Gültan Kışanak: İçeride de dışarıda da mücadeleye devam!
- 09:01 25 Kasım 2023
- Siyaset
Marta Sömek
İSTANBUL - Tutsak siyasetçi Gültan Kışanak, Kandıra Cezaevi’nden gönderdiği mesaj ile tüm kadınlara, “Bir 25 Kasım’da daha sokakta mücadele eden kadınlarla fiziki olarak yan yana olamayacağız. Ancak bilincimiz, mücadelemiz ve yüreğimizle sizlerle birlikteyiz. Tüm baskılara rağmen, hem dışarıda hem de içeride kadın mücadelesi devam ediyor” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Amed Büyükşehir Belediye (DBB) eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi Kobanê Davası ile yargılanmaya devam ediyor. Kürt siyasetçi Gültan’ın, 7 yıllık azami tutukluluk süresi dolmuş olmasına rağmen tahliye edilmiyor. Gültan’ın avukatları, Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Yine ailesi, avukatları, yoldaşları ve çok sayıda kadın Kurdistan ve Türkiye’nin dört bir yanından Gültan’ın derhal serbest bırakılması yönünde çok sayıda eylem, etkinlik ve açıklama gerçekleştirerek, AYM’ye derhal tedbir kararına uyma çağrısında bulundu.
Tutulduğu Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden JINNEWS aracılığı ile 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü mesajı gönderen Gültan Kışanak, uzun tutukluluk süresinin dolmasına rağmen bırakılmamasını, iktidarın kadına yönelik politikalarını ve kadınların mücadelesini de değerlendirdi.
‘Yargı iktidarın siyasi uzantısı haline geldi!’
Yargının iktidarın siyasi uzantısı haline geldiğini belirten Gültan, “2016 yılından beri demokratik siyaseti ortadan kaldırmak için olmadık hukuksuzluklara imza atıyor. Azami tutukluluk süresi dolduğu halde benim hala cezaevinde tutulmam, bu hukuksuzluklardan biri. Sadece ben de değil, eş genel başkalarımız Sebahat Tuncel ve Figen Yüksekdağ da aynı durumda. Kamuoyunun bildiği gibi Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakmamak adına yapmadıkları hukuksuzluk kalmadı. Demirtaş da 7 yıldan beri cezaevinde. Demirtaş hakkında AİHM’in verdiği ‘derhal serbest bırakılmalı’ kararı uygulanmıyor. Osman Kavala AİHM kararı da aynı şekilde. Son seçimde Hatay’dan milletvekili seçilen Can Atalay da AYM kararına rağmen özgürlüğüne kavuşamıyor” değerlendirmesini yaptı.
‘Bizler siyasi rehineyiz’
Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını da ele alan Gültan, şunları kaydetti: “Bizler siyasi rehineyiz’ dediğimizde, kamuoyu bunu belki de politik bir söylem olarak algılıyor. Hukuk kurallarını, yüksek yargı kararlarını hiçe sayarak, insanları özgürlüklerinden yoksun bırakmanın başka bir adı var mı, bilmiyorum. Muhalifleri ‘rehin almak’ başka nasıl olur ki? Kendisini hukuk kuralları ile bağlı hissetmeyen bir yönetim anlayışı iktidarda. İktidar ortakları ve danışmanları her gün ‘AİHM kararları bağlayıcı değil, AYM kararlarına uyma zorunluluğu yok’ diye açıklama yapıyor. Hatta AYM'nin kapısına kilit vurulması, yetkilerinin elinden alınması gerektiğini söylüyorlar. AYM üyelerini, verdikleri karar nedeniyle tehdit ettiler ve yargılamak istiyorlar.
Kapatılma tehdidindeki AYM lehime karar verebilir mi?
Böyle bir ortamda, bir vatandaş olarak nasıl hak arayacağız? ‘Azami tutukluluk süresi doldu’ diye, AYM’ye başvuru yaptı avukatlar. Kendisi kapatılma tehdidi altında olan, üyeleri verdiği oy nedeniyle tehdit edilen AYM, benim lehime karar verebilir mi? ‘Azami tutukluluk süresi dolmuştur’ diye karar verse, mahkeme bu karara uyup beni serbest bırakır mı? Bu sorular, sadece benim kişisel olarak cevabını aramam gereken sorular değil. Türkiye’nin bir hukuk devleti olması gerektiğine inanan her bir kişinin, her bir siyasetçinin cevabını araması gereken sorulardır.
Kobanê Davası neden açıldı?
Kobanê kumpas davasının tahliye ihtimallerini ortadan kaldırmak için açıldığını belirten Gültan, “AİHM'in ‘Demirtaş serbest bırakılmalı’ kararı üzerine Cumhurbaşkanı, ‘Biz de karşı hamlemizi yaparız’ dedikten sonra talimatla açılan bir davadır Kobane kumpas davası. Bu dava, zaten olası tahliye ihtimallerini ortadan kaldırmak maksadıyla açıldı. Beni de bu davaya dahil ederek, 2020'de ikinci tutuklama kararı verdiler. Ancak hakkımda 2016'da açılan dava, Kobane davasıyla birleşti. Artık ortada iki ayrı dava yok. Buna rağmen sanki iki ayrı dava varmış gibi, ‘birinden tahliye ettim, diğeri kaldı’ diyor. Hukuken izahı imkansız bir karar” sözlerini kullandı.
‘Gidişatı ancak güçlü demokrasi mücadelesi durdurabilir!’
Gültan, “İktidar elitleri, önce hakkımızda kara propaganda yaparak algı yarattı, ardından militan yargı mensuplarına özel görevler verilerek kumpas dosyalar tertiplendi. Buna rağmen istedikleri sonucu elde edemeyince, yeni kumpas davalar devreye sokuldu. Şimdi yasaların emredici hükümlerine bile uymuyorlar. Zincirleme kumpaslar, zincirleme karşı hamleler, zincirleme hukuksuzluklar devam ediyor. Bunun sonu yok. Bu gidişatı ancak güçlü bir demokrasi ve hukuk mücadelesi durdurabilir” vurgusunu yaptı.
Devletin güç gösterisi ile erkek egemen zihniyetin örgütlenmesi
Öte yandan kadınların iktidar eliyle erkek-devlet şiddetine maruz kaldığını dile getiren Gültan, “Devlet yönetiminde otoriter baskıcı eğilimler güç kazandığında, toplumsal zeminde başta kadınlar olmak üzere tüm ‘ötekilere’ yönelik baskılar da artar. Bu birçok ülkenin yönetimi düzeyinde tecrübe edilmiş, açığa çıkmış bir durumdur. Çünkü kadına karşı şiddetin kaynağında ‘gücünü ve otoritesini kabul ettirme, karşısındakine boyun eğdirme, kendi hizmetine koşma, sömürme’ gibi insanlık değerleriyle bağdaşmayan nedenler vardır. Devlet yönetiminde ortaya çıkan otoriter, hukuk tanımaz güç gösterisi, erkek egemen zihniyetin en örgütlü halidir. Otoriter devlet yönetimi ile erkek egemenliği aynı kaynaktan beslenir, birbirini etkiler, birbirine dönüşürler. Türkiye'de yaşanan da bu genel tespitlerle uyumludur” dedi.
Şiddeti durdurmak için örgütlü kadın mücadelesi şart!
Devletin merkezinde yaşanan otoriterleşmenin toplumsal alanda kadınlara erkek şiddeti olarak yansıdığının altını çizen Gültan, “Ayrıca biliyoruz ki kadına yönelik şiddet ancak kadın güç ve irade haline gelirse önlenebiliyor. Bu da kadınlarda toplumsal cinsiyet bilincinin oluşması, haklarının farkına varması, yalnız olmadığını bilmesi, güç ve destek alabileceği kadın kurumlarının olması gibi faktörlere bağlı. Erkek egemenliği, hem devlet sisteminde hem toplumsal ilişkiler ağında son derece örgütlü, ideolojik, politik bir durumdur. Tek tek kadınların mücadelesi tabii ki önemlidir. Ancak örgütlü bir kadın mücadelesi olmadan, kadına yönelik şiddeti durdurmak mümkün değildir” sözleriyle örgütlü mücadelenin önemini ele aldı.
‘Erkek egemen zihniyet cezaevlerinde de yaşanıyor!’
AKP-MHP iktidarının, 2015 yılından itibaren sistematik bir şekilde kadın kurumları ve kadın örgütlenmesini hedef alarak çalışmalarını sekteye uğrattığını söyleyen Gültan, “Darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen OHAL bahane edilerek, darbe teşebbüsü ile hiç alakası olmayan kadın kurumları kapatıldı. Birçok kadın aktivist, kadın siyasetçi tutuklandı. 2016 yılından itibaren kayyum uygulanan belediyelerin tümünde kadın çalışmaları durduruldu. Kadına yönelik suçlarda, kadın cinayetlerinde, yargının tutumu da caydırıcı olmaktan çok uzak. Bütün bunlar birleştiğinde kadına yönelik şiddet giderek artıyor. Cezaevleri bir ülkenin aynasıdır. Cezaevlerinde de durum dışarıdan farklı değil. Erkek egemen zihniyetin ürettiği tüm sorunlar, cezaevlerinde de yaşanıyor” ifadelerini kullandı.
‘Özgür yaşam kadın olmadan inşa edilemez!’
İran’da Kürt kadın Jîna Emînî’nin katledilmesi ardından başlayan eylemlerde “Jin jiyan azadî” sloganının dünya genelinde yankılanmasının kadın dayanışmasının gücünü gösterdiğinin altını çizen Gültan, “Küresel kadın hareketinin önemli bir bileşeni olan Kürt kadın hareketi, yıllardan beri büyük bedeller ödeyerek amansız bir mücadele yürütüyor. ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı da küresel kadın mücadelesinin ideolojik ve felsefi özünü ifade edebilme özelliği taşıyor. Özgürlüğün olmadığı bir yerde, kadının özgür ve iradi yaşamından bahsedilemez. Kadının özgür olmadığı bir yerde de özgür yaşamdan bahsedilemez. Özgür yaşam, kadın olmadan inşa edilemez. Kadın, yaşam ve özgürlük birbirinden ayrılamaz. Bütün bu tespitler ve anlamı, üç kelime ile izah eden harika bir slogandır. Dünya kadın hareketi, hem sloganın içeriği, hem de Kürt kadın hareketinin güçlü ve kararlı mücadelesini sahiplenerek, ‘jin jiyan azadî’ sloganını dünyanın dört bir yanında haykırdı. Bu durum aslında Kürt kadın hareketine, mücadeleyi büyütme konusunda bir sorumluluk da yükledi” diye konuştu.
Mücadele sürüyor
25 Kasım’a giderken siyasi kadın tutsakların cezaevlerinde de mücadelelerini sürdürmeye devam ettiğini paylaşan Gültan, “Biz politik kadın tutsaklar olarak, bir 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele gününde daha sokakta mücadele eden kadınlarla fiziki olarak yan yana olamayacağız. Ancak bilincimiz, mücadelemiz ve yüreğimizle sizlerle birlikteyiz. Tüm baskılara rağmen, hem dışarıda hem de içeride kadın mücadelesi devam ediyor. Şiddeti durdurmak, özgür bir nefes almak, iradi olarak kararlarımızı vermek, yönetime katılmak, demokratik ve eşitlikçi bir toplumsal yaşam inşa etmek biz kadınlar için yaşamsal önemdedir. Kadın cinayetleri, şiddetin son noktasıdır. Ancak irademizi yok sayan, kendimizle ilgili verdiğimiz kararları kabul etmeyen, bizim yerimize karar veren, eşit olduğumuzu kabul etmeyen, bizi öteki olarak gören, kadına zayıflık ve güçsüzlük atfeden, kendi hayatımızı kurmamızı engelleyen her türlü yaklaşım şiddettir ve kabul edilemez” sözleriyle seslendi.
25 Kasım mesajı: Gücünüze inanın!
Gültan, 25 Kasım’da tüm kadınlara şu çağrıda bulundu: “Tüm kadınlara gücünüze inanın, kadın dayanışmasına güvenin, özgürlüğünüzü elinize almak için mücadele edin ve desteğe ihtiyacı olan bir kadından asla desteğinizi esirgemeyin’ diye çağrı yapmak istiyorum. 25 Kasım nedeniyle sokağa çıkan, kadının sesini ve taleplerini görünür kılan, kadın cinayetlerini ve her türlü şiddeti önlemek için mücadele eden kadınlara selamlar gönderiyor, başarılar diliyorum.”