Öfkesi, isyanı ve kavgası Kürdistan’a yayılan bir kadın: Üveyş Öcalan
- 09:05 11 Nisan 2018
- Portre
Safiye Alagaş
URFA - İlk isyanı bir kadını kaçırmaya çalışırken katleden ilk eşinin aklanmasına göz yummayarak feodal toplumu karşısına almasıyla başlayan Üveyş Öcalan, kavgacı, isyankar bir o kadar da paylaşımcı bir kadın. Oğlu Abdullah Öcalan bir gün çok istediği kumaşla gelir diye evinin kapısını hiç kilitlemeyen Üveyş’in asi ve mücadeleci kişiliği bugün Kürt kadınlarında yaşam buluyor.
Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Amara Köyü’nde dünyaya gelen Üveyş Öcalan, Türkmen köyünden biriyle evlenir. Bir süre burada yaşan Üveyş, evlendiği erkekle birlikte fıstık toplamaya ve üzüm bağlarına gider. Birlikte fıstık toplamaya gittikleri bir gün evli olduğu erkek, bekar bir kadına “Benimle kaçacaksın. Seni kaçıracağım” der. Kadının karşı çıkması üzerine elindeki tüfekle kadını vuran erkek, gözaltına alındıktan sonra tutuklanır.
Tüm bunlar gözleri önünde cereyan eden Üveyş, evli olduğu erkeğin yaptıklarına sessiz kalmaz ve mahkemede tanık olduğu her şeyi bir bir anlatır. Üveş’in aleyhindeki tanıklığını hazmedemeyen eşi ise sinirden kalp krizi geçirerek ölür.
İlk isyanı ilk eşinin bir başka kadını katletmesiyle başlar
Üveyş’in ilk isyanı da böylece herkesi karşısına alarak evli olduğu erkeğin aleyhine yaptığı şahitlikle başlar. Kadının katilini korumayan Üveyş, aklanmasına göz yummadı ve içinde bulunduğu feodal toplumu karşısına aldı.
Komünal yaşamın ilk tohumlarını atar
Bir süre sonra aynı köyden olan Ömer Öcalan ile evlenen Üveyş’in üçü erkek dördü kız olmak üzere 7 çocuğu olur. Hiç kimseden bir beklentisi olmadan yaşamını idame ettiren ve emekçi kişiliğiyle tanınan Üveyş, köyde fıstık, üzüm, buğday ve mercimek toplarken aynı zamanda keçi ve koyunlara da bakar. Ürettiklerini köyde herkesle paylaşan Üveyş, böylece komünal yaşamın ilk tohumlarını da atar.
‘Misafirleri en güzel şekilde ağırlardı’
Fatma Öcalan, annesinin en çok paylaşımcı ve misafirperverliğiyle bilindiğini belirterek, “Tereyağımız, ayranımız, yoğurdumuz çok olurdu. Köyde ihtiyacı olanlara dağıtırdı. Komşuları çağırır ‘Gelin tereyağı, ayran alın’ derdi. Tek başına yemeği sevmiyordu” sözleriyle Üveyş Öcalan’ı anlatmaya başlıyor. Misafir geldiğinde annesinin çok sevindiğini kaydeden Fatma, “Misafir geldiğinde yüzü gülüyordu. En güzel yemekleri yapıyordu. O kadar işin içinde en iyi şekilde ağırlıyordu onları. Her gün misafirin gelmesini istiyordu. Onlarla sohbet etmeyi seviyordu” dedi.
Erkek egemen toplumda kendisini koruyabilmek ve güçlü olduğunu ifade edebilmek için sert bir mizaca sahip olan Üveyş, çevrede ciddi, hiç şakaya yapmayan biri olarak biliniyor. Fatma annesinin bu özelliğinin sadece çocuklarına karşı olduğunu kaydederek, “Çocuklarına karşı biraz sertti” diye belirtti.
‘Haksızlığa öfke duyardı’
Fatma, haksızlığa karşı büyük bir öfke duyan annesinin her zaman kendilerine “Kimse size haksızlık etmesin, buna asla izin vermeyin” öğüdünde bulunduğunu söyledi. Annesinin tüm çocuklarına haksızlığa uğradıklarında mutlaka intikam almalarını öğütlediğinin altını çizen Fatma, yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Dışarıda dayak yiyip eve geldiğimizde bizi evden kovardı. ‘Yiğit olun, korkusuz olun. Gidin intikamınızı alın sonra gelin’ derdi. Bir gün komşunun çocuğu beni dövdü. Ben de eve gittim. Bana çok kızdı bağırdı. ‘intikamını almadan eve gelmeyeceksin. Git döv sonra eve gel’ dedi. Bende gittim. Beni döven çocuğu dövdüm sonra eve geldim. Bana ‘Dövdün mü intikamını aldın mı?’ diye sordu. Bende dövdüm dedim. Öyle deyince sevindi güldü ve bir şey demedi.”
‘Annem Abdullah’ın boş bir amacın peşine düşmeyeceğinden emindi’
PKK’nin kurucusu ve lideri olan Abdullah Öcalan, Üveyş’in ikinci çocuğu. Fatma, sürekli annesiyle çatışan kardeşi Abdullah Öcalan’ın mücadeleci yönünü annesinden aldığını söyledi. Kardeşi Abdullah Öcalan üniversiteyi kazanınca annesinin onun vali ya da kaymakam olarak köye dönmesini beklediğini dile getiren Fatma, “Diyordu ya kaymakam ya da vali olur. Okulu bırakıp mücadele edince hiçbir şey söylemedi. Hiçbir zaman ‘Neden gitti? diye sormadı. Zaten hiç haber alamıyordu. Haber alamadığı için çok özlüyordu ama Abdullah’ın boş bir amacın peşine düşmeyeceğinden de adı kadar emindi” dedi.
‘Bir gün dönecek hissiyle kapıyı hiç kilitlemedi’
Kardeşi Abdullah Öcalan’ın gidişinin ardından annesinin evin kapısını hiç kilitlemediğini söyleyen Fatma, annesinin Abdullah’ın bir gün dönmesi halinde kapıyı açık görmesi gerektiğine inandığını aktardı. Annesinin aynı zamanda Abdullah Öcalan’ı beklerken amacını gerçekleştirmeden dönmesini de istemediğini sözlerine ekleyen Fatma, şöyle dedi: “Annem her zaman ‘Bir gün intikamını alacak ve biz kazanacağız’ derdi. Hep bir gün gelecek diye bekledi. Annem hep, ‘Başkan gelebilir geldiğinde kapıda beklemesin’ diyordu. Annem Adana’da tedavi olduğu süreçte yanına gittim. Orada ‘kapıyı kilitleme ben kapıyı kilitlemiyorum’ dedi. Ben de niye diye sordum. ‘Bugün gelmedi yarın gelir. Mutlaka gelecek ve o geldiğinde kapı açık olmalı’ diyordu. Bu hevesle ve özlemle gitti.”
‘Annem hep Başkan’ın o kumaşı getireceğini hayal etti’
Annesinin Abdullah Öcalan’dan kumaş istediğine dikkat çeken Fatma, her dakika annesinin Abdullah Öcalan’ın hedeflerine ulaşmasıyla birlikte o kumaşı da alıp geleceği hayalinden vazgeçmediğinin altını çizdi. Annesinin o kumaşı istediği anı anımsatan Fatma, “Başkan anneme ‘Alacaksam Kürdistan’daki bütün annelere alacağım’ dedi. Annem bu özlemle beklerken ne Başkan geldi ne kumaş. Hasta yatağındayken ‘öldüğümde Başkan kumaşı gönderirse gözlerimin üzerine koyun beni öyle gömün’ diye vasiyet etti” ifadelerini kullandı.
'Bütün kadınlar cömertliğini anlatır'
Türkmen köyünden Amara köyüne Öcalan ailesine gelin gelen Farah Öcalan da, Üveyş’i sorduğumuzda “Çok cömert ve yiğit bir kadındı. Şimdi ne erkelerde ne kadınlarda yiğitlik kalmamış. Üveyş fakir fukaraya bakardı. Paylaşmayı seviyordu. Köyün bütün kadınları onun cömertliğini anlatırdı. İyiyle iyi kötüyle kötüydü. Adana’ya ziyaretine gittik. Otururken döndü bana ‘Acaba görür müyüz? Kazandığımızı görecek miyiz? diye sordu. Ben de ona ‘görürüz göreceğiz’ dedim. Bir hafta sonra öldü. Çevredeki bütün köyleri gezdim her köyden tenekeye ektikleri bir gül veya farklı bir çiçek aldım getirdim. Mezarının etrafını o güllerle süsledim” diyerek yaşadığı kısa anıyı anlattı.
Şeker hastası olan Üveyş, Adana’da tedavi olurken hastalık nedeniyle bir ayağı kesildi. Bir yıl boyunca burada tedavi olan Üveyş, 11 Nisan 1993 tarihinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Üveyş, çok beklediği özgürlüğe kavuşamadan vefat etti. Üveyş’in cenazesi doğup büyüdüğü ve çok sevdiği Amara’ya getirilerek, eşinin yanında aile mezarlığına defnedildi.