8 Mart mirasını kadın kurtuluş ideolojisinde kurumsallaştırmak

  • 09:01 5 Mart 2018
  • Kadının Kaleminden
"İradesini, özgürlük duruşunu en çarpıcı eyleme ve mücadeleye döken kadının yaşam gerçekliği, onun yaşamla bağları ve yeni kadın bakışı bu deneyimde oldukça sarsıcı ve aynı zamanda yakıcı sonuçlar yarattı. Halen bu oluşum ve var olma süreci farklı biçimler ve özellikle derinlik kazanarak devam etmektedir."
 
Sema Mazlum
 
Uygarlık tarihi erkeğin iktidar tarihi olduğu kadar kadının direniş tarihinin ifadesidir. Bu direniş İnanna-Tiamatlar şahsında tanrıça kültüründen köleci-feodal döneme, oradan cadı avları süreçlerine, etnik komünal direniş hareketlerinde yer alan kadınlardan demokratik halk devrimlerine öncülük eden kadın gerçekliğine kadar kendini taşıran bir kültürü ifade eder. Bu kültür bin yıllar boyu kendi diyalektiksel süreci içinde birikerek 18. yy’in sonların geldiğinde ilk defa örgütlü bir yapı haline gelerek kendini feministsel hareketler olarak somutlaştırır. Kavramsal ve kamusal olarak feminizmin ortaya çıkışının tarihsel, toplumsal zemini Fransız devrimi ve devrimin yollarını döşeyen aşamalar olarak da tanımlanabilecek aydınlanma ve akıl çağına dayanır. 
 
Avrupa merkezli gelişen siyasal, ekonomik, siyasal, sosyal, ideolojik çalkantılar, demokratik halk devrimleri kadın dünyasında da önemli bir uyanış ve direniş sürecini ifade eder. Bu tarihlerde kadın mücadelesinde belli bir yoğunlaşma görülür. Kadınların bu süreçlere katılımı öncülük düzeyinde güçlüdür. Örneğin; Fransız devrimi sürecinde ilk önce Sans-Culottes (baldırı çıplak) kadınlar ekmek için ayaklanır. 9 Ekim 1789 sabahı ilk önce kadınlar toplanıp Versailles’e yürürler. Öğleden sonra onları ulusal muhafızlar izler. 1795 baharında ayaklanmalar kadınların gösterileriyle başlar. Direniş sürecinde Amazonlar adında bir kadın taburu kurulur. Bu süreçlerde gerçekleşen hemen hemen tüm devrim hareketlerine kadınların katılımı böyle güçlü olur. 
 
Vietnam’dan Çin’e, Mısır’dan Sudan’a
 
1917 Sovyet Devrimi, 8 Mart’ta kadınların açlığa karşı isyanı ile başlar. Küba Devrimi’nde kadınlar Kızıl Ordu taburu oluştururlar. Daha sonra Özgür Kadın Müfrezeleri biçimini alır. Devrimin bütün olanlarına katılım gösterirler. Dünya genelinde Vietnam’dan Çin’e Mısır’dan Sudan’a, Ürdün’den Filistin’e, Rusya’ya kadar devrim süreçlerinde kadının hak ve özgürlük mücadelesi güçlü bir biçimde görünür.
 
Kadın ve Vatandaş Hakları Bildirgesi
 
 Tüm süreçlere kadın katılımı böyle yoğunken devrim sonrası kadına eski kaderine geri dönme, devrimin gölgesinde erkeğin ona bahsettiğiyle yetinme misyonu biçilmek istenir. Bu süreçlerde kadınlar kendi varlıklarını, özgün taleplerini artık göz ardı edilmeyecek bir direniş süreciyle ortaya koyar. Fransız devrim süreçlerinde ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyanname’sinde her bireyin doğuştan gelen ve vazgeçilmez hakları olduğu vurgulanır. Ancak buradaki “birey” insan erkektir, kadınlar insan olarak görülmez, bu haklardan yararlanılması düşünülemez. Bu bildirgeye karşı Olympe De Georges’in 1971’de yayınladığı Kadın ve Vatandaş Hakları Bildirgesi, bu devrimlerin bir bütün halinde dönemin ruhunun ne kadar cinsiyetçi olduğunun ve kadınların bu gerçekliğe artık sessiz kalmadıklarını gösteren önemli bir çıkıştır. “Kadınların giyotine gitme hakkı varsa kürsüde siyaset yapma hakkı da olmalıdır”, bu çıkışın sloganı olur.
 
Rosa, Clara, Alexandra…
 
Yine tarihin ilk açlık grevini, sivil itaatsizlik-pasif direniş eylemlerini sergileyen, kendini kralın atının ayakları altına atan süfrajetler keskin mücadele yaratan bu militan kadınlardır. Bu direnişlere erkek sisteminin verdiği cevap modern cadı avlarını aratmaz. Sistemde öyle bir korku oluşur ki, Fransız Meclisi beşten fazla kadının bir araya gelmesini yasaklar.  Bu yasağa uymayanları giyotin, tutuklama, deli diye akıl hastanesine kapatma gibi sonuçlar bekler. Yaşananlar bir kadın soykırımıdır. Özgürlük, eşitlik için mücadele eden bu devrimci kadınlar için bu devrimlerde ortaya çıkan zayıf, özgün örgütlemeler oluşmuştur. Daha çok Rosa Luxemburg, Clara Zetkin, Alexandra Kollontai gibi önder devrimci kadınların duruş ve mücadeleleriyle bu yazısız tarihler günümüze ulaşıp, bize ilham kaynakları olmuştur.  
 
30 yıllık direnişin anası, tanrıçası: Sara 
 
Bu değerlerin ilmek ilmek ördüğü 8 Mart inşasına Kürdistanlı Kürt kadınlarının katarak büyüttükleri, kalıcılaştırdıkları evrensel boyutlara ulaştırdıkları büyük hakikat inşaları bulunmaktadır. Fransa’da nasıl ki “baldırı çıplaklar” devrimin fitilini tutuşturmuşlarsa Kürdistan’da da Esat Oktay’ın şahsında sömürgeci eril devletin yüzüne tükürerek başlar cins mücadelesi. “Sizi kısırlaştıracağım, yumurtalıklarınız iltihaplanacak ve siz çocuk yapamaz hale geleceksiniz. Nesliniz tükenecek” sözü direnen Kürdistan kadınına devletin duyduğu öfkeyi, nefreti ortaya koymaktadır. Sara yoldaşımız kadın yüreğiyle, duruşuyla ve tanrıçaya has mücadele kararlılığıyla tüm 30 yıllık direnişimizin anası ve inşacısı olmuştur. 
 
Kadınsız devrim olmaz
 
Kürt kadınları PKK öncülüğünde gelişen özgürlük mücadelesiyle birlikte merkezi uygarlıkçı tarih boyunca oluşturulan ve hâkim kılınan verili toplumsal rol modellerinin asıldığı yeni bir yaşam, ilişki ve kişilik alanıyla tanışmışlardır. Bu anlamda Kürdistan özgürlük mücadelesi kuruluş aşamasından bu yana güçlü bir özgür kadın perspektifiyle beslenen, onunla moral ve organik ilişkiler içerisinde bulunan, kadın bakış açısıyla var olan bir harekettir denilebilir. Kürt kadınları ulusal hareket içinde önemli bir değişim gücü olacak görülmüş ideolojik, politik, askeri, siyasi, örgütsel çalışmalar kadın bakış açısıyla ele alınarak yönlendirilmiştir. Sosyalist mücadelelerdeki “kadınsız devrim olmaz” ve kadının kurtuluşu toplumun kurtuluşudur anlayışı Kürdistan özgürlük mücadelesinde temel bir ilke olmuştur. 
 
 Eril zihniyet YJWK ile ölümcül darbeyi aldı 
 
Fransa Meclisi beş kadının yan yana gelmesini yasaklarken, Ortadoğu’nun eril erkek zihniyeti de “iki kadın yan yana gelince orada yaşam kalmaz, kargaşa, kıskançlık, entrika olur” der. Bu eril zihniyet 1987 yılında YJWK’nin (Yekitiya Jinên Welatparêzên Kürdistan) ilanıyla büyük ölümcül darbe alır. Gücünün farkına varan kadınları, bir araya geldikleri yerde yaşamı, isyan, özgürlüğü üreteceklerini ve bunu artık hiç kimse ve hiçbir beynin engellemeyeceğini ilan etmiş oluyorlardı. Bu sürece kadın katılımları yoğun olur. Nicel olduğu kadar en önemlisi de nitel bir birikim açığa çıkar. Mevcut potansiyelin dayattığı bir ihtiyaç olarak Kürt kadını devrim mücadelesi içinde yeni örgütlenmeler geliştirmişlerdir. Bu ihtiyacın ortaya çıkardığı adımlardan biri Yekitiya Jinên Welatparêzên Kürdistan ordulaşması olur. YJWK, Mart 1995 de kurulur. Kendisini ulusal devrim içinde özgün birlikler temelinde konumlandırılır. Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin en radikal eylemi kadın ordusunu kurmaktır.
 
Kadının ordulaşma çalışmaları içinde yer alışı, kadının kendi cinsi içinde ve karşı cinsle ilişkilerinde yeni bir ilişki ahlakına yönelişi getirmiş, eski geleneksel ilişkiler alt üst edilmiştir. Tüm canlıların olduğu gibi insanın da en temel canlılık özelliklerinden olan kendini koruma. Öz savunma ilkesi kadın ordulaşmasının en temel, evrensel bir varoluş olarak konulmuştur. Öldürme ve yok etme esasına dayanmayan, özgürlüğe giden yolları engelleme amacı taşıyan tüm zorluklara ve baskılara karşı meşru savunmayı esas alan, bunu gerekli araçlarla uygulayan ordu modeli, özgürlük amaçlarına ulaşmada bir araç olarak görülmüştür. Erkek egemenliğin her yönüyle biçimlendirdiği bir kurum olan ordunun, eşitsizliğin derinden yaşandığı zamanlarda ortaya çıktığı tartışma götürmez bir gerçektir. Kadın ordulaşması da bu anlamda, eşitsizlerin eşitliğini sağlamanın temel bir yöntemi olarak gelişmiştir. 
 
Abdullah Öcalan: Cins sorunu çözülmezse ulus da sosyalizm de kurtulmaz
 
“Cins sorunu çözülmezse ulus da kurtulmaz. Sosyalizm de kurtulmaz”  diyen Reber Apo, kadın özgürlük problemini Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin temel sorunu görerek 8 Mart 1998’de kadın kurtuluş ideolojisini ilan etmiştir ve “Bu ideoloji aynı zamanda toplumun kurtuluş ideolojisidir” diye de tanımlamıştır.  Kadın kurtuluş ideolojisi beş ilkeden oluşmaktadır. Yurtseverliğin, öz iradenin, mücadeleciliğin, etik ve estetiğin, örgütlülüğün ortaya çıkarılmak istendiği bu kadın kurtuluş ideolojisinin 8 Mart 1957 tarihinde 129 tekstil işçisi kadın bulundukları fabrikada yakılmış ve o gün de Emekçi Kadınlar günü olarak tarihe geçti. O gün fabrikada diri diri yanarak sömürgeci egemen erkek zihniyetine direnen kadınlar bugün tüm dünyada kadın direnişinin sembolü olmuştur. 
 
21. yüzyıla çığır açan bilim: Jineoloji
 
 Kürdistan kadın partileşmesi ve ordulaşması kuramsal doktrini kalıcı bir şekilde nesilden nesile değişip dönüşerek kurumsallaşmasını gerçekleştirmiştir. PAJK öncülüğünde ideolojik, örgütsel felsefik kuramını oluştururken 21. yy ‘da çığır açan Jineoloji bilimiyle verili tüm sosyal bilimleri radikalce sorgulamaktadır. Özgür eş yaşam projesiyle devlet eksenli aile kuramlarını sorgularken, kopuş teorisi, erkeği öldürme ve dönüştürme perspektifiyle eril devlet erkeğini çözümlemektedir. Kendini dönüştürmeyen erkeğin kadınla anlamlı bir özgür ilişki ve yaşamı geliştirmesinin beklenmeyeceğini, erkeğin ancak tarihle doğru bağlar kurarsa eril zihniyetin bir sistem olduğunun bilincine varacağını belirtmektedir. Sistemin ürünü olan klasik erkeklikle savaşmak özgürlük hareketi içerisinde mücadele yürüten kadın ve erkek savaşçılarının birincil özgürlük görevi olarak kurulmuştur. Son olarak da demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın ilanı ardından geliştirilen demokratik konfederalizm anlayışıyla birlikte kadının konfederal örgütlemesi olan KJK (Koma Jinên Kürdistan) adıyla Kürdistan kadın özgürlük konfederalizmi kurulmuştur. 
 
Kürt kadını coşkulu bir özgürlük yürüyüşü başlatmıştır 
 
 Bu deneyimlerden her biri kendi döneminin acılarını ve bedelini yaşamış, sevinç ve mutluluklarını yaratmış, dilini ve bilinçlenmesini geliştirmiş ve kendi döneminin kahramanlıkların doğurmuştur. Kadın özgürlük mücadelesine katılan her Kürt kızı-kadını kendi döneminin ruhunu yansıtmak kadar kendinden önceki dönemlerin ruhunu da kendi mücadelesinde somutlaştırmış ve coşkulu bir özgürlük yürüyüşü yaratmıştır. 
 
Kadın kendini var etmenin en çarpıcı örneğini açığa çıkarmıştır
 
Son 30 yılda kadın partileşmesi ve ordulaşması kadın uluslaşması kapsamında çekirdek kadın ordulaşması çok zorlu ve kapsamlı mücadele koşullarında kendisini var etmiştir. Dağlarda ve zorlu yaşam koşullarında silahlı kadın birimleri işgalci güçlere karşı gerilla tarzı savaşta kendini var etmenin, en özgür yaşam gücünü açığa çıkarmanın en çarpıcı örneğini ortaya çıkarmıştır. Günümüzde Rojava deneyiminde YPJ’ye öncülük eden komuta gücünün önemli bir kesimi bu gelenekten gelmiş, devrim ile birlikte bu deneyimi Rojava’ya taşırmış kadınlardan oluşmaktadır. 
 
Kadının toplumla buluşması: Rojava 
 
 Her dört parça Kürdistan’dan binlerce kadın, kadın ordusu bünyesinde en kapsamlı ideolojik ve askeri stratejik eğitimlerden geçmiştir. Ordulaşma-komutanlaşma anlamında ağır silahlar, suikast, sabotaj, operasyon ve yakın dövüş dahi birçok alanda uzmanlaşma geliştirmiştir. Kadın ordulaşması, partileşmesi ve kurumsallaşmasının geçmiş 30 yıllık deneyiminin açığa çıkardığı hakikat çok daha köklü ve çarpıcıdır. Kadın savunmasının felsefik ve kapsamlı ideolojik kültürel ve etik-estetik parametrelerini ortaya çıkarmıştır. Kadın için kendisin bilme ve kendini var etmenin özellikle ordulaşmasıyla açığa çıkan bilinç ve formları günümüzde Rojava devrimindeki kadın gerçekliği ile daha tanınır ve görünür hale geldi. Kadın ordulaşması Rojava ile birlikte kırsal, dağlık ve genel olarak toplumsal yaşam alanlarına uzak, kendi içinde bir toplumsallaşması olan, eylemsizliği ile kendisini görünür kılan alanlardan şehirlere indi ve toplumla buluştu. 
 
Kadın anlaşması yeni formlar kazandı
 
Bununla Rojava’da kadın anlaşması yeni formlar kazandı. Birinci formu YPJ olurken ikinci çekirdek formu ise kadın savunma günü Parastina JÎN’dir. Parastina Jîn kendisini bütün şehirlerde, semt ve mahallelerde, köylerde ve mezrada örgütlemektedir.  Bu çalışmaya gönüllü olan binlerce kadın, dönemsel askeri ve ideolojik eğitimlerden geçirilerek öz savunma bilincini edinmekte ve bulunduğu alanın savunma alanını üstlenmektedir. Bu da kadın ordulaşmasının çekirdek profesyonel militan ordudan daha geniş, toplumsal aynı zamanda daha amatör fakat çok köklü ve güçlü bir ideolojik, kültürel alt yapıya dayanan bir ordu yapılanmasına dönüştüğünü gösterir. 
 
Her hücresini volkan haline getiren öncü kadınlar 
 
İradesini, özgürlük duruşunu en çarpıcı eyleme ve mücadeleye döken kadının yaşam gerçekliği, onun yaşamla bağları ve yeni kadın bakışı bu deneyimde oldukça sarsıcı ve aynı zamanda yakıcı sonuçlar yarattı. Halen bu oluşum ve var olma süreci farklı biçimler ve özellikle derinlik kazanarak devam etmektedir. Her türlü erkek gericiliğine ve düşman gerçekliğine karşı asla teslim olmamayı, asla köleliği kabul etmemeyi, asla ele geçmemeyi bir ilke haline getirmiş sayısız kadın kahraman yarattı. Başta Beritan ile savaşan güzelleşir güzelleşen sevilir ilkesi ile anlamlı bir yaşam için kendisini her hücresine kadar bir volkan haline getiren kadın öncü kişiler açığa çıktı.  Rojava deneyimine yansımaları çok güçlü oldu.
 
Arin Mirxan direniş tanrıçasıdır 
 
 Bu iradenin sembol isimlerinden biri Arin Mirxan’dır . Kirli ağızların “Kobanê düştü düşecek” dedikleri bir dönemde Arin Mirxan 8 Mart geleneğinden beslenerek dünya hegemonik güçlerine ulus-devlet erkek aklına ve DAİŞ gibi karanlık, barbar ve zalim çete örgütlerine kadının nasıl bir fedai ruha, cesarete sahip olduğunu göstermiştir. Arin Mirxan bir tarihtir. Rojava özgürlük direnişine karakter kazandıran direniş tanrıçasıdır. Arin yoldaş özgürlük yürüyüşünde yurtseverliğin toprağa bağlılığın özgün kriterlerini eylemleriyle oluştururken kadın militanlığının özgürlük felsefesinin de büyük bedeller gerektiğini bizlere bir kez daha göstermiş ve öğretmiştir.  
 
Arin gökkuşağı renginde bir özgürlük tutkusu bırakmıştır 
 
Arin arkadaş duruşunu, temposu yaşam tercihiyle bizlere gökkuşağı renginde bir özgürlük tutkusu ve çizgisi bırakmıştır. Morun ötesi aşkı, kırmızının berisi özgürlük sevgisi ve yeşilin kendisi yaşam ve mücadele olurken Kobanê’nin zafer tanrıçası Arinle onun memleketi olan Efrîn’de Awesta yoldaş ile kucaklaşıyoruz. Güneş kadar yalın ve çarpıcı olan Kürt kadının fedailiği yazılmayan roman, notalaştırılamayan beste, oluşturulamayan şiir, çizilmeyen özgürlük çiçeğidir. İşte 8 Mart olmak ve 8 Mart-laşmak budur!
 
Gülüşleri ilkeleri kadar asi ve zalimlere geçit vermeyen Arin ve Awesta fedailiğinde coşku ve moral tadında tüm dünya kadınlarının 8 Mart’ını kutluyoruz.