmasına gerekçe olarak gösterilen 6-8 Ekim 2014 olayları, HDP’nin dijital medya hesabından olaylar esnasında yapılan paylaşımlar, müvekkili Gültan’a yönelik suçlamalar ile mevcut dosya ile birleştirilen diğer dosyalar üzerinde durdu.
 
‘Kışanak’ın tutuklanmasını bırakın yargılanması bile yersiz’ 
 
Yargılamanın HDP MYK üyelerine yönelik yapıldığını, ancak müvekkilinin MYK üyesi dahi olmadığını, ancak mahkemenin buna rağmen yargılamayı sürdürdüğünü ifade eden Gül, “Bu tam olarak düşman ceza hukuku. Bir sürü dosya konulmuş, bir suç varmış gibi göstermek istemişler. Hayır, burada bu dosyalarda suç yok. Müvekkilimin yer aldığı siyasi partinin tüzüğünde yer alan hususlara göre yaptığı faaliyetler suçlama konusu haline getirilmeye çalışılmış. Kışanak’ın tutuklanmasını bırakın, yargılanmasının bile yersiz olduğu ortadadır” dedi.
 
AİHM kararını hatırlattı
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ilişkin kararına işaret eden Gül, AİHM’in HDP’nin yaptığı çağrıların şiddet içermediğine hükmedip siyasi faaliyet çerçevesinde değerlendirdiğini hatırlattı. Gül, “Mahkeme şiddet içermeyen bir hususta keyfi bir şekilde yargılama yapıyor. Mahkeme bir siyasi parti gibi hareket etmektedir. Mahkeme bizi de siyasi bir taraf olarak değerlendirmektedir. Öyle ki müvekkilimizin katıldığı bir yürüyüş dahi suçlama konusu yapılıyor. Müvekkil bu yürüyüşte Şengal’de çocukların, kadınların öldürülmesine dikkat çekerek Kobanê’de aynısının yaşanmamasını talep ediyor” diye belirtti. 
 
‘Müvekkiln siyaset yapma özgürlüğü kriminalize edilmeye çalışıldı’
 
Gültan’ın o dönem Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı olduğunu ve siyasi faaliyetleri çerçevesinde etkinliklere katıldığını, demeçler verdiğini dile getiren Gül, bu hususların suçlama konusu yapılmasına tepki gösterdi. Gül, bu faaliyetlerin düşünce ve ifade özgürlüğü, siyaset yapma özgürlüğü kapsamına girdiğinin altını çizdi.
 
Gül, “Bu özgürlük çok istisnai durumlarda sınırlandırılabilir. İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temellidir. AİHM’in bu yönlü kararları var. Toplumun bir kısmına şaşırtıcı gelen veya rahatsız eden hususlar da bu kapsama giriyor. Ancak şiddete veya silahlı ayaklanmaya teşvik suç olabilir. Burada da çok yönlü faktörler göz önünde bulundurur. Savcı, iktidar partisine yönelik her türlü ifadeyi suç saymıştır. İddia makamı bağlamından kopuk iddiaları ile müvekkilimin muhalif kişiliğini hedef gösteriyor. Müvekkilin siyaset yapma özgürlüğü örgütsel soyut bağlar kurularak kriminalize edilmeye çalışılmıştır. Bütün dünyada DAİŞ’e karşı açıklamalar yapıldı. İddia makamı, ‘KCK DAİŞ’e karşı. Sen de karşı isen,  o zaman sen de KCK’lisin’ diyor. Dünyada birçok kişi karşı olduğunu ilan etti. O zaman savcının onları da KCK’li ilan edip yargılaması gerekiyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Müvekkilimin özerklik talebi neden suç oluyor?’
 
HDP’nin yaptığı çağrıların gelişen olayları başlatmadığını vurgulayan Gül, Gültan’ın DAİŞ’e karşı yaptığı ve suçlama konusu yapılan açıklamaları anımsattı. Altay, iddia makamının KCK’nin ve HDP’nin yaptığı açıklamaları alt alta yazarak illiyet bağı kurmaya çalıştığını dile getirdi. Gül, “Müvekkilimin özerklik talebi neden suç oluyor? Özerklik taleplerini Meclis’te de dile getirdiler, kabul edilen parti tüzüğünde de yer alıyor. Bunu talep etmek yasal” diyerek, meslek hayatı boyunca ilk defa böylesi bir suçlama ile hazırlanmış iddianame ile karşılaştığını dile getirdi.
 
‘Çözüm süreci faaliyetleri suçlama konusu haline getirildi’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çabaları sonucu başlayan, ancak devletin “tasfiye süreci” olarak ele aldığını söylediği çözüm süreci dönemdeki faaliyetlerin de suçlama konusu haline getirildiğini ifade eden Gül, aynı dönemde iktidar partisi ve devlet yetkililerinin de benzer faaliyetler içinde yer aldığının belirterek, “Müvekkilimizin yaptıkları suç ise, diğerlerinin yaptığı da suç olmuş olmuyor mu? Suç ise o zaman onlar hakkında da suç duyurusunda bulunmasını istiyorum” dedi.
 
Dosyada yer alan gizli tanıkların mahkeme tarafından müvekkilleri ve kendileri olmadan dinlenmesine ve verdikleri ifadelere dikkat çeken Gül, bu usulün CMK’da yer almadığını ve hukuka aykırı olduğunu ifade etti. Ayrıca AİHM’in bu konudaki kararlarına da işaret eden Gül, aksinin adil yargılama hakkının ihlali anlamına geldiğini vurguladı. Altay, dosyada yer alan tanıkların etkin pişmanlıktan yararlanmak üzere beyanda bulunduğu, beyanların ise masa başında hazırlandığını söyledi.
 
‘Tanıklar beyanlarda bulunduktan sonra tahliye edildi’
 
Tanıkların beyanlarda bulunduktan sonra tahliye edilmeleri üzerinde duran Gül, “Bu kişilerin kamusal yarar kaygısı yok. Temel aldıkları şey kişisel çıkarlar. Dosyada HDP MYK’nin bir yerden talimat aldığına dair somut bir delil de yoktur. Baştan sona birbiriyle çelişkili tanık beyanlarıyla bir emir-talimat arayışı içinde girilmiştir. Bu şekilde olayların gerçekleştiği iddia ediliyor. Kurgulanan bu illiyet bağı iddiası AİHM’in kararının da var. AİHM hukuka aykırı yollar ile delil toplamasını gündemine almıştır. Dosyada yer alan gizli tanık ‘Ulaş’, verdiği beyanların dedikodu olduğunu paylaştı. Ulaş’ın müvekkilim Kışanak ile ilgili bir beyanı olmamasına rağmen mahkeme herkesin fotoğrafını gösterdi. Bu şekilde hakkında teşhiste bulunamayacaklar kişiler hakkında da beyanlarda bulunabildi” ifadelerini kullandı.
 
‘Mahkeme gizli tanıkları yönlendirdi’ 
 
Mahkemenin de yargılama esnasında tanıkları yönlendirdiğini dile getiren Gül, mahkemenin “Kışanak hakkında hangi bilgilere sahipsin?” sorusunun sorduğu gizli tanıklardan “Ulaş”ın, “Basından geldi, kadrodur” şeklinde yanıt verdiğini hatırlattı. Gül, “Müvekkilimin gazeteci olduğunu herkes biliyor. Kadro demesinin hiçbir alt yapısı yoktur. Ayrıca mahkemenin müvekkilimin ismini direkt söylemesi de hukuka aykırıdır. Bu nedenle tanığın beyanları derhal dosyadan çıkarılmalıdır” dedi. 
 
HDP MYK’sine örgüt üyelerinin katılıp katılmadığı yönündeki bir soruya yanıt veren gizli tanık Ulaş’ın beyanlarını dedikodulara dayandırdığını söyleyen Gül, Ulaş’ın beyanlarda sık sık yorum yaptığını dile getirerek, “Mahkeme, gizli tanığı bir de gizli celsede dinlenmiştir. Usule bağlı kalmamıştır. Buna rağmen gizli tanık Ulaş somut bir dayanak ortaya koymamıştır” diye konuştu. 
 
Gizli tanık etkin pişmanlıktan yararlanmak için Gültan hakkında ifade vermiş
 
Dosyada yer alan “Mahir” adlı gizli tanığın beyanlarını da değinen Gül, tanığın etkin pişmanlıktan yararlanmak üzere müvekkili Kışanak hakkında da soyut beyanlarda bulunduğunu söyledi. 
 
Gül, “Hermes” adlı gizli tanık ile diğer bazı tanıkların emniyet aşamasında Gültan ile ilgili bir beyanda bulunmadığını belirterek, “Neden mahkemede müvekkilime ilişkin sorular sorulmuştur?” diye sordu. Gül, bu tanığın Gültan hakkında ileri sürdüğü beyanların tarihleri sorulduğunda yanıt vermediğini, bu durumun tanığın beyanlarının doğruyu yansıtmadığı ve yalan olduğunu gösterdiğinin altını çizdi.
 
‘Ismarlama beyanlar’
 
Yine dosyada yer alan tanıklardan Gül Tanrıverdi’nin, Agirî Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği beyanında Gültan’a dair bir ifadenin bulunmadığını, ancak emniyetin Gültan’ın ilk beyan sırasında fotoğrafının olmadığı gerekçesiyle yaklaşık 40 gün sonra tekrardan Gül Tanrıverdi’yi çağırdığını ve fotoğrafı gösterdiğini söyleyen Gül, Gül Tanrıverdi’nin bu kez Gültan’ın aleyhinde beyanlarda bulunduğunu dile getirdi. Gül, “Bilinen tanınan Kışanak’ın fotoğrafı mı bulunamamış? Ismarlama ile beyanların alındığı açıktır. Yine ödülünü almak için bu beyanı vermiştir” diyerek, ayrıca mahkemenin emniyet ifadesi dışında Tanrıverdi’nin ifadesine başvurmadığını hatırlattı.
 
Gültan’a dair tanık Sami Baran’ın beyanlarına da değinen Gül, bu tanığın Gültan’ı Barış ve Demokrasi Partisi Amed İl Örgütünde gördüğüne dair ifadelerde bulunduğunu, ancak Gültan’ın o sıralarda BDP bünyesinde siyaset ürettiği ve bunun da suçlama konusu yapılamayacağını söyledi. Baran’ın Kobanê olaylarına ilişkin de beyanda bulunmadığına dikkat çeken Gül, dosyada yer alan açık ve gizli tanıkların müvekkillerine dair somut bir beyanda bulunmadığını, bu nedenle söz konusu soyut beyanların esas alınamayacağını söyledi. 
 
 
Duruşmada söz alan Gültan’ın diğer avukatı Zilan Aydın da kesintisiz bir şekilde süren duruşmalardan ötürü savunma yapamayacak duruma getirildiklerini belirterek, bu duruma tepki gösterdi. 
 
‘Delil toplama taleplerimiz mahkeme tarafından sürekli reddediliyor’ 
 
Dosyaya dair delil toplama taleplerinin mahkemece sürekli reddedilmesini eleştiren Zilan, mahkemenin delillerin toplanmasına dair çaba sarf etmediğini belirtti. Mahkeme heyetinin tarafsız davranmadığını ve iddia makamının yanında yer aldığını ifade eden Zilan, bu şekilde bir tutumla karşılaşmalarının nedeninin Kürt sorunu olduğunu söyledi. Ayrıca dosyada çözüm süreci ile ilgili faaliyetlerin de suçlama konusu olarak yer aldığını ve müvekkillerinin bunlardan yargılandığını vurgulayan Zilan, devlet tarafında yer alan yetkililerin ise yargılanmadığını ve suçlanmadığını belirterek, “Bu dava başka bir tanımla Kürt sorununun çözümünün reddiyesidir”  dedi. 
 
‘Kürtlerin temsilcileri yargılanıyor’
 
Zilan, mahkemeye şu soruları yöneltti: “Bu ülkenin 20-30 milyonu Kürt. Burada da Kürtlerin temsilcileri yargılanıyor. Bu gibi davaların açılması hukukun yıkılması anlamına mı geliyor? AYM ve Yargıtay’ın yaşadığı kriz tesadüfi mi? Hukuksuzlar bu noktaya getirdi. Sizinle AYM’yi, AİHM’i tartışıyoruz. Ancak kale alınmıyor. Biz burada hangisini tartışacağız? Hakimler artık ‘kim takar AYM’yi, AİHM’i’ diyor. Neyi esas alacağız biz?” 
 
‘Yasalar öldü’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride de dikkat çeken Zilan, Abdullah  Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği gün olan 15 Şubat’ta doğduğunu ve şu an bir avukat olarak bu süre zarfında gelen hukuksuzluklara ve uygulamalara karşı çıktığını ifade etti. 
Zilan, şöyle devam etti: “Oradaki uygulamaları hangi kanuna dayandırabiliriz? Hangi kanun ile açıklayabiliriz? Örneğin müvekkilimiz 7 yıldır tutuklu ve azami tutukluluk süresi doldu. Bunlar birbirinden bağımsız değil ve hiçbir kanun ile açıklanamıyor. Müvekkilimiz barışı, kardeşliği savundu. Bizim anayasal taleplerimiz var. Bu haklarımız elimizden alınıyor. Ne yazık ki artık yasalar öldü.” 
 
‘Biz bu dosyadaki hukuksuzlukların tanıklarıyız’
 
“Biz bu dosyadaki hukuksuzlukların tanıklarıyız” diyen Zilan, “Müvekkillerimize yas hakkı dahi dinlemeyen bu sistem, halk tarafından meşru görülmüyor. Yarına göre hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum” dedi. 
 
Kışanak’ın bir diğer avukatı Destina Yıldız ise, müvekkilinin 7 yıldır hukuksuz bir şekilde tutulduğunu dile getirdi. 
 
Gültan’ın tutuklunda makul sürenin aşıldığını söyleyen Zilan, “Hiçbir şeklide somut gerekçe ve delil gösterilmeden tutuklanması ve bu halin devam etmesi düşünce ve ifade özgürlüğü ihlal edilmektedir. Siyasi parti kapsamında konuşmaları kriminalize edilmektedir. Müvekkil tutuklandığı günün ertesinde yerine kayyum atanmıştır. Bu tutuklamalar ile kayyum atamaları meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır” diye konuştu. 
 
Mahkeme, avukatların talepleri doğrultusunda duruşmayı yarın saat 10.00’da devam edilmek üzere erteledi.