Paris Komünü’ne hayat veren kadınlardan Louise Michel

  • 09:01 28 Mayıs 2019
  • Portre
Sibel Özalp
 
HABER MERKEZİ - Dünyanın ilk özyönetim deneyimlerinden biri olan Paris Komünü’ne hayat veren kadınlardan Louise Michel, askerî mahkemenin otoritesine şöyle kafa tuttu: “Mademki hürriyet için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor, ben de hakkımı istiyorum. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım.”
 
18 Mart 1871 tarihinde ilan edilen, 71 gün süren ve sadece Fransa’yı değil tüm dünyayı etkileyen Paris Komünü, somut anlamda ilk özyönetim deneyimlerinden biriydi. Versailles Sarayı’nın baskı ve zulmü altında bulunan Parisliler, komünün ilanıyla artık devleti ve merkezi iktidarı tanımayacaklar, kendi kararlarını kendileri alacak ve uygulayacaklardı. Fabrikalarda üretim biçimi değişiyor, çalışanların eşit söz hakkının olduğu kooperatiflere dönüşüyordu. Kimsenin servet biriktirmesine izin verilmiyordu. Zorunlu askerlik ortadan kaldırılıyordu. Bu, bir devrimin nasıl gerçekleşeceği sorusuna yanıt gibiydi. Kendi özerkliğini ilan eden, kendi kendisini örgütleyen bir deneyim.
 
Anarşizm ve cinsiyet eşitliği savunucusu
 
Komünün her aşamasında inisiyatif alanlardan biri de tüm yaşamını iktidarlara karşı özgürlük mücadelesine adayan Louise Michel idi.  Anarşizm ve cinsiyet eşitliği savunuculuğunun önemli temsilcisi Louise Michel, 29 Mayıs 1830’da Fransa’nın Haute-Marne bölgesindeki Vroncourt-la-Côte komününde dünyaya geldi. Yazar olmak isteyen Louise, Haute-Marne bölgesinin başkenti olan Chaumont’ta bir akademide öğretmenlik eğitimi aldı. Saray yönetimine karşı çıktığı için devlete bağlı okullarda öğretmenlik yapması yasaklandı, Clefmont ve Millieres’teki küçük okullarda birkaç yıl öğretmenlik yaptı. Bu okullarda, içinde yaşadığı dönemin çok ilerisinde teknikler uygulayarak özgürlükçü eğitim yöntemlerini tecrübe etti. 
 
Fransa’da hüküm süren politik kargaşa ortamı
 
Avrupa genelinde halkçı ve cumhuriyetçi başkaldırıların yaşandığı 1848 yılında Fransa’da cumhuriyet ilân edildi fakat 1851’de Napolyon Bonapart’ın darbesiyle yıkıldı. Napolyon’un İkinci İmparatorluk’u muhafazakâr köylü desteği ile 1870 yılına dek sürdü. Ancak hükümranlığının sona ermesiyle birlikte imparatorluğa karşı geniş bir halk muhalefeti yükseldi.
 
1870 Temmuz’unda Prusya’nın İspanya’da boşalmış olan tahtın kontrolünü ele geçirme niyetine karşılık Fransa yoğun bir diplomatik mücadele başlattı ve ardından da bu ülkeye karşı savaş açtı. Ağustos ayında Prusya Ordusu Fransa’yı işgal etti, Strasburg şehrini kuşattı. Louise Michel, sonradan tüm hayatını adayacağı politik faaliyete katıldı. Louise, Paris Komünü’nün mimarları arasında yer alacak Varlin, Eudes, Valles, Rigault ve Theophile Ferre gibi isimlerle bu dönemde tanıştı. Prusya Ordusu’nun bir aydan fazla bir süre boyunca kuşatma altında tuttuğu Strasburg şehrinin tıbbî açıdan desteklenmesi ve hemşirelik gibi konularda katkı sunulması adına kitlelere seslenen Louise’in bu destek için “özgür düşünen yurttaşlar”a yaptığı çağrılar herkesin dikkatini çekti: “Ele silâh alıp Strasburg’u savunma ve hattâ orada ölme fikri sadece bizde -daha doğrusu bazı kadınlar arasında- vücut buldu.”
 
Louise Michel ilk kez tutuklandı
 
Prusya Ordusu’nun ilerleyişi 1870 yılının sonuna dek sürdü. Paris, 19 Eylül gününden başlayarak kuşatma altına alındı ve hükümet Versailles’a taşındı. Ekim 1870 ve Mart 1871 arasındaki dönemi Millî Savunma Hükümeti ve radikal cumhuriyetçi güçler Paris’te politik üstünlüğü ele geçirmek için birbiriyle rekabet ederek geçirdi. Louise, 31 Ekim 1870’de Kamusal Güvenlik Komitesi’ni desteklemek için Paris Belediye Sarayı önünde düzenlenen kitlesel gösteriye katıldı. Louise, Aralık ayında Millî Muhafızlar için kadınların da askere alınması ve eğitilmesi için çağrıda bulunmak amacıyla düzenlenen gösteri sonrasında ilk kez tutuklandı.
 
Toplara el koymak üzere kadınlar harekete geçti
 
1871 yılının Mart ayında Versailles Hükümeti, Millî Muhafızlar’ın elinde bulunan toplara el koymak için 4 bin birliği harekete geçirdi. Bu silahların büyük bölümü, Louise’in de aktif bir üyesi olduğu Kadın Komitesi’nin faaliyet gösterdiği mahallenin yakınındaki Montmartre Tepesi’nde konumlandırılmıştı. “Komün: Tarih ve Anılar” kitabında kendisinin de söylediği üzere Louise, Millî Muhafız Alayı’nın elindeki toplara el konulması için kadınları harekete geçirdi ve Versailles birliklerinin onları kendilerinden söküp almalarına mani oldu. Askerler kadınların üzerine ateş açmayı reddetti ve hatta onun yerine, kendi komutanlarını tutuklayıp kurşuna dizdiler.
 
‘61. Tabur’da tüm enerjisiyle savaşan bir kadın’
 
1871’e gelindiğinde somut anlamda ilk özyönetim deneyimlerinden biri olarak gösterilen Paris Komünü’nün ayak sesleri duyulmaya başladı. Bu ayaklanma sadece Fransa’yı değil tüm dünyayı derinden sarstı ve dünya halklarının öfkesini sokakla buluşturdu. Tarih 18 Mart 1871 olduğunda Paris halkı baskıcı rejime karşı ayaklanıp, devrimci bir komün kurdu ve kızıl bayrağı Hôtel de Ville’de dalgalandırdı. Komünün kurulması ile birlikte Louise düzenli olarak Montmartre’deki Asayiş Komitesi’nin toplantılarına katılmaya başladı ve kendisini çocuk çalışmalarına, kadın gruplarına adadı.
 
Louise, Kadınların Asayiş Komitesi’nin başkanı olarak Komün’ün savunulması noktasında kadınların seferber edilmesi sürecinde önemli bir rol oynadı. 3 Nisan 1871’den itibaren Versailles birlikleri, Paris Komünü’nü yıkmak için nihaî bir saldırı başlattı. Montmartre’deki 61’inci taburun bir üyesi olarak Louise hem bir savaşçı hem de sağlık işçisi olarak Paris savunmasına katıldı. Komün’ün resmî yayın organı olan Journal gazetesinin 10 Nisan tarihli sayısında özel olarak anlatıldı: “61. Tabur’da tüm enerjisiyle savaşan bir kadın sayısız polisi ve askeri öldürdü.”
 
‘Her şeyin ötesinde ben devrime aşığım’
 
Savaşın içinde Louise, Charles Baudelaire’in eserlerini okumakta, bir yandan da Neully yakınlarındaki bir kilisede org çalmaktaydı. Fakat kitabında şu ifadelere yer verdi: “Evet, bir barbar olarak ben top ateşini, barut kokusunu ve top mermilerini seviyorum, fakat her şeyin ötesinde ben devrime âşığım!” Şehrin kuzeyini ve doğusunu kontrol altında tutan Prusyalıların kuzey hattına geçmelerine izin verdiği Versailles birlikleri 21 Mayıs’ta Paris’e girdi. Paris’in alevler içinde kalmasıyla kadın Komünarlar kundakçılıkla suçlandı. 8 gün boyunca işçileri katleden ve sayısız sivili kurşuna dizen Versailles birlikleri büyük bir vahşet uyguladı. 
 
‘Hürriyet için çarpan her yüreğe bir parça kurşun’
 
Louise, Versailles birliklerine karşı verilen savaşta Montmartre Mezarlığı ve Clignancourt’taki barikatlarda savaştı. İlk seferde yakalanmaktan son anda kurtulan Louise, annesinin rehin alındığını öğrenince geri döndü. Kısa bir süre sonra Versailles’a gönderildi ve askerî mahkeme önünde sorguya çekildi. Eylül 1871’de Arras Cezaevi’ne transfer edilen Louise, mahkeme gününe dek burada 2 aydan fazla kaldı. 16 Aralık’ta 4’üncü Savaş Konseyi’nin karşısına çıkan Louise, Askerî mahkemenin otoritesini hor görerek şunları söyledi: “Mademki hürriyet için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor, ben de hakkımı istiyorum. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım ve kardeşlerimin intikamını almak için Af Komisyonu’ndaki katilleri ihbar edeceğim.”
 
Victor Hugo ‘Viro Majör’ şiirini kaleme aldı
 
Bu meydan okuma Fransa genelinde yayın yapan tüm gazetelerin birinci sayfasında yer buldu ve Victor Hugo, Louise’in adına “Viro Major” isimli şiirini kaleme aldı. Mahkeme, Güney Pasifik’teki Fransız kolonisi Yeni Kaledonya’daki bir kalede ikamet etmesi yönünde karar vererek Louise’i sınır dışı etti. Nathalie Lemel ve Charles Malato gibi anarşistlerle yoğun tartışmalar içine girdi ve sürgünde tüm hayatı boyunca takipçisi olacağı anarşist politikayı benimsedi. 
 
‘Laik bir azize’ ve ‘Kızıl Bakire’
 
Louise Michel, Aralık 1879’da önceleri yaptığı itiraza rağmen cezasının indirilmesi yönünde talepte bulundu. Ancak Temmuz 1880’de Fransa Hükümeti’nin Komün üyeleri için genel af ilân etmesiyle bu başvuruya gerek kalmadı. Louise, 7 Kasım 1880’de Londra’ya vardı. Hayatının geri kalan kısmında radikal ve anarşist amaçlar için mücadeleye devam etti. Anarşizmin tarihi üzerine çalışma yapan İngiliz George Woodstock, Louise’i “laik bir azize” olarak tarif etti. Fakat muhafazakârlar için Louise, çirkin ve tehditkâr olan her şeyin ortak simgesiydi. Tüm karikatürlerde ve polemiklerde sağcı gazeteler Louise’i “Kızıl Bakire” olarak betimledi ve erkeksi bir kadın olarak tarif etti.
 
‘Her zaman yoksulların safındayım’
 
9 Mart 1883’te bazı fırınların yağmalandığı Les Invalides’te işsizler için düzenlenen mitinge katıldı. Tutuklanıp Saint-Lazare Cezaevi’ne gönderildi. Davanın 21 Haziran tarihli duruşmasında savcı şu soruyu sordu: “Yapılan her gösteriye katılıyor musunuz?” Louise’in cevabı şu şekildeydi: “Maalesef evet. Ben her zaman yoksulların safındayım.” 10 yıl hapis cezası verildi. Cezanın ağır olduğu fikrinde olan birçok insan gibi şair Paul Verlaine de Louise için “Louise Michel Onuruna Türkü” adlı şiirini kaleme aldı. 3 Ocak 1885’te annesini kaybetmesi üzerine kalan cezası düşürüldü. Cenaze töreninden 3 gün sonra hükümetin aldığı bir kararla serbest bırakıldı.
 
Marsilya’da yaşamını kaybetti
 
19. yüzyılın sonunda İngiliz başkenti, sürgüne gönderilmiş birçok Avrupalı radikali ve anarşisti ağırlamaktaydı. 71 yaşında zatürreye yakalanan ve ölüm tehlikesi atlatan Michel, 15 Mayıs 1902’de Londra’dan Fransa’ya döndü. 1903 yılının Mayıs ayında vasiyetini hazırlayarak elindeki mülkün bir kısmını yoldaşı Charlotte Vauvelle’e bıraktı ve ona dinî tören yapılmadan annesinin mezarının yanına gömülmek istediğini söyledi. 74 yaşındaki Louise, 1904 sonunda Cezayir’e yaptığı ziyarette fazlasıyla yoruldu ve Güney Fransa’daki Marsilya şehrinde 9 Ocak 1905 tarihinde yaşamını kaybetti.
 
Başkent genelinde “Paris halkı, Louise Michel öldü” afişleri asıldı. Paris Polis Komiseri, cenaze töreni için 10 bin polisi görevlendirdi. Tabutu Marsilya’dan Paris’e getirildi, 22 Ocak 1905’te Paris’teki Gare de Lyon istasyonundan Levallois-Perret Mezarlığı’na kadar 120 bin insan bu tabutun ardından yürüdü.