Baskı ve asimilasyona rağmen: Dil de kültür de yaşatılıyor
- 09:03 11 Mayıs 2021
- Kültür Sanat
VAN - 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı nedeniyle 90’lı yıllardaki politikalar sonucunda göç etmek zorunda bırakılan kadınlar, engellemeler ve asimilasyona rağmen dilini, kültürünü yaşamaya devam ediyor.
Celadet Alî Bedirxan öncülüğünde Şam kentinde 15 Mayıs 1932 tarihinde Kürtçe Hawar dergisi yayın hayatına başladı. Latin alfabesiyle yayınlanmış ilk Kürtçe dergi olmasıyla tarihi bir öneme sahip olan derginin, Kürt dili ve edebiyatının geliştirilmesine katkıları nedeniyle her yıl 15 Mayıs, Kürt Dil Bayramı olarak kutlanmakta.
Kürt diline yönelik baskı, imha, inkar ve asimilasyon politikaları ise devam ediyor. Özellikle Türkiye’de Kürtçe’nin kamusal ve eğitim dili olarak kullanılması önündeki engellemelere ise neredeyse her gün yenileri ekleniyor.
‘En iyi Kürt ölü Kürt’
İktidarın Kürtlere yaklaşımının, Kürtçe ’ye yönelik politikalarını da şekillendirdiği görülürken, “Yasa dışı dinleme” davasından yargılanan eski istihbaratçı Hüseyin Özbilgin’in Musa Anter’in katledilmesine ilişkin görülen duruşmada, “Yerde bir genç can çekişiyordu. Arkadaşlarımız ‘Bırak, ölürse ölsün, en iyi Kürt ölü Kürt’tür’ demişlerdi” ifadesi hafızalara kazındı.
Kürtçe konuşma engellendi
Kürtlere yönelik ırkçı tutumların dozajının arttığı 90’lı yıllara uzanırken, koruculuk sisteminin dayatılması, yakılan köyler, Kürtçe kasetlerin, kitapların, gazetelerin, yasaklanması, ulusal kıyafetlere müdahale ile karşı karşıya kalındı. Yine bu süreçte, binlerce Kürt, tutuklanarak cezaevlerine gönderildi, görüşlerde, Kürtçe konuşma engellendi. Tüm bu yaşananların etkileri günümüzde de devam ediyor.
Kürtçe ‘bilinmeyen dil’ olarak kayıtlara geçti
Kürtlere yönelik baskılara, 2009’da gerçekleştirilen operasyonlarla Kürt siyasetçilerin, tutuklanmasıyla devam etti. Siyasetçilerin savunmalarında Kürtçe konuşması, tutanaklara, “bilinmeyen dil” olarak geçerken, iktidarın Kürtçe diline yaklaşımı bir kez daha gözler önüne serildi.
Kürtçe 20 yıldır AKP’nin hedefinde
AKP’nin 20 yıllık iktidarı süresince “Kürt kardeşlerim” ile başlayan politikası, daha sonraki süreçlerde yine imha ve inkar politikalarını “özel savaş” ile sürdürdüğü görülüyor. 1 Ocak 2009 yılında farklı dil ve lehçelerde yayın yapan ilk kanal Kürtçe yayına başlayan TRT 6, AKP iktidarı tarafından 2015 yılında “TRT Kurdî” olarak değiştirilmesi tesadüf değildi. Yine eğitim alanında “Haydi kızlar okula”, eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde değiştirilerek çocukların daha küçük yaşlarda tek eğitim dili olan Türkçeyi erken yaşta öğrenmeleri amaçlandığı da birçok veri ile ortaya konuldu.
‘Çok dilli yaşam’ kapatıldı
Özellikle 2014 yılında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ile “çok dilli yaşamı” hayata geçirerek seçildikleri kentlere dönük Kürtçe tabelaların asılması, Kürt Dili ve Edebiyatı’nda önemli bir yer edinen kişilerin isimlerinin cadde, sokak ve parklara verilmesi ile ayrıca nüfusun yüzde 90’ını Kürtlerin oluşturduğu kentlerde Kürtçe kreşlerin açılması büyük bir ilgi topladı. Ancak iktidarın, 2016 tarihinde yüzlerce DBP’li belediyeye atadığı kayyımların ilk çalışma alanlarından biri de Kürtçe diline yönelik saldırı politikaları oldu. Başta belediye binasında DBP’liler tarafından hayata geçirilen “çok dilli yaşam” hedef alınarak; park, sokak, cadde ve köylere verilen Kürtçe olmak üzere birçok tabela indirilerek sadece Türkçe isim verilirken, Kürtçe eğitim veren kreşlerin ise faaliyetleri durduruldu veya kapatıldı.
90’lı yıllarda göç ettirildi
Bölge kentlerinden Van’ın merkeze bağlı Edremit ilçesinin Süphan Mahallesi’ne, 90’lı yıllarda göç politikalarından dolayı yerleşen Besna Çiçek, inkar, imha ve asimilasyon politikalarının canlı tanığı olarak yaşadıklarını ajansımıza anlattı.
Çocuklarına vasiyeti: Kürtçe konuşun
Çatak ilçesine bağlı Memedalan köyünden göç etmek zorunda bırakılan Besna, “Kendimi bildim bileli kiras-fistan giyiyorum. Kürtçe konuşuyorum. Kürtçe konuşulmasını için çocuklarıma, torunlarıma vasiyet ediyorum. Allah bizi bu Kürt olarak yaratmış. Ben annemin, babamın dilini konuşuyorum, onlar bize nasıl öğrettiyse öyle yaşıyorum. Her kadın ana dilini çocuklarına öğretsin. Kendi gelinlerime de; ‘Kürtçe konuşun’diyorum” diye belirtiyor.
‘Dilimizi konuşuyoruz, öğretiyoruz’
Behiye Komi ise, mahallede herkesin ana dilleri olan Kürtçe konuştuklarını söylüyor. Daha önce sağlık sorunları nedeniyle hastaneye gittiğinde dilini konuşamadığını ifade eden Behiye, “Doktorların birçoğu Kürtçe biliyor artık. Başka dil bilmediğim için de onlar beni anlamaya çalışıyor. Gelenek göreneklerimizi de, dilimizi de konuşuyoruz, öğretiyoruz” ifadelerini kullanıyor.
‘Kürtçe’nin yaşatılması için her alanda konuşmalıyız’
Kamu kurumlarında Kürtçe’nin konuşulması gerekliliği üzerinde duran Rafiye Tekel, dilin önündeki yasakların kaldırılmasını talep ediyor. Tekrar köylerine gidip yerleşmek istediklerini dile getiren Rafiye, “Köylerimizden geldik tekrardan köylerimize gitmek istiyoruz. Çocuklara okulda sadece Türkçe öğretiliyor. Kendi dilleri unutturuluyor. Ancak buna karşı daha çok kendi dilimizi konuşursak baş edebiliriz. Dilimizi yaşatabiliriz” diyor.