Selma Gürbüz’ün yaşayan sergisi: Dünya Diye Bir Yer
- 09:06 24 Nisan 2021
- Kültür Sanat
İSTANBUL - Koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren Selma Gürbüz’ün İstanbul Modern’de 30 Haziran'a dek sürecek olan “Dünya Diye Bir Yer” adlı sergisi, sanatçının son otuz beş yıllık sanatsal üretimini birtakım tematik duraklar çerçevesinde izleyicilerle buluşturuyor.
Çağdaş resim alanında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden biri olan Selma Gürbüz, dün koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Sanatçının 5 Kasım 2020'de başlayan “Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer” isimli sergisi son çalışmalarından biri oldu. 30 Haziran tarihine dek İstanbul Modern’de gezilebilecek olan sergide, içinde yaşadığımız dünyadan beslenen, sanatçının kendine özgü imge dağarcığıyla yarattığı gizemli ve renkli dünyasında, insanlığa, doğaya, yaşama dair semboller ve hikayeler hayat buluyor. Daha önce sergilenmemiş yapıtlarını odağına yerleştiren sergi, Selma'nın zamandan ve mekandan bağımsız; masallar, mitler, söylencelerle örülü, incelikle işlenmiş yapıtlarını da ziyaretçilerle paylaşıyor.
Her yapıtında farklı hikayeleri ele alıyor
Sergide, sanatçının resim, yerleştirme, desen, video ve heykel gibi farklı ifade araçlarıyla ortaya koyduğu yüzden fazla yapıtı yer alıyor. İnsan ve hayvan melezi varlıkları, yapıtlarında sıklıkla kullandığı siyah gölgelerle tanımlanan, başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen cinsiyetsiz figürleri, belirsiz bir doğa kesitinden alınmış hissini uyandıran bitki ve hayvan betimlemeleri, Selma'nın zengin hayal gücüyle birleşerek, oyuncu, muzip ve benzersiz bir sanatsal dil doğuruyor aynı zamanda. Her yapıtında farklı hikayeler anlatan sanatçı, kolektif hafızadaki rüyaları, korkuları, iç yolculukları, ölüm ve yaşam temalarını yapıtlarında izleyiciyle paylaşır ve onlarla yüzleşmemizi, başa çıkmamızı ister.
Nefes tekniğiyle üretiyor
Sanat pratiğinde hem doğu hem de batı kültürüne ait ögeleri bir arada kullanarak aralarında beklenmedik ilişkiler kuran Selma, iki kültüre ait konu ve teknikleri ustalıkla yan yana getiriyor. Bir yandan İran, Hint, Türk minyatürü, uzak doğu sanatı ile ilişki kurarken, bir yandan da Batı resmi ögelerini aşinalığıyla yapıtlarında kullanıyor. Tuval üzerine yağlıboya çalışmalarıyla birlikte, 1980’li yıllardan bu yana çalıştığı el yapımı kağıt üzerine mürekkep uygulamaları, kendine özel bir renk skalası kullanarak ürettiği optik ilüzyon, ışık ve gölge oyunları, rüya ile gerçeklik arasında bir dünyaya kapı açan sembollere, figürlere, desenlere ve motiflere de hayat veriyor. Yapıtlarını uzun yıllardır pratik ettiği nefes tekniğiyle üreten sanatçı, bu yaratım sürecini resmin içinde kaybolup, onun bir parçasına dönüştüğü bir meditasyon seansına benzetiyor.
İnsan ve hayvanların birbirleriyle kesişen hayatları
Selma'nın izleyiciyi davet ettiği dünyasında, insan ve hayvan figürleri ten tene, birbirinden ayrılmaz bir birliktelik içinde tasvir ediliyor. Afrika seyahati sonrasında yaptığı resimler, bu kıtanın cömert, sıcak, bazen de tehditkar doğasında insan ve hayvanların birbirleriyle kesişen hayatlarını görselleştiriyor. Nijerya’da aynı zamanda bir nehrin adını taşıyan, Anadolu’daki bereket tanrıçası Kibele ile aynı karakteristik özelliklere sahip Oshun heykeli, doğanın doğurganlık, saflık, güzellik, aşk ve koruma duygularını aktarıyor. Dans eden iskeletler, zamansız mahluklar, insanlaşmış doğa tasvirleri, yaşam döngüsünün parçası olan ölüm, hayatta kalma, hastalanma ve şifa bulma temaları ve bunların bilinçaltındaki tezahürlerinin görselleştirildiği yapıtlarla karşımıza çıkıyor.
Görsel ansiklopedi
“Dünya Diye Bir Yer”, bir serginin ötesinde Selma'nın yıllar içinde gittikçe rafine hale gelen sanat üretiminden süzülerek vücut bulan görsel bir ansiklopedi. Yapıtlar, yaşadığımız dünyanın gerçekliğinden uzak gibi görünse de aslında hayatı, zamanın geçişini ve insanların bu döngüdeki hallerini anlatıyor. İzleyici, bu şaşırtıcı hikayeleri taşıyan görsel ansiklopedinin tasvirleri arasında tekinsiz olduğu kadar keyifli bir kayboluş hissi de yaşıyor.
Afrika’daki gündelik hayata açılan renkli pencere
Yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız “doğa ana" olgusu, sergilenen “Yuva" adlı çalışmasında hem doğanın canlılara hem de kadının hayvanlara annelik etmesiyle kendini gösteriyor. Afrika seyahatleri sırasında gördüğü karınca sürülerinin büyüklükleri ve sayılarının çokluğundan oldukça etkilenen sanatçı, yarattığı kompozisyonu en ince detayıyla tasvir ettiği karınca sürüleri ile sarmalayarak Afrika’daki gündelik hayata da renkli bir pencere açıyor. "Seher Vakti. Yük" adlı resimde ise hamile bir kadın, karnındaki korunaklı rahimde sakladığı bebeğini, gökyüzündeki dişil enerjinin sembolü, gecenin gözünü temsil eden dolunayla kutsuyor.
Yapıtlarında yaşamı ve ölümü birbirini tamamlayan döngüler olarak tanımlayan Selma, tanımsız ve zamansız olarak betimlediği sembolleri aracılığıyla kendi iç dünyasından beslenen hikayeler kurguladığı “Mahluklar" serisinde, görselleştirdiği figürleri imge dağarcığından süzülüp gelen masalsı karakterler şeklinde sergiliyor. Bir tarafıyla insan, bir tarafıyla hayvan olan figürler Selma'nın eserlerinde siyah mürekkeple gövde buluyor.
'Hayalet' yaratıklar
Aşina olduğumuz kategorilerin dışında, bu dünyaya ait değilmiş gibi görünen mahluklar sanatçının çalışmalarında bir kehanet okuyucusu, kader anlatıcısı, sezgisel güçlerin sahibi rolünü oynuyor. İnsanlığın kolektif bilinçaltından çıkıp gelen korkular, arzular, aşk, şehvet güdüleri ve erotik anlatımları günümüze taşıyan büyülü mesajcılar Selma'nın doğadan ayrı tutmadığı, onun içinde var olmaya devam eden, bir bakıma “hayalet” yaratıklar.