Yaşamın dehlizlerinde gezinen kadın: Tezer Özlü

  • 09:05 18 Şubat 2019
  • Portre
Sibel Özalp
 
HABER MERKEZİ - "Her gidiş, her yolculuk kendi 'Ben'inin bilinmeyenlerine doğru bilmek için bir iniştir" diyen yazar Tezer Özlü, yeri doldurulamaz bir yazar olarak aramızdan ayrıldı. Tüm kurgulanmış kimliklerle, ideolojilerle ve kadınlığı ile hesaplaşarak kendi “ben”liğini oluşturan Tezer, 33 yıl önce sonsuzluğa uğurlandı.
 
Kalemiyle yaşamın hem ucundaki hem de tam ortasındaki Tezer Özlü, hem coğrafyalardaki hem de zihinlerdeki sınırları aşarak edebiyat dünyasının öznelerinden biri. 10 Eylül 1943 tarihinde Kütahya'nın Simav ilçesinde doğdu. Çocukken "Geceleri anneme sokulunca hem soğuktan korunuyorum hem de yalnızlıktan" diyen Tezer, Italo Svevo, Franz Kafka ve Cesare Pavese gibi ünlü yazarlardan etkilendi. 
 
'Dünyanın sonsuz büyüklüğünü hissettim'
 
Öğretmen bir anne ve babanın çocuğu olduğu için çocukluğunu Simav, Ödemiş ve Gerede'de geçiren Tezer, o yılları ileride "4 bin nüfuslu bir Anadolu kasabasında dünyaya bakmayı öğrendim. 6 yaşındaydım. Dünyanın sonsuz büyüklüğünü hissettim ve gitmem, çok uzaklara gitmem gerektiğine inandım..." diyerek anlattı. 10 yaşındayken İstanbul'a gelen Tezer, Avusturya Kız Lisesi'nde ortaöğretime başladı. Henüz lisedeyken okul kampıyla Viyana'ya gitti. Son sınıfta okulu bırakan Tezer, 1962-1963 yıllarında otostopla Avrupa'yı gezdi. Tezer, otostopla gezdiği Avrupa seyahatinin son durağı Paris'te, Adalet Ağaoğlu'nun kardeşi, tiyatrocu ve yazar Güner Sümer'le tanıştı. Paris'te yağmurlu bir günde Monteparnesse'daki Cafe Select'e sığındı. Ardından kapıdan Güner Sümer girdi ve 3 aylık Paris macerası başladı. Birbirlerine aşık olan Tezer ve Güner, 1964'te evlendi. Ankara'ya yerleşen Tezer, eşi Güner'in Ankara Sanat Tiyatrosu'nda (AST) çalıştığı dönemde Almanca çevirmenlik yaptı. O dönemde Ingmar Bergmann, Ossip Piatnizki, Henrich Böll, Franz Kafka, Hans Magnus Enzensberger gibi yazarların eserlerini çevirdi. 
 
'Her yolculuk kendi Ben'inin bilinmeyenlerine doğru bir iniştir'
 
Ankara yılları başlangıçta fena değildi. Hatta AST'nin 1963-1964 sezonunda Güner Sümer'in yönettiği Brendan Behan'ın “Gizli Ordu” oyununda Tezer de rol aldı. Ancak kısa sürede bu evlilikte aradığını bulamadığını fark eden Tezer'in aynı dönemde ruh sağlığı iyice bozuldu ve manik-depresif tanısıyla tedaviye alındı. Geçirdiği rahatsızlık nedeniyle kesintili olarak 1967-1972 yılları arasında İstanbul'da farklı hastanelerin psikiyatri kliniklerinde kalan Tezer, çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri “Çocukluğun Soğuk Geceleri” kitabında yazdı. "Her gidiş, her yolculuk kendi Ben'inin bilinmeyenlerine doğru bilmek için bir iniştir" diyen Tezer, o dönemlerde ölüme nasıl yakın durduğunu "Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum" diyerek kelimelere döküyordu. 
 
'Burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu!'
 
Evliliğinde aradığını bulamayıp ayrılan Tezer, 1968 yılında yönetmen Erden Kıral ile evlendi. 1973 yılında kızı doğdu. Deniz Gezmiş'e duyduğu sevgiden ötürü kızının adını Deniz koydu. Tezer, Deniz 10 yaşındayken Erden Kıral'dan ayrıldı. İleriki zamanlarda sinemacı olacak Deniz Kıral, annesine bir dizi soru yöneltti. Tezer Özlü, kızının sorduğu soruları samimiyetle yanıtladı. Soru-cevaplar yıllar sonra “borgersdefteri” isimli blog sayesinde gün yüzüne çıktı. Deniz'in "Hasret nedir?", "Aşk nedir?", "Nelere gülersin?" gibi soruları Tezer hakkında ipuçları veriyor.
 
Tezer, yaşadığı topluma da duyarsız kalmadı. Yazar Leyla Erbil, Tezer'in yazdığı “Tezer Özlü’den Leyla Erbil'e Mektuplar” kitabının girişinde 1 Mayıs 1977 katliamına dair bir anısını anlatıyor: "O gece sabaha kadar uyanık Tezer. Sabaha kadar kapıları, camları, halıları siliyor, çatal bıçakları ovup parlatıyor. Devletin üzerine sıçrattığı kanı arıtmak istiyor. Sabah görüştüğümüzde bir kez daha bu ülkeyi terk edeceğine yemin ediyor. Mücadeleyi sürdürme lafları ediyorum ben, o ise 'Burası bizim yurdumuz değil ki, burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu!' diyerek sürekli yineliyor... Hala öyle değil mi?"
 
İkinci romanını yazdı
 
Tezer, Erden ile evliliğinin son yıllarında 1981'de bir burs alarak kızı Deniz'le birlikte Berlin'e gitti. Burada ikinci romanını 1983'te “Auf den Spıren eines Selbstmords” (Bir İntiharın İzinde) adıyla Almanca kaleme aldı. Bu roman o yıl Almanya'da yayımlanmamış eserlerin ödüllendirildiği Marburg Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Daha sonra Tezer, anlatısını Türkçeye çevirdi ve “Yaşamın Ucuna Yolculuk” adıyla 1984'te Türkiye'de yayımladı.
 
'Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz'
 
Tezer'in Almanya yılları bereketliydi. Onun çabalarıyla eski eşi Erden Kıral'ın Ferit Edgü'nün “Hakkâri'de Bir Mevsim” romanından sinemaya uyarladığı aynı isimli filmi 1983'te Berlin Film Festivali'nde yarıştı ve Gümüş Ayı kazandı. O yıllardan geriye bir ödül ve şu isyankar satırları kaldı: "Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, okullarınızla, iş yerlerinizle, özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, 'aç kalırsın' dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım..."
 
'Beni yalnız bırakma'
 
Kendinden 10 yaş genç İsviçreli sanatçı Hans Peter Marti ile birbirlerine aşık oldular. Türkiye'de önüne pek çok bürokratik engel çıkınca İsviçre'de 1984'te evlenerek Zürih'e yerleşti. Ama aşkları kısa sürdü, Tezer'in hastalığı onları ayırdı. Hans Peter, evden birkaç parça eşya almak için yanından ayrılırken gitmesini istemeyen Tezer Özlü'nün ona son sözleri, "Beni yalnız bırakma" oldu. Ama olmadı, ünlü yazar göğüs kanseri nedeniyle 18 Şubat 1986 tarihinde Zürih'te gözlerini yumduğunda yalnızdı. Henüz 43 yaşındayken yaşama veda eden Tezer, İstanbul Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi.
 
Tezer'in ardından…
 
İlk öykü kitabı “Eski Bahçe” Tezer'in ölümünün ardından, daha sonra yazdığı öykülerle birlikte “Eski Bahçe - Eski Sevgi” adıyla 1987'de okurla buluştu. Günce ve anlatılarından bazı parçalar ise “Kalanlar” adlı küçük bir kitapçıkta bir araya getirildi. Bu kitapta yer alan çoğu Almanca yazılmış metinler, Sezer Duru tarafından Türkçeye çevrildi. Tezer Özlü'nün yayımlanmamış senaryosu “Zaman Dışı Yaşam” da 1993'te basıldı. Bu seride, yazarın dostu Leyla Erbil'e yazdığı mektuplardan oluşan “Tezer Özlü'den Leyla Erbil'e Mektuplar” da bulunmaktadır. Ayrıca Tezer'in yazar arkadaşı Ferit Edgü'yle mektuplaşmalarından oluşan “Her Şeyin Sonundayım” adlı kitabı da 2010'da basıldı. 
 
Yıllarca Türkiye edebiyatında “Mahzun, gamlı prenses”, “Edebiyatın lirik prensesi” diye anılırken, öykücü ve romancı Hatice Meryem Seyyar,  bu cinsiyetçi benzetmeleri yıktı. 2012'nin Ocak ayında “Canlı, Dişi, Toynaklı Bir Yazar: Tezer Özlü” yazısında ünlü yazarın üslubunu irdelerken cinsiyetçi yaftaları nasıl hak etmediğini ortaya koyuyordu.
 
Ece Ayhan Tezer için, "Vallahi tallahi! Evet! İçtenlikle ve özdenlikle yazıyorum ki, Tezer Özlü'yü de onun çok insanda bulunmaz doğrucu davutluğunu her yerde, her kentte ve her sokakta arıyorum. Hayalet Oğuz'a olağanüstü ve eşsiz bir 'hayır' işleyen bir insanı ben nasıl özlemem. Tezer Özlü artık benim yakın akrabamdır" derken Can Yücel ise Tezer'i şu sözlerle andı: 
 
“Aşağıda yatıyorum
Sokağa bakan pencerenin yanındaki divanda
Bir ses birden bir olay oluyor
Kulağımın dibinde
Bir dal cama vuruyor
Tezer.”