‘Demokratik siyaseti tasfiye planı başarısız oldu’
- 09:02 25 Haziran 2024
- Hukuk
Roza Metina
HABER MERKEZİ - Kobanê Davası’nda siyasetçilere ağır cezalar verilmesini ve açılan ikinci davayı değerlendiren Avukat Nuray Özdoğan, mahkemenin kadın mücadelesini cezalandırdığını belirterek, demokratik siyasetin tasfiye edilme planının başarısız olmasından dolayı da ikinci davanın açıldığını söyledi.
DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan dava 16 Mayıs tarihinde sonuçlandı. Mahkeme sonucunda siyasetçilere onlarca yıllık cezalar verildi. Kobanê Davası sonuçlansa da verilen kararın siyasi olduğuna yönelik davanın açılmasından bu yana dile getirilen değerlendirmeler devam ediyor, tartışılıyor.
Kobanê Davası süreci, sonucu, açılan ikinci davayı Avukat Nuray Özdoğan ile konuştuk.
"Çözüm süreci masası dağıtıldığı gibi bu süreç bir daha düşünülmesine cesaret edilemeyecek şekilde cezalandırılmaya çalışılıyor. İkinci amaç ise tüm çabalara, İŞİD ve diğer cihatçı örgütlere desteklerine rağmen düşmeyen, tarihi bir mücadele veren Kobanê’nin intikamını almaktadır."
* Kobanê Davası sonuçlandı ancak tartışılmaya devam ediyor, daha uzun süre de tartışılacak, öncelikle Kobanê Davası’nın başına dönelim neden açıldı, amaç neydi?
Bu siyasi kırım amaçlı davayı tarihsel süreçleri hatırlamadan tahlil etmek mümkün değil. Mevcut iktidar ve devletin hafızamızı güçsüzleştirme, her şeyi bağlamından kopararak tarihi, kendi yazdığı biçimi ile insanların belleklerine yerleştirme girişimine karşı, bizim de mücadelemizin tarihsel bağlamlarını tekrar tekrar hatırlayıp değerlendirmemiz gerekir.
Kobanê Davası’nda siyasetçilerimize yönelik suçlamalar 2014 yılından itibaren başlıyor. Yani çözüm süreci dönemi. Aynı zamanda kanlı İŞİD örgütüne karşı geliştirilen direniş ve mücadelenin en önemli aşamalarının yaşandığı bir zaman dilimi. İŞİD tarafından Êzidî kadın ve çocukların kaçırıldığı, sistematik taciz ve tecavüz suçlarının, tüm dünyanın gözü önünde işlendiği bir dönem. Ekim 2014 yılının ilk haftası ise Kobane’de soykırım girişiminin en sıcak hissedildiği dönem. Tüm dünyadan Türkiye hükümetine çağrı yapılıyor, Mürşitpınar sınır kapısından yardım koridoru açılması talep ediliyordu. Ancak hükümet ve devlet buna uzun süre direndi. HDP ise diğer birçok siyasi yapı gibi Kobanê ile dayanışmak için tüm siyasi gücünü kullandı. Kendi kitlesine de açık dayanışma çağrısı yaptı. Ve tüm bu kumpas davası, verilen ağır ve yüksek cezaların temelinde bu çağrı yatıyor.
Buradan şu sonuca ulaşmaya çalışıyorum. Çözüm süreci masası dağıtıldığı gibi bu süreç bir daha düşünülmesine cesaret edilemeyecek şekilde cezalandırılmaya çalışılıyor. İkinci amaç ise tüm çabalara, İŞİD ve diğer cihatçı örgütlere desteklerine rağmen düşmeyen, tarihi bir mücadele veren Kobanê’nin intikamını almaktadır. Böylece savaş politikalarını daha fazla tahkim edebileceklerini de düşündüler bence.
"Tutsaklar savunmaları ve duruşmaları ile mahkemenin bu ezberini sürekli bozmuş oldular. Mahkemenin yargısal şiddeti 4 yıla yakın sürdü."
* Kobanê Davası’na ilişkin yapılan yargılama sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu dava Türkiye tarihinin KCK ana davalarından sonra Kürtlere ve onlarla birlikte mücadele etme iradesine yönelik en büyük davalardan birisidir. Kürsüde hakim, savcı cüppeleri içinde devlet-hükümet ortaklığının zuhur etmiş hali vardı. Dava için özel mahkeme heyeti kuruldu. Özel savcılar atandı. Mahkemenin olanakları ile yürütülmesi imkansız bu davada özel ekipler kuruldu. Duruşma tutanakları dahi, oluşturulan bu yapıdan gelen yanıta göre gece yarısı veya ertesi gün yayınlanabildi bence. Büyük bir bütçe ayrıldı. Mevcut yargısal düzene paralel bir düzen kuruldu. Duruşmalar cezaevi kampüsü içinde olağanüstü koşullarda yapıldı. Siyasi takvime göre dava süreci de değişkenlik gösterdi. Mahkeme heyetini belirleyen ne tutsak siyasetçilerin savunmaları ne de avukatların savunmaları oldu. Heyet tümüyle siyasetin gidişatına göre ara kararlarını şekillendirdi. Tutsaklar sadece infaz edilmek üzere salona getirilen mahkumlardı. Ancak tutsaklar savunmaları ve duruşmaları ile mahkemenin bu ezberini sürekli bozmuş oldular. Mahkemenin yargısal şiddeti 4 yıla yakın sürdü.
"Düşünün ki teknik, fiziki takip altındaki İŞİD’liler katliam yapıyor ve sonrasında aynı araçlarla geri dönüp günlerce açık şekilde depo boşaltıyorlar. Bir kısmı tahliye ettirilip kaçmaları sağlanıyor. Savcılar delil klasörlerini saklıyor. Ve daha birçok mesele."
* DAIŞ üyelerinin yargılanması gerekirken bu zihniyete karşı mücadele edenler yargılandı ve ağır cezalara maruz kaldılar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Bu sorunun cevabı için İŞİD’in Tükiye’ de buradaki işbirlikçileri ile gerçekleştirdiği 4 katliamın dava dosyalarına bakmak yeterli aslında. 5 Haziran Diyarbakır, Suruç, Ankara, Antep katliamlarının dosyalarından elde edilen bilgiler, bu katliamların önlenmediği tam tersi gerçekleşmesi için gerekli kolaylığın sağlandığı yönündedir. Düşünün ki teknik, fiziki takip altındaki İŞİD’liler katliam yapıyor ve sonrasında aynı araçlarla geri dönüp günlerce açık şekilde depo boşaltıyorlar. Bir kısmı tahliye ettirilip kaçmaları sağlanıyor. Savcılar delil klasörlerini saklıyor. Ve daha birçok mesele.
Türkiye İŞİD ‘in en önemli lojistik destek üssü oldu. Hala en rahat örgütlendikleri yer Türkiye. Burada en nihayetinde ideolojik ve politik bir ortaklık söz konusu. Bu ortaklık devam ettirildiğine göre yargılananların İŞİD’e karşı mücadele edenler olması şaşırtıcı değil. Ellerindeki tüm olanakları, Türkiye içi ve dışındaki savaşın, bu ortaklıkların güçlenmesini sağlayacak şekilde sürdürülmesi için kullanıyorlar.
"Duruşmalarda, kadın tutsaklar, erkek egemen sistemi ve onun savaşçı, düşmanlaştırıcı ve erkek yanını sürekli deşifre etti."
* Kobanê Davası’nda kadın siyasetçiler de cezalandırıldı. Davaya ilişkin alınan kararın aynı zamanda Kürt kadın mücadelesine karşı alınan bir karar olduğunu söyleyebilir miyiz ?
Kürt kadın mücadelesinin bir kısım özneleri tüm sözleri ile bu mücadeleyi duruşma salonunda da haykırdı. Kadın özgürlük mücadelesi, genel mücadelenin ana akslarından, en devrimci akslarından birisidir. Sözü ile, pratiği ile. Mahkeme kararı kadın mücadelesini de en sert şekilde cezalandırmış oldu. Duruşmalarda, kadın tutsaklar, erkek egemen sistemi ve onun savaşçı, düşmanlaştırıcı ve erkek yanını sürekli deşifre etti. Mahkemenin duruşma sırasındaki tutumu da erkek egemen yargının tablosu idi. Kadınlar, kendilerine ve hatta kadın avukatlara yönelik cinsiyetçi yaklaşımı sürekli eleştirdi.
Kadın tutsakların davalar sırasındaki direnişçi tutumu ezber bozan nitelikte idi. Kürt kadın mücadelesinin engin deneyim ve bilgi birikimi ile yürütülen siyasetin yargılanması kabul edilebilir değildi elbette.
"Bu dava yerel ve genel seçimleri aşan şekilde uzun vadeli hedef ve amaçları olan bir dava. Elbette dava sürekli olarak tehdit ve pazarlık aracı gibi elde tutuldu ve öne sürüldü."
* 31 Mart yerel yönetim seçimlerinde AKP-MHP iktidarı ağır bir darbe aldı. Hemen akabinde de Kobanê Davası sonuçlandırıldı. Nasıl bir bağlantı kurulabilir sizce. Bir intikam denilebilir mi?
Bu kararın çok önceden hazır olduğunu düşünüyorum. Belki seçim sonrası rötuşlara uğramış olabilir. Ama bence başından itibaren heyet kararı genel hatları ile biliyordu. Bu dava yerel ve genel seçimleri aşan şekilde uzun vadeli hedef ve amaçları olan bir dava. Elbette dava sürekli olarak tehdit ve pazarlık aracı gibi elde tutuldu ve öne sürüldü.
"Bu dava ne HDP’nin ne de sadece Kürtlerin davasıdır. Bir Türkiye davasıdır. Bu dava HDP siyaseti etrafında birleşen herkesi cezalandırma amaçlıdır. İktidar bu nedenle devletin tüm kurumlarını da davaya müşteki olarak soktu."
* Kobanê Davası’ndan yargılanan siyasetçilere yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi’nin kararları var. HDP’nin dijital medya hesabı üzerinden atılan mesajlar suçlama konusu yapıldı ancak AİHM buna ifade özgürlüğü dedi. Karar uygulanmadı ve ağır cezalar verildi. Ne dersiniz?
Kobanê Kumpas Davası’nda mahkeme özetle 6 Ekim tarihinde HDP tweeter adresinden İŞİD’in katliam girişimine karşı Kobanê halkı ile dayanışmaya çağıran tweet atılması sonra olayların başladığı ve bu dönem gerçekleşen 37 ölümden MYK üyelerini sorumlu tutmak istedi. Daha sonra MYK üyesi olmayanları da sorumlu tutmaya başladı. İktidar ve devlet ortaklığı tüm Türkiye için zehirli bir yemek hazırlıyordu ve duruma ve zamana göre elindeki malzemeleri o yemeğe atıyordu. Sonuçta, tabiri caiz ise, elinde bir bulamaç buldu.
20 Kasım 2018’de Selahattin Bey’le ilgili AİHM’den gelen ilk ihlal kararında mahkeme 6 Ekim tarihinde HDP‘nin yaptığı paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna, bu davaların siyasi bir yargılamaya dönüştüğünü, örtülü gizli bir siyasi amaç olduğunu dolayısıyla tutukluluk halinin ihlal oluşturduğu yönünde net bir değerlendirme yaptı. Bu aşamada Selahattin Bey’e verilen 4 yıl 8 aylık propaganda cezası olağanüstü bir hız ile 40 gün içinde onaylanarak kesinleştirildi, hızlıca infaza gönderildi. Böylece AİHM kararı gereği tahliye olması gereken Demirtaş’ın kesinleşmiş bu cezası nedeni ile tutuklu olduğu belirtildi. Selahattin beyin yargılamasının devam ettiği 19 Ağır Ceza mahkemesi ise,18 Eylül 2019’daki AİHM Büyük Daire duruşmasından önce 2 Eylül 2019 tarihinde tahliye kararı verdi. Amaç bu dosyadan tutuklu olmadığını mahkemeye iletip mahkemenin ihlal kararı vermesinin önüne geçmekti. Ancak Büyük Daire’de her 2 dosyayı da kapsayacak şekilde ağır bir ihlal kararı verdi. Devamında Figen Yüksekdağ ve 13 vekilin başvurusu üzerine aynı nitelikte ihlal kararı çıktı. Yani 3 AİHM kararı (1 tanesi Büyük Daire olmak üzere), ihlal kararı var. Herkes hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken çok ağır cezalarla siyasi tutsaklık devam ettirildi.
Davanın tüm aşamaları siyasi ve yargısal bir kumpasa işaret ediyor. Mahkemenin kendi dosyası içinde unutulan belgeler tüm kumpası tarif etmesine rağmen yokmuş gibi değerlendirildi. Örneğin Ankara TEM ambleminin bulunduğu 5 sayfalık imzasız evrakta, “TCK md. 214’den (tahrik) açılmış bu dava ama siz bunu TCK md. 302 ya da 312’den, yani hükümete karşı isyan ya da devletin güvenliğine karşı suçlardan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma maddelerinden değerlendirmelisiniz. Çünkü ancak böyle değerlendirirseniz kapatma davasıyla bağı kurulabilir. Ayrıca vekiller hakkında da işlem yapabilirsiniz, çünkü dokunulmazlık kapsamında değerlendirilemez deniyor içerikte. Yargıç ve savcıların nasıl bir yol izlemesi gerektiğinin tarifini yapmışlar. Siyasi kumpasın yargısal ayağını tarif etmişler ve sonra da bu belgeyi dosyada unutmuşlar. Bu ve benzeri birkaç belgenin nereye ait olduğu kim tarafından kaleme aldığı hangi kurumun işleyişinden geçtiğine dair müzekkere yazılması taleplerimiz defalarca reddedildi. Bu belgelere yok muamelesi yapıldı.
Cezalarda tutsak siyasetçilerin ölümlerle bağı kurulamadı ama soyut bir değerlendirme ile siyasetçiler devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma suçundan ve siyasi açıklamalarından ayrı ayrı cezalandırıldı. Mahkeme yargılananlar açısından işlenmiş bir suç yok (ölümler açısından ) ama müebbet hapis cezası gerektiren bir suça yardım ettikleri değerlendirmesi ile akla, hukuka ziyan bir karar verdi. Aslında HDP’de siyaset yapmanın cezasını açıklamış oldu. Demokratik siyaseti cezalandırdı.
Bu dava ne HDP’nin ne de sadece Kürtlerin davasıdır. Bir Türkiye davasıdır. Bu dava HDP siyaseti etrafında birleşen herkesi cezalandırma amaçlıdır. İktidar bu nedenle devletin tüm kurumlarını da davaya müşteki olarak soktu.
"Demokratik siyasetin tasfiye edilme planının başarısız olması, yeni Kobanê Davası ile karşı karşıya kalmamız sonucunu doğurdu."
* Son olarak ikinci Kobanê Devası açıldı, buna ilişkin ne söylemek istersiniz?
Davanın başından itibaren siyasi manipülasyonlar ve demokratik kamuoyunun yetersiz kalan ilgisine rağmen tüm siyasetçiler Kobanê sürecini sahiplenerek, partinin o güne kadarki tüm siyasetini tarihi savunmalarla yeniden yeniden ürettiler aslında. Dava kayıtları büyük bir politik tarihsel okumayı da görünür kıldı.
Dava şu an istinaf aşamasında. Beraberinde ikinci Kobanê Davası da açıldı. Sayın Hüda Kaya’nın tutuklu yargılandığı davanın duruşması 25 Haziran’da olacak. Demokratik siyasetin tasfiye edilme planının başarısız olması, yeni Kobanê Davası ile karşı karşıya kalmamız sonucunu doğurdu.
Demokratik Kürt siyaseti, bileşenleri ve ittifakları ile bu ülkedeki demokrasi umudunun gerçekleşmesinin tek anahtarıdır. Bu nedenle bu kumpas davalarına karşı birlikte mücadeleyi sürdürmek gerekiyor.