İlk feminist manifesto: Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi
- 09:01 26 Nisan 2019
- Portre
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - Yaşadığı çağa meydan okuyan ve feminizm tarihinde başyapıt niteliğinde olan “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı eseriyle günümüze ışık tutan kadın hakları savunucusu Mary Wollstonecraft, 27 Nisan 1759’da dünyaya geldi. Mary’nin 300 yıl önce yüksek sesle söylemeye cesaret ettiği düşünceleri kadınlar tarafından sahiplenildi.
İngiliz yazar, filozof ve kadın hakları savunucusu Mary Wollstonecraft, Elizabeth Dixon ve Edward John Wollstonecraft’ın çocuğu olarak 27 Nisan 1759 tarihinde Londra’da dünyaya geldi. Mary, henüz çocukken varlıklı bir aileye sahip olsa da babası zamanla servetini spekülatif projelerle yitirdi ve bunun sonucunda ailenin ekonomik durumu kötüleşti. Üstelik Mary’nin babası Edward eşine şiddet uygulamaya başladı. Annesini babasından korumak için yatak odasının önünde uyumaya başlayan Mary, aynı zamanda yaşamı boyunca kız kardeşleri Everina ve Eliza için de benzer bir sahiplik rolünde bulundu.
Patriyarkaya meydan okuma
Patriyarkaya sistemli meydan okuyan Mary, feminist mücadeleye küçük yaşta başladı. Erkek kardeşinin okula gitmesine izin verilirken, Mary’ye verilmedi. O dönemde erkeklere özgü bir ayrıcalık olan okuma yazmayı Mary, kendi başına öğrendi. Kendisini erken yaşta evlendirmeye çalışan babasına karşı koydu, 19 yaşındayken evden ayrılıp çalışmaya başladı. Öğretmenlik ve bakıcılık gibi işlerde çalışan Mary, genç yaşta ekonomik özgürlüğünü elde etti.
‘Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine Düşünceler’ kitabı
Hayata atılan ve bu yaşlarda evlilik ile kız çocuklarının eğitim hakkı üzerine düşünüp sorgulamaya giden Mary, annesinin hastalığa yakalandığını öğrenince 1780-1781 tarihlerinde annesine bakmak için eve döndü. Bu dönemde kardeşi Eliza’nın kötü giden evliliğinin getirdiği sorunlarla da ilgilenen Mary, kardeşini boşanmaya ikna etmeye çalıştı. Ancak bu sebeple çevresi tarafından eleştirildi.
Mary, 1784 yılında kardeşi Eliza ve arkadaşı Fanny ile birlikte Newington Green’de küçük bir okul kurdu ancak okul Fanny’nin hastalığı sebebiyle bir yıl sonra kapandı. Kız çocuklarının eğitim görüp çalışmasının bir hak olduğunu savunan ve de eğitim alanındaki ataerkilliğe birebir tanık olan Mary, tüm bu düşüncelerini 1787’de yayınlanan ilk kitabı “Thoughts on the Education of Daughters”da (Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine Düşünceler) anlattı.
Mücadelesinin merkezine kadın haklarını koydu
Mary, ilk romanı olan “Mary: A Fiction” ı kaleme aldı ve roman 1788 yılında yayınlandı.
Yine Mary’nin düşüncelerinin edebi bir dille harmanlanmış hali olan romanında, evliliği ataerkil bir kurum olarak görerek eleştirdi. Kadınların hem toplum hem de erkekler tarafından ezildiklerini dile getiren Mary, mücadelesinin merkezine ise eşitsizliği, kadın haklarını ve özellikle de eğitim hakkı talebini koydu.
İlk çocuk kitabı ‘Original Stories From Real Life’ı yazdı
Kız kardeşi ve arkadaşı ile kurduğu okulun kapanması ardından mürebbiyelik yapmak üzere gittiği İrlanda’da ilk çocuk kitabı olan “Original Stories From Real Life”ı yazdı ve burada Mary, çocuklara yaşamın masallardan ibaret olmadığını anlattı. Eğitimcilikte verdiği uğraşın boşa gittiğini düşünmeye başlayan Mary, yüzünü yazı dünyasına çevirdi. Joseph Johnson’ın kurduğu Fleet-Street Yayınevi’nde editör olarak çalışmaya başlayan Mary, bu süre zarfında kendi kendine Fransızca, Almanca ve İtalyanca öğrenerek çeviri yapmaya başladı. Akabinde ise Joseph’in “Analytical Review” dergisi için Fransızcadan çeviriler yapmaya ve eleştiriler yazmaya koyuldu.
‘Demokrasi ve adalet kadın-erkek eşitliğiyle mümkün’
1790 yılına gelindiğinde siyasetçi ve yazar Edmund Burke, Fransız İhtilali’ni son derece tutucu bir tavırla eleştirdiği, ihtilalin değiştirilmemesi gereken cinsel iş bölümünü yok saydığını ve buna karşı olduğunu belirten bir yazı kaleme aldı. Mary ise Fransız Devrimi’ne karşı olan Edmund’a tepki olarak “İnsan Haklarının Korunması” başlıklı makaleyi yazdı. Bu makalesi bir kesim tarafından yerden yere vurulurken, bir kesimden de beğeni toplayan Mary, demokrasi ve adaletin ancak kadın-erkek arasında kurulacak eşitlikle mümkün olduğunu savundu.
‘Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi’
Mary’nin kaleme aldığı ve feminizme ilişkin yazılmış en önemli kitaplardan biri sayılan “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” ise 1792 yılında yayınlandı. Bu kitabında İnsan Hakları Bildirgesi’ni temel alan Mary, cinsiyet arası eşitliği savunan kitabı yazarak, içinde bulunduğu topluma başkaldırdı. Başından sonuna büyük bir tutkuyla kadın-erkek eşitliğinin savunulduğu kitabın temel cümlesi ise “Kendi cinsimin haklarını savunuyorum, kendi çıkarlarımın peşinde koşuyor değilim” oldu.
Erkek egemen düzen kadınları bilerek eğitimden uzak tutuyor
Kadınların, erkek egemen düzen tarafından bilerek eğitimden uzak tutulduğunu ve engellendiğini belirten Mary, bu düşüncelerini kitabında şu sözlerle ifade etti: “Kadının ufkunu genişleterek güçlendirin aklını; körü körüne itaat sona erecektir; ancak, iktidar her zaman körü körüne itaate ihtiyaç duyduğundandır ki zorbalar ve şehvet düşkünleri, haklı olarak karanlıkta tutmaya çalışırlar kadını; çünkü bunlardan birincisinin tek istediği bir köledir, ikincisinin istediği ise elinde tutacağı bir oyuncak. Kadın eğitiminin özü, en iyilerini duygusal ve kararsız, diğerlerini ise içi boş ve değersiz yapmaya yöneliktir. Eğitime daha övgüye değer bir amaç yüklenirse, kadınların doğaya ve mantığa yaklaşmaları sağlanabilecek ve böylece onlar, daha erdemli ve işe yarar hale gelerek, saygınlık kazanacaktır.”
Zorunlu evlilik için ‘yasal fahişelik’ tanımı
Mary Wollstronecraft, kadınların eğitim alması gerektiğini ısrarla vurguladı, bunun en önemli sebeplerinden biri de kadınların eğitimsiz bırakılıp, bir erkekle evlendirilerek yaşamını devam ettirmek zorunda bırakılmasıydı. Kadınların toplum tarafından zorlandığı evlilik kurumu için de “legal fahişelik” tanımını kullanan Mary, “Bir kadın istemediği bir adamla sadece geçimini sağlaması için, ona bakması için evleniyorsa bu yasal fahişeliktir” diyordu.
Feminizmin taşlarını döşeyen ilk ve unutulmaz kadın
1794’te Fransız Devrimi’ni yerinde incelemek için Fransa’ya giden Mary, Amerikalı kaptan Gilbert Imlay ile tanıştı. Bu ilişkiden Fanny adını verdiği bir kızı oldu. Ardından ilişkileri sona erince Mary, Londra’ya geri döndü ve yazmaya devam etti. Bu sırada Londra’da eski arkadaşı olan anarşist felsefeci ve yazar William Godwin ile yeniden görüşmeye başlayan Mary, bir süre sonra William ile evlendi. Bu evlilikten “Frankenstein” kitabının da yazarı olan kızı Mary Shelley dünyaya geldi.
Ancak Mary, doğum sonrası oluşan komplikasyonlar nedeniyle doğumdan 10 gün sonra 10 Eylül 1797 yılında 38 yaşında yaşamını yitirdi.
Mary’nin o dönemki düşüncelerinin önemi ancak yıllar sonra anlaşıldı ve yüksek sesle söylemeye cesaret ettiği düşünceleri kadınlar tarafından sahiplenildi. Feminizmin taşlarını ilk döşeyen, unutulmaz kadınlardan biri olan Mary, ölümünün ardından yıllar sonra “feminizmin annesi” olarak tanımlandı.