Bir örgütlenme serüveni: Duygu siyaseti

  • 09:07 25 Nisan 2020
  • Kadının Kaleminden
“Çoğu zaman televizyonlarda haksızlık olarak tanımladığımız, zulüm olarak ifade ettiğimiz durumlar karşısında “üzüldüm”deriz. Üzülmek harekete geçirmiyorsa ya da üzülme duygusu öfkeyi tetiklemiyorsa iktidarın yarattığı hiyerarşinin etkisi altına girmişizdir.”
 
Ezgi Jiyan
 
Toplumlar ve onların bireyleri geçmiş ve gelecek arasında somutlaşan an çizgisinde derinleşen, anlamın arayışçıları olmuşlardır. Bazen geçmişe bakarak, bazen sadece ileriye ışık tutarak ama daima anda kendini gerçekleştirmeyi denemiştir. Geçmiş ve geleceği koparmayan birey, mekanı ve bilinci anın değirmeninde toplumlar lehine harmanlar. Akıl zaman ve mekan toplumsal bağlamından koptuğunda tarihsel bilinç kendi kendisini tüketime açık hale getirir. Burada tüketmeye dair en belirgin hale getirilen araç ise duygulardır.
 
Akıl ve çıkar arasında sıkışan modern siyaset dili, duyguları kitle imha aracı olarak kullanır. Hiç şüphesiz ki duyguların kontrolü yüksek motivasyon ve öngörü ister. Kontrolden çıkan kitlesel duygular her zaman toplum aleyhine değil ilintili olarak siyasal iktidarların da aleyhinde harekete geçer.
 
1970’li yıllarda Paul Eckman 6 temel duyguyu tanımladı bunlar; mutluluk, sevinç, korku, tiksinti sürpriz ve öfkeydi. Beraberinde psikolog ve araştırmacıların açığa çıkardığı temel duyguların yeni duyguları açığa çıkarmasıydı. Tıpkı renkler gibi. Ana renklerle yapılan kombinasyonlarda yeni birçok renk açığa çıkması gibi. Eckman’a göre Gurur, heyecan, aşağılama, utanç gibi duygular türevleri olarak doğmuştur. Duygular bir renk skalası gibi kendisini tetikliyor ve üretiyor ise aynı duyguların bedeni aklı ve toplumu yeniden üretme, tetikleme, dönüştürme kabiliyeti de yadsınmamalı. Sonuç olarak duygu etkileşim aracı olarak tarihsel bilincin doğumuna tanıklık etmiş her gelişim seyrine müdahale etmiştir.
 
Duygunun sosyolojisine dönüp baktığımızda kendini var kılmış her siyasal iktidarın kendi duygularını örgütlediği ve kitleyi bununla zapturapt altına aldığı görülecektir. Militarist, despot bir yönetimin duygusu şiddet temellidir. Korku en büyük imha ve kontrol aracıdır.
 
Korku iktidarın elinde kitle için bir tehditin boyun eğdiren duygusudur. Yine aynı şekilde faşist bir iktidarın hükmetmek istediği duygu skalası daha geniştir. Toplumu rengine ırkına dinine cinsiyetine göre ayırdıktan sonra toplumda bir hiyerarşi kurarak  ‘’ben ‘’ karşısında ‘’ötekiler’ ’sınıfını oluşturur. Duygular burada ötekilerin karakterine göre örgütlenir. Ben’in nefret duygusuna karşı ötekiler sınıfına düşen edilgen duygular olur. Ezilen ve azınlıkta kalanın duyguları yoğun olarak pekiştirilip çekinik kılınır. Daha sonra toplumun ahlaki tüm değerleri baskın duyguların sundurması altında alaşağı edilmeye çalışılır.
 
Çoğu zaman televizyonlarda haksızlık olarak tanımladığımız zulüm olarak ifade ettiğimiz durumlar karşısında “üzüldüm”deriz. Üzülmek harekete geçirmiyorsa ya da üzülme duygusu öfkeyi tetiklemiyorsa iktidarın yarattığı hiyerarşinin etkisi altına girmişizdir. Bir toplumun en büyük kutsalı saydığı cenazelere hakaret edildiğinde toplumun verdiği tepki ‘’unutmayacağız’’ın ötesinde değilse kitle üzerinde uygulanan alıştırma distopyasına karşı her zerremizi örgütlemeliyiz. Duygularımızın edilgen karaktere sığınmasına izin vermemeliyiz. Analitik ve duygusal zekanın yeniden buluşmasına duygularımızı hakikatin eşiğinden geçirerek anlam biçmeliyiz. Merhametin karşısında palazlanan öfkeyi değil örgütlü duygu dünyasını var etmeli karşıtlık değil bütünlüğü oluşturmalıyız. 
 
İktidarlar duyguları bu kadar yoğunluklu ele alırken, yürüttüğü siyasetin çok uzağına düşmeyen özel savaş argümanı olduğunu biliyor. Darbe diye sonuçlanan kendi iç krizlerini toplum duygularını örgütlü kılarak nasıl çıkarları lehine çevirdiği yakın tarihte açığa çıkmıştı. En büyük çıkmazlarda bile doğru yöntem tarz ve tempoyla şahlandırılan duygular büyük çıkış ve çözümlerin kapısı olabiliyor.
 
Aynı şekilde bu iktidarların alternatifi olan tüm demokratik güçlerin toplum lehine duygu siyasetini örgütlemesi gerektiği güneş kadar nettir. Hem de iktidarların yoğunlaşmasını çok daha aşan bir yoğunlaşma ve emekle yapmalı. Dünyanın en büyük güçlerinden biri olarak yerini bulan kitle iletişim araçları bu konuda  hiç şüphesiz onu etkili kullanacak aklın emrinde. Tüm imkan ve koşullara rağmen doğru örgütlemek en büyük avantajdır. Demokratik tüm güçler bilmeli ki tarihsel bilinç onu büyüten duygularla birlikte tarafını belirlemiş. 
Bu güçlere düşen temel ödev ise bilinç mekan zaman bağlamında duyguları toplumlar lehine örgütlemek ve örgütlenen halk gerçekliğini siyaset olarak belirlemektir.
.