Bir fotoğrafın anlattığı ve ‘seken kurşun’
- 09:04 13 Nisan 2024
- Kadının Kaleminden
“Çok koşunca hep ayakkabımı düşürürdüm, babam beni uyarıyor, ‘yavaş oğlum düşeceksin’ düşüyorum, üzerimi örtüyorlar, babam 5 saat başucumda beklemiş, onu ve beni böyle hatırlamayın, henüz tatmadığım meyve bahçelerinde düşleyin, tatlı incirler yerken mesela…”
Arjin Dilek Öncel
Bu yazı daha iyi bir gelecek umuduyla yola koyulanların ortak hikayesi…
“Savaş bitince senin için taze incirler toplayacağım. Seninle kalacağım, seninle okuyacağım ve seni güneşin hayranlığında öpeceğim. Eğer bulutlar izin verirse” M. E. Jafari
Bir yolculuğa çıkacağımız söyleniyor. Ne güzel, kim bilir yol boyunca nereleri göreceğiz. Buralarda artık sokağa çıkamıyoruz, annem zaten çıkamıyordu. Şimdi beni ve ablamı korumak için perdeleri örtük, hiç açılmayan bir evdeyiz. Cezaevi diyelim isterseniz buna, hiç cezaevi görmedim, muhtemelen böyledir.
Ama cezaevlerinde yüzü asık adamlar var diyorlar. Hayır, burası oradan farklı, annemin sevecen yüzü var burada. Gözlerimin içine bakarken, içine doğan sevgiyi görüyorum. Sadece onun yanında çocuk olduğumu hatırlıyorum. Bir de babam… Gerçi yüzünün en solgun hali ile tanıdınız siz onu ama “kederli coğrafyaların” izlerini taşıyan o yüzün gülümsediğine çok şahit oldum. Bir çocuğun şahitliğine inanın.
Babam ki, ülkedeki sefaletin, baskının her türlüsünü yaşamıştı. 1979’da önce Ruslar gelmiş, sonra ardı arkası kesilmemişti gelenlerin. Her gelen kendi toprakları gibi kullanmış, sonra Taliban, sonra Amerika, sonra yeniden Taliban… Gelenlerin hiçbiri nefes aldırmamış, babam hepsine şahit, onun şahitliğine inanın…
Bu yaşadıklarını benim ve ablamın da yaşamaması için yola çıkmamız gerektiğini anlattı. Bizim yolculuğumuz öyle düzenle yerleştirilmiş bavullar, toplanmış çantalar ile olmadı. Tıkıştırılmış birkaç kıyafet, çok az yiyecek, bizi hayatta tutacak kadar. Annemin gri kol çantası, koluna atıp yürüyemedi, çarşı pazar gezemedi onunla. Ama onunla bu yolculuğa çıkacaktı, içinde yolculuk için temel birkaç ihtiyaç. Daha önce hiç uzaklaşmamış evinden, ürkek, kaygılı, heyecanlı aynı zamanda. Babam ise terliği ile çıktı bu yolculuğa…
Önce Kabil’e, sonra ülke içinde birkaç kent gezdik, sonra o araçtan bu araca taşındık durduk. Pakistan, İran derken, artık Türkiye sınırındayız. Neyse ki babam bu yolculuk için sıcak bir mevsimi seçmiş. Daha önce benzer yolculuklarda elleri, ayakları donmuş çocuklar bulundu bu sınırlarda, ellerinde annelerinin çorapları vardı. Ama anneleri yoktu…
Neyse ki son grup olarak aldılar bizi, yaklaşık 47 kişiyiz, beyaz bir minibüse aktarıldık, buraya Saray diyorlar. Çok geçmeden bir kıyamet koptu. Kurşunlar içinde bulunduğumuz minibüse isabet ediyor. Minibüs bir o yana bir bu yana savruluyor. Bir çıkmaz sokaktayız. Her kurşun, boş bir tenekeye vururcasına ses çıkarıyor. Boş bir teneke gibi ses çıkarıyor minibüs, oysa içinde biz varız.
Durdu sonunda, ancak kurşunlar devam ediyor, annem daha sıkı sarılıyor bana yol boyu kucağından indiremedi zaten, üst üste 47 kişi. Boynunda bir sıcaklık aşağıya doğru akıyor.
Duran araçtan sağa sola doğru kaçışıyor, kadınlar, çocuklar, erkekler…
Annem beni bırakmıyor ancak daha fazla koşacak hali de yok. Yerdeyim, başucumda yeni bir hayat için yola koyulduğum babam ve ablam, annemi göremiyorum. Yerde yanımda yatan o alabilir mi? Ablamın çığlıklarına çevredekilerin çığlıkları ekleniyor, bu onun sesini son duyuşum olacak. Babam ise işte sizin onu tanıdığınız o ifade ile başucumda duruyor. Konuşuyor benimle, ayakkabımın teki düşmüş, annemin gri çantası yanı başımda. Ayakkabımın teki, annemin çantası, üç beş parça kıyafet, babam ve ablam…
Çok koşunca hep ayakkabımı düşürürdüm, babam beni uyarıyor, ‘yavaş oğlum düşeceksin’ düşüyorum, üzerimi örtüyorlar, babam 5 saat başucumda beklemiş, onu ve beni böyle hatırlamayın, henüz tatmadığım meyve bahçelerinde düşleyin, tatlı incirler yerken mesela…
Bilindik 'seken kurşun' açıklaması
Van’ın Saray ilçesi Karahisar Mahallesi’nde 2 Temmuz’da Afganistanlı mültecileri taşıyan bir minibüs korucu ve askerler tarafından tarandı. İçerisinde kadın ve çocukların da olduğu 47 mülteci vardı. 4 yaşındaki bir çocuk karnından ve ayağından aldığı kurşun yarasından dolayı yaşamını yitirdi. 12 mülteci de yine silahla yaralandı. Yara almayanlar gözaltına alındı. İnsan tacirleri olay yerinden kaçtı. Valilik ise bildik bir açıklama yaptı, çocuğun ‘seken kurşun’ nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirtti.
Üstelik aracın ‘dur ihtarına uymadığı’ iddia edildi. Ve tekerleklerin nişan alınarak durdurulmaya çalışıldığına yer verildi. Ancak görgü tanıkları aracın durduktan sonra da taranmaya devam ettiğini, kurşunların hedefi olmamak için sağa sola kaçışan mültecilerin 12’sinin de vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığını anlattı.
İran'ın Belasur köyünün Türkiye sınırına yakın olan bölgesinde 2 Ocak 2022’de bir Afganistanlı mülteci kadın, iki çocuğu ile Türkiye'ye girmeye çalışırken soğuktan donarak hayatını kaybetti. Kadının iki çocuğuna ise bölgede yaşayan köylüler tarafından donmak üzereyken müdahale edildi. Hayatını kaybeden kadının ayaklarının poşetle sarılı olduğu, çocuklarının ellerinde ise çorap bulunduğu görüldü.