Gönül Adıbelli: Süreç şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmüyor
- 09:08 11 Nisan 2020
- Sağlık/Spor
Rengin Azizoğlu - Medya Üren
DİYARBAKIR - SES üyesi Gönül Adıbelli Covid-19 pandemisi ile ilgili şeffaf olmanın gerekliliğini vurgulayarak, “Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ne yazık ki sağlık çalışanları risk altında ve hastalığa yakalanma oranı yüksek. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlar çok iç açıcı değil ve ne yazık ki gerçek bu sayılardan fazla. Süreç şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmüyor” dedi.
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılan Koronavirüs (Covid-19) salgını tehlike oluşturmaya devam ediyor. Dünya genelinde yaşamını yitirenlerin sayısı yüz bine yaklaşırken Türkiye’de ise bine ulaştı. Her gün açıklanan bilançoda test sayılarının azlığı dikkat çekerken test sonucu pozitif çıkan kişi sayısı artmasına rağmen hastanelerde gerekli tedbir alınmıyor, ekipman desteği sağlanmıyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Gönül Adıbelli, salgın sürecini, sağlık çalışanlarının yaşadığı sıkıntıları ve yapılması gerekenleri anlattı.
‘Şeffaf olmak yapılacak ilk şey’
Yeni yıla Çin’in Wuhan kentinde nedeni bilinmeyen zatürre olgularının artışı ile girildiğini dile getiren Gönül, Çin başta olmak üzere ülkelerdeki vaka ve ölüm sayılarında yaşanan artışı tüm dünya olarak izlediğimizi hatırlattı. Gönül, “Sağlık Bakanlığı yetkilileri ise bu süre içinde ‘Virüs bizde var/yok’, ‘Testler pozitif çıktı/çıkmadı’ darlığında açıklamalar ve bilgilendirmeler yaptı. Her şeyin kontrol altında olduğu, başarılı önlemler alındığı söylendi ancak bu önlemlerin ne olduğu sağlık emekçilerine de halka da açıklanmadı. Covid-19 pandemisi ile ilgili şeffaf olmak yapılacak ilk şey. Bilim insanlarının ortaklaştığı önlemler ve tedavi yaklaşımlarının esas alındığı bir yol izlemek tüm dünyaya olumlu olarak yansıyacaktır. Sağlık Bakanlığı yetkilileri ve tüm sorumlu kişiler tarafından doğru ve bilimsel açıklama ve yönlendirmelerin yapılması oldukça önemlidir. Koruyucu ekipman sorunu ise devam ediyor ve ileriye yönelik yeterli hazırlık yok. Organizasyon sıkıntısı ve Covid-19 birimlerinde çalışanların eğitim eksikliği var. Bir günlük eğitimler verilerek bu sorun çözülmeye çalışılıyor. Yoğun çalışma ve 24 saatlik nöbetler halen devam ediyor. Yeterli dinlenme olanakları yok, doğal olarak yorgunluk, bitkinlik halinin yanı sıra bağışıklık sistemleri zayıflıyor” diye belirtti.
‘Sağlık Müdürü ile görüşme talebimize cevap alamadık’
Sürecin sağlıklı okunmadığı ve işin ciddiyetinin farkında olunmadığı çok sayıda olaya şahit olduklarını söyleyen Gönül, ilk örneklerden birinin sağlık emekçilerinin alkışlanması eylemi olduğunu belirtti. Gönül, “Bu eylemle amaçlanan sağlıkçıların başta koruyucu malzeme olmak üzere taleplerini karşılamak yerine alkışlarla bunu kamufle etmek oldu. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ne yazık ki sağlık çalışanları risk altında ve hastalığa yakalanma oranı yüksek. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlar çok iç açıcı değil ve ne yazık ki gerçek bu sayılardan fazla. Diyarbakır'da 5 sağlık emekçisine virüs bulaşmış durumda. Tedavi süreçlerini takip ediyoruz. Süreç şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmüyor. Bugüne kadar Sağlık Müdürü ile görüşme talebimize halen cevap alamadık. Bizler sivil toplum kuruluşları olarak bu sürecin içindeyiz ve birebir takipçisiyiz aynı zamanda. Koordineli bir çalışma yürütülmesi gerekiyor. Sonuçta bizler sahada çalışma yürüten bir sendikayız. Kamuoyunu doğru bilgilendirme açısından bu husus önemli” ifadelerini kullandı.
‘Hekimler önermedikçe kullanmamak gerekiyor’
Gönül, bu süreçte Plaquenil adındaki ilaca doktorlar başta olmak üzere ciddi anlamda bir rağbet olduğunu dile getirdi. Fiyatı yüksek ve piyasada zor bulunan ilaca ilişkin değerlendirmelerde bulunan Gönül, daha önce yapılan bir araştırmada Plaquenil adındaki sıtma tedavisinde kullanılan ilacın koronavirüsün sebep olduğu enfeksiyonda da etkili olduğuna ve hatta hastalığa yakalanmayı geciktirdiğine dair bulgular elde edildiğini söyledi. Gönül, “Bu nedenle Proflaktik ile hastalığın oluşmasının önüne geçmek için bu ilaca yoğun bir talep oldu. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı bu ilacın satışını yasakladı ve piyasadan toplatıldı. Halen tedavisinde kullanmakla birlikte ilgili uzmanlık dernekleri ilacın koruyucu amaçlı kullanımının etkili olmadığı ve bu nedenle önerilmediği ifade ediliyor. Konu ile ilgili araştırmalar devam etmekle birlikte bu ilacın bu hastalıkta çok da etkin olmadığına dair veriler de var. Sonuç olarak şu anda hekimler tarafından tedavi amaçlı önerilmedikçe, başta kalp olmak üzere birçok yan etkisi bulunan bu ilacı kesinlikle kullanmamak gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘Önlemler yeterince alınmadığı için hastalık hızla yayıldı’
Salgın yönetiminin birinci aşamasının aktif sürveyans sisteminin kurulması ve sistematik bir biçimde filyasyon (bilinen hastalarla temaslıları, hastaları bulma) uygulaması olduğunu aktaran Gönül, salgın yönetiminde birbirini tamamlayan, evrenselleşmiş kuralları uygulamanın önemine dikkat çekti. Gönül, “Bu yöntemlerin ilki, karantinadır. Hastalık şüphesi olanların, hastalarla temas etmiş olduğu bilinen ya da düşünülen kişilerin, o hastalığın etkeninin en uzun kuluçka süresi kadar bir zaman diliminde, uygun koşullarda, sağlıklı kişilerle temasının önlenmesi, onlardan ayrı yerlerde tutulmasıdır. Karantina uygulamasının birçok durumda gerekli olmasına karşın, Bakanlık tarafından bir daha uygulanmamıştır. İkincisi yöntem ise izolasyondur. Hastalık tanısı konanların, hastalığın bulaşıcılık süresi kadar bir zaman dilimi için ayrı tutulmasıdır. Böylece hasta kişinin etkeni sağlıklı kişilere doğrudan ya da dolaylı olarak bulaştırmasının engellenmesi sağlanmaya çalışılmış olur. Üçüncüsü ise tecrittir. Tecrit, izolasyonun tersidir. Hastalanmamış, sağlıklı olduğu ve hastalanma riski olduğu bilinen kişilerin ayrı tutulmasıdır. Amaç hastalık riski taşıyanların hastalanmasını önlemektir. Türkiye’de bu önlemler yeterince alınmadığı için hastalık hızla yayılmıştır” dedi.
‘Sağlık emekçilerine yeterli koruyucu malzeme sağlanmalı’
Son olarak Gönül şunları belirtti: “Bu süreç ya sosyal devletin gereklilikleri ve dayanışma ilişkileri ile daha az hasarla atlatılacak ya da sermayenin çıkarlarını merkeze alan otoriter, tekçi, partizan, sorumsuz yönetim anlayışında ısrar nedeniyle çok daha vahim, ağır ve onarılması imkansız büyük acılara yol açacaktır. Ne yazık ki, iktidarın her gün bir kez daha ‘bu kadarı da olmaz’ dedirten girişimleri, politikası nedeniyle kaygımız giderek artmaktadır. Sağlık çalışanlarının sağlığı açısından koşullarının sağlanması en öncelikli ve vazgeçilmez işler arasındadır. Bu yeni bir koronavirüsün neden olduğu bir salgın olduğu için henüz bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastalıktan korunma başka bir ifadeyle, sağlıklı kişilerin hastalanmasının önlenmesi öncelik ve büyük önem taşıyor. Türkiye’de yapılanlar eksik ve tüm önlemler çok geç devreye konulmaktadır. Hastalığın tespitine yönelik yaygın testlerin yapılması, bu hastalıkla en ön safta mücadele eden sağlık emekçilerine yeterli koruyucu malzeme sağlanması, çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesi gerekmektedir.”