Genetik bilimin erkek egemen dünyasında bir kadın: Barbara McClintock
- 09:06 15 Haziran 2019
- Portre
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - Dünyanın en önemli sitogenetikçilerinden kabul edilen Amerikalı genetikçi Barbara McClintock, 1983 yılında Fizyoloji/Tıp alanında bir başkasıyla paylaşmadan Nobel Ödülü alabilen tek kadın bilim insanı oldu. Evrimsel biyolojiye derin katkılar sunmanın yanı sıra genetik bilimin erkek egemen dünyasında mihenk taşı olan Barbara, 16 Haziran 1902 tarihinde doğdu.
“Genetiğin annesi” olarak bilinen Amerikalı genetikçi Barbara McClintock, mısır bitkisi üzerinde yaptığı on yıllar süren çalışmaların sonucunda genlerin ve kalıtımın temel özelliklerini ortaya çıkarttı. Çığır açan çalışmaları sayesinde 1983 yılında Fizyoloji/Tıp alanında bir başkasıyla paylaşmadan Nobel Ödülü alabilen tek kadın bilim insanı oldu. Barbara, ABD’nin Connecticut eyaletinin Hartford şehrinde 16 Haziran 1902 tarihinde dünyaya geldi.
Mısır kromozomlarıyla ilgili ilk gen haritasını yayınladı
Barbara, annesinin itirazlarına rağmen New York Eyaleti'nin Ithaca şehrinde bulunan bir özel üniversite olan Cornell’e gitti. Dönemin şartlarında lisans öğrencileri için sadece bir genetik dersi açılıyordu ancak profesörlerden biri Barbara’nın potansiyelini keşfetti ve konuyla ilgili daha ileri düzeyde bir seminer dersine kayıt yaptırmasına izin verdi. 1925 yılında tamamladığı yüksek lisans tezi, tahılların, özellikle de buğdayın hücre düzeyinde incelenmesini konu almaktaydı. Yüksek lisansını tamamladıktan sonra üç tam kromozom takımı taşıyan (triploid) bir mısır türü keşfetti. Barbara, doktora tezinde triploid mısır bitkisiyle ilgili genetik ve hücre bilimsel araştırmalara yer verdi ve 1927’de doktorasını tamamladıktan sonra mısır üzerine çalışmaya devam ederek, mısır kromozomlarıyla ilgili ilk gen haritasını yayınladı.
Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü kazandı
Ayrıca, mayotik hücre bölünmesi esnasında oluşan polen taneciklerinde, bir kromozoma ait parçacıkların başka bir kromozomla birleştiğini (crossing-over) gözlemleyen ilk kişi olan Barbara, 1931’e dek aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştı. O tarihten sonra National Research Council, Guggenheim Vakfı, Cornell Üniversitesi ve Almanya’daki Freiburg Üniversitesi’nde burslu araştırma üyesi, 1936-1941 arası Missouri Üniversitesi’nde botanik asistanı olarak görev aldı.
1941’de Cold Spring Harbor’daki Washington Carnegie Institution’a geçen Barbara, bu kurumdaki araştırmalarını ve 1965’te atandığı Cornell Üniversitesi’ndeki profesörlük görevini 1984 yılına kadar sürdürdü. Bu görevlerine ek olarak, 1953-1954 arası California Institute of Technology’de konuk botanik profesörlüğünü ve 1962’den 1969’a kadar Rockefeller Vakfı Tarım Bilimleri Programı’nın danışmanlığını üstlenen Barbara, ülkesindeki önemli bilim kuruluşlarının madalya ve ödülleri dışında 1983 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü kazandı.
Bitki ırkları üzerinde çok detaylı analizler yaptı
Çoğunlukla mısır bitkisi üzerine sitogenetik (hücre genetiği) çalışarak kromozomların üremeyi nasıl etkilediği alanında yoğunlaştı ve bilime birçok katkı sağlayan Barbara’nın araştırmaları tek başına bilim tarihini değiştirmeye yetti. Kromozomların mikroskop altında görüntülenebilmesini sağlayacak bir yöntem geliştiren Barbara, üreme sırasında crossing-over denen bir olay sırasında genlerin yer değiştirebileceğini ve böylece genetik rekombinasyon sağlanabileceğini ortaya çıkardı. Kromozomlardaki “telemor” ve “sentromer” denilen “uç bölgeler” ve “orta bölgeler” gibi yapıların işlevlerini ortaya koyan Barbara, kromozomlar üzerinde sıçrayan bazı elementler olan transpozonlar olduğunu da keşfeden bilim insanıydı. Barbara, bitki ırkları üzerinde çok detaylı analizler yaptı ve genetik düzenleme mekanizmalarını keşfetti.
Nobel kazandıran başarısı genetik aktarımın keşfi oldu
Barbara McClintock’a Nobel kazandıran en önemli başarısı 1940’lı yılların sonunda genetik aktarımın keşfi oldu. Mısır bitkisini inceleyerek genetik özelliklerin nesiller arasında eski “Mendel” modelindeki gibi tamamen tahmin edilebilir bir biçimde aktarılmadığını buldu. Daha sonra DNA olarak adlandırılacak olan genetik materyal iplikçilerinin hücrenin içinde hareket ederek farklı renk ve özelliklerin ortaya çıkmasına neden olduğu kuramı geliştirdi. Adeta genetik bilimin erkek egemen dünyasında Barbara McClintock bir mihenk taşıydı.
Barbara, tek başına evrimin iki ayrı mekanizmasını, crossing-over olayının detaylarını ve transpozonal sıçramaları ortaya koyarak evrimsel biyolojiye de derin katkılar sundu. Bu çalışmalarından ötürü 1947 yılında Amerikan Üniversiteli Kadınlar Derneği Yüksek Başarı Ödülü’ne layık görüldü. 1967’de Kimber Genetik Ödülü ve 1970 yılında Amerikan Başkanı Richard Nixon tarafından Ulusal Bilim Madalyası alan Barbara’ya, 1973 yılında ise Cold Spring Harbor yeni bir binaya onun adını verdi.
Ödüller
Tarih 1978 yılını gösterdiğinde Barbara, Louis ve Bert Freedman Vakfı Ödülü ve S. Rosensteil Ödülü alırken, 1981 yılında Dünyaca ünlü MacArthur Vakfı Bursu’nu kazanan ilk kişi oldu. Aynı sene Albert Lasker Temel Tıp Araştırmaları Ödülü, Tıp dalında Wolf Ödülü ve Amerikan Genetik Cemiyeti tarafından verilen Thomas Hunt Morgan Madalyası alan Barbara, 1982’de genetik bilginin evrimi ve genetik ifadelerin kontrolü alanındaki çalışmalarından ötürü Columbia Üniversitesi tarafından Louissa Gross Howitz Ödülü’ne layık görüldü.
Nobel Ödülü aldığını radyodan öğrendi
Barbara McClintock, 1983 yılında ise Fizyoloji/Tıp alanında bir başkasıyla paylaşmadan Nobel Ödülü alabilen tek kadın bilim insanı oldu. Ancak meslektaşlarının 15-20 yıl ilerisinde çalışmalar yapmasına rağmen kadın olmasından dolayı çalışmaları uzun yıllar görmezden gelindi. 1960’lı ve 1970’li yıllarda çalışmaları anlaşılmaya ve ilgi görmeye başladı. 1983 yılında ise Barbara, radyodan Nobel Ödülü aldığını ve çalışmasının DNA yapısının keşfi ile beraber genetik alanındaki en önemli iki keşiften biri olarak nitelendiğini öğrendi.
1989 yılında Kraliyet Cemiyeti’ne üye olarak kabul edilen Barbara, 1993’de Amerikan Felsefi Cemiyeti tarafından Benjamin Franklin Ayrıcalıklı Bilim Başarıları Ödülü aldı, 1986’da ise Ulusal Kadın Onur Listesi’ne girdi.
Genetiğin annesi: Barbara McClintock
Türkiye’nin en kapsamlı ve güvenilir popüler bilim ve eğitim oluşumu olan Evrim Ağacı, Barbara McClintock’u şu sözlerle “genetiğin annesi” ilan etti: "Sanıyoruz muazzam başarısını şu da özetleyecektir: İsveç Bilimler Akademisi, Barbara McClintock’un ismini ve genetik alanında yarattığı devrimi Genetiğin Babası olarak bilinen Gregor Mendel’in yaptıklarıyla kıyasladı. Bu açıdan, sanıyoruz ki Evrim Ağacı olarak Barbara McClintock’u 'Genetiğin Annesi' olarak ilan etmemiz abartılı olmayacaktır."
Barbara McClintock, 90 yaşında 2 Eylül 1992’de New York’ta yaşamını kaybetti.